|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
14-02-2007, 12:18 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
Kansu Uygurları ne kadar yaşadı? “924 yılında krallıklarını kurarlar ve Geç Tanglar Uygurlar’ı tanımakta acele eder. 10.yüzyıl boyunca giderek güçlenirler ve giderek artan bir öneme sahip olurlar. 1009 yılında Hitaylar’ın saldırısına uğrarlar ve 1028 yılında Tangutlar tarafından yıkılırlar. Tangutlar Kansu Karllığı’nı yıktıktan sonra Uygurlar’ın bir kısmı bunların yönetimi altına girmeyi reddeder ve Nan-şan’a yerleşip bir prenslik kurar. Ardılları, kimi zaman denildiği gibi Sarı Uygurlar adı altında burada varlıklarını sürdürürler.” (Roux, Orta Asya, S. 213) Kuzey Uygurları nasıl yaşar? “Kuzey Uygurları’nın yaşayış tarzını Çin yıllıkları şöyle tasvir eder: Kao-çeler’de baş hükümdar yoktur, her soyun kendi reisi veya ihtiyarı bulunur. Örf ve adet bakımından kaba ve işlenmemiştirler. Akrabalar bir arada sulh ve sükûn içinde yaşar. Akrabalar yabancı hücumuna uğradığı taktirde, savaşta birbirlerine yardım ederler. Savaş esnasında ordularını sıra şeklinde tertiplemeyip, düşmana kitle halinde saldırırlar. Bu usul, onları daimi surette bir yerde savaşmalarını mümkün kılmamaktadır, bazen ordularının bütün kuvvetiyle ileriye saldırırlar, bazen de, tekrar hücumda bulunmak için acele geri çekilirler. Evlenme esnasında at ve ineği en iyi hediye sayarlar. Her iki tarafın anlaşmasından sonra evlenme tamamlanmış sayılır. Sonra damadın akrabaları, at sürülerini kızın akrabaları önüne sürer ve onlar da en uygun buldukları hediyeleri seçip alır. Bu esnada at sahipleri sürünün dışında bulunur ve el çırpmakla hayvanları ürkütürler. Seçmiş olduğu atın üzerinde kalabilen, bunu hediye olarak alır, yere yuvarlanırsa başkasını arar. Kao-çeler ekmek bilmezler, şarap da kaynatmazlar. Düğünlerde gelinin adamları, misafirlere bile kısrak sütünden yapılmış kımız ile, pişmiş ve küçük parçalara doğranmış et sunarlar. Ev sahibi misafirleri kendisi ağırlar. Otururken tertip ve sıraya dikkat etmezler; yurdun önünde toplanıp oturarak bütün gün yer ve içerler, hatta bu meclis gece de devam eder. | ||
|
14-02-2007, 12:18 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ertesi gün gelin babasını ziyaret ettiği zaman, baba tarafının akrabaları oraya bir at sürüsü daha yollarlar. Onlar dul kimselerle evlenmeyi sevmez ve bunu teessüfle karşılarlar. Kao-çeler ehli hayvanlara birer mülkiyet damgası vururlar; sahrada bir hayvan yabancı bir halka karışırsa, onu hiç kimse kendi mülkiyetine geçirmez. Yaşayışları temiz değildir. Gök gürlemesini severler ve her defasında bağırarak semaya (ok) atarlar. Sonra o yeri terk ederek dağılırlar. Ertesi yıl atlar yağlanınca (yani mayıs sonundan başlayarak) tekrar gök gürleyen yere gelerek bir koyun keserler. Bu esnada bir şaman kadın, merkezi devlette (Çin’de) bir uğursuzluğu uzaklaştırmak için tatbik edilen usul gibi dua okur. Erkekler ata binerek bu yerin etrafında dört defa dolaşırlar; sonra aynı kimseler bir bağ söğüt dalına kımız dökerler, bir kadın, kemikleri koyun postuna sararak başının üstüne koyar, fakat saçlarını demet halinde sarkıtır. Ölülerini kazılmış bir mezara götürerek, cesedi bunun ortasına yerleştirirler, hayatta olduğu gibi yayını eline, kılıcını beline, mızrağını kol mafsalına yerleştirdikten sonra mezara gömerler. Bir kimse yıldırımdan veya bulaşıcı bir hastalıktan ölürse, uğursuzluğu gidermek için dua ederler. İşler yolunda gitti taktirde türlü cinsten birçok hayvan keserek kemiklerini yakar ve at üzerinde mezkûr yerin etrafında dönerler. Bu gibi toplantılarda erkek ve kadın hiçbir yaş farkı gözetmeksizin hazır bulunur. | ||
14-02-2007, 12:19 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Talihsizliğe uğramamış aileler şarkı söyler, raks eder ve muhtelif musiki aletleri çalarlar, fakat bedbaht aileler acı acı ağlarlar. Kao-çeler su ve otun bolluğuna göre bir yerden diğer yere göç ederler.” (W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.122) Sincan Uygurları kimdir nasıl yaşarlar? “Uygurlar, Kansu’da olduğu gibi, vahalara bir günde yerleşip sonra bir günde yerleşik düzene geçmezler. Buraya yerleşmeye başladıklarında yalnızca sürülerine otlak bulma zorunluluğuyla hareket ederler, aradıkları otlakları bulamayınca yine zorunlu olarak yalnızlıktan vazgeçip şehir hayatına ayak uydurmaya çalışırlar. Turfan, Beşbalık, Hami ve Kuça’ya tamamen yerleşmeleri için on beş yıl geçmesi gerekir, hatta buralara tam olarak yerleşmelerinin ancak Bezeklik ayaklanmasıyla buralardan kovulan Tibetliler’in gidişinden sonra olduğu söylenebilir. Sonunda genelde Hoço adıyla tanına istikrarlı bir devlet kurarlar ve tarım Havzası’nın kuzey bölgesini Türkleştirirler. Hükümdarları İdikut adını taşımaktadır, bu unvan Basmıllar’dan alınmıştır; bu alıntıdan, ülkeleri buralardan çok uzakta olmayan pek çok Basmıl'ın Uygurlar’la yaşadığı sonucu çıkarılabilir. İki başkentleri vardır: biri kuzeydeki bozkırlarda Beşbalık; öteki Turfan Vahası’nın batısında Müslümanların İdikut şehri adını verdikleri Karahoço. Buna karşın Sin-kiang’ın güneyinde Türk nüfusu çok daha azdır. Uygurlar’ın yerleştiği Hoten şehri 10. yüzyılda büyük ölçüde Çinlileşmiştir. Kaynaklara göre hükümdar Çinliler gibi giyinmekteydi – tabii ki bu şartlarda ünlü deyişteki gibi ‘sarık sarmayla hoca olunacaktı.’ Manicilik’e önem vermezler, ama Hotenliler’in ruh tapıncına sahip oldukları, yani Mazdeist oldukları ve Buda’yı sevdikleri anlatılır.” (Roux, Orta Asya, S. 214) | ||
14-02-2007, 12:19 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İNANÇLAR Uygur adlarında Mani etkisi var mıdır? “Manicilikle Sogd kültürü Uygurlar’ı etkisi altına almaya başlar. Pek çok Uygur putatapar ya da Totemcilik benzeri dinlerinden kalma adlarını ya da annelerinin doğumdan sonra ilk gördükleri eşyanın adını taşır (altun, altın, kün, güneş, timur, demir, tugh, bayrak, ashuk, iskelet v.b.) Bunun yanı sıra çok sayıda Uygur da dinin etkisiyle ya da özentiden Sogd adlarını, özellikle de iyilik tanrısı Hürmüz’ün adını taşır.” (J.P.Roux, Orta Asya, Tarih ve Uygarlık, S.204) Manihesitler’in ilk kurbanı Türk bagıtırların suretleri oldu “Fanatik Maniheistler’in ilk kurbanı kayalara oyulan Türk bagatırların suretleri oldu. Yu.N.Perix bu satırların müellifine Moğolistan’daki bütün heykel ve oyma suretlerin parçalanmış olduğunu, buna karşılık hayret verecek şekilde Altaylar ve Yedisu’dakilerin salimen korunduğunu anlatmıştır. Tarihçilerimizden hiçbirinin Vandalizm sektantını takdir edeceğini sanmam. Daha sonraları yani 795’deki saray isyanları sonrucunda hanın tahtının çevresine kümelenen memurlar ve Mani Kilisesi idarecileri ondan ‘bütün dünyadaki sade ve iyi insanların, temiz canlıların korunmasını, kötülerin ise yokedilmesini’ talep ettiler. Kimin iyi kimin kötü olduğu da yine Maniheistlerce belirleniyordu ve ele geçen malumatlara göre Mani sanemlerine Buda’nın ayaklarını yıkadığı şeytanın sureti kazınmıştı. Elbette bu sanemler günümüze kadar yetip gelmemişse bunun sebebi çağların umumi hastalığı müsamahasızlıktır.” (L.N.Gumilöv, Hazar Çevresinde Bin Yıl, S.254) | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |