Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19-01-2007, 10:53   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
5 Nisan Kararları

I. 5 NİSAN İSTİKRAR KARARLARININ NEDENLERİ


Ülkemizde 5 Nisan 1994 tarihinde yeni bir istikrar programı yürürlüğe konulmuştur. Türkiye’de daha önce de çeşitli tarihlerde devalüasyon ve istikrar kararları uygulanmıştır. İlk devalüasyon 7 Eylül 1946’da yapılarak 1 dolar 130 kuruştan 280 kuruşa yükseltilmiştir. Otorite uluslar arası para fonu (IMF) henüz çalışmaya başlamamıştır. IMF 1 Mart 1947’de çalışmaya başlanmıştır. Türkiye’de IMF’ye bur tarihte üye olmuştur. IMF’nin Türkiye ekonomisine ilk müdahalesi dış borçlar yüzünden gerçekleşmiştir. 1958’de 600 milyon $’lık dış borç ertelenmiş ve 359 milyon dolarlık yeni kredi sağlanmıştır. Karşılık olarak da Türkiye 1946 devalüasyondan 12 yıl sonra 4 Ağustos 1958’de %320 oranında devalüasyon yapmıştır. Bu TL’yi dolar karşısında 280 liradan 9 liraya düşürmüştür.
Aynı şekilde 1958’den 12 yıl sonra 9 Ağustos 1970’de 1 dolar devalüasyon sonucu 9 liradan 15 liraya yükselmiştir.
1970’li yıllar, Türkiye ekonomisi açısından tam anlamıyla IMF’li yıllar olarak ifade edilebilir. 1970’den 1977’ye kadar IMF’nin isterleriyle tam 13 mini devalüasyon yapılmıştır. 1979 Temmuzunda IMF ile bir kez daha stand-by masasına oturan Türkiye, 250 milyon SDR’lık1 bir kredi almıştır. 18 Haziran 1980’de 3 yıllık ve 1 milyon 250 bin SDR’lik yeni bir stand-by anlaşması imzalanmıştır. IMF’nin 24 Ocak kararlarına desteğini belirten bu anlaşma, 1983 yılına kadar sürmüştür. 24 Ocak 1980 kararıyla 1 dolar 46 liradan 70 liraya yükselmiştir. Bu kararlarla Türkiye ekonomisi piyasa koşullarını uygulamaya başlamıştır.
5 Nisan 1994 istikrar kararlarının, önceki istikrar kararlarından farklı bir ekonomik ortamında alındığını söylenebilir. Daha önceki istikrar kararları alındığında, Türkiye’de mal ve emek piyasasının dışında, döviz piyasası,sermaye piyasası ve para piyasası ve para piyasası gibi piyasaları hemen hemen mevcut değildi. Son üç piyasa 24 Ocak 1994 kararlarının sonucu olarak ülkemizde gelişmeye başlamıştır. Kaldı ki mal piyasasının büyük bir bölümü de kamunun kontrolündeydi. Kamu iktisadi kuruluşlarının ve destekleme alımlarına konu teşkil eden tarımsal malların yaygınlığı önceki istikrar kararlarının özelliğiydi.
24 Ocak 1980 kararlarını işleyen dönemde, önce mal piyasasına ve para piyasasına serbestlik kazandırılmış, bir süre sonra da Türk parasının korunması hakkındaki kanun yürürlükten kaldırılarak, kısa vadeyi içerin bir döviz piyasası kurulmuştur. Bir diğer deyişle 1980’li yılların sonlarında ülkemizde finansal liberalleşme hızlanmıştır.
İşte 5 Nisan 1994 istikrar kararlarının alındığı ortam diğerlerinden ayıran en önemli olgu, mal piyasasının yanı sıra para ve döviz piyasasının da oldukça serbest bir şekilde işlemekte olduğudur. Günümüz dünyasını elektronik bankacılık, elektronik transfer sistemi ve elektronik paralar şekillendirmektedir. Döviz, tahvil ve para piyasalarının en büyük özelliği piyasalardaki ayarlamaların çok hızlı olması, böylece spekülatif davranışlara açık olmasıdır.
Oysa, mal piyasasındaki ayarlamalar çok daha yavaş gelişmektedir. Öyle ki, ihracat ve ithalatla uğraşan sektörler açısından ayarlanmalar büyük ölçüde para ve döviz piyasasında oluşan dengelere bağlı olduğundan para ve döviz piyasasının istikrarı son derece önemlidir.
Para ve döviz piyasalarının istikrara kavuşması, döviz ve faiz oranlarının 1,3,6 aylık vadeler için öngörülmesi, ihracat ve ithalat bağlantıları için son derece önemlidir. İşte 5 Nisan 1994 kararlarından beklenen, hem para hem döviz hem de mal piyasalarında istikrarı hızlı bir şekilde sağlamasıdır. Bunun gerçekleştirilmesi ise programın uygulanmasında hem uygulama disiplinine hem de ekonomi politikası teorisine yönelik olarak seçilen düşünce okulu disiplini gerekmektedir. Kanımızca 5 Nisan kararlarına gelinmesinde teorik eksikliğin rolü büyüktür.
Ülkemizde 5 Nisan kararlarının alınış nedenleri başka ülkelerde olduğu gibi %300-%500’lere ulaşan yüksek enflasyonu kontrol altında almak değildir. O yıllarda ülkemizde enflasyon oranı %60-%65’ler civarındadır. Dolayısıyla, 5 Nisan kararları serbest piyasa ekonomisine geçmekte olan ülkemizde para, döviz, sermaye, mal ve emek piyasası arasında ve özellikle de ilk üç piyasa arasında baş gösteren dengesizlikleri gidermek ve kronikleşmiş enflasyonun üç rakamlı yüksek enflasyona dönüşmemesi amacıyla alınmıştır (Buna piyasasında sermaye piyasası içinde kabul ediyoruz). Dengesizlikler daha çok para, döviz ve bono piyasasında oluştuğu için bir finansal kriz niteliğindedir. Bu nedenle önlemlerin daha çok bu piyasalara yönelik olması gerekiyordu. Oysa alınan kararların ilk etkileri mal ve emek piyasaları üzerinde olmuştur.
Diğer bir deyişle, alınan istikrar önlemlerinin büyük bir kısmı potansiyel üç rakamlı enflasyon oranını aşağıya çekmeye yöneliktir.[1]

II. 1994 KRİZİ İLE 2001 KRİZİ ARASINDA BENZERLİKLER


O krizde çok değil 7 yıl önce yaşanmıştı. 1994 krizi ile 2001 krizinin bir hayli fazla ortak noktası var. Hatta, 1994 krizi savuşturularak halı altında süpürülerek 2001’de yeniden patlamış krizin ta kendisidir demek yanlış bir benzetmemidir ? Unutmayalım ki 1994 krizinde 2001 krizinin de altında büyüyen kamu açıkları var.
İki dönemde de kriz öncesi döviz kuru aşırı değerli tutuldu. Ucuz döviz politikası ile kolay dış borçlanma yapıldı ve kamunun finans ihtiyacı karşılandı ama ucuz kur politikası diğer yandan ithalatı kamçıladı. Ekonomik büyüme bu sayede gerçekleşti, ekonomi ısındı. Fakat hızlı ithalat yavaş seyreden ihracatı katlayınca dış açık giderek de cari açık iki kriz döneminde de büyüdü. İki dönemde de bu yaşandı. Şu farkla ki 1994 krizinde cari açık 6 milyar doları bulurken 2001 krizinde 12 milyar dolara ulaştı. Bu da 2001 krizinin şiddeti hakkında bir fikir verebilir. İki kriz öncesinde de döviz kuru aşırı değerlenince dövize aşırı hücum yaşandı. Bunu önlemek için yüksek faiz silahı caydırıcı olarak kullanıldı ama iki dönemde de kar etmedi, devalüasyon kendini yarattı.
İki dönemde de dengeleri yeniden kurmak için IMF desteği istendi. 1994’te IMF, geleneksel daraltıcı reçetesini uygulattı ve ekonomi, dış piyasalardan IMF’nin 600 milyon dolarlık desteğinden başka kaynak bulamazken, 2001’in dış kaynak arayışları sonucu 14.5 milyar dolarlık dış destek sağladı.
1994 krizinde yüksek cari açık, uzun süren bir daralma-küçülme döneminden sonra azaltıldı. 1994 boyunca ekonomi yüzde 6 küçüldü. Küçülen ekonominin ithalat talebi daralıp devalüasyon sayesinde ihracat göreli artış gösterince cari açık da 1994 sonunda kapandı hatta artıya geçti. Bu arada bavul ticareti gibi konjonktürel fırsatlarda açığı daraltmaya yaradı.
Kamu açığında ise, döneme özgü ek vergiler konuldu, gelirler arttırıldı ama, dövize yönelmeyi caydırmak için yüksek faiz silahı kullanılınca giderler kaleminde faizin payı yükseldi. O nedenle kamu açığı beklenen kadar olmadı.[2]

III. 2000’Lİ YILLARA GİRERKEN EKONOMİK GELİŞMELER


1994’deki ciddi ekonomik bunalımda GSMH %6 gibi rekor bir düşme gösterdi, fakat 1995’ten itibaren tekrar toparlandı ve 1995-1997 döneminde yılda ortalama %7’nin üstünde büyüdü. Buna karşılık tüm öteki makro göstergeler bunalım alarmı vermeye devam etti.
Türkiye ekonomisi 1998 yılının ikinci yarısından itibaren içeride biriken sorunların taşınamaz hale gelmesi ve dışarıdaki gelişmeler üzerine yeniden ağır bir krize sürüklendi. Güney Asya ve Rusya’da yaşanan ekonomik kriz Türkiye’yi yeni bir stagflasyona sürükledi. Sözü edilen bölgelerde yaşanan ekonomik kriz üzerine başta ABD olmak üzere G-7 ülkelerinin krizdeki ülkelere sermaye aktarmaları, uluslar arası kısa vadeli sermaye akımını etkiledi. Türkiye’den birkaç ay içinde 7 milyar dolar gibi bir sermaye çıkışı oldu. Bu arada Güney Asya ülkelerinin ihtiyaçlarını arttırmak için devalüasyona gitmeleri ve damping uygulamaları Türkiye’nin ihracatını etkiledi. Tüm dünyada talep daralması yaşanmaya başladı, ülkeler arası rekabet yoğunlaştı. Başta tekstil ürünleri olmak üzere Güney Asya ülkeleri ile rekabet ettiğimiz ürünlerin dış satımında ciddi güçlükler yaşandı. Türkiye’de öncelikle tekstil sektörü 1998 yılının ikinci yarısından itibaren etkilendi, sonra kriz, otomotiv sanayiini ve öteki sektörleri etkisine aldı. Bu gelişme tekstil sektöründeki hesapsız yatırımlar sonucu ortaya çıkan kapasite fazlasının rolünü unutmamak gerekir. 1998 yılında ihracatımız sadece %2,7 oranında büyüdü, ithalat %5,6 oranında küçüldü. Buna rağmen 1998 yılında GSMH ikinci yarıda küçülmesine rağmen, yılın ilk yarısındaki veriler göre, 1999 yılında hem dış ticarette, hem turizmde hem de iç sektörlerdeki, kötü gidiş dolayısıyla GSMH’da ciddi daralma olduğu anlaşılıyor. GSMH’nın 1999 yılının ilk çeyreğinde %8,4 ve ilk dokuz ayında %6,1 oranında küçüldüğü tespit edilmiştir.
1995-1999 döneminde enflasyon ile döviz kuru değişmeleri farkı açıldı. KKBG’nin yükselmesi ve bankaların denetim altına alınması faizlerin yükselmesine, reel faiz oranının %20’lere çıkmasına neden oldu. Sorun tek başına ekonomik değildir. Sorun ekonomik olduğu kadar siyasal ve hukuksaldır. Türkiye’nin 1999 yılının ilk yarısını TBMM’nin çalışmaması nedeniyle bütçesiz geçirdiğini unutmayalım.
Devlet ödemelerini yapabilmek için %150 faiz ile borçlanıyor. Türkiye’de ortalama faiz oranı %60’ların üstünde seyreden enflasyonun 20-25 puan üzerinde bulunuyor. Bu kadar yüksek reel faiz oranıyla yatırım yapılması beklenemez. Bu durumda büyümenin durması, işsizliğin artması, sosyal dengelerin biraz daha bozulması kaçınılmaz gelişmelerdir.
Türkiye 2000’li yıllara girerken gecikmelide olsa kamu kesimindeki dağınıklığa çeki düzen vermek için bazı yasal düzenlemeleri gerçekleştirdi. Vergi gelirlerini arttırmak için bazı gelir yasalarında düzenlemeler yapıldı.
Sosyal güvenlik kurumları ve Yeni Emeklilik kanunun sayesinde Haziran 2000’den itibaren SSK zarardan kurtuluş, Hazineden yardım ihtiyacı ortadan kalkmıştır. SSK’nın yıllık zararı 2 milyar dolar idi. Böylece yılın 2. yarısında 1 milyar dolarlık tasarruf (zarardan kar) sağlanmıştır.
- Gümrük kanunu, Bakanlar kanunu ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulunun faaliyete geçmesine ilaveten, hükümetin kararlı tutumu sonucu, yolsuzlukların üzerine ilk defa en ciddi bir şekilde gidilmekte,
- Sermaye Piyasası kanunu,
- Uluslar arası Tahkim Yasası çıkartılmıştır,
- Vergi kanunlarında ve
- Anayasamızda yapılmış olan değişikliklerle de özelleştirmenin ve Doğrudan Yabancı sermaye yatırımlarının önü açılmıştır,
- İlaveten Telekomünikasyon Kurulu ve Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu faaliyete geçirilmiştir,
- Türkiye’de mevcut bütçe dışı fonlar keyfi harcamalara ve israfa yol açıyordu. Mevcut 74 fondan 52’si kapatılmış, 16’sıda Haziran 2001 sonuna kadar kapatılmış olacak, böylece DETİF dahil sadece 6 fon kalacaktır,
- Elektrik piyasasını düzenleyen kanun da Şubat 2001’de çıkartılmıştır.
Tabloda görüldüğü gibi Kasım 2000’ne kadar, İstikrar Programının başarılı bir uygulaması sonucu 1999’da 2000’e
- Yıllık enflasyon; TÜFE’ye göre %68,8’dan %39’a, TEFE’ye göre %62,9’dan %32,7’ye inmiş,
- Yıllık büyüme hızı %-6,4’den %6 dolayına,
- İmalat sanayiindeki üretim artışı %-5’den %6,6’ya çıkartılmış,
- Kapasite kullanım oranının %72,1’den Kasım ayında %78,2’ye çıkmış,
- Faiz dışı bütçe fazlası 2 katrilyondan 7,6 katrilyon liraya (11,3 milyar dolara) fırlamış,
- Faiz dışı bütçe fazlası (GSMH oranı %2’den %5,6’ya,
- Vergi geliri / GSMH oranı %18,9’dan %19,2’ye çıkmış,
- Bütçe açığı / GSMH oranı %11,6’dan %9,3’e inmiş,
- Yıllık faiz ve Anapara geri ödemelerinden oluşan borç servisinin / bütçe gelirine oranı %145’ten %115’e gerilemiş,
- 2000 yılı için 14,1 katrilyon lira olarak hedeflenen bütçe açığı yıl sonunda 12,8 katrilyon liraya,
- 2000 yılı için faiz ödemeleri / vergi gelirleri oranı da %88 olarak hedeflenmiş iken bu oran %77’ye inmiştir.

IV. İSTİKRAR PROGRAMININ ANA HATLARI


- Sıkı maliye politikası uygulanarak faiz dışı fazlanın artırılması,
- Yapısal reformların gerçekleştirilmesi
- Özelleştirmenin hızlandırılması
- Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası
- Ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandıracak kur ve para politikası
Bu unsurları ekonomide işlerlik kazandırmak için programa yüklenen temel hedefleri ise şunlardır;
TÜFE’de 2000 yılı artış oranı %20 2001 yılı artış oranı %12 ve 2002 yılı artış oranı %7 olarak hedeflenmiştir. Yıllık devalüasyon oranı %20 olarak tespit edilmiştir. Nakit içi borcun GSMH’ya oranının %27 ve toplam borç stokunun GSMH’ya oranı %61 olması hedeflenmiştir.
Programda bu hedeflere ulaşmak için para kurulu sistemi[3] dayanak alınmıştır. Para kurulu sistemi merkez bankasının (TCMB) işlevi farklılaştırılmakta ve ülkenin para arzı mekanizmasını sabit kurdan, bankanın döviz karlılıklarına dolayısıyla para azdı da ülkenin döviz rezervine bağlanmıştır. Sistemin işleyişinde sabit kur bir başka ülkenin para birimine bağlanmıştır.
Para kurulu sisteminde kamu açıkları TCMB tarafından karşılanmamaktadır. Dolayısıyla bütçe açıklarının para arzı yoluyla kapatılması mümkün değildir. Para kurulu sisteminde para razı para kurulunca yapılırken, diğer işlemler merkez bankasınca yürütülmektedir. Ancak ülkemizde böyle bir ayrıma gidilmemiştir.
Uygulanan para programında enflasyona kaynaklık eden kamu harcamalarını disipline etmeye yönelik kararlar alınmış ve böylece bütçede faiz dışı fazla arttırılmak istenmiştir.
Programın işlemesinde sorun yaratacak olan kesimin kırılgan bir yapıya sahip olan Bankacılık sektörünün olacağı daha başından biliniyordu.

A- Finansal Kriz ve Bankalar


Bankacılık sektöründeki dönüşüm büyük ölçüde 24 Ocak kararları ile yurt içi tasarrufların arttırılmak istenmesinden kaynaklanmıştır. Dönemin siyasal erkinin faizi bugünkü tüketimi geleceğe ertelemenin ödülü olarak Neoklasik iktisat kuramından hareketle sektöre yönelik olarak ilk olarak aldıkları karar Haziran 1980’de faiz oranlarının serbest bırakmak oldu. Ancak bu düzenlemeye bankacılık sektörü hazırlıksız yakalandı ve düzenlemeye uygun etkin bir yönetim becerisi gösteremedi. Hazine ve TCMB ise bu yeni oluşumu tamamlayacak düzenlemelere gitmedi ya da gidemedi. Bunun sonrasında bankalar likidite yönetiminin temele ilkelerini göz ardı ede bir şekilde yabancı para cinsinden kaynaklara yöneldiler. Bu yöneliş 1994 krizi ile kesintiye uğradı ve 3 banka (Marmara bank, TYT bank, Impex bank) sistem dışına itildi.
Bankacılık sektörüne yönelik düzenleyicilik gücü ve yetkisi olan kurumlar 1994 krizini aşarken tasarruf mevduatının tamamını da sigorta kapsamına aldılar. Tasarruf mevduatının tamamının sigorta kapsamına alınması 1994 krizini aşmada önemli bir işlem yüklenmesine karşın 1998-2000 ve halen yaşamakta olduğumuz 2001 finansal krizine derinlik kazandırmıştır.
Türk Bankacılık sisteminin bugünkü kırılgan yapısının nedeni izlenen iktisat politikalarıdır. Kamu kesiminin borçlanma gereksinimi iç borçlanma yoluyla sağlamaya yönelmesi bankaları kamu kesimini fonlayan kurumlara dönüştürülmüştür. Bankalar bu fonlamayı Türk lirasını belli marjlar ile yabancı borçlar karşılığında aşırı değerlenmesine yönelik bir politika izlemesi ile yapmıştır. Bankalar bu yolla yurt dışı bankalardan borçlanmışlar daha sonra da ulusal paraya dönüştürerek kamuya borç vermişlerdir. Bu yapılanma istikrar programıyla daha da güçlenmiştir.
Bankaların taşıdıkları yabancı para net genel pozisyon açığı taşınmaz hale geldiğinde ise finansal sistem krize girmiştir. Nitekim 1998-2000 yılları arasında Türkbank,Interbank, Bank Ekspres, Egebank, Yurtbank, Sümerbank, Yaşarbank, Esbank, Bank Kapital ve Etibnak tasarruf mevduat sigorta fonuna (TMSF) devredilirken, 2001 yılında Demirbank TMSF kapsamına alınmıştır.
Kamusal sermayeli bankalar ile fon kapsamındaki bankaların bankacılık sistemi içindeki payı %39 düzeyindedir. Kamu kesiminin bankacılık sistemi içindeki taşıdığı bu ağırlığı bugün sistemin taşıdığı olumsuzluğun ana kaynağıdır.

B- Programın Aksamasının Nedeni


İstikrar programında faiz ve ücret oranları ile fiyatlar serbest bırakılırken, döviz kurunu sabit oranlı arttırmaya yönelik döviz kuru politikası izlendi. Programın bu özelliği ile işleyebilmesi için öncelikle mali sektörün kırılganlığının düşük olmasının yanında sermaye hareketliliğinin de olmaması gerekmektedir. Küçük açık ekonomiler için para kurulu sistemini büyük açık ekonomi özelliği taşıyan bir ülkeye uygulamaya çalışmak çok zordur.
Programın başarıya ulaşması için enflasyon oranının program hedefi düzeyinde tutturulması gerekmekteydi ki TL’sının aşırı değerlenmesi ve cari işlemler açığı engellenebilsin. Ancak bu yapılmadı. Bunun nedenleri; 1.iktisadi birimlerin istikrar programına desteğinin sürekli kılınamaması, 2.bankacılık sistemine istikrar sağlamaya yönelik alınan önlemlerin yetersizliği, 3.özelleştirmenin aksaması, 4.siyasal istikrarsızlık, 5.kamu kesimi iç borçlanma gereklerindeki düşüşün yetersizliği.

C- 2001 Finansal Krizi ve Türkiye Ekonomisi


Finansal krizler iki farklı nitelikte olabilir. Birincisi, spekülatif amaçlı ataklar ikincisi de piyasanın likidite ihtiyacından doğan ataklardan oluşan döviz talebi genişlemesiyle oluşan finansal krizler. Türkiye ekonomisinde 22 Kasım-5Aralık 2000 tarihleri arasında yaşanan Finansal krizin ikinci türden bir kriz olduğunu söyleyebiliriz.
Açık bir ekonomide, para piyasasında, finansal bir kriz vuku bulduğu zaman krizi ortadan kaldırabilmek için kullanılacak araçlar bellidir: Döviz rezervi (Döviz kuru) ve faiz oranı. Oluşan finansal krizin nedeni spekülatif hareketler ise her iki araç (kur-faiz) birlikte kullanılmalı ki kriz elimine edilsin; döviz talebi artarken ulusal parayı cazip hale getirmek için (talebin ulusal paraya yönelmesini sağlamak döviz rezervleri kullanarak döviz talebi karşılanır ve bu arada artan faiz oranları da talebin yönünü TL’ye doğru değiştirir. Bu durumda krizden kurtulabilmek için paniğe kapılmadan, rezerv erimesiyle beraber artan faiz oranlarına katlamak gerekir. Oluşan kriz likidite yetersizliğinden kaynaklanıyorsa faiz oranlarını arttırarak döviz talebeni elimine edemeyiz. Tam tersine faiz oranlarındaki artış krizi derinleştirir. Bu durumda döviz rezervlerini kullanarak artan döviz talebi karşılanır, rezervler erir ama kriz hemen sonlanmaz, krizin sonlanabilmesi için artan döviz talebi karşılanırken azalan rezervlerin yeni rezervlerle takviye edilmesi gerekir.
Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz likidite yetersizliği sonucu oluşmuş olup krizi giderebilmek için önce rezervler kullanılmış fakat daha sonra bu uygulamadan vazgeçilmiş sonuçta artan likidite talebi karşılanamadığı için faiz oranlarındaki ve kurlardaki artış tırmanışa geçerek finansal piyasada krizin derinleşmesine neden olmuştur.

D- Türkiye Ekonomisinin Genel Görünümü (Para Piyasası İle İlgili

Olarak)


Bu dönemde ödemeler bilançosunun “Cari İşlemler Hesabı” 9 milyar dolar açık vermiştir. “Dış Ticaret Hesabı” 24 milyar $ açık vermiştir. dış ticaret açığının nedeni, ihracatın ithalatı finanse etmede yetersiz kalmasıdır. Diğer bir deyişle ithalattaki artış %37 iken ihracattaki artış %0,8’dir. Dış ticaret açığı önceki döneme göre %109,9 artmış olup bu açık ithalattaki artıştan kaynaklanmıştır. Yapılan toplam ithalatı doluşturan kalemlere baktığımızda ithalatın %30’unu ara mallar (petrol ithalatı, %66 + diğer %33) %48 tüketim malları, %20 yatırım malları olduğunu görüyoruz. D.İ.E.7nin verilerine göre ekonomi %6,9 büyümüştür. Verilerden anlaşılacağı üzere ekonomide gerçekleşen büyüme iç talepteki canlanmadan kaynaklanmıştır.
Yapılan toplam ithalat içinde tüketim mallarının payı yaklaşık %50 dolayındadır. Zaten ekonomide uygulanmakta olan istikrar programı için talebi arttırıcı ve artan talebinde ithalatla karşılanması anlamına gelen ithalatı arttırıcı bir programdır. Kaldı ki uygulanmakta olan para-kur politikası programı desteklemekte olup bununda göstergesi olarak TL’nin %12 aşırı değerlendiği ve sonuçta ithalatın teşvik edildiği buna karşın ihracatın caydırıcılığıdır.
“Öz kaynaklar itibariyle ilk 4 büyük banka hariç, zayıf bir yapıda olan bankacılık sektörü bu kriz dönemi öncesinde sektörde bulunan sekiz banka tasarruf mevduatı sigorta fonuna (TMSF) devredilmiştir. Türk bankacılık sistemindeki bankaların toplam aktifleri yılın ilk 9 ayında %8 büyüme ile 144 milyar 58 milyon $’a çıkarken dönem karı ve özkaynaklar gerilemiştir”. Özkaynaklardaki erimenin temel nedeni karların reel olarak azalmasıdır. Kamu haklarının görev zararlarının 14 katrilyona ulaşması, görev dışı zararların büyük değerlere ulaşması para talebini arttıracağından büyük bir risktir.

V. KASIM 2000 VE ŞUBAT 2001 KRİZLERİNİN NEDENLERİ


A- Kasım Krizinin Doğuş Nedenleri ve Gelişimi


Türkiye ekonomisi finans kesiminde 22 Kasım – 5Aralık tarihleri arasında yaşanan olaylar krizin belirtileri olup özetlersek,
1. Gerçek TL’ye gerekse yabancı paraya talep artmış olup artan talep karşılanmayarak piyasada likidite yetersizliği oluşturmuştur.
2. Artan talep piyasa tarafından karşılanmayınca gerek faiz oranları gerekse kurlar artış seyrine girmiştir. Üç gün içinde overnight faiz oranları %700, %1200 ve hatta %1700-2000 seviyesine ulaşmıştır.
3. Ekonomide yabancı sermaye çıkışının yaklaşık 6,2 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.
4. IMKB Endeksi 3 Kasım 2000’de 2,19 sent düzeyinden 4 Aralık 2000’de 1,08 sent düzeyine inmiştir.
5. Demirbank, Park yatırım TMSF’ya devredilmiştir.
6. Piyasa ile ilgili beklentilerin olumsuz olması ve gerek cari açığın giderek artması gerekse TMSF’na devredilen bankaların çoğunluğu bankacılık sektörünün yapısal sorunlarını açıklar niteliktedir.
7. Kamu Bankalarının görev dışı zararlarının 20 milyar dolar olması, Finansal kesiminde bu olaylar yaşanırken para piyasasının istikrarını sağlamakla görevli olan TCMB piyasasının likidite ihtiyacını karşılaması bunun sonucu olarak faiz oranları döviz kurları yükselme seyrine girmiştir.

A.1. Neden Likidite Talebi Artmıştır


Bankacılık sisteminde fon talebinde bulunan bankaların dikkat etmeleri gereken önemli bir nokta vardır. bankaların fonlama riski yüksek yabancı kaynağın likidite riski düşük olmalıdır. Türkiye ekonomisinde faaliyette bulunan bankalar hem fonlama riski yüksek hem de likidite riski yüksek olduğundan sektörün sorunları bitmemektedir.
Bankaların likidite talepleri hem döviz hem de TL cinsinden artmıştır. sektörde bulunan bankaların likidite taleplerindeki artışın nedeni yukarıda belirttiğimiz fonlama prensibine uymamalarından kaynaklanmıştır. Faaliyette bulunan bankaların hem döviz hem de TL talebinde bulunmaları alışılagelmiş bir durum değildir. Normal koşullarda bir bankanın yabancı parada (dövizde) kısa pozisyonda, TL’de ise uzun pozisyonda olması gerekir. Yada tam tersi durumun olması gerekir, yani TL’de kısa pozisyonda ise dövizde uzun pozisyonda olmasıdır. Türkiye ekonomisinde bankacılık faaliyetlerinde bulunan bankaların hem TL’de hem de dövizde yetersiz (kısa) pozisyondadır. Çünkü bankaları TL’deki donuk aktifleri yüksek ve net çalışma sermayeleri serbest öz varlıklar değildir. Sektörde bulunan bankaların ellerinde yeterince döviz olmadığından TL’ye sıkıştıklarından döviz satarak TL sağlayamamaktadırlar ve yeterli TL’leri olmadığından dövize ihtiyaç duyduklarında döviz alamamaktadırlar. Genel durum böyle olunca TCMB’ye büyük görev düşmektedir. TCMB bankalara ihtiyaçları doğrultusunda TL verecek onlarda bu TL’lerle döviz satın alacaklar. TCMB’nin bankalara TL vermesi açık piyasa işlemleri ile gerçekleşmektedir. 17-24 Kasım 2000 tarihleri arasında TCMB’nin bilançosuna baktığımızda TCMB’nin bankalardan alacağının 2,556 trilyon liradan 4,266 trilyon liraya yükselmiştir. Diğer bir deyişle TCMB bankalara 1,610 trilyon lira vermiştir. bankalarda elde ettikleri bu TL’ler ile TCMB döviz almışlar ve bu dönemde TCMB’nin brüt döviz rezervleri 18,736 trilyon liradan 17,066 trilyon liraya yani 1,677 trilyon liraya azalma olmuştur. Bunun anlamı TCMB tarafından bankaların nakit ihtiyaçlarını giderilmiştir.
Bankaların likidite taleplerindeki artışın bir diğer nedeni de devletin bankalara sattığı iç borçlanma senetleridir (DİBS). Devlet iç borçlanma yöntemi olarak bankalara fonlattığı senetlerle finansman ihtiyacını gidermektedir. Bankalar devletten DİBS satın alırken, kendi öz kaynakları yetersiz olduğundan finansman kaynağı olarak yurt dışındaki yabancı bankalardan kredi alıyor (borçlanıyor) bu kredi talebinde bulunurken de ellerindeki devlet tahvillerini teminat olarak veriyorlar ve döviz cinsinden borçlanıyorlar. Yaşanan kriz ile birlikte piyasa faiz normlarındaki artış piyasasının geleceği ile ilgili beklentilerin net olmayışı nedeniyle yabancı bankaların, verdikleri kredileri geri istemeleri ulusal bankaların borçlarını ödeyebilmek için para talepleri artmıştır.
İMKB sermaye çıkışı da para talebini arttırmıştır. Piyasadan çıkan para miktarının yaklaşık 6,2 milyar dolar olmuştur. Yabancı sermaye çıkışının nedeni giderek bankacılık sektörünün zayıf yapısı gerekse Türkiye Ekonomisi ile ilgili beklentilerin olumsuz olmasıdır.

A.2. Sonuç Yerine : Genel Değerlendirme


Para piyasasında gerek TL’de gerekse dövizde ortaya çıkan likidite yetersizliği sırasıyla faizlerin ve kurların artışına neden olmuştur. Para piyasasında ortaya çıkan veya çıkacak istikrarsızlıkları gidermekle görevli olan TCMB piyasasının nakit ihtiyacını karşılamada yetersiz kalması, basit bir nakit ihtiyaç krize dönüşmüştür.
Finansal krizin nedeni sadece piyasanın nakit talebine sistemin cevap veremeyeceği değil, aynı zamanda likidite talebindeki olağan üstü artışlardır. Neden birden bire gerek TL’de gerekse dövizde talep artışı olmuştur? Bankacılık sektöründe faaliyette bulunan bankaların zayıf örneğin, öz kaynakları fonlamada uygun değil ve yetersiz pozisyondadır.
Yabancı sermayedar gerek cari açığın giderek büyümesini genel ekonomi bağlamında ciddi bir durum olarak algılaması gerekse para piyasasını güvenilir bulmaması ve piyasanın geleceğini de görmemesi iç piyasayı terk etmesine neden olmuş ve para talebi artmıştır.
Uygulanmakta olan istikrar programı ekonominin sadece ve sadece para cephesine bakmakta olup Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını bilmeden yada ciddiye almadan fiyatlar genel düzeyindeki artışların nasıl elimine edileceği cari açığın giderilmesi için izlenmesi gereken para ve kur politikasının neler olması gerektiğine bakarak çözüm üretmesi, sistemde ortaya çıkan istikrarsızlığı elimine etmekle görevli TCMB’nin işlevleri uygulanmakta olan istikrar programına bağlı olması piyasada yapılması gereken müdahalelerin gecikmesine yada yapılmamasına neden olmuş ve istenmeyen bir kriz vuku bulmuştur.


B- Şubat Krizi ve Türkiye Ekonomisi


Kasım krizi (22 Kasım – 5 Aralık 2000) ve Şubat krizi (17 Şubat – 23 Şubat 2001) Türkiye ekonomisinde arka arkaya yaşanan finansal krizler olup para piyasasındaki yansıması faiz ve kurlarda yarattığı artıştır.
Kasım krizinin doğuş nedeni, gerek Türk lirasına gerekse dövize olan talebin artması ve bu artan likidite talebinin piyasa tarafından karşılanmaması sonucu faizi ve kurlar artış seyrine girdi.
Şubat krizinin doğuşu Kasım krizinden farklı ve gerçekleştiği dönemde para piyasasında görünürde olağan dışı bir durum yokken devletin zirvesindeki basit bir anlaşmazlık, para piyasasında faiz ve kurların artışına neden olmuştur. Bunun ekonomide kriz olarak yansımasının nedeni, Türkiye ekonomisinin siyasi iradeden bağımsız olamaması, ekonominin siyasilerin tutum ve davranışlarına göre yön bulmaya çalışması ve devletin hala ekonomide işletmeci gibi faaliyette bulunmasıdır.
Kasım krizinde piyasanın TL’ye ve dövize olan talebi artmış artan talep iç piyasa tarafından karşılanmamış, faiz ve kurlar artış trendine girmiş ve menkul kıymetler piyasasında (İMKB) işlem hacmi en düşük düzeye inmişti. Günlük para piyasasının istikrarını sağlamakla görevli olan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) piyasaya TL ve döviz vermede gecikmeli davranarak faiz ve kurların beklenilmeyen ve istenmeyen bir biçimde artış seyrine girmesine neden olmuştur. Piyasanın artan likidite talebini karşılayacak finansal kaynağın bulunması ile piyasanın ihtiyacı olan para verilerek faiz ve kurlardaki artışın, İMKB’deki düşüşün önüne geçilmişti. Genel kanı kriz derinleşmeden önlenmiş ve piyasa rahatlamıştı. Aslında kriz önlenmemiş krizin ekonomideki görüntüsü kaybolmuştu. Kriz başlangıç hızında olmamakla beraber devam etmekteydi. Zira ekonomide krizin sonlandığına dair belirtiler vardı.
Şubat krizinde yaşananlar bize değişen tek şeyin sabit kur sisteminden dalgalı kur sistemine geçilmesidir. Dalgalı kur sisteminin uygulanmasıyla piyasa istikrara kavuşmadı ama piyasanın TCMB’den beklentisi sonlandı. Fakat bu sefer Aralık 1999’dan beri uygulanmakta olan istikrar programından sapılmıştı ve bunu ekonomideki yansıması daha da büyük ve bozucu oldu, sürekli telaffuz edilen devalüasyon gerçekleşmişti. Ulusal para 1 hafta içinde %38 değer kaybına uğradı ve bu durum beklenende de kötüydü.5

B1. Son Krizin Ana Nedenleri


Kriz olan ülkelerin ortak noktası yüksek borçlu ülkeler olması. Dünyanın en borçlu ülkelerinin başında Brezilya var. 232 milyar dolarlık dış borcu ile ikinci sıradaki Rusya’nın dış borucu 183 milyar dolar, Meksika 160 milyar dolarlık dış borca sahip. Çin’in dış borcu 155 milyar dolar, Endonezya’nın dış borç toplamı 151 dolar, Arjantin’in dış borcu 144 milyar dolar.
G. Kore’nin ki 140 milyar dolar ve Türkiye ilk onda dış borcu da 1998 yılı için 103 milyar, 2000 için ise 110 milyar dolar civarında. Dünyanın riskli borçlularında Endonezya ve Rusya’dan sonra üçüncüyüz. Uluslar arası standartlara göre bir ülkeni dış borcu milli gelirinin yarısına yaklaşmış yada geçmişse o ülke çok borçlu ve riskli ülke sayılıyor.
Türkiye 1998’deki borç stoğu ile milli gelirinin %49’u kadar borçlanmış bir ülkeydi. 2000 itibariyle bu oranın %55’in üstüne çıktığı ve bu ölçülere göre, borç verenler arasında en riskli üçüncü ülke durumundadır.
Son beş yıldır borçla gelişen ülkeler kriz üstüne kriz yaşıyorlar. Birinin krizi bir diğerini etkiliyor.

1.1. Dış Borç Yükünün Yarattığı Sorunlar


Türkiye’nin resmen açıklanmış dış borç tutarı 2000 için 110 milyar dolardır. Bunun yaklaşık %30’u kısa sürelidir. Taahhütlerini yerine getiremezse yeni borçlar alamaz. Alamazsa ekonomisini döndüremez, yani yeniden üretemez yani büyüyemez. Tersine küçülürse topyekün yoksullaşma geriye düşmedir. Yatırımların durması, fabrikaların atıl kapasite ile çalışması, tarımda verimliliğin azalması, işsizliğin köpürmesi ve toplumsal hayatta istikrarsızlık, kaos ve anarşi demektir. Türkiye ekonomisi bu durumdadır. Borçlarını döndürememekte, “ödeyemiyorum, moratoryum” demenin eşiğindedir.
Türkiye ekonomisi 1980’li yıllarda özellikle de 1989 sonrası uygulanan politikalar sonucu kamu finansmanında tam bir çıkmaza girdi. Kamu kesimi borçlanma gereği (kkbg) yıldan yıla artarak kamu kesiminin finansal piyasalarda ana borçlanıcı durumuna gelmesine yol açtı. 1988’de KKBG/GSMH %4’ü, 1999’da %12’ye vardı.
Kamu kesimi iç borçları katlandı. 2000 Ekimde 33 katrilyon TL’yi yada 50 milyar doları buldu.
Bu Türkiye milli gelirinin %20’sine tekabül eden bir iç borç stokudur. Dahası, bu borçları yeni borçlarla kapatmanın maliyeti ağırdır. Bu borçlara dolar cinsinden ödenen yıllık faizler %30’u buldu. Bu durum rantiye bir iklime yol açtı, reel sektör üretim faaliyetlerini arka plana alıp fonlarını devlete borç verip yüksek faiz almak yönünde kullanma yoluna gitti. Bu davranış uzun vadede, sanayide teknolojik yenilemenin ihmali ve ihraç pazarlarının kaybıyla rekabet gücünü kaybetmesi sorununu da getirdi. Devletin faiz ödemeleri sadece son 6 yılda milli gelirin %7,3’ünden %16,4’üne çıktı, yani 1996’da faiz olarak devletin rantiyelere ödediği 12,6 milyar dolar iken 2000’de yaklaşık 33 milyar dolara çıktı.

1.2. Kamu Finansman İhtiyacı


1980’le beraber izlenen temel yaklaşımlardan biri sermayenin vergi yükünü azaltmak ve vergi yerine girişimcilerde kalacak sermayenin daha etkin kullanılacağı beklentisiydi. Böyle olunca, hazineni vergi gelirleri azaldı. Ancak, bu arada amaçlandığı gibi devlet her alanda küçültülemedi. Artan nüfusun kamu hizmeti ihtiyaçları makul büyüklükte bir devlet istiyordu. KİT’ler tüm önlemlere rağmen istenilen ölüde küçültülemedi, özelleştirilemedi, ve finansman açıkları ortada kaldı. “Özellikle Ziraat,Halk, Emlak gibi büyük devlet bankalarından geri dönmeyen krediler açıldı. Bu durumda söz konusu kamu bankalarının aktif riski yükseldi ve 2000 sonunda 20 milyar doları aşan görev zararları hazine tarafından yerine konulmadığı için bu bankalar Türkiye’nin ödeme sistemini kilitleyerek yaşanan son krizin pimini çeken aktörler oldular. Bir yandan küçülmek bilmeyen “beş kara delik-bütçe açıkları, tarım satış koop. Açıkları, KİT’lerin açıkları, fonlar ve yerel yönetim açıkları, bir yandan tüm kurum ve kuruluşları saran yolsuzluk virüsüne “tabii ki kaynak yetiştirmede mümkün olmadı. Bütün bunlara birde Güneydoğu’da yaşanan iç savaşın denetlenemez harcamaları ve bu alanda Susurluk, Yüksekova benzeri çetelerin yolsuzluk yükleri eklendi.
Bu devasa kamu açıkları için borcu borçta kapatma çabaları, döviz kurumu sabite yakın tutup yüksek faizle dış kaynakları ülkeye çekme şeklinde uygulana geldi. Ancak bu döngü, beraberinde %60’larda kemikleşen bir enflasyonu da getirdi.
Cari açığı bu boyuta ulaşan Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacı da büyüktü. Prof. Korkut Baratan’ın belirlemelerine göre 1 dolarlık cari işlem açığı yabancılardan kaynaklanan 3,88 dolarlık sermaye girişi gerektiriyor veya 3,47 dolarlık dış borç artışına yol açıyor. Bu durumda 12 milyar dolara ulaşan cari açık 50-60 milyar dolarlık bir sermaye girişi gerektiriyor.

Sıcak Para Biçimindeki Sermaye Girişi ile Büyüme Arasında Nasıl

Bağımlılık İlişkisi Oluştu


Kamumun son 20 yıldır aşırı borçlanması nedeniyle 2000 yılında iç ve dış borç faiz ödemeleri toplam vergi gelirlerinin %80’ini emmiştir. Kamumun borçlanması kısa süreli ve yüksek faizli bu borç tiryakiliği 1989’da sermaye hareketlerinin libere edilmesi ile birlikte zincirinden boşandı ve 1989’dan beri ekonominin genişleme-daralma sarkacı büyük ölçüde dışarıdan gelen ve adına sıcak para da denilen sermaye girişlerine bağımlı hale geldi. 1990-1993 dönemine ait genişleme aralığına giren sermaye milli gelirin %3,8’ine ulaşırken büyüme hızı da yıllık %6’ya ulaştı. Buna karşılık sıcak paranın kaçtığı 1994’te çıkan sermaye gelirlerin %4,5 boyutunu bulurken o yıl ekonomi %6 küçülmüştü. 1998’de de giriş milli gelirin %1,8’ine inerken büyüme de %3,9’da kaldı. 2000 yılının ilk dokuz ayında ise yabancı kökenli sermaye girişlerinin toplamı 14,3 milyar doları buldu. 1999’da kamu borçlanmasının ortalama reel faiz oranı %34 iken 2000 yılının ilk 11 ayında %0’a düştü. Bu durum hızlı bir tüketim konjonktürüne alan açtı. Reel faizdeki düşüş ekonomiye güçlü bir genişleme ivmesi getirdi. İlk 9 ayda milli gelir %5,4 büyüdü. Çıpaya bağlanan döviz TL’nin reel değerlenmesine yol açtı. 2000 boyunca döviz sepeti %20 artarken TEFE %33 arttı. Türkiye’nin ticaret partnerlerinde enflasyonun yıllık %2,5 arttığı varsayılırsa döviz sepetinin reel olarak %7,3 değer yitirdiği TL’nin %7,9 değer kazandığı görülür.3

VI- REEL SEKTÖRE ETKİLERİ



TÜFE
GIDA
KONUT
EV EŞYASI
SAĞLIK
ULAŞTIRMA
EĞLENCE
LOKANTA
GİYİM
ÇEŞİTLİ
Mart’0

6.1


2.1


1.6


0.5


0.2


0.7


0.2


0.1


0.1


0.6

Şubat’01

1.8


0.6


0.7


0.3


0.1


0.2


0.1


-


0.3


0.1

Ocak’01

2.5


0.8


0.9


0.2


0.2


0.3


0.1


0.1


0.3


0.5

Aralık’00

25


0.6


1.1


0.3


-


0.1


-


-


0.2


0.2

Kasım’00

3.7


1.6


0.9


0.3


-


0.2


-


0.1


0.4


0.1

Ekim’00

3.1


1.2


0.7


0.1


-


0,1


0.1


0.1


0.1


0.1

Eylül’00

3.1


0.6


0.9


0.3


-


0.3


0.1


0.1


0.6


0.1

Ağustos’00

2.2


0.3


1.0


0.2


0.1


0.1


0.1


0.1


0.2


0.1



Bu yılın Mart ayında, sektörel bazda en yüksek fiyat artışı %14,5 ile elektrik, gaz ve su sektöründe gerçekleşti. Mart’ta fiyatlar, tarım, avcılık, ormancılık ve balıkçılık sektöründe %6,6 madencilik ve taş ocaklığı sektöründe 513, imalat sektöründe 511 oranında arttı. Bu yılın Şubat ayında fiyatı en fazla artan alt sektör ise %19,9 ile ana metal sanayi, %18,3 ile tıbbi hassa ve optik aletler imalatı, %17,6 ile elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı, %17,5 ile hampetrol ve doğalgaz çıkarımı, %16,9 ile plastik ve kauçuk ürünleri imalatı, %15,6 ile taş ocaklığı ve diğer mineral ürün imalatı ile metal cevheri madenciliği izledi. Şubat ayında ormancılık, tomrukçulukta fiyat artışı yaşanmadı. Mart ayı fiyat artışları bazı alt sektörlerde şöyle, “gıda ürünleri ve içecek imalatı %7,8, basın ve yayın %2,4, kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri %12,9”.
TÜFE’ye göre Mart ayında en yüksek fiyat artışı %13,4 ile çeşitli mal ve hizmet harcamalarında görüldü. Aynı dönemde gıda, içki ve tütün %6,9, giyim ve ayakkabı %0,9, konut %5,2, ev eşyası %5,7, sağlık %5,5, ulaştırma %7,3 eğlence ve kültür %5,2, eğitim %0,2, lokanta, pastane ve otel fiyatları %2,8 oranlarında arttı.
Yıllık bazda ise ana harcama grupları itibariyle fiyatlar en fala %56 ile çeşitli mal ve hizmetlerde görüldü. Aynı dönemde gıda, içki ve tütün %27,1 giyim ve ayakkabı %34,1, konut %47,6 ev eşyası %40,7, sağlık %42,9 ulaştırma %28,6 eğlence ve kültür 538,9 eğitim %27,5 lokanta, pastane ve otel fiyatları %39,5 arttı.
Bununla beraber yaşanan krizle beraber artık bankalarda cazip tüketici kredisi olanağına sahip değil. Para ürünlere değil yüksek faizle geldi. Daralan iç takip üretimi olumsuz yönde etkiledi. İstihdam sorunları arttı. Bunun sonucunda reel ekonomide bir daralma baş gösterdi. Bazı işletmeler işsiz nedeniyle eleman çıkartmaya başladılar. Uluslar arası piyasalarda rekabet gücünü kaybetti.

VII. 1994 MEKSİKA KRİZİ İLE SON KASIM VE ŞUBAT KRİZİ

ARASINDAKİ BENZER VE FARKLI YANLARI


Geçmiş deneyimler küreselleşen dünyada krizlerin bulaşıcı özellik taşıdığını gösterdiği gibi, çözüm yollarının da yerel koşullarındaki farklılıkları bir karara koyma şartıyla kesişebildiğini ortaya koyuyor. Türkiye’de ki son krizden Asya’yla birlikte Brezilya piyasaları da etkilendi. Kısaca artık ne Türkiye için nede diğer ülkeler için benim krizim, senin krizin deme seçeneği kalmadı. Gelişmekte olan ülkeler için çok daha geçerli bir gerçek bu. Sorunlar benzeşince üretilen çözümlerde de benzerlikler ortaya çıkıyor.
Benzer Finansal Zaaflar: Meksika’daki ve Türkiye’deki krizlerin belki de en önemli özelliği zayıf inansal sistem. Meksika’da 1982 krizinde de 1994 krizinde de hiçbir bankanın batmasına izin verilmedi. Bu nedenle bankalara önemli ölçekte kamu fonları aktarıldı. 1982’de sistem kamulaştırılırken 1994’te devalüasyon sonucu bankaların daha kötüleşen portföy yapılarını ve erozyona uğrayan sermayelerini güçlendirmeleri için geçici sermaye güçlendirme planı devreye sokuldu. Ayrıca bankaların kısa vadeli yükümlülüklerini yerine getirebilmek için Merkez Bankalarından dolar likidite penceresi açıldı. Bankalar yabancı sermaye piyasalarına açılana kadar bu kolaylıktan yararlanarak yükümlülüklerini yerine getirebildiler. Meksika bankalarının en önemli sorunu varlıklarının kalitesinin kötülüğüydü. Yoğun bir şekilde verdikleri tüketici kredileri ile ev kredilerinin geri dönmemesi nedeniyle batık kredileri yüksek tutarlara ulaşmıştı. Sistemin içine düştüğü bu durumdan çıkabilmesi amacıyla Merkez Bankası bankaların batık kredilerini satın almak üzere bir plan geliştirdi ve bankalardan toplam 17,7 milyar dolar batık kredi satın aldı.
Türk bankacılık sisteminin en büyük sorunu ise açık döviz pozisyonları, yüksek faiz riskleri, önemli boyutlara varan bilanço dışı repo işlemleri olarak sıralanıyor. Bütün bunlar da bankaları devalüasyonun ve yüksek faizin etkilerine maruz bırakıyor.
Son krizde zayıf bankacılık sistemi ile makroekonomik dengelerin birbirine ne kadar bağlı olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.

A. Neler Benzer, Neler Farklı


* Meksika’nın da Türkiye’nin de ekonomisini dışa açma kararı hemen hemen aynı döneme, 1980’lerin başına rastlıyordu. Sermaye hareketlerindeki hızlı liberalizasyon her iki ülkede de benzer dengesizliklere yol açtı.
* Her iki kriz öncesinde en çarpıcı ortak nokta bankacılık sektöründeki zaafiyeti. Zaaflar birbiriyle birebir benzeşmese de finansal piyasaların kırılgan yapısını ortaya koyuyordu. Meksika bankacılık sektörünün en önemli sorunu varlıklarının niteliğindeki kalitesizlikti. Türkiye’deki bankacılığın en önemli zaafları ise açık pozisyonlar ve işlemlerdeki vade uyuşmazlığına dayalı sorunlardı.
* Her iki ülkede de ekonomik krizi politik olaylar tetikledi. Meksika’da başbakan adayının öldürülmesi, Türkiye’de ise devletin zirvesindeki çekişme krizde düğmeye basan unsur oldu.
* Her iki ülkede de iç talepteki patlamaya paralel olarak ithalatta artış yaşanırken cari işlemler açığındaki tırmanış daha da kaçınılmaz oldu.
* 1994 Meksika krizinde IMF’nde onayıyla önlem olarak kurlar dalgalanmaya bırakıldı. Türkiye’de ayın şekilde.
* Meksika’nın Aralık 1994’de imzaladığı stand by anlaşmasından sıkı para ve mali politikalardan taviz verilmemesi ön koşuldu. Türkiye’de de aynı durum söz konusu.
* Meksika’nın 1994 krizinden çıkmasında kolaylaştırıcı unsurlardan biri, ülkenin çektiği yabancı sermayeydi. Meksika’da 90’lı yıllarda kriz yılı olan 1994 hariç her yıl milli gelirin %2’si oranında yabancı sermaye girişi gerçekleşti. 90’lı yılların ilk yarısında 4,5 milyar dolar olan yıllık net doğrudan yabancı yatırımlar daha sonraları f-9 milyar dolar civarında bir seyir göstermeye başladı. Türkiye’ye giren doğrudan yabancı sermaye net bazda 500 milyon dolar civarında seyrederken, 1999 ve 2000’de bu rakam daha da azalarak 100 milyon doların biraz üzerine çıktı. Bu çerçevede Meksika ekonomisinin Türkiye ekonomisinden oldukça önemli bir fark gösterdiği çok açık biçimde ortaya çıkar.
Her iki krizin öncesindeki sorunlu göstergelerden biri de cari işlemler açısındaki ciddi boyuttaki artıştı. Her iki ülkede iç talebin artması ithalatı patlatmış ve dış ticaret dengesi bozulmuştu.
Meksika’nın dışa açıldığı son 20 yıla göz atarsak eğer; oldukça önemli kriz dönemleri ve bunları takip eden stabilizasyon programlarıyla dolu dalgalı bir süreç var. Meksika’da 80’li yılların başında ortaya çıkan ekonomik kriz 1982’de dış borç ödemelerinin durdurulması ve ithalatın baskı altına alınmasına yönelik olarak ithalat ve kambiyo rejiminde kontrollerin bir kredibilite kaybına yol açtı. O dönemde alınan önlemlerden biri de bankacılık sisteminin millileştirilmesiydi. 1985’deki büyük deremle 1986’da petrol fiyatlarının yarı yarıya azalması o dönemde ihracatın 2/3’ü, bütçe gelirlerinin 1/3’ü petrolden sağlayan Meksika’yı yeniden zora soktu. Ekonomi yönetimi reform hareketine özenle devam etti, dış piyasalara girebilirliğini korudu. Ancak krizin etkileri hafifleyince uygulanmakta olan sıkı mali politikalarda gevşeme başladı artan bütçe açıklarının enflasyonist yöntemlerle finansmanına gidildi. Böylece bir sonraki krizin tohumları da atılmış oldu.
Sürekli değer kaybeden yerel para ile fiyat kontrolleri kısır döngüsüne gelen ekonomi 1987 sonunda %159’a ulaşan bir enflasyon rakamı ile karşı karşıya kaldı. Aralık 1987’de daha sonraları yıllık olarak tekrarlanan ve hükümet işveren ve işçiler arasında üçlü olarak enflasyonist beklentilerin kırılmasına yönelik fiyat ve gelir sözleşmesi olan “pacto” imzalandı. Birinci pacto’nun imzalanması, 1994’de baş gösteren krizle neticelenen bir dönemin başlangıcı oldu. Bu dönemde enflasyonla mücadelede temel araç döviz kuru çıpası oldu. 1988-1994 yıllarında Meksika’da vergi reformu ile vergi oranları uluslar arası düzeye çekildi. Finansal liberalizasyon gerçekleştirildi. Merkez bankasına özerklik getirildi. Özelleştirmeden 23 milyar dolar gelir elde edildi. IMF’nin taahhüt ettiği 50 milyar doları, çıkartılarak Meksika’nın krizi aşması sağlanmıştır.
MEKSİKA
(2000) Yılı
TÜRKİYE

Döviz Rezervi

39,5 milyar $


20,6 Milyar $ (16 Mart 2001)

Büyüme %

5,1


6,9 (2000 3.cü çeyrek)

Enflasyon %

7,1


33,4 (2001 Şubat)

Cari İşlemler Dengesi

-5,6 milyar $


-9,765 milyon $ (2000 yılı)

Dış Ticaret Dengesi

-1,173 milyar$(2001 Ocak)


-2,018 milyon $ (2000 yılı)

1 Dolar (ABD Doları)

9,518 Peso (2001 Mart)


980.000 TL (23 Mart)


(Rakamlarla Meksika ve Türkiye Ekonomisi)























B. Kriz Yaşamış Ülkelerin Durumları

ÜLKELER
Kriz Öncesi Durum Neydi
Kriz Nasıl Patladı ?
Kriz sonrası Ne Oldu?
MALEZYA
1997
Yabancı yatırımcılarda güvensizlik başladı. Yabancı sermaye ülkeden çıkış için yollar aradı. Çok yüksek miktarlarda kısa vadeli kredi kullanıldı. Krediler verimli alanlar-
dan çok gereksiz yatırımlarda kullanıldı. Büyük kara delik oluştu.
Taylan’da başlayan kriz Malezya’yı da vurdu. Yabancı yatırımcılar borsadan çıktı. Bazı uluslar arası fonlar ulusal para birimi ringgit üzerinde spekülatif hareketlere girişti. Faizler yükseldi, Ringit %50 değer kaybetti. Malezya Güneydoğu Asya krizinden en çok yara alan ülkelerden biri oldu.
Devlet başkanı küresel ekonomiye bayrak açtı. IMF’nin re-çetelerinin aksine ringgit’in değeri sabitlendi. Faizler düşürüldü. Ringgitin yurtdışında işlem görmesi yasaklandı. Bankalara sermaye arttırma zorunluluğu getirildi. Piyasaya güven geldi. Anti-IMF politikaları sonuç verdi.
GÜNEY KORE
1997
Von aşırı değerlendi. Cari işlemler
Dengesi bozuldu. Çaebol’lerin öz-kaynaklarını kat be kat aşan kredi-lerle büyümeleriyle gelişen sistem kilitlendi. Bankalar geri dönmeyen krediler nedeniyle iflas noktasına geldi. Açık pozisyonlar büyük ölçüde arttı. Bankacılık sektörünün de risk oranı fırladı.
Yabancı yatırımlar ellerindeki vonları dolara çevirmeye çalıştı. Faizler yükseldi, borsa düştü. Çaeboller özsermayelerini büyük oranda aşan kredi-leri ödeyemez hale geldi. Hükümet vonu serbest dalgalan-maya bıraktı, ancak krizi önle-yemedi. Güçlü sendikal hare-ket işverenlerin yeniden yapılanma çalışmalarını engelledi.
IMF’le 21 milyar dolarlık stand by antlaşması yapıldı. Sıkı maliye ve para politikaları uygulandı. Bankacılıkta radikal ope-rasyonlar yapıldı. Batık bankalar kapatıldı. Zorda kalan dev şirketlere devlet destek verirken yeniden yapılanmaya yönelik çalışmalara hız vermeleri için baskıda bulundu.
BREZİLYA
1998
Mali sektör reformları için siyasi uzlaşma sağlandı. Çoğu kısa vadeli olan iç borç stokunun milli gelir içindeki payı%40tı. Enflasyon tek haneli ancak faizler %20 civarın-daydı. 40 milyar dolarlık döviz rezervi vardı. Gelir dağılımındaki uçurum alarm veriyordu.
Rusya krizinden kaynaklanan domino etkisiyle yabancılar hızla piyasadan çekilmeye başladı. Kısa vadeli faizler aniden fırladı. Ulusal para birimi real dalgalanmaya bırakıldı. Dolar karşısında %100 değer kaybetti. Büyük firmalar büyük oranda işten çıkarmalara yöneldi.
Mart 1999’dan itibaren sıkı para ve maliyet politikası uygulanma-ya konuldu. IMF’den 41.5 mil-yar dolarlık ek rezerv tahsisi sözü alındı. Dövizde istikrar sağlanmak için yüksek faiz politikası izlendi. Tüm bu önlemler sayesinde 2000 yılında %4lük büyüme oranı yakalandı.
ENDONEZYA
1998
1997’de ekonomi % 10 küçüldü. Aşırı borçlanma son raddesine geldi suhota yönetimindeki leptokması devlet kasasını boşaltıyordu. Kısa vadeli dış borçlanmaya dayalı yatırımları alarm vermeye başladı. Bankacılık sisteminde risk oranı yükseldi. Tüm bunlara siyasi kriz eşlik etmekteydi.
İhracata dayalı ekonominin en büyük pazarı olan Japonya dur-gunluğa girdi. En önemli ihracat girdisi olan petrolün varil fiyatı 24 dolardan 10 dolara indi. İşten çıkarmalar ciddi boyutlara vardı. Sokaklarda olaysız gün geçmez oldu. Mayıs 1998’te Endonezya rupisi %36 devalüe edildi.
Siyasi karmaşa daha da arttı. Demokrasiye geçiş denemesi çok kanlı oldu. Ülkedeki ban-kaların yarısından çoğunun kapısına kilit vuruldu. 1000 dolar seviyesindeki kişi başına milli gelirle bölgenin en fakir ülkesi konumundaki ülkede ekonomi halen çıkmazda. Pek çok bölgede ayrılıkçı çatışmalar sürüyor.

(Zorluk Krizlerinin Anatomisi)



GSMH
Yıllar

%


(Milyar $)


1995


7,35



171,9

1996

10,00


184,6

1997

7,75


194,1

1998

11,54


205,8

1999

13,69


187,5

2000

16,43


199,8


15. Mart 2001 Ekonomik Forum;

Şekil-1
İç Borç / GSMH

Şekil -2
15 Nisan 2001 Ekonomik Forum
Ekonomide Isınma
1994 öncesi yıllarda, politik saiklerle de kamu ücret-maaşlarına, tarım fiyatlarında yapılan yüksek oranlı zamlar iç talebi kamçıladı. 1989 Ağustos’unda 32 sayılı kararname ile sermaye hareketlerine getirilen serbesti dış borçlanmayı hızlandırdı ve ekonomi 1980’lerin sonlarında ve 1990’ların başlarında yoğun biçimde ısındı. Özellikle 1994 krizi öncesi193’te büyüme hızı %8’i aştı.



Şekil -3
Cari Açıkta Büyüme
Sermaye mallarını ve ara mallarını ithalatta sağlayan Türkiye ekonomisinin iç pazarlara dönük büyüme sürecinde ithalat arttı. Döviz kuru baskı altında tutulunca ithalat iyice cazip, ihracat itici oldu ve hızlı büyüme ile dış açık, giderek cari açık büyüdü. Özellikle 1994 krizi öncesi (1993’te) Cari açık 6 milyar $’a çıktı. Açık büyüyünce dövize sığınma ve sermaye kaçışı da arttı.

Şekil -4
İç Kaynaklarla Aşmak
1994 Kriziyle Aşılamayan Ama Ertelenen Sorun : Kamu Açıkları

1994 krizinde cari açık kriz yılını takip edip 1995’te kapandı. Hatta 2,6 milyar $ fazla verdi. Bu nasıl oldu? %6 küçülen ekonominin ithalat talebi de düştü, 1994 devalüasyonunun da etkisiyle ihracat arttı. Sonuçta cari açıkta fazlaya alıştı. Kamu açıklarında ise yeni vergilerle gelirler artı ama dövize hücuma karşı artırılan yüksek faiz politikasının etkisiyle kamu açıkları pek de azalmadı. Kamu açıklarının milli gelire oranı sadece 1995’te küçük kaldı, ama izleyen yıllarda hep tırmandı. 1994 yılının ateşini düşüren önemli etkende reel ücret ve maaşların tarım gelirinin düşmesi oldu.

Şekil-5
Dış Borçla Büyüme
Yıllar
Büyüme Oranı (%)
Dış Borç Stoku (milyon$)
1992

6.4


55.592

1993

8.1


67.356

1994

-6.1


69.601

1995

8.0


73.278

1996

7.1


99.637

1997

8.3


84.891

1998

3.8


96.906

1999

-2.0


101.781

2000(*)

50


110.000


(*) Tahmin.

Şekil -6
Ekonomide büyüme ile dış kaynak girişi arasındaki birebir bağ vardır. Ekonomi, dış kaynaklar büyüyor, dış kaynak ülkeyi terk eder yada girişini durdurur sa küçülüyor. 1994 krizinde dış kaynak arayışına rağmen dış borç stoku artmadı. Ekonomi dış borç ana para ve faizlerini iç kaynaklarla karşıladı, net sermaye kanamasına uğradı. 1995 sonrası cari açığın da iyileşmesiyle dış kaynak akışı arttı. Böylece dış borç stoku iki kriz dönemi arasında 65 milyar dolardan 110 bin dolara yükseldi. 2000’de de dış kaynak girişinin durması bekleniyor.















Dış Borç Stokunun Profili (Yeni Seri, Milyon ABD $)



1996


1997


1998


1999

Toplam Dış Borç Stoku

79.637


84.891


96.906


101.781

Orta-Uzun Vade

62.292


66.897


75.689


78.309

Kamu Sektörü

51.571


50.258


52.4


52.4

Özel Sektör

10.721


16.639


23.289


25.593

Kısa Vade

17.345


17.994


21.217


23.472






Dış Borç Stoku % Dağılımı

100.00


100.00


100.00


100.00

Orta-Uzun Vade

78.22


78.80


78.11


76.94

Kısa Vade

21.78


21.0


21.89


23.06






Dış Borç Stokundaki Yıllık % Değ.

-


6.60


14.15


5.03

Orta-Uzun Vade

-


7.39


13.14


3.46

Kısa Vade

-


3.74


17.91


10.63






Borç Stokunun Döviz Kompozisyonu




Amerikan Doları

37.90


47.90


49.00


53.10

Alman Markı

32.60


33.60


34.60


26.70

Japon Yeni

14.10


10.60


8.30


7.90

Diğer

15.40


8.90


8.10


12.30







Makro Ekonomik Büyüklükler





Toplam Döviz Gelirleri (*)

41.745


52.086


58.343


50.149

Toplam Döviz Gelirleri (**)

50.966


58.472


62.59


52.887

İhracat Fob(*)

23.225


26.261


26.973


26.588

İhracat Fob(**)

32.446


32.647


31.22


29.326

Diğer Mal ve hizmet Gelirleri

14.628


21.273


25.802


18.748

Karşılıksız Transferler (Özel)

3.892


4.552


5.568


4.813






Cari İşlemler Dengesi

-2.437


-2.638


1.984.0


-1.364

Uluslar arası Rezervler (Brüt)

16.273


18.419


19.721


23.177






Dış Borç Kullanımları

8.912


13.386


14.211


16.276

Dış Proje Kredileri

6.048


9.905


11.505


11.036

Tahvil İhraçları

2.864


3.481


2.706


5.24






Dış Borç Servisi

11.418


12.418


16.513


18.316

Anapara

7.218


7.83


11.69


12.866

Faiz

4.201


4.588


4.823


5.451






GSMH (Milyon %)

181.601


192.383


206.552


185.171

GSMH (Milyar TL)

14.978.067


29.393.262


53.518.332


78.242.496

Ortalama $ Kuru (Döviz Alış)

81.137


151.429


260.041


417.143






Dış Borç Rasyoları (%)




Toplam Dış Borç/GSMH

43.38


44.13


46.92


54.97

Top.Dış Borç/Top.Döviz Gel.(*)

190.77


162.98


166.10


202.96

Top.Dış Borç/Top.Döviz Gel.(**)

156.26


145.18


154.83


192.45

Toplam Dış Borç/İhracat(Fob)(*)

342.89


323.26


359.27


383.81

Toplam Dış Borç/İhracat(Fob)(**)

245.45


260.03


310.40


347.07

Dış Borç Servisi/GSMH

6.22


6.45


7.99


9.89

Dış Borç Servisi/Top.Döviz Gel.(*)

27.35


23.84


28.30


36.52

Dış Borç Servisi/Top.Döviz Gel.(**)

22.40


21.24


26.38


34.63

Dış Borç Servisi/İhracat(*)

49.16


47.29


61.22


68.89

Dış Borç Servisi/İhracat(**)

35.19


38.04


52.89


62.46

Faiz/GSMH

2.29


2.38


2.34


2.94

Faiz/İhracat(*)

18.08


17.47


17.88


20.50

Faiz/İhracat(**)

12.94


14.05


15.45


18.58

Uluslar arası Rezervler/Top.Dış.Borç

22.12


22.99


21.39


23.76

Cari İşlemler Dengesi/GSMH

(1.33)


(1,37)


1.0


(0.74)

(*) Bavul Ticareti ve Transit Ticaret Hariç
(**)Bavul Ticareti ve Transit Ticaret Dahil
Kaynak : HM, TCMB,DPT, DİE


















TÜRKİYE’DE BAŞLICA EKONOMİK GÖSTERGELER 1997-2001



1997


1998


1999


2000


2001

GSMH (MİLYAR DOLAR)

194.1


205.8


187.4


200.0 (T)


215.0 (P)

Fert Başına Gelir (FBG), Dolar

3105


3247


2912


3060 (T)


3242 (P)

Satınalma Gücü(SPG) ile FBG,$

6463


6486


6326


6400 (T)


6480 (P)

GSMH Büyüme Hızı (%)

8.3


3.8


-6.1


5.44Eylül (K)


-3.0 (E)

İmalat Sanayii Üretimi (%Artış)

12.1


0.1


-5.0


5.6 (*)


6.5 Ocak

Kapasite Kullanım Oranı (%)

76.9


77.5


72.1


78.2


71.8 Ocak

Tüketici Fiyatları (TÜFE), %

99.1


69.7


68.8


39.0


4.4 Şubat(1)

Toptan Eşya Fiyatları (TEFE),%

91.0


54.3


62.9


32.7


5.0 Şubat(1)

Emisyon Hacmi (Trilyon Lira)

759


1329


2003


3772


3152 Şubat

Bütçe Açığı (Katrilyon Lira)

-2.2


-3.7


-9.1


-12.8


(19Milyar $)


-36 Trilyon Lira

Sos.Güv.Kur. Açığı (Trilyon Lira)

-760


-1496


-2752


-3321


(5Milyar $)


911 Şubat

İç Borç Stoku (Katrilyon Lira)

6.3


11.6


22.9


(43 milyar $)


36.4


(54Milyar $)


44.4 Ocak


(64 Milyar $)

Bütçe Açığı/GSMH (%)

-7.6


-7.0


-11.6


-9.3 Yıllık(T)


-3.4 (E)

İhracat (%Artış)

13.0


2.4


-1.4


2.8


12.0 (E)

İhracat (% Artış)

11.4


-5.4


-11.4


32.7 (2)


-17.0 (E)

İthalat (Milyar Dolar)

48.6


-45.9


-40.7


-54.0 (2)


-45.0 (E)

İhracat (Milyar Dolar)

26.3


26.9


26.6


27.3


33.0 (E)

Dış Ticaret Açığı (Milyar Dolar)

22.3


-19.0


-14.1


-26.7


-12.0 (E)

İhracat/İthalat (%’si)

54.1


58.5


65.3


50.6


73.0 (E)

Bavul Ticareti (Milyar Dolar)

5.9


3.7


2.3


3.0


(%30 Artış)


3.3 (P)

İhracatımızda AB’nin Payı,%

46.6


50.0


53.9


52.5


54.0 (P)

İhracatımızda AB’nin Payı,%

51.2


52.5


52.6


48.9


50.0 (P)

Hizmet Gelirleri (Milyar Dolar

25.9


32.3


20.3


27.5


28.7 (P)

Hizmet Giderleri

13.4


-15.3


-14.9


-15.0


-17.1 (P)

Cari İşlemler Açığı (Milyar Dolar)

2.7


+2.7


-1.4


-9.8


+3.0 (E)

Direkt Yabancı Sermaye(DYS, Milyar Dolar)

1.0


1.0


0.8


1.7 (3)


-

Dış Borç Stoku (Milyar Dolar)

84.9


96.9


101.8


107.0 Eylül


-

MB Döviz Rezervleri (Milyar Dolar)

18.7


19.7


23.8


19.6 Aralık


22.6 Şubat

(P)PT nin 2001 yılı program hedefleri (T): DPT’nin Yıllık Tahmini. (K):2000-2001 yılına ait ayların yanındaki rakamlar Ocak ayından itibaren kümülatifdir. (E):Prof. Dr. Emin Çarıkçı’nın yıllık tahminidir.
(*):Bu artış, yılık ilk yarısında ortalama %2,7 iken, Ekim’de %14,3, Kasım’da %12,0, Aralık’ta ise %-4,3’tür.
(1) Yıllık enflasyon TÜFE’ye göre %33,4’e, TEFE’ye göre %26,5’e geriledi. Bu oranlar son 14 yılın en düşük yıllık enflasyonudur.
(2) İthalatımızda ara malları %65,4, sermaye malları %20,8, tüketim malları da %13,4’lük bir paya sahiptir.
(3)Türkiye’den çıkan DYS Yatırımı 725 Milyon Dolar olup, net girip 982 Milyon Dolar ise de, yurtdışına çıkan net Yerli Doğrudan yatırım (DY) çıkışı da 870 Milyon Dolar olup, net(982-870) sadece 112 Milyon Dolardır.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 11:24 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580