|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
19-01-2007, 15:38 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKA (sadece herhangi bir toplum kesimine değil, halkın tümüne dayandırmak ve benimsetmek istediği inkılapları, Cumhuriyet Halk Partisinin önderliğinde gerçekleştirdi. Fakat devlet kuran inkılapçı bu parti içerisinde bile bir süre sonra muhalif sesler yükselmeye başladı. Gerçekleştirilen inkılapların Türkiyenin sosyal ve siyasal yapısına uymadığını düşünen ve aralarında Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi Ulusal Kurtuluş Savaşını yöneten bir grup komutanın da bulunduğu muhalifler, Cumhuriyet Halk Partisinden istifa ederek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular. Bu ilk muhalefet partisinin başkanlığına Kazım Karabekir getirildi. İnkılaplara ve laikliğe karşı olanlar bu muhafazakar partide yuvalanmaya başladı. Güneydoğu Anadoluda gerici Şeyh Said İsyanının çıkması üzerine, hükümet, 3 Haziran 1925te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapattı. Türkiye Cumhuriyet tarihinde en mükemmel ve en ilkeli dış politika Mustafa Kemal Atatürk döneminde izlenmiştir. Bu konuda çoğu tarihçi hemfikirdir. Atatürk, izlediği dış politikada bağımsızlığı ön plana çıkararak bunu ilke olarak kabul ettiği gibi demeçlerinde bu düşünceyi gündemde tutmuştur: “Ben yaşayabilmek için mutlaka bir milletin evladı olarak kalmalıyım. Millî istiklal bence bir hayat meselesidir.” (Kemal Girgin, Hariciye Tarihimiz, TTK Yayınları, s. 111). Mustafa Kemal Atatürk dış politika ile ilgili olarak günümüze ışık tutan ilke niteliğinde demeçler vermiştir: “Dış politika bir toplumun iç yapısıyla ilgilidir. Çünkü iç politikaya dayanmayan dış politikalar her zaman yenik düşerler. Bir toplumun iç yapısı ne kadar güçlü ve sağlam olursa dış politikası o oranda güçlü ve dayanıklı olur” (a.g.e.s. 112). Atatürk’e göre dış politikada başarılı olmanın yolu iç politikada istikrarı sağlamaktan geçmektedir. Eğer biz dış politikada pasif bir görüntü çiziyorsak sebebi çok açık bir şekilde ortadadır. Yani Türkiye’de Atatürk’ün belirttiği iç istikrar sağlanamadığı gibi şu anda izlenen dış politika iç politikaya dayanmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, dış politakada millî çıkarları ön planda tuttuğu gibi mevcut konjonktürü çok iyi değerlendirmiştir. II. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde Türkiye için önemli olan iki meseleyi lehimize çözmeyi başarmıştır. 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle boğazları kesin olarak Türk hakimiyetine aldığı gibi 1938’e kadar Hatay’ın Türkiye’ye katılması için mücadele etmiş ancak maalesef Hatay’ın anavatana katılışını görememiştir (1939). Günümüze geldiğimizde izlediğimiz dış politikalar maalesef Türkiye’nin uluslararası arenada prestijini sarsmakla beraber millî bütünlüğümüzü tehlike altına sokmaktadır. Batı dün olduğu gibi bugün de ülke topraklarımıza göz dikmekte ve ülkemizi bölmeye çalışanlara destek vermektedir. Bölücülük faaliyetlerini gerçekleştirenleri ‘özgürlük savaşçıları’ olarak değerlendirmektedir. Dahası AB sürecinde Atatürk’ün taviz vermediği milli egemenlik ve milli bağımsızlık ilkelerinden taviz istenmektedir. Yine AB sürecinde Doğu Anadolu’nun Ermenilere verilmesine yönelik Fransa’da sözde ‘Ermeni Soykırımı’ kabul edildi. İngiltere dışişleri bakanlarından Robin Cook “Türkiye’nin doğu sınırları belli değildir” açıklamasını yapmıştı. Şimdi Afganistan savaşında Türkiye’nin sınırları tekrar gündem ediliyor. Özellikle İngiltere’de yayın yapan The Guardian gazetesi yaptığı bir haberde Güneydoğu Anadolu Bölgesini ‘Kürdistan’ olarak gösterdi. Bu hadiseler bizim dış politikada ne kadar pasif kaldığımızı göstermekle birlikte uğruna şehitler verdiğimiz bağımsızlığımızı da tehlikeye sokmaktadır. Avrupalı devletlerin tutumu böyleyken Türkistan’da izlediğimiz dış politika içler acısıdır. Hariciyemizden hiç kimse Türkistan ile ilişkilerimizi geliştirme noktasında olumlu adım atamadığı gibi Doğu Türkistan’a kan kusturan Çin devlet başkanına devlet nişanı verildi. Türkmenistan devlet başkanı Türkmenbaşı, Türkiye’nin Rusya’dan daha pahalıya doğalgaz almasına isyan ediyor. Sonuç: Prestiji kaybolmuş bir Türkiye... Afganistan Savaşı bana II. Dünya Savaşı’nı hatırlattı. Savaşın sürdüğü bir dönemde Sovyet Rusya, Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle Kırımlı Türkleri Sibirya’ya sürerek birçok Türk’ü katletmişti. Daha sonra 1967’de Kırımlı Türklerin Almanlarla (Nazi) işbirliği yaptığı iddiasının asılsız olduğu resmen Ruslar tarafından kabul edilmiştir. Yani Ruksya işgal için bir bahane ortaya atmış ispata gerek bile duymamıştır. Bugün de ABD ispata gerek duymaksızın Afganistan’ı işgal etmektedir. Çanakkale Savaşı esnasında İngiltere Bahriye Nazırı Churchill zehirli gazların kullanılabileceğini zira Türklerin Müslüman olduğunu belirtimiştir. Şimdi soruyoruz: Dünden bugüne ne değişti? Cevabı çok açık; sadece isimler ve zaman... Atatürk TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN II. DÖNEM inde açılış konuşmasında türk dış politikasını şöyleözetlemiştir. | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |