Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19-02-2007, 14:46   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Osmanlı Toprak İdaresi

TOPRAK İDARESİ
Arazi Taksimatı : Arzi ile ilgili olarak, islam hukukunda ve siyaset kitaplarında çeşitli tanımlar, türlü taksim ve tasnifler yapılmıştır. İslam hukukuna göre arazi üç kısma ayrılmıştır. Bunlardan birincisi arz-ı öşri, veya arz-i öşriyye, ikincisi arz-ı haraci veya arz-i haraciyye, üçüncüsü de arzı tarz’if veya arz-ı emiriyye yani miriyye’dir. Toprağın bu şekilde ayrılması yeri veya ürünleri bakımından omayıp, sahipleri bakımındandır. Nitekim toprak sahipleri bu ayrıma balı olarak üçe ayrılmıştır. Birinciler müslim, ikinciler zimmi, üçüncüler tagallübi, yeni fetihle ele geçirilerek idare edilen toprakların sahipleridir.

Osmanlı devleti de gelişip fethettikleri topraklar artınca, kendilerinden önceki Büyük Selçuklar, Anadolu Selçukluları ve Belikler gibi toprağı taksim ve idare etmişlerdir. Bu sebeple Anadolu beyleklerinden aldıkları yerlerde nizamı aynen bırakırlarken, Rumeli’de fethettikleri toprakları devlete bağlı arazi olarak tapulamışlar, sadece klise, manastır ve dini vakıfları serbest bırakmışlardı. Bunun yanısıra bazı yerleri de sahipleri üzerinde bırakaram mülk toprak statüsüne koymuşlardır ki bu tür topraklar Mülk Timar olarak adlandırılmıştır. Osmanlı Kanunnamelerinde toprak beş ksıım olarak ele alınmıştır :

1- Arazi-i Memlüke : Mülk topraklardır. Butür toprakalrın tasarruf hakkın bütünüyle sahiplerine ait idi. Diğer bütün malları ve eşyaları gibi mras bırakabilirler, satabilirler, hibe edebilirler, rehin bırakabilirler veya vakfedebilirlerdi. Arazi memlwke toprakları dört krsma ayrılırdı : a) Köy ve kasabalar içinde veya kenırlarında kısmen iskan bölgesi sayılan yarım dönüm büyüklüğünde bulunan yerler, b) Aslen arazi-i emiriyyeden iken sonradan arazi-i memlükeye dahil olan yerler, c) Arazi-i öşriye, d) Arazi-i haraciyye
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:46   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bunlardan öşri topraklar ya fethedildiği zaman müslümanlara verilmiş veya daha önce müslümanların elinde bulunan topraklardı. Bu topraklar sagiplerinin mülkü olup, yaptıkları ziraate karşılık elde ettikleri üdünün onda birinden (öşrü) beşd birine kadar vergi olarak devlete vermekle yükümlü idiler. Haraci topraklar ise hırıstiyanların elinde mülkleri olan topraklardı. Bunlar da öşri toprak sahipleri gibi elde ettikleri ürünün onda birinden beşte birine kadar harac-ı mukaseme adıyla öşür ve bundan ayrı olarak harac-ı muvazzafa adıyla çift akçası (arazi vergisi) vermekle mükelleftiler. Gerek müslümanlar, gerekse gayr-ı büslimlerin öşür vergilerinin onda birden beşde bire kadar değişik oranlarda alınması, doğrudan toprağın sulanmasına veya sulanmamasına, dolayısiyle verimine bağlı bir husus idi. Zira Osmanlı kanununamelerinde bu verginin değişik sancaklarda, farklı oranlarda alındığı görülüyor. Mesela 1518 tarihli Mardin livası kanunnunda şehirli ve köylünün bağ, bostan ve pamuk mahsullerinden yedide bir, ziraatlerinden beşde bir öşür alınacağı kaydedilmektedir. Yine Çemişkezek kanununda bu oran müslüman ve gayr-ı müslimlerin ziraatlerinden beşde bir, müslümanların pamuk, yağ ve meyvelerinden yedide bir, gayr-ı müslimlerin aynı mallarından beşde bir olarak belirtilmiştir.



2 – Arazi-i Mevküfe : Vakıf arazilerdir. Bu tür topraklar mülk olup olmamasına göre iki kısım altnda toplanmıştır. Bunlardan mülk arazi, maliki tarafından belirli bir gayeye tahsis edildiği takdirde “Sahih Vakıf” ismini alır. İkinci olarak da miri araziden bir kısmının veya tasarruf hakkının tümünün vakıf haline getirilmesi halinde ise “Tahsisat kabilinden vakıf” şeklinde bir kısım ortaya çıkar. Bu gibi toprakların vergileri dini, ilmi ve sosyal müesseselere tahsis edilmektedir. Vakıf reayası, arazisi hangi vakfa bağlanmışsa, öşür ve resmini o vakfın mütevellisine verir ve oda varıfnamesi gereğince bunu gerekli yerlere sarfederdi.

3 – Arazi-i Metrüke : Terkedilmiş topraklardı. Miri arazi içinde mütalaa edilmektedir. Bir mülkiyet veya tasarruf hakkına konu edilemez, sadece ammenin yararına sunulabilir.

4 – Arazi-i mevat : Hiçbir işe yaramayan arazilerdir. Buda miri topraklar içinde telakki olunmaktadır. Kimsenin tasarrufunda olmayan topraklar olarak tarif edilebilir. Bir yerin mevat arazi sayılıp sayılmaması, oranın ihya edilip edilmeyeceği ile ilgilidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:46   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

5 – Arazi-i Emiriyye : Butür toprakların mülkiyeti devlete ait bulunmakda idi. Bunlar vergisinin büyüklüğüne ve hizmete göre çeşitli parçalara bölünmüştü. Bu gibi topraklar üzerinde yaşayan kişilere ait olmayıp, bunlar bir kiracı durumundaydılar. Toprak fethedildikden sonra ekilmek, boş bırakılmamak kaydıyla eski sahipleri üzerinde bırakılmış ve yaptıkları ziraat karşılığı ödemekle mükellef tutuldukları vergilerini hazine yerine, o yerin geliri hizmet karşılığı kime bağlı ise ona verilmiştir. Kendileri öldükden sonra ise toprakları ekip-biçmek şartıyla çocuklarına bırakılmıştr. Genel olarak Rumeli toprakları miri topraklardan sayılmıştır.

Miri arazi yirmibeş kısma ayrılmıştır. Bunlardan padişaha gelir olarak ayrılana havass-ı hümayün denirdi. Bunlar mukataa ve iltizam (toprağın idaresi kendi adına birinin üzerine verilme) suretiyle idare olunurdu. İkinci bir kısmı, derecelerine göre gelirleri vezirlere, beylerbeyilerine, sancakbeyilerine v.s. büyük devlet memurlarına ait olan has ismi verilen topraklardı. Üçüncüsü, padişah kızlarına ve ailelerine bağlanmış yerlerdi ki paşmaklık olarak adlandırılmıştır. Dördüncüsü, devler adamlarına hizmetleri dolayısı ile mülk olarak verilen topraklardır; bunlara da malikane denmiştir. Bir kısım topraklar ise fetih esnasında bazı kumandanlara hizmetlerine mukabil verilen, ölümlerinde evladına ve akrabalarına intigal eden yurtluk ocaklık yerleridir. Ayrıca müsellem, yörük, yaya, çingene müsellemi gibi geri hizmet erbabıyla, akıncı beyleri ve akıncıların çeribaşı olan toycalara da miri toprak tahsis edilirdi. Bunlardan başka sarah hizmetlerinde ve yolların emniyeti için derbendlerde bulunanlara da bir kısım tprak verilmiştir.Miri toprakların en önemli kısmı savaşlarda yararlığı görülen kişilere verilen zeamet ve timarlardır. Dirlik ismi verilen ve Osmanlı arazi teşkilatında umumi adıyla timar olarak bilinen bu topraklar gelir yönündençoktan aza doğru üç gurup altında toplanmıştır.

1) Has : Senelik geliri yüzbin ve daha fazla olan toprağa denir. Kelime manası geçim yolu, geçim vasitası demek olup, padişaha verilenlerhavass-ı hümayun adını taşırdı. Buna tımarda ve zeametde olduğu gibi sahib-i arz yerine padişah dirliği de denirdi. Haslar padişahdan başka hanedana mensup kişilere, sultanlara, vezirlere, beyler beyilerine, sancakbeyilerine v.s. verilirdi. Padişah ve hanedana mensup kişilere verilen hasler dışındakiler, vazifede bulundukları süre içinde kendilerine aitti. Azillerinde veya ölümleri halinde bu dirliği kaybederlerdi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Devlet ricali içinde en fazla senelik geliri olan veziriazam hassı idi ki, kanunnamede belirtildiğine göre bir milyon ikiyüzbin akça idi. Beylerbeyilere ise birmilyon ile bir milyon ikiyüz bin akça arasında has belirtilmiştir. Bunlarda en düşük has sekiz yüz bin akça olarak sınırlandırılmıştır. Kanunnamede, eğer defterdarlara has verilecek olursa altıyüz bin akçalık has verilmesi gerektiği yer almaktadır.

Haslar voyvoda denilen vasitasıyle idare edilirdi. Has olarak verilen yerin öşür ve diğer resimleri has sahibine ait olup, köylü ziraat yapmazsa toprak elinden alınarak bir başkasına verilirdi. Has sahibi gelirlerinin her beşbin akçası için devlete bir cebelü adı verilen silahlı ve zırhlı bir asker beslemek zorundaydı. Nitekim XV. Yüzyılda Anadolu Eyaletin’de başta padişah hasları olmak üzere, diğer bazı devlet adamalrına ait hasların geliri toplam 41.052.010 akça idi ki, 8210 cebelü beslenmekteydi. Aynı şekilde Rum Eyaleti’ndeki haslarda da 1125 cebelü çıkmaktaydı.

2) Zeamet : Senelik geliri yirmibin akçadan yüzbin akçaya kadar olan dirliğe denirdi. Zeametler eyalet merkezlerinde bulunan hazine ve tımar defterdarlarına, zeamet kathüdalarına, sancaklardaki alay beylerine, kale dizdalarına, kapucubaşlarına, divan katiplerine, defterhae ve hazine-i amire katiplerine verilirdi. Ayrıca tımar sahipleri terakki (zam) alarak zeamet sahibi olabilirlerdi. Pek büyük bir suç işlemedikçe zeametleri alınmazdı, yani hayatta bulundukları müddetçe tasarruf ederlerdi. Zaim adı verilen zeamet sahipleri de tıpkı haslarda olduğu gibi ilk beşbin akçası hariç sonraki beşbin akça için bir cebellü beslemek mecburiyetindeydiler. Zeametlerin ellibin akçadan yukarı olanlarına ağır zeamet adı verilirdi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bir kişiye verilen zeamet o kişi öldüğü zaman, zeamet boş kaldığı zaman, terar başka bir kişiye zeamet olarak verilir ve o yer bölünmezdi. Mesela 25.000 akçalık bir zeamet yine aynı miktarda olmak üzere başkasına verilrdi. Bu tür zeametlere tezkereli zeamet adı verilirdi. Bunun dışında, aslında tımarken alınan terakkilerle zeamet lan yerler, sahibi öldüğü zaman bşkalarına toprak geliri bölünerek tımar olarak verilirdi. Osmanlı Devlerinde 1520-1535 tarihleri arasında Anadolu eyaletin’de 195, Rumeli eyaleti’nde ise 384 zeamet vardı.

Zeamet sahipleri zeametlerindeki vergileri bütünüyle kendilerine alır, sancakbeyiler ve subaybaşılar müdahale edemezlerdi. Savaş samanlarında cebellüleri ile birlikde sancakbeylerinin kumandası altında sefere iştirak ederlerdi. Savaş olmadığı anda ise kimseye bağlı olmazlar, hatta toprakları içindeki suçluları kendileri yakalarlar, başkaları karışamazdı.

Zeamet bazen müşterek olarak verilebilrdi. Bu tür tevcihlerde iki hususiyet göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, bazen bir köyün iki kişiye birden “ber-vech-i iştirra” yani eşit olarak verilmesi, şekli idi. İkinci hususiyet ise bir bölgenin gelirinin taraflardan birine az diğerine daha fazla hisse kaydedilmesi şeklidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

3) Timar : Senelik geliri bin akçadan başlayarak 19,999 akçaya kadar olan dirliğe tımar ismi verilmiştir. Kuruluş devrinde, kuvvetli bir merkezci idarenin kurulması ve bazı siyasi şartların ortaya çıkarttığı Osmanlı timar sistemi, memleketin askeri gücünü lduğu gibi, iktisadi ve sosyal durumunuda doğrudan etkilemiştir. İmparatorlukda geçimlerini veya hizmetlerine mukabil masraflarını karşılamak için bir ksıım asker ve memurlara çeşitli bölgelerin gelirinin tahsis edildiği tımar sistemi, devletin en kudretli süvari kuvvetini meydana getirmiştir.

Osmanlı tımar sistemi, çeşitli kaynaklarda ve araştırmalarda belirtildiğine göre, Halifeler devri, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve daha sonra kurulan Türk beylikleirnin ikna sistemininbir devamı eklindedir. Hatta eski Mısır’da firavunların Nil vadisindeki toprakları askerlere ikta şeklinde dağıttıkları bilinmektedir. Buna ek olarak Bizanslıların pronoia ismi verilen tımar tarzındaki toprak usulünden de alındığı iddia edilmektedir. Bununla birlikde, şurası muhakkak ki, Osmanlı Devleti daha başlangıçdan tibaren, tıpkı Anadolu Beylikleri’nde olduğu gibi, yani fethedilen yerleri bir ksıım asker ve kumandalara mülk olarak tahsis etmiştir. Bu ise zamanla tımar şekline dönmüştür. Nitekim tımarla ilgili ilk kayda I. Murat devrinde rastlamakdayız. Kaynaklarda belirtildiğine göre Gelibolunun fethine müteakip (1376-77) tımar tevcihleri yapılmıştr. Daha sonraki padişahlardan gerek I. Beyazid, gerekse Çelebi Mehmed ve II. Murad dönemlerinde de, tımar tevcihleri yapıldğı görülüyor. Nitekim 1431 yılında Arnavutluk’ta mevcut 335 adet tımardan yüz kadarı Saruhan’dan, Canik’den, Bolu’dan ve Engürü (Ankara)’den sürülüp getirilmiş Türklere verilmişti. Yine 1454’de Tesalya’da Tırhala sancağında bulunan 182 tımardan 146’sı müslümanlara, 36’sı gayr-ı müslimlere tevcih edilmişti. Bu örnekden de anlaşılcağı üzere, hiristiyanlara da tımar verildiği görülmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Tımar sistemi ygulanış açısından Batı’daki feodal nizamla karşılaştırıldığında, bazı benzerlikler göstermekle beraber, muhteva ve gaye açısından değerlendirdiğimizde, aralarında önemli farkların bulunduğu tespit edilmektedir. Nitekim feodaller toprağın “Rand-hasıl” denilen gelirini almakla yetinmeyip, idari, kazi ve mali istiklalede sahiptiler. Toprak üzeirnde yaşayan herşey bunların malı sayılırdı. Topraklarını istedikleri gibi tasarruf yetkileri vardı. Merkezdeki kralı sadece büyük Senyör ve birinci şövalye tanıyıp, savaş zamanlarında kendi kuvvetleriyle bunların yanında bulunurlardı. Kralın bunları azletmeye yetkisi yoktu. Buna karşılık tımar sahipleri tamamen merkezi idareye bağlı oldukları gibi, toprak üzerinde sadece kiracı durumunda idiler. Yetkileri devletin koyduu kanunlar çerçevesinde sınırlandırılmıştı. Herzaman için toprakları ellerinden alınabilirdi.

Tımar tevcihi çeşitli usullerle kanunlarla belirlenmişti. Mesela veziri azamlar 5.999 akçaya kadar olan tımarları kimseye danışmadan verebilirlerdi. Ayrıca küçük tımarların dağıtılmasında beylerbeyilerin yetkileri büyükdü. Belli bie miktara kadar beylerbeyiler tımar sahiplere kendi tuğralarını taşıyan beratlarla doğrudan doğruya tımar verebiliyordu. Bu tür tımarlara “Tezkeresiz Tımar” adı verilmeteydi. Daha büyük tımarlarda ise beylerbeyiler tımara hak kazanmış kişinin eline bir tezkere vererek tayinini merkeze teklif eder ve tayin beratı İstanbul’dan verilirdi. Bu tür tımarlara da “Tezkereli Tımar” denirdi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Osmanlılarda tımar hukuki ve mali bakımdan da kısımlara ayrılmıştır. Bunlardan padişah hasları ve vezir vakıfları, vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, nişancı, defterdar, divan katipleri, çavuşlar, çeribaşılar, subaşılar, dizdarlar gii yüksek devlet memurlarının sahip oldukları has ve zeametler, idari ve mali bir takım imtiyazlara sahip oldukları için Serbest tımarlar olarak adlandırılmıştır. Butür tımarlarda rüsüm-ı serbestiye denilen niyabet ve bad-ı heva gibi örfi vergiler tamamiyle tımar sahibine bırakılmıştır. Buna karşılık benzeri vergileri bağlı bulundukları sancakbeyi ve subaşı ile paylaşmak durumunda kalan tımarlar Serbest olmayan tımarlar olarak telakki edilmiştir. Bunlar bulundukları sancağın özelliğine göre bad-ı heva türünden cürm ü cinayet, gerdek, otlak ve kışlak resim-leri ile tapu bedeli gibi vergileri sancakbeyi veya subaşı ile paylaşırlardı.

Tımarlar verildikleri kişilerin hizmetlerine göre de isimlendirilmişlerdir. Bunlardanbirincisi Hizmet tımar adıyla anılan ve bazı camilerin imamet ve hitabetleriyle saray saray hizmetlilerinde bulunanlara mahsustu. Bu tür tımarlar bazı araştırmacılar tarafından “Sivil Timar” olarak da vasıflandırılmıştır. Nitekim bunlar içerisinde esas başı, mirahur, muhtesib, kadı, imam, hatip gibi askeri olmayan kimseler yer almaktaydı. İkinci gurup tımar Mustahfız tımarı denen ve mansup oldukları kaleyi korumaları karşılığı kendilerine tahsis edilen tımara denirdi. Aslında askeri olmakla birlikde bu tür tımarlar kale kumandanlarına ve kalede ve kalede görevli askerlerle hertürlü hizmetlilere verilirdi. Üçüncü tür tımar ise Eşkinci tımarı olup, enfazla tımar bu türdendi. Tımar sipahi olarak adlandırılan tımar sahipleri, alaybeyileirnin kumandası altında sefere giderlerdi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Tımar sahiplerine Osmanlı tarih terminolojisinde Sahip-i Arz adı verilmekteydi. Sahib-i arz öldüğü veya tımarı herhengi bir sebeple boş kaldığı takdirde, tımarı bir başkasına veya eli silah tutabilecek oğlu varsa ona verilirdi. Tımar sahibi kendine verilen yeri herhangi bir sebeple hiçkimseye bırakamazdı. Bu hususda kanunnamelere kesin hükümler konulmuştur.

Herhangi bir sebeple toprağını terkeden köylü, tımar sahibi tarafından yakalanır ve eski yerine yerleştirilirdi. Bu husus iskan kanununda kesin şekilde hükme bağlanmıştır. Sipahi yerini terkeden reayadan on yılı geçirmemiş olanlarını yerleştikleri yerden kaldırarak eski yerlerine iskan ederdi. Buna karşılık arazileirni boş bıraktıkları için kendileirnden çiftbozan (çiftini bozmak) ismi ile bir vergi alınırdı. Buna benzer olmak üzere, büyük bir ihtimalle daha öncede var olduğu tahmin edilen Kanuni dönemine ait Niğbolu kanunnamesinde, başka bir tımar toprağına giden reayanın gittiği tımar sahibi tarafından eski yerine bildirilmesi, bildirmediği takdirde azledileceği hususu yer almaktadır. Bununla beraber sipahi ile köylü arasında münasebetler sadece sipahi lehine değildi, ancak kanunlar çerçevesinde hareket edebilirlerdi. Mesela bozok kanunnamasi’nde haksız yere sipahiye el kaldıran raiyyetden on altın alınması, buna karşılık raiyyeti inciden sipahi dövülürse reayadan ceza alınmaması ve bir sipahinin emir almadan köylüden ulak beygiri isteyerek davar boğazlatması sonucu dövülmesi halinde dövenin suçlu sayılmaması gibi hükümlerin yer alması, aradaki ilişkileri göstermektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 19-02-2007, 14:47   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Tımar sahipleri kendilerine tahsis edilen tımarın gelirine göre savaşa asker götürürlerdi. Hasıllarının ilk üçbin akçası Kılıç tabir olunur ve bu miktar kendileirnin hitiyaçlarına ayrılırdı. Bundan sonraki her üçbin akçe için ise bir cebellü beslenirdi. Mesela 6000 akça için iki cebellüyü savaşa götürürdü. Bir savaş esnasında memleketteki bütün eşkici, züema ve erbab-ı tımarı bağlı oldukları seraskerin maiyyetine g,rerek savaşa katılırlardı. Ancak işleri büyütmek ve bölgeyi korumak için onda biri yerlerinde kalırdı.

Bütün bu özellikleri göz önüne alınacak olursa, ilk bakkışta, tımar sisteminin Avrupada’ki derebeyilik ile benzerlik gösterdiği düşünülebilr. Halbuki ikisi arasında büyük farklar mevcuttur. Mesela Osmanlı tımar sisteminde Sahib-i arz, kendilerine tahsis edilen yoprakalarda kiracı durumunda olup, elindeki arazinin değil, burada elde edilen ürünün devlet adına topladığı verginin sahibidir. Bunuda belli bir mükellefiyeti yerine getirmek karşılığında devlet tahsis eder. Tımar sahibi, kanunlara ve devletin koyduğu nizama aykırı harekette bulunursa elindeki arazisi alınır. Arazi üstünde yaşayan insanlarda feodalizmde olduğu gibi köle durumunda değildir. Elde ettikleri ürün, bulunduğu sancak veya kazaya ait kanunnameler çerçevesinde, en fazla onda bire kadar vergileirni vermek şartıyla kendilerinindir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 04:04 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580