|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
20-02-2007, 12:45 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
SACOĞULLARI Sacoğulları ailesi aslen Uşrusana menşeyilidir.[1] Ailenin İslam devleti hizmetinde faaliyet gösteren ilk temsilcisi Ebu Sac Divdat b. Yusuf Divdest[2]’in ne zaman memleketini terk ettiği bilinmemektedir. Muhtemelen halife Me’mun zamanında Ahmet b. Ebi Halid’in 207 (822-823) yılında Uşrusana’yı fethetmesi üzerine ülkesini terk etmesi zorunda kaldığı sanılmaktadır. Ebu Sac’ın Türk olduğuna dair kaynaklarda açık bir bilgiye rastlanmaz. Ancak bu aile hakkında bilgi veren çağdaş tarihçiler, kaynak göstermemelerine rağmen, onların Türk asıllı olduklarını tereddütsüz kabul etmektedirler.[3] Maveraun nehir ve Batı Türkistan, VII asrın sonlarından itibaren Türklerin elinde bulunuyordu. Taşkent, Semerkand, Fergana, Buhara ve Uşrusana bölgelerinde Göktürklere bağlı Türk beylikleri bulunuyordu. Bu siyasi hakimiyet yanında nüfus çoğunluğu da Türkler’den meydana geliyordu.[4] Halife Me’mun’nun, Türkler’den askeri birlikler meydana getirdiği sıralarda[5] hilafet ordusu saflarına katıldığı anlaşılan Ebu’s-Sac’ın bu halife zamanında ismini duyuracak bir faaliyetine rastlanmamaktadır. Ancak Halife Mu’tasım’ın Babek isyanını bastırmaya memur ettiği Afşin’in maiyetinde küçük bir birlik komutanı olarak bu harekata katıldığı, kaynaklarda onun ilk askeri faaliyeti olarak geçmektedir. Afişinin komutasındaki birliklerin iki yıllık bir mücadeleden sonra Babek’in merkezi olan el-Bazz şehrini ele geçirmeleri üzerine artık kurtuluş ümidinin kalmadığını gören; Babek daha önce mektuplaştığı Bizans imparatorluğunun himayesine sığınmak maksadıyla el-Bazz’da sokak muharebelerinin bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada bu karışıklıklardan faydalanarak kaçmaya Muaffak oldu. Çarpışmaların sona erip Babek’in kaçtığını fark eden Afşin, Ebu Sac komutasında 400-500 kişilik bir birliği onu takibe memur etti. Ebu Sac Ermeniye bölgesinde Babek’e yetişti ise de yapılan çarpışmada onu yakalayamadı. Ancak kardeşini, annesini, karısını ve komutanı Muaviyeyi esir alırak Afşine gönderdi. Bundan sonra da takibe devam eden Ebu Sac nihayet 10 Şevval 222 (15 Eylül 837) tarihinde Babek’i yakalayarak bu kıymetli esiri ile beraber Berzend’de bulunan Afşin’in yanına geldi. | ||
|
20-02-2007, 12:45 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ebu’s-Sac’ın Halife Mutasım zamanında katıldığı ikinci askeri harekat, Mazyar b. Karinin isyanının[1] bastırılmasına bir birlik komutanı olarak iştirak etmesidir. 224 (839) yılında Abbasi Halifesine ödediği vergiyi keserek Taveristan da isyan bayrağını açan ve kısa zamanda kuvvetlenen Mazyar üzerine Horasan valisi Abdullah b. Tahir gönderildi. İsyanın bütün Taveristan’a yayılması üzerine Abdullah b. Tahir komutasındaki birlikler bölgeyi doğu ve güney doğu taraflarından muhazara altına aldı. Halife Mutasım da merkez ve diğer eyaletlerden topladığı kuvvetleri üç ayrı koldan Taveristan’a sevk etti. Halifenin gönderdiği birliklerden birisinin komutanı Ebu’s-Sac olup el-Laris ve Dunbavend cephesinden Taveristana girmesi emredilmişti.[2] Ebu’s-Sac’ın Mazyar’ın yakalanarak isyanı sona ermesine kadar askeri harekata katıldığı anlaşılmaktadır. Babek isyanı bastırmaya memur edildiği zaman Azerbeycan ve Ermeniye valiliğine de tayin edilen Afşin, isyanın bastırılmasından sonra Samerraya dönünce Azerbeycan’nın idaresini, vekili sıfatıyla akrabası Mengü-çur’a bırakmıştı. Fakat çok geçmeden Mengü-çur, etrafına topladığı kuvvetlere güvenerek isyan etti.(224-839) Halife Mutasım Afşin’den isyanın bastırılmasını istedi. Ebu’s-Sac’ın bir kenara itilmesi onun başarısızlığının ziyade Afşin’e olan yakınlığı ile ilgili olmalıdır. Bilindiği gibi Uşrusana hükümdar ailesinden olan Afşin, Halife Me’mun ve Mutasım devirlerinde büyük askeri başarılar kazanmış ve bunun neticesi olarak bilhassa ordu içinde büyük bir nüfus sahibi olmuştu. Onun nüfus ve itibarını çekemeyenler çeşitli bahaneler uydurarak neticede hapse atılmasını ve ölüme terk edilmesini sağlamışlardır.[3] Aslen Uşlusana’lı olması ve Afşin’nin maiyetinde temayüz etmesi aynı zamanda Afşin’e olan yakınlığı sebebiyle Ebu’s-Sac Afşin’nin bertaraf edilmesinden sonra herhangi bir göreve getirilmemiştir. Bu durum, sacoğulları hakkında araştırma yapmış olan tarihçileri yanıltmış olmalıdır ki, bunlar Ebu’s-Sac’ı Halife Mütefellik’in komutanı olarak kabul etmişler ve onun Mutaassım devrindeki askeri faaliyetlerinden hiç bahis etmemişlerdir.[4] Halife Mütefekkilin son yıllarına doğru Ebu’s-Sac ın idari kadrolarda görev aldığını görmekteyiz. 242 (856-857) yılında Ebu’s-Sac Halife Mütevekkil tarafından Tarik Mekke valiliğine tayin edilmiştir.[5] Bu vazife muhtemelen Irak ve Mekke arasındaki hac yolunun bedevi Arap kabilelerinin baskınlarına karşı korunmasıdır. 251 (865) Yılında Samerra’da meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Halife Mustainin vasif et-Türki ve Bua es-Sahir ile birlikte Bağdat’a kaçması ve Samerra da bulunan diğer Türk komutanlarının Mutezz’i halife ilan etmeleri üzerine her iki tarafta eyalet valilerini ve komutanları kendi taraflarına kazanmak için harekete geçmişlerdir.[6] Hala Tarik Mekke valiliğinde bulunan Ebu’s-Sac biri Bağdat da diğeri Samerra da iki halifenin ortaya çıktığı ve aralarında iktidar mücadelelerinin devam ettiği sırada Müstain tarafını tutmuş ve hatta valisi bulunduğu bölgede çıkan karışıklıkları Bağdat’tan gönderilen yardımcı kuvvetlerin sayesinde bastırabilmiştir. Bu başarıyı Müteakip yanında 700 süvarisi ve bir miktar esirle birlikte 26 rebiülevvel 251 (27 Nisan 865) tarihinde Bağdat’da gelmiştir. Halife Müstain ve Bağdat muhafızı Muhammed b. Abdullah b. Tahir tarafından iyi karşılandığı ve hatta ona hil’at ve kılıç verildi. Bir müddet Bağdat’ta kaldıktan sonra tekrar vazife mahaline döndü.[7] Ebu’s-Sac şehrin etrafına hendek kazdırarak savunma tedbirlerini artırdı. Diğer taraftan Muhammed b. Abdullah onlara takviye kuvvetleri gönderiyordu. Aynı yılın Recep (Temmuz-Ağustos) ayında Ebu’s-Sac ile Mutezz’in tarafını tutan Türk komutanlarından Bayık bey arasında meydana gelen çatışmalarda Ebu’s-Sac galip gelerek karşı tarafa ağır kayıplar verdirdi. | ||
20-02-2007, 12:46 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ebu’s-Sac’ın Kufe’deki vazifesi fazla uzun sürmemiştir. Halife Mutezz’in vasif ve boa es-Sgir’in Samerra’ya dönmelerine müsaade etmesinden sonra muhtemelen bu iki komutanın telkin ve istekeleri neticesinde Ebu’s-Sac tekrar eski vazifesine hac muhafızlığına (Tarik Mekke valiliğine) tayin edildi. 252 (866)[1] Müstain ile Mutezz arasındaki iktidar kavgaları ülke dahilinde asayişin daha da bozulmasına ve her tarafta isyanların patlak vermesine ortam hazırlamıştı. İktidar mücadelelerinin devamından faydalanan İsmail b. Yusuf el-Alevi adlı birisi Mekke’yi işgal etmiş ve onun ölümünden sonra da oğlu Muhammed aynı durumu devam ettirmiştir. Bu hal, Ebu’s-Sac’ın Tarik Mekke valiliğine yeniden tayin edilmesine kadar devam etmiştir. Ebu’s-Sac’ın Halife Mutezz tarafından Hicaz’daki bu isyanı bastırmaya memur edildiğini haber alan Muhammed b. Yusuf el-Alevi, ona karşı koyamayacağını anlayarak kaçtı. Mekke’deki bu alevi işgali kısa sürmüş, fakat şehir halkına zararı dokunmuştur.[2] 256(870) Yılında Basra civarında isyan eden Zenci köleler kısa zamanda Ubulla, Abadan ve basra’yı zaptederek Abbasi hilafeti için büyük tehlike oldular. On üç yıl kadar devam eden büyük tahribata sebebiyet veren bu isyanın bastırılması sırasında Ebu’s-Sac’ın birlik komutanı olarak harekata katıldığı görülmektedir. 26 (874-875) de Ahvaz valisi Abdurrahman b. Müflih’in Fars’a tayin edilmesi üzerine Ahvaz valiliğine Ebu’s-Sac getirilmiş ve bu bölgede faaliyet gösteren zenci komutanlarından Ali b. Eban ile savaşa memur edilmiştir. Derhal Ahvaz’a giden Ebu’s-Sac, daha buradan ayrılmamış olan abdurrahman ile birlikte Ahvaz yakınında ed-Dülab mevkiinde Zenciler ile savaşa tutuştular. Savaş sırasında Abdurrahman’ın ölmesi üzerine tek başına onlara karşı koyamayacağını fark eden Ebu’s-Sac, Asker Mükrem’e çekildi. Zenciler Ahvaz’a girerek yağma ve katliamda bulundular. Kuvvetlerini takviye ettikten sonra tekrar Zenciler üzerine yürüyen Ebu’s-Sac, onlarla yaptığı ikinci savaşı da kaybetti. Uğradığı mağlubiyetler onun azline sebep olmuş ve yerine İbrahim b. Sima et-Türki tayin edilmiştir.[3] Böylece Ebu’s-Sac’ın, Ahvaz valiliği bir yıl bile sürmemiştir. Ebu’s-Sac, Ahvaz valiliğinden azlinden kısa bir müddet sonra, Fars ve civarını ele geçirerek Bağdat’a doğru ilerlemekte olan Yakub b. Leys el-Saffar’ın yanına giderek onun hizmetine girdi. | ||
20-02-2007, 12:46 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ebu’s-Sac’ın İslam devleti hizmetindeki askeri ve idari faaliyetleri kırk yıl kadar devam etmiştir. Samerra devrinde halifeler ile Türk komutanları arasında devam eden kanlı mücadelelere katılmamıştır. Vazifesi icabı daima merkezden uzakta bulunması onun merkezde devam eden siyasi mücadelelere katılmasını önlemiştir. O, bu devir Türk komutanlarından Afşin, Aşnas, Boğa el-Kebir, Vasif et-Türki, Boga es-Sagir vs. gibi birinci derecede bir komutan olmamakla birlikte devlet erkanı arasında nüfuz ve itibara sahip olduğu anlaşılmaktadır. Zira ölümü müteakip oğlu Muhammed el-Afşin, onun uzun müddet idaresini deruhte ettiği Tarik Mekke valiliğine getirilmiştir. Onun tarihi şahsiyet olarak ehemmiyeti Sacoğulları hanedanının kurucusu olmasıdır. 1- Ebü Ubeydullah Muhammed el-Afşin Sacoğulları hanedanından, İslam devleti hizmetine girmiş ve hanedana ismini vermiş olan Ebu’s-Sac’ın Rebiülahır 266 (Kasım-Aralık 879) tarihinde Cundişapur’da vefat ettiği zaman geriye iki oğlu kalmıştı: Muhammed el-Afşin ve Yusuf. Uzun müddet Tarik Mekke ve bu arada Kınnesrin, Halep, Avasım ve Ahvaz valiliklerinde bulunmuş olan Ebu’s-Sac’ın Zenciler’e karşı uğradığı mağlubiyet sebebiyle valilikten azledilmesi yüzünden Safarilerin safına geçmesinden kısa bir müddet sonra tekrar Abbasi halifesinin hizmetine dönerken yolda ölümü[1] üzerine Tarik Mekke valiliği Haremeyn valiliği ile birlikte oğlu Muhammed el-Afşin’e verilmiştir.266 (880)[2] Muhammed el-Afşin’nin Haremeyn valiliğine tayin edildiği sırada Mekke, 265 (878-879) yılından itibaren bu şehirdeki birliklerin komutanlığını yapmakta olan ve daha sonra Basra civarında isyan etmiş olan Zencilerin safına katılan Ebu Muhire, İsa b. Muhammed el Mahzumi’nin kontrolünde bulunuyordu. Muhammed, 8 Zilhicce 266 (20 Temmuz 880) tarihinde el-Mahzumi ile yaptığı savaşı kazanarak onun ağırlıklarını ele geçirdi ve Mekke’yi Zenciler’in tasallutundan kurtarmış oldu. | ||
20-02-2007, 12:46 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Muhammed El Afşin: Yakup’un oğludur. 880’da tahta geçmiştir. Muhammed el-Afşin (881-882) yılında Vasıt’a bağlı küçük bir kasaba olan el-Kariye’yi işgal eden Muhammed b. Ali b. Habib el-Yeşkuri adlı bir asi ile karşılaştı. Yapılan savaş da el-Yeşkuri mağlup oldu ve öldürüldü.[1] Yine aynı yıl el-Harun adıyle bilinen Alevi-nin hac yollarında, yağma ve çabul yapması üzerine Muhammed, bu asiyi bertaraf etmeye memur edildi. Onun hac yollarını emniyete almasından sonra hacc yapılabilmiştir.[2] El-Mahzumi’nin 266 yılında mağlup edilmesine rağmen, hala Hicaz bölgesindeki nüfuzu devam ediyordu. Bilhassa Cidde limanını elinde bulundurmasının Mekke için her zaman tehlike arz edeceğini bilen Muhammed el-Afşin 882 yılı başlarında Cidde’ye bir ordu gönderdi. Bu birlikler el-Mahzumi’ye ait içi silah ve diğer eşya ile dolu iki gemiyi zaptettiler ve bu bölgedeki nüfuzunu tamamen kırdılar.[3] Muhammed el-Afşin’in bu başarıları merkezde ona bir iritabar sağlamış olacak ki, Cemaziyelahir (Aralık 882-Ocak 883) tarihinde Tarik Mekke ve Haremeyn valiliğine ilaveten yine küçük çapta karışıklıkların hüküm sürdüğü Anbar, Tarik el-Fırat[4] ve Rahba valiliği de uhdesine verildi. Mısır hükümdarı Ahmed b. Tolun’un Mart 884 tarihinde vefatı, (882-883) yılında Mısır valiliğine tayin edilmiş olan İshak b. Kundacık’a [5] ismen valisi bulunduğu mısır’a salip olabilme fırsatını verdi. Bu iki muhteris komutan, Ahmed b. Tolun’un yerine Mısır tahtına geçen oğlu Humareveyh’in kendilerine karşı koyacak cesarete sahip olmadığı zannına kapılarak onun idaresindeki yerleri zaptetmek için hazırlıklara giriştiler. el-Muvaffak’a yazdıkları mektupta Tolunoğulları’nın elinde bulunan Suriye ve Filistin’i zaptetmek istediklerini, bunun için de merkezden yardımcı kuvvetlerin gönderilmesinin lüzumunu belirttiler. Bu teklifi, Ahmed b. Tolun’un Mısır’a hakim olmasından itibaren ona karşı takip etmekte olduğu politikaya uygun bulunan el-Muvaffak, yardımcı kuvvetler göndereceğini ve derhal Dımaşk üzerine yürümelerini emretti.[6] İbnü’l-Adim, bu sırada Muhammed el-Afşin’in el-Muvaffak tarafından Halep ve civarının valiliğine tayin edildiğini bildirmekte[7], ancak bu husus diğer kaynaklarca teyid edilmemektedir. Dışamk naibi, bu iki komutanla mektuplaşarak onların tarafına geçeceği bildirildi ve Humareveyh’e isyan bayrağını açtı. Halep, Hıms ve Antakya valileri kurtuluşu kaçmakta buldular. Böylece İshak ve Muhammed hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın adı geçen şehirleri kolaylıkla zaptettiler. Yalnız Şeyzer, Humareveyh’e bağlılığını devam ettiriyordu. | ||
20-02-2007, 12:47 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Suriye’deki bu gelişmeler üzerine Humareveyh buraya bir ordu gönderdi. Mısırlı birlikler önce Suriye’nin merkezi Dımaşk üzerine yürüdüler.İshak ve Muhammed ile anlaşmış olan Dımaşk naibi bu kuvvetlere karşı koyamayarak kaçtı ve şehir tekrar Tolunoğulların’nın hakimiyetine geçti. Humareveyh’in ordusu buradan ishak b. Kundacık’ın muhasara ettiği Şeyzer’i kurtarmaya gitti. İshak, Irak’tan gönderileceği vaat edilmiş olan yardımcı birliklerin yetişmesini beklemek maksadiyle Mısırlı birlikleri oyalama taktiğine başvurdu ve bunda da başarılı oldu. Humareveyh’in ordusu kışın yaklaşması üzerine mevzilerini terk ederek kışı geçirmek için çevreye dağıldılar.[1] el-Muvaffak, oğlu Ebu’l-Abbas Ahmed (daha sonra el-Mutezid ünvanı ile halife olacak) komutasındaki bir orduyu Suriye’ye sevketti. Ebu’l-Abbas Halep’e geldiği zaman Muhammed el-Afşin vali sıfatiyle burada bulunuyordu. Onu da yanına alarak Mısır birliklerinin kalabalık bir halde bulunduğu Şeyzer’e hareket etti. Ani bir baskınla dağınık bir halde bulunan Humareveyh’in birliklerine ağır kayıplar verdirdi. Kurtulabilenler Dımaşk’a kaçtılar. Ebu’l-Abbas onları takip ederek Dımaşk önlerine geldiği zaman ona karşı koyamayacağını anlayan Mısır ordusu Remle’ye çekilmek zorunda kaldı. Burada Humareveyh’e durumu bildirerek yardım istediler. Ebu’l-Abbas da Şaban 271 (Ocak-Şubat 885) tarihinde Dımaşk’a girdi.[2] Suriye’deki bu aleyhte gelişmeler karşısında Humareveyh bizzat Suriye’ye gitmek lüzumunu hissetti. 271 yılı başlarında (884 yılı ortaları) kalabalık bir ordu ile Mısır’dan hareket eden Humareveyh, Remle’ye gelerek karargah kurdu ve beklemeye başladı. Fakat bu sırada Ebu’l-Abbas Ahmed ile Muhammed ve ishak arasında kaynakların sebebini belirtmedikleri bir anlaşmazlık çıktı ve bu iki komutan ordudan ayrıldılar. Muhammed Halep’e[3], ishak ise Rakka’ya[4] giderek buralarda durumlarını sağlamlaştırdılar. | ||
20-02-2007, 12:47 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Muhammed ile İshak’ın ayrılmasından sonra ordusunun oldukça zayıflamasına rağmen Ebu’l-Abbas Ahmed ilerlemesine devam ederek, sayıca kendisinden çok üstün olan Humareveyh’in ordusu ile Dımaşk ve remle arasında Ebü Utrus suyu kenarında et-Tavvahin (buraya değirmenler bulunduğu için et-Tavvahin-değirmenler adı verilmektedir.) mevkiinde karşılaştı. Savaş başlar başlamaz Humareveyh korkuya kapılarak harp meydanını terk edip Mısır istikametine kaçmaya başladı. Hiç beklemediği anda galibiyet kazanan Ebu’l-Abbas, Mısır ordugahına girdi ve birlikleri yağmalamaya başladılar. Bu sırada daha önce savaş taktiği icabı pusuda bekleyen sa’d el-Aysar, Humareveyh’in çekildiğinden haberi olmadan pusudan çıkarak dağınık bir halde bulunan Irak birliklerine saldırdı. Ebu’l-Abbas, Humareveyh’in bir harp hilesi olarak geri çekildiğini ve sonrada taarruza geçtiğini zannederek kurtuluşu kaçmakta buldu. Birlikleri ağır kayıplar verdiler. Buradan Halep’e gitti fakat oradan da Muhammed el-Afşin’in mukavemeti ile karşılaştı. Son çare olarak Bizans’a karşı başarılı akınlar yapmakta olan Yazman’ın idaresinde bulunan Tarsus’a iltica etmek kalmıştı. Ancak bu şehirde de umduğunu bulamayınca, Bağdat’ta dönmek mecburiyetinde kaldı böylece Dimaşk Musul ve diğer bazı Suriye şehirleri kısa bir müddet sonra tekrar Tolunoğulları’nın kontrolüne geçmiş oluyordu. et-Tavvahin yenilgisi yıllardan beri Tolunoğulları’na karşı düşmanca bir politika takip etmekte olan el-Muvaffak’a artık kuvvet yoluyla Mısır’ı ele geçiremeyeceği gerçeğini kabul etmişti. Çaresiz Humaraveyh’in sulh teklifini kabul etti (886) Muhammed el-Afşin ile İshak b. Kundacık arasındaki iyi münasebetler. Bağdat ile Mısır arasında müteakip bozuldu. Suriye’nin büyük bir kısmını tekrar Tolunoğulları’na kaptıran bu iki muhteris komutan bu seferde kendi ellerinde bulunan bölgelere göz diktiler. Humaraveyh, Muhammed’in teklifini, Suriye de sarsılmış olan itibarını yeniden kazanmak için iyi bir fırsat adlederek harekete geçti. Önce Muhammed ve maiyetine bol miktarda para ve hediyeler gönderdi. Ve ardından da kuvvetli bir orduyla Mısır’dan ayrıldı. Balis de Muhammed ile buluştu. Hazırladıkları plan gereğince Muhammed. Fırat’ı geçerek İshak’ın bulunduğu Rakka üzerine yürüdü. Yapılan savaşta mağlup olan İshak Rakka’yı terk ederek. Daha kuzeyde Mardin kalesine sığınmak zorunda kaldı. Bundan sonra Humareveyh de Fırat’ı geçerek er-Rafika da Muhammed ile buluştu. Mısır hükümdarı, İshak’ın elinde bulunan Musul ve El-Cezire valiliklerini kendisine bağlı olmak şartıyla Muhammed’e verdi. | ||
20-02-2007, 12:47 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Humaraveyh’in İshak ile anlaşma yapması üzerine Muhammed el-Afşin Dimaşk’ı zaptetmek için harekete geçti. Bunu haber alan Humaraveyh 17 Zilkade 274 (3 Nisan 888) tarihinde Mısır’dan yola çıktı. İki ordu Muharrem 275 (Mayis-Haziran 888) de Dimaşk yakınında Saniyetü’l-Ukab mevkiinde karşılaştı. Savaşın ilk anlarında Mısır ordusunun sağ kanadı. Ağır kayıplar vererek geri çekildi. Fakat merkez ve sol kanat birlikleri Muhammed’in sayıca az olan kuvvetlerini çember içine alarak savaşın seyrini değiştirdiler. Muhammed silah ve ağırlıklarını terk ederek Hıms istikametinde kaçmaya mecbur oldu. Humareveyh de onun Hıms’a girmesine engel olmak için bir birliği süratle yola çıkardı. Bu birlik Hıms’a daha evvel vararak Muhammed’in ağırlıklarını ele geçirerek onun da girmesine engel oldu. Bu vaziyet karşısında Muhammed Haleb’e, oradan da Rikka’ya gitmek zorunda kaldı. Fakat Humaraveyh de onun peşini bırakmıyordu. Rakka da kalmanın tehlikeli olacağını görünce Musul’a , Humaraveyh’in Beled’e gelmesi üzerine El-Haddise’ye çekildi. [1] Humaraveyh, bundan sonra onun takibine kalabalık bir ordu ile İshak b. Kundacık’ı memur etti. Kovalamaca Tekrit’e kadar devam etti. Muhammed, Dicle’yi geçerek. Karşı tarafta İshak’ı beklemeye başladı. Sayıları 20 000 civarı olan birliklerinin karşı tarafa geçmesini sağlamak maksadıyla kayıklardan bir köprü kurmaya çalışan İshak karşı tarafın oklarına maruz kalıyor ve karşı tarafa geçemiyordu. Muhammed bir gece karşı tarafın tedbirsizliğinden faydalanarak 2000 kişilik bir suvari birliği ile Musul’a hareket etti ve 4. gün buraya gelerek şehrin dışında Deyrul-ala’da karargah kurdu. İshak onun Musul’a çekildiğini fark edince tekrar takibe koyuldu. Nihayet iki ordu Musul yakınında Kasr harp mevkiinde karşı karşıya geldi. Yapılan çetin savaşta Muhammed, İshak’ın birliklerinin sayıca üstün olmasına rağmen bütün gücüyle savaşa devam etmiş ve neticede galip gelmiştir. İshak Rakka’ya çekildi. Takip sırası bu seferde Muhammed7e gelmişti. Muhammed onları oyalayarak merkezden gönderilecek takviye kuvvetlerini bekliyordu. Bu durumda nehri geçmenin mümkün olmadığını gören Humaraveyh, birkaç gün bekledikten sonra küçük bir birliği başka bir yerden Fırat’ı geçirerek Muhammed’i arkadan çevirmeye teşebbüs etti ve bunda da başarılı oldu. Hiç beklemedikleri taraftan hücuma uğrayanlar mevzilerini terk ederek Rakka’ya çekildiler. Ve böylece Humaraveyh ile İshak rahatça karşı tarafa geçtiler. Rakip kuvvetlerin ilerlemesi üzerine onlara karşı koyamayacağını bilen Muhammed el-Afşin, Musul’a çekilerek burada bir ay kadar el-Muvaffak’tan yardım bekledi. Fakat yardım gelmeyince Dicle yolu ile Bağdat’a gitmekten başka çaresi kalmamıştı. Rebiülevvel 276 (Temmuz 889) Tarihinde Bağdat’a vardı. Ve el-Muvaffak tarafından karşılandı.[2] | ||
20-02-2007, 12:47 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Muhammed el-Afşin, Azerbaycan valiliğine tayin edilip bu bölgeye geldiği zaman Meragayı elinde bulunduran Abdullah b. Hüseyin el-Hemadani’nin mükavemeti ile karşılaştı.Taberinin Meraga hakimi[1] İbn Haldun’un ise Meraga amili[2] olarak belirttikleri bu şahıs şehir dışında onu karşılayarak durdurmaya çalıştı ise de başarılı olamadı. Ve şehre çekilmeye mecbur oldu. Şehrin kuşatılmasına ve bu kuşatmanın uzun müddet devam etmesine rağmen netice alınamadı. Birkaç yıldan beri erzak bakımından büyük bir sıkıntı içinde olan Abdullah ve adamları Muhammed’in eman vereceğini bildirmesi üzerine teslim oldular. Fakat Muhammed sözünde durmayarak mallarını zapt ve Abdullah’ı idam ettirdi. Merga’nın, Muhammed tarafından zaptı tarihini İbnü’l-Esir 280 (893-894) olarak vermekte[3] Taberi ise fetih haberinin Bağdat’a rebiülevvel 280 (Mayıs-Haziran 893) tarihinde ulaştığını kayıt etmektedir.[4] Muhammed el-Afşin, Azerbaycan valiliğine tayin edildikten sonra bir taraftan valisi bulunduğu bölgede sükuneti temin etmeye gayret sarfederken diğer taraftan da bu sırada ermeniye’deki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bilindiği gibi Ermeniye, Emavi hanedanı zamanında fethedilmiş ve merkez Dvin olmak üzere bir eyalet haline getirilmişti. Buraya gönderilen valiler daha ziyade vergi işleriyle meşgul oluyorlar ve eyaletin içişlerini Ermeni asilzadelerine bırakıyorlardı. Abbasiler zamanında buraya gönderilen valilerin sert tutumları ve Ermeniler’in istiklal kazanma istekleri yüzünden isyan eksik olmuyordu. Bu isyanların en tehlikelisi Halife el-mütevekkil zamanında patlak veren (852) ve Türk komutanlarından Boğa el-Kebir’in uzun ve çetin mücadeleler neticesinde bastıra bildiği isyandır.[5] 862 Yılında Ermeniye valiliğine tayin edilen meşhur İslam mücahidi Ali b. Yahya el-Ermeni sık sık meydana gelen bu isyanları önlemek ve Ermenilerin Bizans imparatorluğuna yaklaşmalarına mani olmak için Halife el-mustain’in emriyle ermeni hanedanları içinde en nüfuzlu bu isyanlarda rol oynamamış olan Bagratuni sülalesinden Aşot b. Sinbad bütün ermeni naharar ve işhanlarının başı tayin ederek. İşhanlar işhanı ünvanını verdi. Ve hil-at giydirdi.(862) Aşot’un uzun süren saltanatı esnasında İslam devletiyle itilafa düşmemesi, vergiyi zamanında ödemesi ve dahilde de karışıklığa meydan vermemesi halifeler tarafından iyi karşılanmış bu yüzden de el-Mutemit tarafından 269(882-883) yılında kral ünvanı verilmiştir.[6] | ||
20-02-2007, 12:48 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aşot’un öldüğü yerine oğlu Simbat’ın geçtiği yıl (890) Muhammed el-Afşin de Azerbaycan valiliğine tayin edilmişti. Simbat 891 yılında Abbas gailesini bertaraf edip iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra 892’de halifeye elçi göndererek babasının ölümü sebebiyle onun yerine kendisinin geçtiğini bildiriyor ve krallığının tasdikini rica ediyordu. Nitekim halife tarafından kral ünvanı verilmesinden bir yıl sonra, 893 yılında Bizans imparatoru VI Leona bir elçi heyeti göndererek babası zamanından beri devam eden iyi münasebetlerinin sürdürülmesini ve Bizans imparatorluğunun vaselliğini arzu ettiğini bildirdi. Leon ve Simbat arasında görünüşte bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu aslında Müslümanlara siyasi bir ittifak idi. Bizans imparatoru Simbat’a oğlum diye hitap ediyor ve ona kıymetli hediyeler gönderiyordu.[1] Muhammed el-Afşin’in Simbat ile Bizans imparatoru ile bir anlaşma yapması üzerine ani bir baskın karşısında gafil avlanmak gayesiyle hazırlıklara giriştiği görülmektedir. Diğer taraftan Sinbad’da Muhammed ile aralarında düşmanca bir hadise geçmemesine rağmen, onu yakından takip ediyordu. Muhammed’in bazı hazırlıklara giriştiğini haber alınca kendisine bağlı nahararlara, kuvvetleriyle birlikte maiyetine gelmelerini emretti. Azerbaycan ve Ermeniye hududunda karşılaştı. İkisinin de birbirinden çekindiği görülüyordu. Kuvvetlerinin sayıca üstün olmasına rağmen Simbat hücuma geçme yerine Muhammed ile sulh yapmayı tercih ederek ona bir mektup gönderdi. Muhammed, sulh teklifini kabul etmede tereddüt göstermedi. Her ikisi de atlarına binmiş olarak birbirlerine yaklaştılar. Hediyeler verdiler ve ayrıldılar. Bu suretle çıkması muhtemel savaş önlenmiş oldu.[2] Simbat, 893 yılında Muhammed ile sulh yaptıktan ve onun Azerbaycan’a dönmesinden sonra Ermeniye eyaletinin merkezi olan ve Müslüman emirleriyle askeri garnizonun bulunması sebebiyle huzursuzluk duyduğu Dvin üzerine yürüdü. Halife tarafından kral tayin edilmesine rağmen hala İslam devletine vergi ödüyor. Ve Dvin’deki emirlerce kontrol ediliyordu. Simbat kral olduğunu ve bunun halifece de tanındığını ileri sürerek. Dvin’in kendisine bağlanması gerektiğini ileri sürüyor ve vergi ödemekten şikayet ediyordu. İşte bu düşüncesini gerçekleştirmek için Dvin önlerine geldi. Ve şehri muhasara etti. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |