|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
09-03-2009, 10:08 | #1 | ||
Gogo Üyelik tarihi: Aug 2007 Yaş: 39
Mesajlar: 5.649
Tecrübe Puanı: 41 |
Beşiktaş'ın toplam 4 günlük Başkent seferi ligde ve kupada peşpeşe yaşanan "beyaz geceler"le noktalandı. Gerçi Hacettepe maçının epeyce cansıkıcı yanı vardı ama kazandıktan sonra bu gibi şeyler çok da önemli değildi. Karşılaşma öncesinde herşey öylesine Siyah Beyazlı takımın lehineydi ki hiç oynamadan 3 puanı Siyah Beyazlı takıma vermekte en küçük bir sakınca yok gibi görünüyordu. En başta, ligin ikinci yarısının en başarılı takımı fiyakasının yanında kupada da hedefe doğru çok rahat yürümenin güveni sözkonusuydu Beşiktaş'ta. Düpedüz ezici taraftar üstünlüğü bir başka avantajdı. Üstelik o taraftar artık şampiyonluk rüzgarlarının kendilerinden yana esmeye başladığının da farkındaydı. Trabzon'dan gelen haber onları alabildiğine keyiflendirmişti. Denizli'nin 26 deyip 27. haftaya ertelediği mutluluk tablosu çok daha erken oluşacaktı galiba... İki takım arasındaki kadro kalitesi ve güç farkı hiç konuşulacak bir konu değildi. Üstelik Hacettepe artık veda maçları oynamaya başlamış gibiydi. O kadar ki Erdoğan Arıca'nın ayrılmasından sonra takımın başına yeni bir hoca getirilmeye bile gerek görülmeyip takım Ergün Penbe'ye emanet edilmişti. Bu hava içinde başlayan maçın daha ilk 20 dakikası dolmadan Siyah Beyazlı takımın iki farklı öne geçmesinde şaşılacak birşey yoktu. Zaten Mustafa Denizli de maç öncesi hesaplarını buna göre yapmış gibiydi. Nobre-Bobo ikilisinin arkasında Delgado ile elde etmeyi düşündüğünü hemen buldu. İlk golde Delgado'nun becerisi, ikincide Nobre'nin kafa vuruşu kalitesi kadar Hacettepe savunmasının dağınıklığının da önemli bir payı vardı. Özellikle kaleci Recep'in formsuzluğu Beşiktaş'ın işini kolaylaştırdı. Bu işin sonrası da farka gider gibiydi... Ancak hiç de öyle olmadı. Tam tersine Hacettepe önce golü attı, ardından da oyuna egemen oldu. Ernst'in görev ciddiyeti, Tello'nun becerisi, Ekrem'in çabası filan Beşiktaş'ı pek ayağa kaldıramadı. Evsahibi takımın eşitlik golünü bulması da işten bile değildi ama bundan önceki 22 maçta sadece 14 gol atabilmiş bir ekibin şampiyonluk peşindeki rakibine bunu yapabilmesi de pek akla uygun görünmüyordu. İkinci yarının başında da bu durum sürdü. Denizli arızaları görüp gerekli değişiklikleri yapmış ama bu sahaya pek yansımamıştı. Yine evsahibi önemli pozisyonlar buldu. Kadir'in direkten dönen şutu Hacettepe'nin talihsizliğiydi. Aradıkları golü bulduklarında biraz geç kalmışlardı çünkü arada Recep'in o tuhaf hareketiyle gelen armağan gol maçın bitmesine yol açmıştı. Mustafa Denizli de oyunu böyle gördüğünü Delgado ve Nobre'yi çıkarıp Yusuf'u oyuna alarak gösterdi. Nobre'nin sakatlık sıkıntısı dışında, kalan süreyi top gezdirerek tamamlayın mesajı gibiydi bu değişiklikler. Oysa Beşiktaş iki gol daha atsa bir günlüğüne de olsa liderliğe bile ulaşabilecekti ama galiba bu kadarını becerebilecek durumda değillerdi. Tam tersine gol yiyip maçı kazanma sıkıntısı yaşadı Siyah Beyazlı takım. Artık bütün hesapların kazanma üzerine kurulu olduğu bu dönemde ayrıntıların fazla bir önemi de yoktu. Nereye kadar derseniz, onu ilerki haftalarda düşünmek gerekir. Şimdi sevinme zamanı, üst tarafı sonra düşünülür. Ahmet Çakır | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |