Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 16-02-2007, 09:06   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mehmet Akif Ersoyun Hayatı

MEHMET AKİF ERSOY

Mehmet Âkif 1873’te Fatih’in Sarıgüzel mahallesinde doğdu.
Âkif’in babası Temiz Tahir Efendi, annesi ise Buharalı Emine Şerife Hanımdır.
Ailesinin ilk çocuğu olan Âkif’e babası ebcet hesabı ile doğum yılına tarih düştüğü için Ragif adını verdi. Fakat bu isim pek kullanılmadığı için annesi
ve arkadaşları tarafından Âkif diye çağrıldı. O da sonra bu adı kabullendi.
Âkif dört yaşında Emir Buhari Mahalle Mektebine gönderildi ve ailede aldığı eğitim mekteple takviye edilerek terakkiye başladı. Babası Tahir Efendi, oğlunun tahsil ve terbiyesi ile bizzat meşgul oldu.
Mahalle Mektebini ve Fatih Merkez Rüştiyesini bitiren Âkif’i annesi medreseye göndermek istese de babası bu bilgileri kendiside öğretebileceğinden, onun Mekteb-i Mülkiyenin İdadi kısmına gitmesini arzu etti. Buna rağmen Akif’i meslek ve mektep seçiminde serbest bırakınca , o da zamanın gözde mektebi olan mülkiyeyi seçti. Bunun üzerine sevinen babası cebinde oğlunu idadiye yazdıracak parası olmamasına rağmen kaydını yaptırdı.
Burada da başarılı olan Akif, bunun yanında babasından aldığı Arapça derslerini oldukça ilerletti. Esat Dede isimli hocasından da Farsça dersleri almaya başladı.
Fakat bunlar Şark’a ait dillerdi ve bu asırda Garb’ı bilmemek büyük ayıptı. Kendi kendine Fransızca öğrenmeye koyulan Akif dilden ve diğer derslerden de birinci duruma yükseldi.
Âkif bütün bunların yanında bir de güreş’e gidiyordu. Diğer yandan da çeşitli kitaplar okuyarak zaman geçiriyordu ve bu okuma zevki ona yeni bir yetenek kazandırdı:
ŞİİR!
Âkif şiir kitaplarıyla yetinemeyip şiir yazmaya başladı.
Mehmet Âkif Mülkiye Mektebinin idadi kısmını bitirdikten sonra, aynı okulun yüksek kısmına girdi. Gövdeleşmeden meyve verip dal budak salan ağaç gibi, bir çok sahada başarıyla ilerleme ve gelişme yoluna girdi.
Fakat bu, şartların bitişe zorladığı bir başlangıç oldu. Ferdi ve Cemiyeti saran felaketler zincirine yeni halkalar eklenirken, herkesin birşeylerini kaybettiği bu “felaket ve helaket” arasında Akif önce babasını kaybetti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:06   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1889yıılı yazında Yakacık’ta kaldıkları zaman meydana gelen bu vefatı ailenin o zamana kadar tattığı acıların ilki değildi, ama en büyüğü idi. Bu acının üzerinden
daha bir yıl geçmeden yegane mal varlıkları olan Sarıgüzel’deki ev ve eşyaların tamamen yanması, aileyi büsbütün sefalete ve yalnızlığa itti.
Bu felaketten ailesini kurtarabilmek için Akif, Mülkiyeyi bıraktı. O zaman yeni açılan ve iş imkanı fazla olan Halkalı Baytar Mektebine yatılı öğrenci olarak girdi.
Âkif’in bu yıllara yenik düşmesi gerekirken, Akif derslerinin yanında güreş, yüzme, yürüme, koşma, taş atma, ata binme gibi sporlarda da önemli başarılara imza attı.
Bütün bu başarılı çalışmalara hayatı boyunca devam eden Akif, Baytar Mektebini de birincilikle bitirdi.
Daha sonra sari hayvan hastalıkları işi üzerinde vazifeye başladı ve çeşitli bölgelerde görev yaptı. Bu arada, babasının doğum yeri olan İpek’e gitti ve amcalarıyla görüştü.
Mehmet Akif memuriyete başladıktan sonra 1894 yılında Tophane-i Âmire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi ve bu izdivacın ilk yılında Cemile adlı bir çocukları oldu. Cemileden sonra, Feride ve Suadi daha sonrada İbrahim Nedim, Emin ve Tahiri adlı çocukları dünyaya gelen Akif Ailesi, hayatlarının başında tattıkları saadet ve mutluluğu, tevekkül ve samimiyetleri sayesinde hayatlarının sonuna kadar taşıyabilen nadir ailelerden biri durumuna geldiler.
Akif, 1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebinde hocalık yapmaya başladı. Daha sonra Çiftçilik Makinist Mektebinde de dersler verdi.1908’de Darülfünun Umumi Edebiyat müderrisliğine tayin edildi.
Felaketlerin gelmek için sıra beklemediği bu zamanda vatana ve Akif’in vicdanına en büyük darbe Arnavutluk İsyanı oldu.
Akif bu gibi felaketlerin ardından daha büyük hareketlerin doğacağını hissetti ve o ihanetler doğmadan milleti cesaretlendirip mukavemete hazırlamanın yollarını aradı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:06   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu arada sadece çağırmanın yetmeyeceğini bilen ve memleketi kurtaracak, milletin ümidini yeniden alevlendirecek davetsiz ve vazifesiz gönül fedailerinin ortaya çıkması gerektiğine inanan Akif, Ziraat Nezareti ve Darülfünundaki vazifelerinden istifa ederek şahsi ve acı ihtiyaçlarını unutup milletin ıstırabını dindirmeye koştu ve söylediklerini ilk defa kendisi tatbik etmeye başladı.
Fakat bütün bu gayretler felaketi önlemeye yetmedi. Balkanlarda gittikçe çoğalan kin ve husumet dolu azınlık ayaklanmaları, Batının himayesi ile savaş şeklini aldı ve binlerce insanı heder eden bir hüsranla bitti.
Akif, iman ve heyecanın terennümü olan onlarca şiir yazdı. Bu şiirler dilden dile, gönülden gönüle yayıldıkça, vatanın her yerinde bir canlanma, milletin her ferdinde bir kımıldama görüldü ve Balkan faciasının yaraları el birliği ile sarılmaya başladı.
Akif bu geçici sükunetten faydalanarak Mısır seyahatine çıktı. Mısırın eski harabelerini ve tarihi yerlerini gezdi. Özellikle El-Uskur, çok dikkatini çekti ve “El-Uskur’da” şiirini yazdı.Mısırdan Medine’ye geçen şairin bu seyahati iki ay kadar sürdü ve daha sonra İstanbul’a döndü.
Alman İmparatoru Vilhelm’in daveti üzerine oradaki Müslüman esirlerle görüşüp onları işrad etmek üzere Akif’in Şeyh Salih Şerif Tunusi ile yaptığı Almanya seyahati, teşkilatın bu çalışmalarını yerinde gerçekleştirmişti.
Mehmet Akif 1914 yılında Berlin’e vardığı zaman kendisine büyük bir otelde geniş bir oda ayrıldı, fakat o burada kalmayı kabul etmedi ve tren istasyonu karşısındaki üçüncü sınıf bir otele yerleşirken de Almanya’nın tarihi boyunca hiçbir ferdinde göremeyeceği bir fedakarlık ve fazilet örneği gösterdi.
Akif Almanya’da ilk iş olarak İngilizlerle aynı safta bize karşı çarpışırken esir düşen Müslümanlarla görüştü, onlara Osmanlı Devletinin durumunu anlattı; hilali kurtarmak gayesi ile savaşa sürüldüklerini söyleyerek pişmanlıklarını ifade etmeleri karşısında; “Bizim en büyük derdimiz cahil olmak. Bütün Müslüman aleminin başlıca müsabi bu afet. Onu yenmedikçe, hiçbir ciddi ve şerefli netice elde edilemez. Bence İslam’ın büyüklerinin yapacağı tek şey, birer medeniyet ve irfan mücahidi hüviyeti içinde diyar diyar gezmek, işrad etmek...” diyerek memleket için yapılması gereken ilk ve en önemli çalışmayı belirtti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:06   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Akif Almanya’dayken Çanakkale Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyordu. Başka cephelerde de savaşın şiddeti Çanakkale’dekinden az değildi, ama millet bütün ümidini Çanakkale Savaşının neticesine bağlamıştı. Savaşın kazanılması Civan harbinin seyrini bizim ve müttefiklerimizin lehine belki değiştirirdi.
Akif İngilizlerin dessas planları karşısında ümidini Çanakkale’ye bağladı
Allah, Allah”sadeleri, namertlerin çelik namlularını karton borular gibi buruşturup yerin dibine batırırcasına, alın terleri gibi tuzlu ve temiz boğazın sularına gömünce, heyecanla hep bu anı bekleyen Akif , “Demek ki ölmüyoruz haydi arkadaş gidelim” diye haykırarak Almanya’dan öyle coşkun heyecanla döndü ki, Necid çölleri bile onun, vatan toprağına en uzak köşelerine kadar gitmesini engelleyemedi.
Bu sırada Osmanlı Devleti ve İslam aleminde ortaya çıkan dini meseleleri halletmek ve İslam’a yapılacak hücumları cevaplandırmak için Darü’l-hikmeti’l İslamiye Cemiyeti kuruldu. Ahmet Cevdet, Mustafa Sabri, Bediüzzaman, Said Nursi gibi devrin meşhur ve müntaz alimleri bu cemiyete üye, Mehmet Akif’de başkatip olarak tayin edildiler.
Bu, Akif’in Ravza-i Mutahharadan getirdiği gül fidanlarının gönüllere dikmesi için en güzel fırsattı. Bu maksatta hemen işe başladı, bir yandan içten ve dıştan İslam’a yapılan hücumlara cevap vermeye çalışırken diğer yandan Said Halim paşanın İslamlaşmak adlı eserini Fransızca’dan Türkçe’ye çevirdi.
Gönüllere ekilen bu iman ve fikir fidanlarının daha gün yüzü görmeden mütareke kara bir kabus gibi bütün memleket ufuklarını kapatmıştı.
Akif, bu karanlık kaynaşmada, nazarını yine semaya çevirdi ve kutup yıldızına bakarak yönünü tayin edercesine Anadolu’da başlayacak bir mukavemete katılmaya karar verdi.
Bu sırada İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve katliamlara girişilmesi üzerine Ayvalık ve Karesi tarafından başlayan milli mücadele hareketi, gönüllere çekilen ümit ışığını alevlendirmiş ve adeta Anadolu ayağa kalkmıştı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:07   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu hareket üzerine Mehmet Akif hemen Balıkesir’e giderek Zağnos Paşa camiinde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Bu hutbeye halkın beklenenden çok ilgi göstermesi üzerine daha birçok yerde konuşmalar yapıp, hutbeler vererek heyecanına istikamet verdi ve daha sonra İstanbul’a döndü.
Akif’in bilhassa Balıkesir’de yaptığı konuşmalar, dikkatleri üzerine çekince İstanbul da rahat hareket etme şansı kalmamıştı. Bunun üzerine Anadolu’da başlayan Milli Mücadeleye katılmaya karar verdi.
Akif Ankara’ya varır varmaz, Konya isyanına katılıp halkı teskin etmekle görevlendirildi. Bunun üzerine hemen Konya’ya gidip azami gayret göstererek onları iknaya çalıştı ise de kesin bir netice alamadı.
Akif, imanın sesini basınla duyurmak için Kastamonu’ya geldi ve Eşref Ediple beraber Sebilürreşab gazetesini orada çıkarmaya başladı. Bunun yanında Nasrullah Camiinde verdiği vaazlarda başlattığı ateşli ve heyecanlı duygularıyla halkı düşmana mukavemete teşvik etti.
Böylece Antep “Gazi” oldu, Maraş “kahraman”lıklar kazandı, Urfa “şan”ını korudu ve bütün Anadolu şahlanarak vatanını, dinini, namusunu korumak için and içti.
Sebülürreşad’ın yaydığı yoğun duygu vatanı aşıp en uzak mesafelere imanı inşirahlar meydana getirince, Rusya, hak ve hürriyetlerini gasbettiği, fakat imanını söndürmediği, milyonlarca Türk’ün uyanmasından korkarak sebülürreşad’ın ülkesine girmesini yasakladı.
Bu ses böylece millete ve alem-i İslam’a mal olunca, Mehmet Akif Eşref Edip Ankara’ya gelip, bir işrad ve iman yuvası olan Taceddin Dergahına yerleştiler.
Mehmet Akif önce İzmit ve Biga’dan mebus seçilmesine rağmen, daha sonra Burdurluların isteği üzerine Burdur Listesine alındı. Fakat bir emrivaki neticesi mebus almamak için Burdur’a gidip kendisini mebus seçenlerle görüştü, onların tensibini aldıktan sonra, bir yandan mecliste Burdur mebusu olarak vazife yaparken diğer yandan da neşriyat ve işrad hizmetine devam etti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:07   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mehmet Akif yayından fırlamış ok gibi Ankara’ya doğru koşunca sustu bülbül. Çünkü bu gidişin Vatan kurtulmadan durmayacağını ve muhakkak vatanını kurtaracağını çok iyi biliyordu.
Fakat Akif Ankara’ya geldiğinde şehri karamsar bir kaynaşma içinde buldu. Yunan Ordusunun Ankara’ya doğru ilerlemesi karşısına, başta Mustafa Kemal olmak üzere birçok devlet büyüğü meclisi Kayseri’ye taşımaya karar vermiş ve mühim bir kısım evrak gönderilmişti bile.
Fakat Akif, Kayseri’ye taşınmanın bir dağılma olacağını ve tekrar toplanmanın güçleşeceğini düşünüyordu. Bu yüzden karara karşı çıktı. Meclisin Ankara’da kalmasını Sakarya’da yeni bir müdafa hattı kurulup düşmanın orada karşılanmasını teklif etti. Teklifi görüşülüp benimsendi ve Akif’in imanlı sesi bir taahhütname gibi Ankara’dan vatan safhına dağıldı.
“Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz.”
Akif’in söylediği gerçekleşiyor, “şenaet ve denaet” ordusunu bütün Cihan desteklemesine rağmen cephe sarsılmıyor ve gönüllerdeki ümit ve iman ışığı gün geçtikçe güçlenerek istiklal şafağını söktürmeye hazırlanıyordu.
Bunun için şafak rengi ile dalgalanacak bayrağa ses ve nefes olacak bir marşa ihtiyaç duyuluyordu. Bu gaye ile Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekaleti) bir yarışma açmış, fakat yarışmaya katılan 724 şiirde İstiklal duygusu hissedilmesine rağmen, milletin müşterek iman ve heyecanının terennümü temin edilmemişti. Mehmet Akif 500 lira mükafat konulduğu için bu yarışmaya katılmamıştı. Mecliste ise en güzel Marşı ancak Mehmet Akif’in yazabileceğine dair ortak bir kanaat vardı. Bunun için Zamnın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi,
“Pek aziz ve muhterem efendim,
İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstada nelerinin matlüb şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asıl endişemizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim.” Şekillerindeki bir yazı ile Akif’e bir müracaatta bulunarak onun yarışmaya katılmasını sağladı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:07   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Elinde ufacık bir kağıdı tefekküre daldı. Ara sıra bir kelime yazdı, bazen yazdığını çizdi, sonra tekrar yazdı. Saatlerce düşünerek, nihayet milletin imanını ve heyecanını dile getirdiği marşı bitirdi; vatanın, milletin ve dinin bekçisi olan “kahraman ordumuza” ithaf ve millete armağan etti.
Bu kutsi armağan Akif’in İstiklal marşı yazdığını duyup “Biz onun yanında müsabakaya girmeyiz.” Diyerek yarışma için verdikleri şiirleri geri alan şair ve mebusların da oyları ve gönülden iştirakleri neticesinde, 12 mart 1337 Cumartesi günü saat 17:45’te milletvekilleri tarafından dört defa ayakta dinlenip alkışlanarak ittifakla kabul edildi.
Nihayet bu heyecan, ıstırap, savaş, ümit ve zafer dolu yılardan sonra İstiklal Savaşının İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif, beraberinde bir istiklal madalyası ve bir mavzer tüfeği ile 1923’te Ankara’dan İstanbul’a döndü.
Mehmet Akif’in İstanbul’a dönüşü aslında yeni bir gidişin başlangıcı idi. Akif daha sonra da Abbas Halim Paşanın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır’a gitti.
Bu sırada Akif Elmalı Hamdi Efendinin yazacağı meal’i tercüme etmek için Diyanet İşleri Bakanlığı ile bir anlaşma imzaladı.
Daha sonra Akif tekrar Mısır’a gitti ve kış boyu çalışmalarına devam etti. Döndüğünde memlekette ilk devrim hareketleri başlatılmış Cumhuriyet dinsel baskılardan tamamen kopartılmaya çalışılıyordu. Bu teşebbüsler üzerine 1926 kışında tekrar Mısır’a giden Akif, Kahire yakınlarındaki Hilvan’a yerleşip İstanbul’a dönmeyerek çalışmalarına devam etti.
Mısır’ın sıcağı ile eski sağlamlığını kaybeden Akif, bünyesi bu kadar kesif bir çalışmaya tahammül edemeyince, değişik zamanlarda Lübnan’a, İskenderiye ve Antakya’ya giderek dinlendi.
Akif’in hastalığı gün geçtikçe daha çok artıyordu. Akif hastalığının artmasıyla memleketten uzak yerde ölmekten korkup vatanına geri döndü. Akif geldiği gibi sağlık yurduna yatırılıp tedavisine başlandı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 16-02-2007, 09:07   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Akif hayatının son zamanlarında Prens Halim Paşanın Alemdağ’daki konağına giderek, hastalık onu bitirmeden o hayatının gayesi olan eserlerini (İkinci Asım, İstiklal savaşı, Selahaddin Eyyubi piyesi, Peygamberimizin veda hutbesi) bitirmeyi azmetti.
Fakat halden anlamayan bu sari illet, iyice takatsiz bıraktığı vücudu tamamen kavrayınca Alemdağ’da kalamaz oldu ve kendisini kaderin tecellisine bıraktı. Fakat mesrurdu. Çünkü Mısırdan döndüğü gün peygamberimizin yaşında ölmeyi dua etmişti.
Bu makbul dua aynı yıl tecelli etmiş olmalı ki. Mehmet Akif 27 Aralık 1936 yılında 63 yaşında iken vefat etti.
Devrin hükümeti ve onun keyfine kendisini mahkum eden bir kısım güdümlü basın, Akif’in, uzun bir firaktan sonra önce vatana, sonra da ebedi aleme visaline ilgi göstermediğinden, resmi, cenaze merasimi yapılmadı, ama hiçbir davet ve teşvik görmeden gönlünün sesine uyarak gelen yüz binlerce vatan evladı Beyazıt meydanını doldurdu.
Muhteşem bir namazdan sonra çoğu üniversiteli olan gençler bayrağa ve Kabe örtüsüne sarılı olan tabutu adeta parmakları üzerinde taşıyarak Edirnekapı Mezarlığına götürdüler. Okunan Kur’an ve ilahilerden sonra hep bir ağızdan istiklal marşını söyleyerek defnettiler.
Akif, “fetihten beri şehrin toprağına kendi eseri ile gömülen” ilk vatan evladı idi.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 17:58 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580