|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
25-03-2009, 09:52 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2009 Yaş: 30
Mesajlar: 693
Tecrübe Puanı: 16 |
Fatih Terim, zorlu İspanya maçı öncesi A'dan Z'ye çok özel açıklamalar yaptı. Daha önceki röportajlardan değişikti. Önce ‘Fatih’i konuştuk... Özel hayatını, sevdiği şeyleri, yani çoğumuzun bilmediklerini. Ancak konu futbola gelince, iş ciddiye bindi. Artık karşımızda ‘Terim’ vardı... Şoförüm Umut, Müfit hocanın hanımı Nur ve kızım Buse... Üçü bir araya gelirler, bana müzik CD’si yaparlar. ‘Benzemez kimse sana’ favori şarkım, hele bir de Müzeyyen Senar söylüyorsa... Türkiye’de futbol kamuoyunun gündeminde artık tek bir madde var: İspanya... Hâl böyle olunca, adresiniz de elbette Beylerbeyi oluyor! Çünkü Fatih Terim’in bürosu orada. Biraz yılgın, biraz ürkek ve hatta biraz çekingen bir teknik adam bekliyorduk. Öyle ya, rakibimiz son Avrupa Şampiyonu... Ama o kadar rahat, o kadar cesur bir teknik adam bulduk ki karşımızda; o odadan çıkarken birbirimizle fısıldaştık: “Hoca çözmüş olayı, bu iş tamam!” Bu röportajda sadece futbolu bulmayacaksınız ve iddia ediyoruz, Fatih Terim’in iç dünyasını gördüğünüzde, okuduklarınıza inanamayacaksınız. İşte Türk Futbolu’nun İmparatoru Fatih Terim... * Stresli bir meslek sahibisiniz. Tütünle, alkolle aranız nasıl? - Sigarayı bıraktım, tam 5 ay oldu. Hiç yardım almadan bıraktım. Ancak sonra bir de baktım, kendimi durduramıyorum. Sürekli yemeye başladım. Sonra çözümü buldum; dedim ki, ‘Fulya yetiş...’ Adanalı bir biraderimiz var, diyetisyen. 15-20 gündür onun verdiği programı uyguluyorum, diyet değil ama bu. Ben zaten hayatım boyunca diyet yapmadım. Formülüm şu: Az, az, az... Bir de şey; şimdi ‘spora başladım’ desem ayıp olacak! (Kahkahalar patlıyor bu esnada odada) Zaten her gün sporun içindeyiz... * ‘Fatih Terim sürekli makarna yer’ diyorlar. - Makarnayı sevdiğim doğru, ama her gün de yemiyorum tabii... Geçenlerde Adana’ya gittim, annem bir sarmış ki böyle ufak ufak. Kaç tane dolma yedim, vallahi bilmiyorum. Bizim çocuklar da kasap köftesi falan getiriyorlar. Her şeyi yerim ben yani. * Kulüpte çalışırken daha mı zordu aile hayatınız. Eşinize, çocuklarınıza şimdi daha fazla vakit ayırabiliyor musunuz? - Aslına bakılırsa ben işimden arta kalan zamanları, artık kaç saat ya da kaç zamansa, hep ailemle birlikte geçirdim zaten. Böyle bir konuda ailemle aramda hiç bir sıkıntı yaşamadım ben. Ancak, bizim çalışma şeklimizin de dünyada başka hiçbir federasyonda olduğunu düşünmüyorum. Normalde bir Avrupa ülkesinin teknik direktörü kamptan birkaç gün önce kadrosunu açıklar, başlangıçta ve sonra birer basın toplantısı yapar, maç bitince de bir sonraki karşılaşmaya kadar işine bakar. Bizde böyle değil. U15’ten başlayın, Bayan Milli Takımı’nın hocaları da dahil olmak üzere bütün kategoriler bana bağlı. Her gün sabahtan akşama kadar buradayız. Ben burada olduğum için, doğal olarak bütün hocalar da burada. Her gün yeni şeyler üretmeye çalışıyoruz. Aslında böyle bir birimimiz de var zaten. Ben her gün idmana çıkmıyorum, bu doğru; ancak her gün çalışıyorum. Yeni oyuncular, seyahatler, organizasyonlar, şampiyonalar, turnuvalar, seminerler vesaire vesaire... Buradan bir ücret alıyoruz ve bu ücretin karşılığını vermek için elimizden geleni yapıyoruz. * Avrupa’nın ‘en çok maç izleyen teknik direktörü’ olabilir misiniz? - Sabah 09.00-10.00 gibi başlar bizim maraton. Sadece Süper Lig aklınıza gelmesin, 2. 3. lig de var. İstanbul’daysam bakarım programa; 13.00’te Kasımpaşa, 16.00’da İstanbul Belediye, 19.00’da Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş maçlarını izlediğim bile olur. Nerede maç varsa oraya giderim yani. Bir sistem kurduk kendimize; aynı takımı birkaç kez seyrediyoruz. Yardımcılarımı gönderiyorum mesela, ellerinde çeşitli bilgilerin yer aldığı şu matbu kağıtları var. Bu kağıtlarda neler mi yazılı? Yardımcım önce maçı anons eder, arkasından milli oyuncularımızla ilgili bilgi verir. Puan cetveli, milli sayısı, maçın tekniği-taktiği, futbolcuların fiziki güçleri ve hakem diyalogları bile not edilir bu kağıtlara. Hafta başı hep birlikte toplanır ve bir değerlendirme yaparız bütün hocalarımızla beraber. * ‘Fatih Terim şu oyuncuyu neden izlemiyor’ deniyor ama hâlâ... - Bu aslında benim için yapılacak en tuhaf yorum! Aslında bunu söyleyenler, ‘Hocam, bunu da Milli Takım’a alsanız iyi olur’ demek istiyorlar! Normal, çünkü her futbolcu bu formayı giymek ister. * 14.00’te randevulaştık, 13.30’da geldiniz. Hep böyle dakik misiniz? - Genelde böyleyim. Basın toplantım vardır 12.00’de, o an orada olurum, 1 dakika geçirmem. * Tiyatroyla aranız nasıl? - Severim ve giderim. BKM’den Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ’la falan ailece de görüşürüz zaten. Geçtiğimiz günlerde Sümer ağabey (Tilmaç) aradı, onu izlemek üzere Mecidiyeköy’e gittik. Müfit hocayla oturduk en arka sıraya, rahat rahat izledik! * Böyle yerlerde görüntü vermemeye özen mi gösteriyorsunuz hocam? - Öyle bir çabam yok. Mesela o gün girerken de çıkarken de görüntü aldılar. Sinema konusunda ise evde DVD izlemeyi tercih ediyorum. Film tercihlerime gelince... Evinizde belli yaşa gelmiş 2 tane kızınız olunca çok da türüne bakamıyorsunuz! Her türden film izliyoruz anlayacağınız. En son sinemaya ne zaman gittim! 2-3 sene önce, Münih’te, MAXİ’ye gitmiştim. * Tiyatroya en son ne zaman gittiniz? - Vallahi şimdi biz bir araya gelince ‘tiyatro gibi bir ortam’ yarattığımız için karıştırıyor olabilirim! Galiba Sümer ağabeyin davetiydi. * Müzikle aranız nasıl? - Şoförüm Umut, Müfit hocanın hanımı Nur ve kızım Buse... Üçü bir araya gelir ve bana müzik CD’si yaparlar. Her sanatçının CD’sinde bir favori parçam vardır mesela, onlar, işte bu şarkıları bir araya getirirler benim için. Müziği çok severim, arabamda asla müziksiz yolculuk yapmam. ‘Benzemez kimse sana’ benim favori şarkımdır, çok severim. Bir de Müzeyyen Senar söylüyorsa... Bir de ENBE Orkestrası var, şarkıları unutamam... TRT’de her hafta bir program yayınlanıyor, birçok sanatçı tek tek şarkılar söylüyorlar. Bayılıyorum o programa da... * Unutamadığınız bir tatiliniz var mı? - Meksika’dan çok etkilenmiştim. O zaman teknik direktör değildim, gazeteciydim! Coşkun ağabey (Özarı), Metin Türel ve ben... Meksika’nın iki tarafı var ya; Karayipler tarafı Cancun, okyanus tarafı ise meşhur Acapulco. O dönemde Cancun çoğu kişinin ismini dahi bilmediği ama muhteşem denizi olan bir yerdi. Fakat Türkiye’de de o dönemler ‘Aşk Gemisi’ çok moda! O gemi de Acapulco’ya yanaşıyor, 15 dakika kalıyor ve gidiyor. Acapulco ile Meksiko City arası, İstanbul-Bursa gibi... Şu Acapulco’yu görelim dedik ve gittik. Harikaydı. Ben oradan çok etkilendim, ama bakarsanız Türkiye’ye, Bodrum’u, Alanya’yı, Antalya’sı ve daha birçok turizm bölgesiyle muhteşem bir memleket. Ben İtalyanlar’ı getirdim Bodrum’a... Yardımcılarımı, eşlerini ve tanıdıklarını, 15-20 kişilik bir gruptu. Buradan giderken ‘cennet’ diyerek ayrıldılar. Marmaris var, Fethiye var, adaları saymıyorum bile. Başka ülkelere gitmek çekici olabilir, ama bizim ülkemizde o kadar çok tatil beldesi var ki. Bu nedenle ben ülkemi tercih ediyorum. Şunu da itiraf etmeliyim elbette; Benim öyle bir tatile gitmişliğim de yok. Sizinle berabersek biliyorsunuz işte, giyiyoruz şortu, atlıyoruz denize... Ama bir daha gitmek istediğim tek bir yer var: Meksika... * Dünya çapında dostluklarınız var. Hepsiyle görüşüyor musunuz? - Onlara göre Christmas, bize göre yılbaşı. Hepsi ararlar. Doğum günlerimizi bile unutmamış İtalyan dostlarım var. Telefon açarlar, tebrik ederler. Öyle bir meslek yapıyoruz ki; Antartika’dan Japonya’ya kadar birçok insanla tanışma fırsatınız doğuyor. Bu insanların bazılarıyla da hayat içinde ilişkileriniz sürüyor. Bazen öyle biri arıyor ki... Çok eski bir futbolcum arıyor, hayret ediyor insan. Çünkü profesyonel bir iş yapıyorsun ve yıllar geçmiş aradan. Aramasa hatırlamazsın bile, ama arıyorlar. * Belki de sizden kaynaklanıyor bu hocam... - Birtakım dostluklarımız var elbette. Bence bu çok önemli. Çünkü kesinlikle bir gün bir yerlerde lazım oluyor bu dostluklar. * Futbol dışında en samimi arkadaşınız kimdir? - Öncelikle şunu söylemeliyim, çok dostum var. Birini söylesem, diğerine haksızlık olacak.. Ve ben haksızlık yapmayı istemem. * Uykuyla aranız nasıl? - Az uyurum. * Televizyonla aranız... - Televizyonda bir kanalda açık oturumu takip ederken, diğer taraftan da diziyi izlerim. Reklam arasında başka bir kanala geçerim. Maç varsa, maçta takılıp kalırım. * Futbol hayatınız bittiğinde ne yapacaksınız? - Acaba bitecek mi? Bir de o soru var! Bu tabii global bir bakış. (Gülümsüyor ve anında konu değişiyor: Bu arada bir dakika arkadaşlar... Size çikolata ikram edelim. Buraya kadar geldiniz. Mehmet, sen biraz uzak kal! Bu sözlerin ardından kaldığı yerden devam ediyor Fatih hoca...) Futbolu bırakmak, buna karar vermek.... Değişik bir şey. Futbolun birçok yönünü yapmaya müsait bir insan olarak, başka bir yöne mi gideriz. Yazı mı yazarız, TV programı mı yaparız, atıyorum, bakarız! İŞTE DÜNYAYI SARSACAK FIRSAT “İspanya çok takdir ettiğim, saygı duyduğum bir ekip. Fakat önümüzdeki fırsat büyük: İspanya’yı yenerek dünyayı sarsabiliriz. 0 puan da alabiliriz, 6 puan da... Hatta 1, 2, 3, 4 puan olur... Olamayacak tek bir şey var; İki maçta 5 puan kazanmak! * Türkiye artık İspanya maçına kilitlendi. Ne olacak hocam? - Öncelikle şunu söylemeliyim; Bizim milli takımımızı son saniyeye kadar takip etmek lazım. Bu sözü, 2008 Avrupa Şampiyonası’na gitmeden önce söylemiştim ve o şampiyonada oynadığımız maçları gözönüne getirirseniz sonuç ortada. En büyük sıkıntımız; istikrarsızlığımız. Aslında bu sadece milli takımın değil, hepimizin ortak sıkıntısı. Diğer milli takımlara bakarsanız, bizden daha az değişkenlik gösterdiğini göreceksiniz. Bizde maalesef sakatlıklar bazen 8-10 kişiye kadar varabiliyor. Bazıları için ‘hafif sakatlık’ deniyor, ama bakın bize; çoğu ameliyatlı... Yani yetişme imkânları bile yok. Her arkadaşımız bizim için çok önemli. Sakatların yokluğu önemli, ama onların yerine kadroya girecek, mücadele edecek oyuncularımız için de bu bir şans. Onlar için de çok önemli bir fırsat olacak bu. Eksikleri aratmayacak şekilde, hatta onlardan daha iyi oynamalılar. Şartlar ne olursa olsun ‘güzel bir maça’ gidiyoruz. Şartlar ne olursa olsun, Türkiye Milli Takımı tüm bunları aşacak güçtedir. * İspanya hakkında ne düşünüyorsunuz? - İspanya şu an dünya sıralamasında 1 numara... En son Avrupa Şampiyonu... Uzun süredir yenilmediklerini de biliyoruz. Yani birçok unvan verebileceğimiz, saygı duyabileceğimiz ve takdirle karşılayabileceğimiz bir rakip... Herhalde kimse buna itiraz edemez. Bizim maça verdikleri önem de ortada. Bakın; bizimle oynayacakları maçı, çok uzun süredir uğramadıkları Madrid’e aldılar. Tam 4 yıl sonra ve 90 bin kişinin önünde... Ortamın ne kadar hoş olacağı aşikar. Böyle bir ortamda oynamak güzel olacak. Kiminle, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun; artık Türkiye Milli Takımı’nın hiç kimseden çekinecek, korkacak hali yok. Dünyanın her yerinde her takımla karşı karşıya geliyoruz. Yeniyoruz, yeniliyoruz ama mutlaka oynuyoruz. O duruma geldik biz. Asıl mesele de buydu zaten. Düşünün; Almanya’ya kaybetmesek, Avrupa Şampiyonası Finali’nde İspanya’nın karşısında biz olacaktık. Şimdi son Avrupa Şampiyonu ile son Avrupa Üçüncüsü karşılaşacak. Şampiyonada karşı karşıya gelememiştik, ama şimdi 2 kez karşılaşacağız işte. * Eksikler çok, takımın son durumu nedir? - Ben böyle maçları oynamayı çok seviyorum. Benim gibi oyuncularım da seviyor. Sakatlar kimseyi düşündürmesin. Elbette üzülüyoruz. Servet bizim devamlı oyuncularımızdan birisi. Topal, yarı final maçında önde değil, arkada oynatabildiğim bir isimdi. Servet Çetin-Gökhan Zan ikilisi, bizim takımın çatısında daha çok yer aldı ve şimdi ikisi de yok. Fakat alıştık artık! Hatırlayın; Yunanistan maçı öncesi sakat sayımız 11’e çıkmıştı. Hem de antrenman bile yapamadan. En son Almanya maçı öncesine bakın, yine benzer durumdaydık. Kısmet, nasip, yapacak bir şey yok. * Bir oyuncunun sakat sakat oynamasına fedakârlık deniyor. Doğru mu sizce? - Ben, hiçbir oyuncunun sakatlığı iyileşmeden oynamasına razı gelmem. Çünkü her şeyden önce onların sağlığı önemli. Ancak tolore edilebilecek sakatlıklar vardır. Yani maçta oynatmanıza engel bir durumları yoktur, doktorlar bu kararı verir ve oyuncular görev alır. Oyuncu 90 dakika oynar, 2 ya da 3 gün dinlendirilir ve geçer. Futbolcu yürürken bile sakatlanabilir, çünkü yaptıkları ağır bir iş... * ‘Sakatım, ama mutlaka oynamak istiyorum’ derse bir oyuncunuz? - Futbolcunun oynama isteği her zaman had safhadadır. Hele hele biraz da uzak kalmışsa sahalardan... Ancak teknik direktörler, ameliyat sonrası çalışmalarının tamamen bitirilmesini ister. İşte sorun da burada başlar. Hayatım boyunca doktordan ‘oynar’ raporu almadan, bir futbolcuya görev vermeyi aklımdan bile geçirmedim. Çünkü oyuncularımın sağlığı her şeyden önde gelir. Aslolan insandır, futbolcudur, futbolcu sağlığıdır. Birçok arkadaşımız var; biraz üstelesek, istesek sahaya çıkacak. Ama asla... Ben yüzde 100 verim alamayacacaksam; oyuncunun da aklında sakatlığı olacağına göre... Israr gereksiz. * İspanya maçları sonrası gruptaki dengeler değişecektir. Sizin planlamanız ne yönde? - Önce Madrid’de sonra İstanbul’da karşılaşacağız. Bu iki maçın ardından grupta toplam 4 karşılaşmamız kalacak. Ancak iki İspanya maçı sonrasında grubun durumu çok net bir şekil alabilir. Gruplar çekildiğinde herkes ne demişti? 1- İspanya, 2- Türkiye, 3- Belçika ya da Bosna Hersek... Şu anda da bu ortak görüş olarak devam ediyor. İki İspanya maçının ardından bizim takınacağımız tavır kesinlikle netlik kazanacak. Ben her zaman aynı şeyi söylüyorum; Yeter ki ümidimiz olsun... 3 puan bir ümit, gideriz alırız. Fakat Türkiye Milli Takımı bu iki maçlık periyottan 0 puanla da çıkabilir, 6 puanla da... Hatta 2 olur, 3 olur, 4 olur... Olamayacak tek bir şey var; İki maçtan 5 puan kazanmak! * Hesap kitap yaptınız o halde! - Her şey değişebilir. Sonuçta sadece bir tane 2., başka bir deyişle en kötü ikincinin Play-Off oynayamayacağı bir ortamda, bu iş en son maça kadar gider. İnşallah bu hesaplara ihtiyacımız kalmadan işi bitiririz. Daha önce de söylediğim gibi, İspanya çok takdir ettiğim, saygı duyduğum bir ekip, fakat önümüzdeki fırsat da büyük: İspanya’yı yenerek dünyayı sarsacak bir sonuca imza atabiliriz. * Del Bosque ile hiç görüştünüz mü! - Del Bosque ile en son toplantıda beraberdik. Oğuz (Çetin) ile beraber gittiğimiz UEFA’nın Teknik Adamlar Toplantısı’na konuşmacı olarak katılmıştık. Hatta Luis Aragones de oradaydı. Bir yerde daha beraber olduk, ama... * Son sözleriniz... - Daha dün ‘bir maçtan diğerine bu kadar uzun ara olur mu’ diyorduk. Daha dün gibi hatırlıyorum Bosna maçlarını... Hayat ne kadar hızlı akıp gidiyor. Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Bakın, İspanya maçları geldi işte. * Başarılar hocam, 2’de 2 bekliyoruz... - Bir saniye... Bakın şu da ilginç! İlk İspanya maçına Massimo Busacca verildi. İsviçreli... Onunla, Euro 2008’deki Almanya maçını kaybetmiştik. İspanya rövanşına ise Herbert Fandel atandı. Alman... Onunla da Portekiz maçımızı kaybetmiştik! (NOT: Bu röportaj yapıldıktan birkaç gün sonra Herbert Fandel sakatlık geçirdiği için geri çekildi. Bu nedenle İspanya rövanşına İngiliz hakem Michael Riley atandı. İlahi adalet mi bu!) GELİŞEBİLİRİM AMA DEĞİŞMEM * Herkes sizi ‘çok sinirli’ biliyor. Gazeteyi açıp okuduğunuzda hangi haberler sizi çok sinirlendiriyor? - Sinirlendiğim oluyor elbette; sonuçta ben de bir insanım ve benim de duygularım var. Ancak şimdilerde daha bir içimden sayıyorum! Ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. Asabi olmamaya çalışıyorum. Verilen ilk tepkiler, zaman zaman çok doğru olmayabiliyor. Hep söylüyorum; Gelişebilirim ama değişmem... Özümün değişmesi mümkün değil, fakat hatalarımdan ders çıkarabilirim. Şunu da söyleyeyim: Düşünmekten utanmadığım her şeyi söylemekten de utanmam. Sinirlenmezseniz insan değilsinizdir. Çünkü her gün hakkında bir şeyler yazılan bir insansınız. BU İŞTE EN BÜYÜK BAŞARILAR BİLE SADECE 24 SAAT SÜRER * Zirvedesiniz. Ancak ‘zirve’ göreceli bir kavram. Fatih Terim için ‘zirve’ nedir? - Öyle bir iş ki bu; Bugün Dünya Şampiyonu olsanız bile, yarın başka bir hedef belirliyorsunuz. Hatıramız çok, yazılan tarih zaten unutulmuyor. Ancak bizim için en büyük başarılar bile 24 saat sürüyor. Yapmadığın şeyleri yapmak, ulaşmadığın yerlere ulaşmak her zaman önündeki bir başka hedef. Benim Türk Futbolu’nda değiştirmek zorunda olduğumu düşündüğüm bazı şeyler var. Kupa alırsınız, fotoğraflarınız çekilir. Ancak bu, sadece görsel açıdan bir başarı. İşte bu nedenle başka işlere de soyunabilirim. Fakat şu an bu konuda bir şey düşündünüz mü derseniz, yanıtım hayır... Ne Müfit hocayla bir araya gelip konuştum, ne de ailemle... Çünkü bilgilerime, birikimlerime ve tecrübelerime göre daha zamanımın dolmadığını düşünüyorum. Fakat hep dediğim gibi; yarın ne getirir, ne olur, onu da bilmiyorum. Bir işte çalıştığınızda, emekli olacağınız döneme ait planlar kurabiliyorsunuz. Fakat bizim yaptığımız işte, hayatımızı programlama şansımız yok. Bizim hayatımızda futbol biter mi? Biteceğini zannetmiyorum. Mutfağa girsem olanı bozarım! * Mutfakla aranız nasıl? - Yemek konusunda iyi bir tüketiciyim. Gerçi son dönemde ‘orta sınıf bir tüketici’ oldum ya. Fakat yemeği yerim, yapamam; alışverişi bilmem karıştırırım. Zaten Fulya da bana bir şeye dokundurtmaz. Çünkü olan bir şeyi bozarım ben! Güneşte tavla, masada kanasta! * Hayatınız futbol mu? Başka bir şey yok mu? - Güzel tavla oynarım. Zaman zaman şöyle güneşin altında bacanağım ile oynarız tavla. Ama itiraf etmeliyim ki; kaybetmeyi hiç sevmem. Tavlayı attığım çok olmuştur! Bir de iyi kağıt oynarım. Kanasta... 11 kağıtla oynarız biz. Parasına değil tabii ki! (Yine kahkahalar) * Kamplarda da var mı tavla partileri? - Asla... Kamplarda ben oynamam, ama bizim çocuklar oynayabilirler, onlara serbest. Müfit’le dizi çevireceğiz! * Hocam imaj yapmışsınız, sakal bırakmışsınız! - Müfit hoca posbıyık bıraktı, ben de sakal. Adanalı gibi bir dizi çevireceğiz! Şaka bir tarafa, kirli sakal da fena durmuyor bende! Kızlarım öyle söylüyor... Pes etme, iste ve kazan... * Birkaç kelimeyle hayat felsefenizi anlatabilir misiniz? - Pes etmemek, amansız bir şekilde kazanmayı istemek, başarmak, sonuna kadar dayanmak ve mücadele etmek. ÖN SAYFA İLE ARKA SAYFA BİRLEŞSİN, YETER! * Gazeteyi okumaya nereden başlarsınız? - Televizyonda nasıl fiks bir kanala ya da programa odaklanmıyorsam; gazete okurken de sadece spor sayfalarına bakmam. Köşe yazarlarını okumayı severim. Gazeteyi en önünden en arkasına kadar okurum. Bazen arkadan öne, bazen önden arkaya... Mühim olan zaten önle arkanın birbirine kavuşması değil midir! | ||
|
25-03-2009, 13:16 | #2 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 11.350
Tecrübe Puanı: 32 | Terim'in oyuncu tercihlerini, sahaya sürdüğü 11'i falan hiç beğenmiyorum, ama konuşmaları hoşuma gidiyor...Denizli gibi aynen, o da böyle konuşuyor, oldukça iddialılar, ne olursa olsun hem de, ister 5 sakat olsun ister 10...Terim yine inanıyor bu maç öncesi, oyuncular da öyle, çok zor ama bir şeyler bekliyorum Milli Takımdan yine, İspanya'daki sakatların da bunda etkisi var tabii...Alnımızın akıylan çıkacağız inş. bu 2 maçtan...Önceden 2 maçtanda çıkamayız diyordum ama bu Milli Takım, ne yapacağımız belli olmuyor, İman Gücü falan olur koparırız yine maçları, hadi bakalım... | ||
25-03-2009, 13:36 | #3 | ||
1903-1984-2008 Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 40
Mesajlar: 10.250
Tecrübe Puanı: 32 | Fark yemeyelim de yenmeyi şöyle bi kenara koyun..! | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |