|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
25-01-2007, 16:51 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
DÜNYA ÜZERİNDE GÖRDÜĞÜMÜZ HER ŞEY KADINLARIN ESERİDİR. Ay bize bir tarafı ile görünürmüş. Bu görünen tarafın özelliklerini de gökyüzü bilginleri ilim gözlüğü ve teknik araçlarla görürlermiş. Ayın diğer tarafı ile onun özellikleri bilginlerin bile meçhulü imiş. Büyük adam Atatürk için de hal böyledir. Büyük Atatürk’ün zamanında yaşamış olanların saadetine, insanlık her zaman saygı duyacaktır. Onu görmüş, onun teneffüs ettiği havayı teneffüs etmiş olanlar,“tarihin çok büyük bir devrini yaşamış insanlar” diye anılacaklardır. Ve nesiller değiştikçe yeni zamanlar, yeni medeniyetler, yeni fikirler doğdukça Atatürk daha çok büyüyecek, zaman onun “ölmezlik” ruhunu insanlığa daha iyi anlatabilecektir. Şüphesiz Atatürk’e dair pek çok eser neşredilmiştir. Fakat şu da muhakkaktır ki pek çok doküman hala hatırlarda yaşamakta ellerde muhafıza edilmektedir. Bütün bunları bugün ortaya koymazsak zaman onları değiştirebilir. O, tam manasıyla ve her alanda bir devrimci idi. Onun içindir ki Atatürk’ü bütün yönleri ile belirleyebilecek bir eser ancak Atatürk’ün bütün cephelerini aydınlatacak dokümanların bir araya toplanması ile vücuda gelebilecektir. Atatürk Türk kadınına çok büyük önem verirdi. Çünkü onun da anası bir kadındı. Bu ana; oğluna daha beşik çocuğu iken vatan ve millet sevgisini telkin eden ninnilerden başlamış onu her çağında aynı akidelerle büyütmüş, köyde, şehirde tahsile sevk etmiş, ilim ve irfan aşılamıştı. Yetişen, mevkiini bulan halaskar oğlunu o, Mustafa kemal yapmıştır. Mustafa Kemal, Atatürk olduktan sonra unutmadığı en önemli şey her zaman o kadının yani anasının o mübarek elini büyük bir saygı ile öpmekti. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür, Mustafa, hatta Mustafacık olurdu. Konuşmaları, latifeleri pek içten kaynayan sevgilerinin maskeleri idi. | ||
|
25-01-2007, 16:51 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte Gazinin kadınlar hakkındaki görüşleri anası ile başlamış ve tüm Türk kadınları hakkındaki görüşleri ile devam etmiştir. “Kadınlarımız haddi zatında hayatı içtimaiye de erkeklerimizle her vakit yan yana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri kadınlarımız erkeklerle baş başa, hayatı cidalde, hayatı ziraatta, hayatı maişette, erkeklerimizden yarım adım geri kalmayarak yürüdüler. Belki erkeklerimizin memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında ispatı vücut ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat menbalarını kadınlarımız işletmiştir. Memleketin esbabı mencudiyetini hazırlayan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan önceki harplerde milletin kabiliyeti ve hayatiyesini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan ****u, keresteyi getiren mahsulleri pazara götürerek para kazanan, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtiyle, kağnısiyle, kucağındaki yavrusiyle yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmiyatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakar, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük kalpli kadınlarımıza şükran ve minnetle ebediyen taziz ve takdiz edelim.” Diyen Gazi Mustafa Kemal kadınlara verdiği önemi bu kısa söyleşisinde büyük bir önemle vurgulamıştır. Atatürk’ün söyleşisinde de vurguladığı gibi Türk ulusunun bu tarihi dönemecinden dönmesini sağlayan en önemli unsur kadınlarımız olmuşlar. Ancak 5 Aralık 1934 tarihinde TBMM’den çıkan ve 11 Aralık 1934 tarihli 2877 sayılı resmi gazetede yayınlanan 2598 sayılı kanun ile Türk kadını tam 50 yıl önce seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştu. Cumhuriyetimizin kurucusu, eşsiz insan Atatürk’ün önderliğinde Malatya milletvekili İsmet İnönü ve 191arkadaşının girişimi ile Türk kadını bu hakkı gelişmiş veya gelişmemiş birçok ülkeden çok önce elde etmiştir. Nitekim demokrasi ile yönetilen ve kendilerini uygar olarak niteleyen bazı milletlerin kadınları bile, siyasal haklarını Türk kadınlarından çok sonra alabilmişlerdir. İşte Türk kadınının bu hakkı, çabasız elde ettiği yönünde birçok görüş ortaya atılmıştır. Acaba bu görüşler geçerli midir! Kanımca geçerli değildir. Çünkü bu hak Türk kadınının yüzyıllardan beri toplum içerisinde yüklendiği sorumluluklarından kaynaklanmıştır. Gerçekten, tarih boyunca Türk kadını Türk erkeği ile yan yana, omuz omuza, yürek yüreğe vatanın ve milletin kurtulması ve mutlak ilerlemesi için sürekli çalışmıştır. Cumhuriyetin ilanının ilk seneleriydi. Ankara’da bir balo veriliyordu. Atatürk’ün de şereflendirdiği baloda bir aralık milletvekillerinden birinin partneri ile hiç alakadar olmadığı ve başka kadınlarla dans ettiğini gören Atatürk, ona bir ders vermeye karar verdi. Bu milletvekili partneri ile kıyas edilemeyecek kadar yakışıklı ve alımlı, partneri ise şişman, çirkin giyimli bir kadın idi. Atatürk bu durumdan hiç de hoşnut olmamıştı. Gülümseyen kaşları bir anda çatıldı. | ||
25-01-2007, 16:52 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bir aralık Atatürk büyük bir ciddiyetle bu milletvekilinin partnerinin yanına gitti ve onu dansa davet etti. Şişman kadın büyük bir memnuniyetle kalktı ve dansa başladılar. Bütün gözler onlara takılmıştı… Tabi bu durumu ATATÜRK, BİR MİLLETVEKİLİ VE MİLLETVEKİLİNİN EŞİ SOHBETTELER. yakışıklı milletvekili de görmüş ve bu hareketin kendisine matuf olduğunu anlayabilmişti. Atatürk bir aralık: “çok güzel dans ediyorsunuz” ve “çok hafifsiniz” gibi kadını yatıştırıcı sözler sarfetti. Kadın da bundan çok memnun oldu. Milletvekili ise bu durumdan çok utandı ve hemen diğer kadınlarla ilişiğini kesip kendi karısı ile dans etmeye başladı. İşte Atatürk kadınlara verdiği değeri milletvekiline verdiği bu ceza ile tüm Türk toplumuna daha fazla anlamalarını sağladı. ATATÜRK ÇALIŞAN BİR KADINLA SOHBET EDERKEN “Modern demokraside ferdi hürriyet, hususi bir değer ve ehemmiyet kazanmıştır. Artık ferdi hürriyetlerde devletin ve hiç kimsenin karışması mevzuu bahis bile olamaz.” diyen gazi yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin artık modern bir demokrasi devleti olduğunu vurgulamıştır. “Kadınlarımız her millette olduğu gibi bizim milletimizde de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Bizim milletimizde kadın bu ehemmiyeti eskiden beri hakikaten en ulvi derecede ihraz eylemiştir. Büyük atalarımız ve onların anaları tarihin vukuatın şahadetiyle sabittir ki cidden yüksek faziletler göstermişlerdir… işte böyle demokratik bir toplumu ehemmiyetlerini ulvi derecede sergileyen kadınlarımız, analarımız sayesinde kavuşmuş bulunuyoruz…” diyen Mustafa Kemal Atatürk kadınlarımızın birer mücevher kadar değerli şahsiyet olduklarını ve içerisinde bulunduğumuz demokratik toplum yapımızı da onlar sayesinde kazandığımızı çok güzel bir şekilde vurgulamıştır. Kurtuluş savaşı iki yıl önce bitmiş, kadınlar erkeklerin yanında kendilerini siper ederek Türk topraklarını en iyi şekilde savunmuşlardır. İşte tam bu zamanlar savaştan sonra Anadolu da yaşanan acıları ve eziyetleri gazetesinde köşe etmek isteyen bir İngiliz gazetecinin kalemini eline alması ile şu yazılar dökülür kağıda: “Atatürk’ün güzel vatanında bulunduğum günlerde bu kar ve güneş ülkesi Türkiye’nin güzelliklerine, görkemli Anadolu yaylalarına, ve tarihsel olayların tanığı uçsuz bucaksız yollarına hayran oldum. | ||
25-01-2007, 16:52 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Fakat beni bunlardan daha çok duygulandıran başka güzellikler de keşfettim. Bunlar: Türk ulusunun ruh enginliği, kadınlarının derin, manevi zenginlikleri, ulusun var olma iradesi, ve fedakarlığın büyüğü olan kadınlardır…” işte bu durum Türk kadının sadece Türk ulusunda değil, neredeyse tüm dünya ülkelerinde saygın bir yerinin olduğunun göstergesidir. Elbette bu saygın ve gösterişten uzak köşe Kurtuluş Savaşında, Türk kadının aldığı engin başarı sayesinde kazanılmıştır. Türk kadını Türk ulusunun gururlarıdır. 5 ARALIK 1934 TE KABUL EDİDEN SEÇME VE SEÇİLME MADDESİNİN KABULUNUN ARDINDAN TÜRK KADINLARI GAZİ YE TEŞEKKÜR ZİYARETİNDE BULUNURKEN Türk kadınları tarihleri boyunca yaptıkları gibi liderlerin ve savaşanların gerisinde yürüdüler. Sessiz ancak heyecan verici kahraman örnekleri sergilediler. Sefaletten zayıflamış omuzları üzerinde veya kağnılarda cepheye silah ve cephane taşıdılar. Düşmanın işgal etmiş olduğu bölgelerde büyük acılar çektiler, tecavüze uğradılar, ölüleri için ağladılar. Gazi Mustafa Kemal de o zamanlar bu durumun farkındaydı. Bu nedenle 1923’te Türk kadınının sosyal durumundaki de- ğişikliği gerçekleştirmek için ulus içinde bir hareket başlattı. Çünkü bu iş sadece kadına uygun ve doğru bir ka nun çıkartma işi değildi. Burada asıl olan şey halkın bu alandaki inanışlarının değiştirilmesi gerektiğine halkı inandırabilmekti. Mustafa Kemal bu konuda halka şöyle seslenmektedir: “Türk kadınının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gereği gibi anlaşılır. Ulusumuz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bu günün gereklerinden biri de kadınlarımızın (analarımızın) her alanda yükseltilmelerini sağlamaktır. Ancak kadınlarımız eğer milletin hakiki anası olmak istiyorlarsa erkeklerimizden ziyade münevver ve fazilet kar olmaya çalışmalıdırlar.” İşte bu seslenme ile Atatürk Türk kadınının devletin hakiki anası olması için erkeklerden daha çok sorumluluklar üstlenmeleri gerektiğini büyük bir dikkatle vurgulamıştır. Bu gün Birleşmiş Milletlerin Anayasasında: “İnsanın ana haklarına, kişinin haysiyet ve değerlerine, erkek ve kadınlar için olduğu gibi büyük, küçük milletler için de hak eşitliği” prensibi kabul edilmiştir. Bu prensip milletler için uygulanması istenen bir ideal olup, insan cemiyetlerinin bugün erişmeyi öngördüğü kurallardır. TÜRK KADINI KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNİ KAZANDIKTAN SONRA ATATÜRKE TEŞEKKÜR ZİYARETİNDE BULUNURKEN 20. yüzyılın kadın hakları için öngördüğü bu hak eşitliği tabi ki her ülkede tam anlamıyla uygulanmakta değildir. Uygulandığı gün bu bir ideal olmaktan çıka- caktır. Dünya nüfusunun yarısından fazlası kadındır. | ||
25-01-2007, 16:52 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu da çok büyük bir güçtür dünya üzerindeki kadınları yok sayarsak dünyanın gücünün de yarısından fazlasının alınmış olmasına neden oluruz. Bu insan gücünün (dünya üzerindeki kadınları gücü) ekonomik ve kültürel alanlarda bu günkü bilgilere sahip olarak verimli bir halde olması dünya uygarlığına yarar sağlar. Ancak bu yarar için kadının da yasalar karşısında eşit olması hakkı gerekir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti kanunları karşısında erkek ve kadın ayrılığı yoktur. Eşit hak ve görevlerle Türk vatandaşı vardır. Bu durum bu zamana kadar çeşitli bölgelerde çeşitli medeniyetler kurmuş olan tüm Türk devletleri açısından böyle olmuştur. Yani kurulan Tüm Türk devletlerinin törelerine göre kadın, kısmen eşit hak ve özgürlüklere sahip olmuştur. Örneğin hakan ve hatun milleti beraber temsil eder, onları beraber yönetirdi. Yalnız hakanın ağzından çıkan değil, hatunun ağzından çıkan da yasa ve yönetim olarak kabul edilirdi. Sonuç olarak Gazi hiçbir zaman kadındır, erkektir diye ayrım yapmamış, her zaman Türk askerine hizmet eden kadınlarımızı ulusun göz bebeği olarak kabul etmiştir. Ve bunu: “Kahraman Türk kadını sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlarımız üstünde göklere yükselmeye layıksın” sözcükleri en iyi şekilde vurgulamaktadır… | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |