|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
26-01-2007, 15:25 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
BÜYÜK HUN DEVLETİ Yazılı belgelere dayanan Türk tarihi, Hunlar ile başlar. Hunlardan çok önce Çin’de, Hindistan’da, Mezopotamya’da ve Anadolu’da Türk kültürünün izlerine rastlanmış ise de, Türklüğün eski çağlarına dair araştırmalar henüz tamamlanmış ve kesin bir sonuca ulaştırılmış değildir. Fakat eski medeniyetlerden kalan dil örnekleri (msl. Sümerce), bu medeniyetleri yaratan kavimlerin Orta Asya kökenlerine dair sağlam deliller oluşturmaktadır. Hunlar tarih sahnesine teşkilatlı ve güçlü bir devlet olarak çıkmışlardır. Hun Devletinin ne zaman kurulduğu kesin olarak tespit edilmemiştir. Eski Çin tarihçileri M.Ö. XIV – IV yüzyıllar arasında bazen büyümüş, bazen parçalanıp küçülmüş, bir Hun devletinin varlığından söz ederse de, bu dönemi aydınlatacak tarihi belge bulunamamıştır.[1] Tarihe ilk defa adını taşıyan Türk Kavimi Hunlar’dır. Bilinen ilk yurtlarında bu günkü Moğolistan olup, Çin tarih kaynaklarında rastlanan adları Hiung – Nu şeklindedir. Ancak çok eski kavimlerden Tik, Cong ve diğer bazı adların kısmen Hunlarla ilgisi olduğu sanılmaktadır. Tabiatıyla ne bu çağda ve ne de daha sonra, munhasıran Türkçe konuşan müttehit bir Hun kavimi bahis konusu olamaz. Hiung-nu sözü, “Heterogen” Kadim Moğol, Tunguz vb. Oymakların Hun – Türk önderliğinde bir topluluk teşkil ettiğini ifade eder.[2] Çin kaynaklarında M.Ö. 4. asırdan itibaren Türklerle birlikte Moğol, Tunguz soyundan bazı grupları da ifade etmek üzere “Kuzey Barbarları Hanedanı” manasında olarak Hiung-nu (Hsiung - nu) diye anılan bu kütlenin mensubiyeti hakkında türlü görüşler ileri sürülmüştür. Dil açısından K. Shiratori Türk kabul etmiş, sonra da Moğol olduklarını söylemiştir. L. Ligeti’ye göre Hiung-nu’ların kimliğini tespit etmek müşküldür. A.V. Gabain Türk – Moğol karışımı oldukları fikrindedir. Her ne kadar Hiung-nu’ların büyük imparatorluğunda Türkler yanında Moğol, Tunguz vb. Yabancı kavimlerin de yer almaları tabii ise de, devleti kuran ve yürüten asıl unsurun Türk olduğuna dair pek çok delil vardır. Bu devlette, aslında orman kavmi olan Moğol ve Tunguz değil, Türk bozkır kültürü hakim olup, gök tanrıya inanılıyor (aslında totemci olan Moğollara tanrı sözü Türklerden intikal etmiştir), aile “baba hukuku” üzerine kurulu bulunuyordu. Nihayet Hiung-nu devletinde idareci zümre ve hanedanın dili Türkçe idi. Siyasi ve kültürel münasebetler vesilesi ile Çin yıllıklarında Hiung-nu dilinden zapt edilen şu kelimeler: Tanrı, kut, bönü, il (el), ordu, tuğ, kılıç vb. Türkçe olup Türk dilinin en eski yadigarlarındandır. Ve nihayet devletin sahipleri kendilerine, Türkçe’de insan,halk anlamına gelen “Hun” (Khun) diyorlardı.[3] | ||
|
26-01-2007, 15:25 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hunların büyük başarılarının amilleri arasında, büyük bozkır (Steppe) bölgesinin doğu kısmında, onlarla birlikte tarih sahnesine çıkan atlı göçebe hayat tarzı başta gelir. Çinliler 541 tarihinde de atlar tarafından çekilen savaş arabalarını kullanıyorlardı. Ancak süvarileri yok idi. Kuzeydeki muhasımlarının o tarihlerde piyade savaştıkları sanılmaktadır. Tsao kralı Vu-Ling (M.Ö. 328-298) esaslı müdafaa yapabilmek için ordusuna “Hun Kavmi giyimini kabul ediyor, süvariler ve okçular yetiştiriyor”. Bundan Hun süvarilerinin ilk önce M.Ö. IV. Yüzyılda Çinlilere gözüktükleri anlaşılmaktadır. Ancak bozkır bölgesinde çok daha önceden Equus Prjevalski cinsi atın veya taki cinsi atın yaşadığı ve yetiştirildiği muhakkaktır. Süvariliğin buralara batıdan geldiği anlaşılmaktadır. Ancak bir çoklarının sandıkları gibi skitlerden gelmemiş, gerek bunlar ve gerek skitler ata binmeyi, Ural dağları doğusundaki Batı Türklerin ana yurdu olan bozkırlardan yaşayan halktan öğrenmişlerdir. Şunu da unutmamalıyız ki bu güne kadar kazılan mezarlardan en çok ve en eski at iskeletleri Kuban nehri çevresinde bulunmuştur. Bozkırın batı yarısında torpan cinsi vahşi at ilk önce ehlileştirilmiştir. Hunlar henüz üzengi kullanmıyorlardı. Çin’de de ancak M.S. 300 sıralarında üzengi görülür. Hunların silahları yay, oy, mızrak ve kılıç idi. Deri elbise ve kenarı kürklü dolman, tokalı deri ve çizme kullanırlardı. Süvari pantolonu, çizme ve kalpap (Askeri şapka) kullanma Çinlilere Hunlardan geçmiştir. Hunlar muazzam bir kuvvet teşkil ettikleri, yüksek medeniyetli Çinlilerin büyük emek harcayarak surlar inşası suretiyle kendilerini müdaafaya çalışmalarından da anlaşılmaktadır. Avrel Stein ikinci seferinde, devletin batı ucundaki, Tun – Huanf bölgesi çöllerinde de sur kalıntılarına rastlanmıştır. Burası Sarı Denizdeki başlangıç yerinden kuş uçuşu 3000 km mesafede bulunmaktadır. Hun devletinin altın çağında Şan-yü’ler bazen Çin İmparatorluğu ailesi ile evlenirlerdi. Busuretle Çin kültürü, imparatorluk fikri ve devlet teşkilatı ile tanışırlardı. Şan-yü kendisine, Çin İmparatoru gibi göğün oğlu demekte ve sıkı bir şekilde düzenlenen saray geleneğine bağlı kalmaktadır. Hun devletleri nizamının en önemli unsuru, ünvanların sağ ve sola göre bölünmesidir. Sol taraf daha mümtaz sayılmaktadır.[1] [1] RÃSONYI: a.g.e., s.66-67 | ||
26-01-2007, 15:25 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hun – Çin Mücadelesi ve Sonuçları Hun ekonomisi büyük ölçüde hayvancılığa dayanıyordu. Tarım ve diğer ekonomik faaliyetler az denecek kadardı. Hayvanlardan elde ettikleri ürünler ise, Hunlara uzun süre geçinmeleri için yetmiyordu. Daha başka ürünlerle desteklenmesi gerekiyordu. Öte yandan, Çin ülkesi tarım ürünlerinin bolluğu ve çeşitliliği bakımından son derece geniş imkanlar sunmaktaydı. Bunu fark eden Hunlar, gözlerini Çin üzerine çevirdiler. Onlar yaşayabilmek ve geçinebilmek için Çinlilerin birikmiş mallarını ve servetlerini ellerinden almak zorundaydılar. Böylece Hunlar, ekonomilerinin eksiğini, sık sık düzenlediği akınlarla Çin’den temin etme yoluna gitmişlerdi. Üstelik Çinlilerin kolay bir av oluşu, Hun Türklerini bu akınlara özendirmiş ve teşvik etmiştir. Hunlar bununla da kalmamışlar; Çin’in en verimli bölgesi olan “Sarı Nehir” (Huang- ho) havzasını ele geçirip, akınlarını Çin ülkesinin derinliklerine kadar sürdürmüşlerdir. Bu durum sonu gelmez Çin – Hun mücadelesine yol açmıştır. Bu mücadele gittikçe siddetlenerek Çinlilerin en büyük meselesi haline gelmiştir. Hun – Çin mücadelesi hem Türk hem de Çin tarihi bakımından önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu gelişmeleri şu şekilde belirlemek mümkündür: 1. Hun – Çin mücalesinin etkisi en çok Çinlilerin dünya görüşü üzerinde olmuştur. Çünkü Çinliler, daha önce kendilerine benzemeyen ve kendilerinden olmayan kavimleri “barbar” saymışlar ve haklarında bilgi sahibi bile olmaya ihtiyaç duymayarak hepsini aynı ad altında anmışlardır. Kuzey Çin’i hedef alan Hun akınları, bu durumu temelinden değiştirmiştir. Artık Çinliler, ülkelerini ele geçiren ve tahrip eden kavimleri daha yakından tanımak ve onlar hakkında bilgi edinmek zorunda kalmışlardır. Böylece dış dünyaya açılan Çinlilerin dünya görüşleri de, esaslı şekilde değişmeye ve genişlemeye başlamıştır. | ||
26-01-2007, 15:25 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. Çinliler, Hun akınlarını durdurabilmek için büyük emek ve sermaye harcayarak, Çin Seddi adı ile anılan Dünyanın en büyük savunma sistemini meydana getirmişlerdir. Dünyanın hiç bir yerinde ve devletinde, savunma amacıyla yapılmış böylesine muazzam bir seddin bir benzeri ve örneği dahi bulunmamaktadır. Bu da zamanın en güçlü, en mükemmel ve en süratli ordusunun Hunlar tarafından eğitilmiş olduğunu gösterir. Öte yandan Çin Seddi ile birlikte Çinliler arasında ilk defa devlet sınırı fikri doğmuş ve gelişmiştir. Ayrıca bu surlar, Çinliler için hem güvenlik, hem de ekonomik bakımdan çok büyük yararlar sağlamışlardır. 3. Çinliler, son derece muhafazakar bir millet olmalarına rağmen, Hun akınlarını durdurabilmek ve Hunları sınırlarının ötesine atabilmek için tarihlerinde ilk defa ordularının giyim ve silahlarında köklü bir reform yapmışlardır. 4. Çinli komutanlar, Hunlara karşı yaptıkları her seferin düzenli notlarını yazmışlar ve bunları ilgili devlet görevlilerine teslim etmişlerdir. Çin devlet arşivinde toplanan bu resmi belgeler, daha sonra Çinli tarihçiler tarafından alınıp düzenlenmek suretiyle Çin yıllıkları meydana getirilmiştir. Bu yılıkları, hem Hum hem de Çin tarihi bakımında son derece önemlidir. Zira Hunlardan bize kendi dillerinde yazılı belge kalmamıştır. Biz bu gün Hun tarihinin önemli bir kısmını Çin yıllıkları vasıtasıyla öğrenebilmekteyiz.[1] [1] KOCA: a.g.e., s.688-689 | ||
26-01-2007, 15:25 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böylece Çinlilerin en tesirli korunma tedbirini aldıklarına kanaat getirdikleri sırasında iki mühim hadise vukua geldi. Çin’de uzun müddet dirayetli imparatorlar yetiştiren sülalelerinin kullanılması ve Hun devletinin başında Mo-tun (veya mao-tun, mav-dun eski okunuşlar: Moduk, Mo- te, me-te)’un çeşmesi (M.Ö.209) Mo-tun kendi oğlunu tanta getirmeyi tasarlayan üvey anasının teşviki ile babası T’u-mon tarafından tahttan mahrum bırakılması teşebbüsü karşısında emrindeki demir disiplin altında yetiştirdiği on bin atlı ile katıldığı bir sürek avınta T’u-mon’ı öldürerek Hun hükümdarlığı ilan edildi. (M.Ö.209-174) ve Hun dilinde imparator demek olup sonsuz genişlik, yücelik, ululk manasına geldiği belirlenen ve Asya Türk devletlerinde 6 asır kadar kullanılan Tonhu (Türlü okuyuşları: Tanju, Jenuye, Şanu ve son olarak Şanyu) ünvanını aldı. Devletini tanzim ettiren kendisini iyi tanımladıkları anlaşılan Tung-hu lann (Doğudaki Moğol – Turguz kabileler birliği) ısrarla toprak taleplerine savaş ile mukabele ederek onları pişman ettikten ve böylece hakimiyetinin kuzey Peçili’ye kadar genişlettikten sonra Orta Asya’da Tanrı dağları Kan-su havalisindeki Hint – Avrupa menşeli oldukları sanılan Yüe-çi (Yüeh-ch’ih)’leri malup etti. (M.Ö.203). Mo-tun bundan sonra Çin topraklarına yöneldi. Üç yıl tadar sürdüğü anlaşılan (201-199) bu savaxşlarda ma-yi , tai-yuan bölgelerini zaptetti. Han sülalesinin kurucusu imparator Kau-tsu (M.Ö.206-195)’in 320 bin kişilik ordusunu Pai-teng’te bozkır usulü sahte Ric’at tabyesi (Turan Taktiği) ile çenber içine aldı (M.Ö.201). imparatorlar bozkır bölgelerin Hun devletine terki, yiyecek ve ipek verilmesi ve yıllık vergi şartları ile kendisini ve ordusunu kurtarmaya muvaffak oldu. Doğu Asya tarihinde ilk büyük devlet arasında akdedilmiş ilk milletler arası mukabele olduğu belirtilen bu anlaşma (M.Ö. 20) gereğince Mo-tun’un bir Çin prensesi ile de evlenmesi sonucu Çin ile dostluk havası içerisinde imparatoriçe Lu (M.Ö.195-179) imparatorlar Wen-ti (M.Ö. 179-157) zamanında da devam etmiş olan ticari münasebetler geliştirirken Mo-tun Baykal Gölü kıyılarından İrtiş yatağına kadar olan bozkırları ve daha batıdaki Ting-ling’ler bazı Ogur kolları Oğullar ile mezkün araziyi kuzey Türkistan’ı zaptetti ve oradaki Yüi’çi lerin komşusu Wu-sun’ları himayesine aldı. Bu süretli Büyük Hun Hükümdarı o çağda Asya Kıtasında yaşayan Türk soyundan bütün toplulukları kendi idaresinde tek bayrak altında toplamış oluyordu. İmparatorluk sınırlarının doğuda Kore’ye, Kuzeyde Baykal gölü ve Obi, İrtiş nehirlerinde, Batıda Aral Gölüne, Güneyde Çin’de Wei ırmağı, Tibet Yaylası, Karakurum dağları hattına ulaştığı bu tarihte Hunlara tabi onlar arasında Moğollar, Tibetliler, Tunguzlar ve Çinliler de vardı. Mo-tun tarafından Çin hükümetine gönderilen M.Ö. 176 tarihli mektuptan anlaşıldığına göre yalnız iç Asya’da Türk devletine bağlı kavim ve şehir devletçiklerinin sayısı 26 idi ve hepsi Tonhu’nun ifadesi ile “yay geren halk” ve tek bir aile halinde birleşerek Hun olmuşlardı. | ||
26-01-2007, 15:26 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Mo-tun M.Ö.174 yılında öldüğü zaman mülki ve askeri teşkilatı iç ve dış siyaseti, dini, ordusu, harp tekniği ve sanatı ile yüksek vasıtalı bir cemiyet halinde daha sonraki bütün Türk devletlerine örnek olan tarihen mazbut ilk Türk siyasi teşekkülü Büyük Hun devleti kudretinin zirvesinde bulunuyordu. Görüldüğü üzere bu devlet idaresindeki mahdut ziraat sahalarına karşılık daha ziyade, otlağı bol, besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu. Ekonominin temeli başta at olmak üzere hayvan yetiştiricilik idi. Buna göre sosyal durum da, toprağa bağlı köylü kültüründeki Çin’de mevcut geniş arazi sahibi “Gentry” tabakası ile köle sınıfından çok farklı idi. Ne malikanelere, ne de toprak kölelerine rastlanmayan Hun bölgelerinde halk kan akrabalığı ile birbirine bağlı ailelerin meydana getirdiği disiplinli ve kendilerini müdafaa için daima silahlı kabileler halinde yaşıyor ve devlet kabilelerinin kendi aralarında sıkı iş birliği yapanlardan doğuyordu. Devlet, bu kuruluşu icabı ve bilhassa ordunun mo-tun tarafından tanzimden sonra merkezden idare edilen askeri teşkilat vasıtasını kazanması sebebi ile askeri karakterde idi ve gerekli şartlar (bozkırlarda eğitilmiş olma, at ve silah) hazır olduğu için fütuhata açıktı. Bu yönden de köylü Çin devletinin ayrılıyordu. Çin’de esas rejim “Feodalite” olduğu halde Hun devletinde merkeziyetçilik dikkati çekecek kadar belirlidir. Küçük memurlar ve bazı müşavirler belki Çinli gibi fakat hepsi emirlerdeki silahlı kuvvetlere aynı zamanda birer komutan olan yüksek görevliler birinci derecede sorumlu makam sahipleri Hun aslından oldukları gibi devlet teşkilatının (mesela sağ-sol taksimatı vb.) Çinlilik ile hiç ilgisi yoktu. Mo – tun tarafından gerçekleştirilen toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak adeta devlete milli topluluk havasını getiren ordudaki onlu tertip de Türk idi. Mo- tun zamanında kendisinin şeklini aldığı görülen Büyük Hun devleti etnik yönden hakimiyet anlayışı, sosyal yapısı, idari ve askeri kuruluşları, dini ve dünya görüşü ile Türk milletinin tarih ve kültüründe kilit taşı, bir ana kaynak durumundalardır. Bu itibarla Türk ve Dünya tarihinde çok büyük önem taşır.[1] [1] KAESOĞLU: a.g.e., s.39-43 | ||
26-01-2007, 15:26 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Mete’den Sonra Hun Devleti M.Ö. 174 yılında öle Mete yerine geleceği parlak, devasa bir devlet bıraktı. Bu sırada Hun devleti gücünün ve kudretinin doruk noktalarında bulunuyordu. Yerini alan oğlu Ki-ok (Kayı ?, M.Ö 174-160) Çin’i baskı altında tutma ve bu devlet ile ticari ilişkilerini de devam ettirme şeklinde olan babasının politikasını aynen korumaya gayret etti. Bu gaye ile M.Ö. 161 yılında büyük bir ordunun başında Çin’in merkezine kadar ilerledi. İmparatorun sarayını yıkmak, Hun baskısının azalmadığını gösterdi. Bundan sonra Çin ile ilişkilerini barış temeline oturtan Ki-ok bir Çinli prenses ile evlendi ve Hun ekonomisinin eksikliği olan maddeleri hediye adı altında Çin’den temin etmeye devam etti. Ki-ok Çin’i baskı altına aldıktan sonra İpek yolu üzerinde oturan Yüe-ce’lerin gücünü tamamen kırarak Kavmi göç etmeye zorladı. Ki-ok’un vurduğu darbelerden sonra Orta Asya’yı terk ederek bu günkü Afganistan, Pakistan ve Kuzey Hindistan’a gelen savaşçılık yeteneklerini körertiyordu. Bu hiç şüphesiz dışarıdan çökertilemeyen kalenin içeriden çökertilmesi demekti. Öte yandan bazı Hun beyleri kendilerini Çin medeniyetinin savaşına kaptırıyor ve özentide çok ileri safhalara kadar gidiyorlardı. Çin hayat tarzına karşı aşırı derecede özenti ilk defa Şan-yü Ki-ok zamanında ortaya çıkmıştır. Hunluların güçlü zamanlarında pek etkisi görülmeyen bu olumsuz durumlar daha sonraki zayıf hükümdarlar zamanında tam bir huzursuzluk kaynağı oluyor. Birde buna ekonomik darlık ile Çin’in gittikçe artırdığı siyasi baskılar etkiledi. Böylece Hun iktidarında derin çatlaklar belirmeye başladı. İç ve dış baskılara dayanamayan Hun Şan-Yüsü Ha-han-yeh, vezirin de tavsiyesi üzerine Çin hakimiyeti altına girerek durumunu kurtarmak istedi. Fakat bu durum tepkisiz kalmadı. Hun devlet meclisinde sert tartışmalara yol açtı (M.Ö.58). bu tartışmaların sonucunda Hunlular istiklali feda edenler ve etmeyenler olarak iki kısma ayrıldılar. İstiklali feda etmeyenlerin başına Ho-han-yeh’in kardeşi Çi-çi bulunuyordu. Bu fikri tartışmadan sonra Ho-han-yeh arasında uzun bir taht mücadelesi başladı. Mücadeleyi Çin’in desteğini arkasına alan Ho-Han-yeh kazandı. Böylece Hun devleti Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (M.Ö.54). | ||
26-01-2007, 15:26 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Öte yandan istiklali feda etmeyi gülünç ve utanç verici bulan çi-çi kendisini ve oturan Vu-sunların direnişini kırdı. Tarbagatay bölgesindeki ogurları İrtiş kaynak havzasındaki Ting-lingleri ve Kırgızları itaat altına aldı. Bundan sonra Çu-talas havzasında yerleşen çi-çi burada kendisine etrafı surlarla çevrili yeni bir başkent kurdu. Çi-çi’nin bu hızlı yükselişi kuvvetler dengesini daima elinde tutmak isteyen Çin’i telaşlandırdı. Çi-çi’nin üzerine Ho-han-yeh kuvvetleri ile destekli 70 bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Bu ordu çi-çiyi başkentinde kuşattı. Çi-çi böyle bir harekatı beklemediği için Çin ordusuna hazırlıksız yakalandı. Milliyetçilik fikrini ilk defa devlet politikası haline getirmiş olan çi-çi burada Çin’e ve kardeşine karşı tarihin en dramatik istiklal mücadelesini verdi. Çin ordusu Talas ırmağı kıyısındaki surlarla çevrili olan Hun başkentini tamamen tahrip ettikten sonra çi-çi’nin sarayına ulaştı. Bütün şehir sokak sokak, oda oda, didik didik edildi. Başta çi-çi olmak üzere tiginler, hatunlar ve saray mensuplarından 1118 kişi devlet ve istiklal uğruna hayatlarını kaybettiler. Böylece Batı Hun devletinin siyasi varlığı tamamen sona erdi (M.Ö.36) İç bunalımlara ve dış baskılara daha fazla dayanamayarak bağımsızlığını yitirmiş olan ho-han-yeh’e bağlı Hunlar, miladın ilk yıllarından itibaren yavaş yavaş topraklanmaya başladılar. Mete’nin politikasını canlandırmayı başaran güçlü devlet adamı yü şan-yü (M.S.18-46) Hunlulara tekrar bağımsızlığını kazandırdı. Çin’i baskı altına aldığı uzun süren saltanat döneminde tıpkı Mete gibi Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan kavimleri bir bayrak altına toplamaya çalıştı. Fakat bu şan-yü’nün son zamanlarda başlayan kıtlık ve hayvan kırımları (yud.) Hunlar arasında yeni bunalımlara sebep oldu. Şan-yü’nün oğlu P’unu ile yiğeni Pi arasında sonu gelmez bir taht kavgası başladı. P u-nu,yeğeni bertaraf edilip Hun birliğini sağlayamadı. Pi,kuzeye çekilerek, kendisini şan-yü ilan etti. Böylece Hunlar kuzey ve güney hun devleti olmak üzere ikiye ayrıldılar.[1] [1] KOCA: a.g.e., s.703-705 | ||
26-01-2007, 15:26 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böylece M.48’de ayrı siyasi vasıfları kesinlik kazanan ilk Hun devleti arasındaki fark, Güneydekinin Çin Tabiiyetini devam ettirmesi kuzey devletinin ise istiklalini daima koruması idi.[1] Güney Hun devleti Çin’in tayin ettiği kukla Şanyüler tarafından yönetildi. Bu yüzden şan-yülerin hiç biri bağımsız bir siyaset izleyemedi. Öte yandan Güney Hun devleti Çin ile Kuzey Hunları arasında tampon görevi yaparak Türk tarihine kötü bir rol oynadı. Kuzey Hunları ise Çin ve Çin’in kışkırttığı kavimlere karşı büyük azim ve kararlılıkla mücadele ettiler. İstiklalleri sonuna kadar korudukları fakat vakti ile Mete’nin ağır bir şekilde cezalandırdığı tung-huların torunları olan Wu-Huanların ve Sien-pilerin devamlı baskılarına maruz kaldılar. Böylece Türk ana yurdundaki Hunların siyasi varlığı tamamen sona erdi. Kuzey hunların yerini wu-huan ve Sien-pi kavimleri aldılar. Hun boyları ise batıya çekilerek Kırgız (Kazak) bozkırlarında yaşayan soydaşlarına katıldılar. Öte yandan Çin egemenliği altında bulunan Güney Hun devletinde ise huzur bir türlü sağlanamadı. Hun boyları sık sık kukla hükümdarlara karşı ayaklandılar. Hun hükümdarları bu ayaklanmaları Çin’inde yardımı ile güçlükle bastırdılar. Çin hükümeti tarafından tayin edilen Hun şan-yüsü, tamamen Çin’e bağlanmak isteyince Hun beyleri tarafından öldürüldü. Yerine tayin edilen Şan-yüler ise duruma hakim olamadılar. Bunun üzerine Çin, son Hun Şan-yüsünü hapsetti. Hun topraklarında ilhak etti. Böylece Güney Hun devletinin siyasi varlığı sona erdirildi.[2] Hunların Türk Tarihindeki Önemi Büyük Hun Devleti bildiğimiz ilk Türk devletidir. Siyasi ilişkileri daha çok Çin ile olduğundan hemen hemen bütün bilgiler bu kaynakların verdiği bilgilerdir. İlk Türk devleti olması bakımından Türk devlet geleneği Hun devleti ile kurulmuştur diyebiliriz. [1] KAFESOĞLU: a.g.e., s.46 [2] KOCA: a.g.e., s.705-706 | ||
26-01-2007, 15:26 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tanıdığımız en önemli devlet adamı Mete’dir. Siyasi faaliyetleri ve hayatındaki benzerlikler dolayısıyla onun Oğuz Kağan olduğu hakkında görüşler de vardır. Bu durum şunun için önemlidir. Aynı toplumdan, aynı devletten gelmekten başka bütün Türk devletinin bir atadan, o da Mete’den geldiği fikri mükemmel bir fikir ve mensubiyet şanıdır. Bu hal daima uyanık bir milli şuur halinde yaşamıştır. Büyük Hun devleti yine Mete han zamanında Orta Asya Türk siyasi birliğini ilk olarak sağlamıştır. Bu durumda Türk kavimlerinin yakınlaşması, kaynaşmasını temin etmiştir. Osmanoğulları’ından sonra Türk tarihinin en uzun yaşayan hanedanı yine Büyük Hun Devletidir.[1] [1] Nuri YAZICI: Türkler ve Türk Devletleri, Konya, 1997, s.155-156 | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |