Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21-04-2008, 11:39   #1
hüngürella
 
HandaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Damat Ferit Paşa Hükümetleri Döneminde KUVVA-İ MİLLİYE Hareketine Yöneltilen İthamlar


Damat Ferit Paşa Hükümetleri Döneminde KUVVA-İ MİLLİYE Hareketine Yöneltilen İthamlar



Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin Kuvâ-yı Milliyecileri suçlayıcı ve halk nazarındaki itibarlarını zedeleyici faaliyetlerinden ilki, onları "İttihatçılık"la itham etmiş olmasıdır. Çünkü İttihatçılar, devleti gereksiz yere Birinci Cihan Harbi'ne sokmak ve milletin istikbaliyle oynamakla suçlanıyorlardı6. Zaten 1/2 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin bir Alman denizaltısıyla gizlice İstanbul'dan ayrılmaları "İttihatçılık" karşıtı propagandalara hız kazandırmıştı. Bu propagandalar neticesinde de "İttihatçı" yakıştırması Mütareke Dönemi'nin en ağır ithamı haline gelmişti. Tam bu noktada; Kuvâ-yı Milliye'nin lider kadrosunu oluşturan şahsiyetlerden -başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere-bir kısmının evveliyatında İttihatçılarla bağlantısının olması, Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından büyük bir fırsat olarak telâkki edilmiş ve ittihatçılık yakıştırması ile halkın Kuvâ-yı Milliyecilere düşman olması sağlanmaya çalışılmış ve bu yönde büyük gayret sarf edilmiştir.

Mütareke Dönemi'nde gerek Sultan Vahdettin gerekse de Damat Ferit Paşa'nın bizzat kendisi ve hükümetinin üyeleri işgallere karşı her fırsatta direnişi tavsiye eden ve bizzat direnişe geçen Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ni İttihat ve Terakki'nin bir uzantısı olarak görmüşlerdir. Devletin başı olarak Sultan Vahdettin Kuvâ-yı Milliye'ye "her vesile ile izhar-ı husumet eder ve Anadolu hareket-i milliyesine de bu gözle bakardı". Vahdettin'e göre Kuvâ-yı Milliye hareketini oluşturanlar ve yönetenler, devleti lüzumsuz yere Harb-i Umumî'ye sokup halkı perişan eden İttihat ve Terakki yöneticilerinin yardakçıları değil bilakis "aynıtarikin saliklerı'ydilet10. Nitekim Sultan Vahdettin'deki Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ne olan düşmanlığı Takvim-i Vekayi'de yayınlanan beyannamelerinden de rahatlıkla görebilmekteyiz.
Damat Ferit Paşa 30 Temmuz 1919'da ingiliz Yüksek Komiserliği memurlarından Hohler'e "Komiteler gene dokuz başlı yılan kafalarını kaldırıyorlar ve kabinesi üyeleri ondan (Mustafa Kemal'den) çekilmek için emir alıyorlar" demiştir. Yine, Sivas Kongresi'nin toplandığı günlerde Tan Gazetesi muhabirinin Damat Ferit Paşa'ya, Mustafa Kemal ve hareketinin mahiyeti hakkında yönelttiği suale, Paşa, Harekât-ı Milliye'nin askerî mahiyetinin olmadığını, millî bir esasa da dayanmayıp "bir saman alevinden ve İttihat ve Terakki teşvikatından ibaret olduğu" cevabını vermiştir. Bu beyanatlar Damat Ferit Paşa'nın Kuvâ-yı Milliye hakkındaki düşüncelerini ve dolayısıyla Hükümet'in Kuvâ-yı Milliye'yi nasıl algıladığını ortaya koyması bakımından büyük önemi haizdir. Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından Takvim-i Vekayi'de yayınlanan bir beyannamede de "Memleketimizde akl-ı selim ve vicdan-ı nezih ashabından piyade İstanbul'da hafiyyen ve Anadolu'da müselkhan Kuvâ-yı Milliye namıyla icrayı faaliyet eden İttihat Komitesi'nin şemâtet ve tesvîlâtı saha-i siyasette daima bir emîn-i iğfal ve ihtiyâl bulmakta olduğu cihetle suret-i hakda görünen erbab-ı fesad, ejkar-ı umumiye-i milliyemie şu aman-ı buhranda icrayı tesirden hâli kalmıyor" denilmekte ve bu beyannamede İttihat ve Terakki'nin dolayısıyla Millî Mücadele'nin faaliyetlerinin önüne geçilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. 22 Mayıs tarihli İstanbul Polis Genel Müdürlüğü'nden ve Genel Müdür Hasan Tahsin imzasıyla Adliye Nezareti'ne gönderilen bir yazıda da, Devlet'e harplerde feci bir yenilgi yaşatanların şimdi Devlet'in siyasi hayatını mahveden barış şartlarının galip devletler nezdinde kaldırılmasına, eğer bu mümkün olmazsa elden geldiği nispette hafıfletilmesine çalışacakları yerde tam tersine zulüm ve isyanlarına günden güne hız verdiklerinden, milletin ve devletin selameti için çaba harcayan Hükümet'in de icraatlarının önüne geçtiklerinden bahsedilmekte ve bozulan sükûnun ve asayişin tekrar yerine gelmesinin bu fesat ehlinin yargılanıp cezalandırılmasıyla mümkün olacağının altı çizilmektedir.

Yine Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin Kuvâ-yı Milliye'yi nasıl algıladığı hakkında bilgi vermesi bakımından Cemal Karabekir'in hatıratında, Damat Ferit Paşa Hükümeti'nde Evkaf Nazırlığı yapmış olan Elmalılı Hamdi (Yazır)'ye atfedilen sözler ayrıca değer kazanmaktadır. Nitekim Cemal Karabekir, eski arkadaşı Elmalılı Hamdi'ye Kuvâ-yı Milliye cephesindeki hal ve vaziyeti anlatınca, Hamdi Bey, "Airiirim Cemal bu İttihatçı dolabıdır. Yine mevki sahibi olmak istiyorlar. Memleket halkı harplerden bıkmış usanmış, artık istirahat ve sükûnet istiyorlar, ne bahasına olursa olsun bunu istiyorlar. Halkın önüne düşen ^abitan Ordu dağıldıktan sonra açığa çıkıp aç kalmaktan korkuyorlar. Bunun için kendilerine iş bulmak, memleketin kendilerine muhtaç olduğunu göstermek ve bu suretle geçinmek istiyorlar. Hükümet orduyu tamamıyla dağıtmalıdır. Memleketi, dâhili asayişi temin için yalnız Jandarma ve Polis kuvvetleri ile idare etmelidir. Biz bu kanaatteyim Bundan başka da selamet çaresiyoktur" diye cevap vermiştir. Elmalı Hamdi Bey'in vermiş olduğu cevap Mütareke Dönemi'ndeki Osmanlı Devleti'nin takip ettiği siyasetle aynı doğrultudadır. Nitekim Sultan Vahdettin, 15 Temmuz 1919'da The Morning Post Gazetesi muhabirine verdiği demeçte, "Milletimiz harbe girmekle büyük hata etti... Fakat memleketi harbe sürüklemeye hiç katılmamış olan binlerce halkı cezalandırmak da elbette hatalıdır. Sevgili Babam Sultan Abdülmecid ingiltere'nin büyük dostu ve bu memleket ile Fransa'nın müttefiki idi. Ben daima ingiltere'ye hayranlık besledim ve daima ingiltere'ye dost bir siyasetin destekleyicisi oldum: Biz İngiliz milleti ile hükümetinin insaf ve insanlık duyguları ile adaleti temin için bizeyardım edeceklerini ümit etmekteyiz.. ." demiştir. Bu demeç Vahdettin'in, Devlet'in kurtuluşunun ancak ve ancak İngiltere ve diğer büyük devletlerle dostça ilişkiler içerisinde olmakla sağlanabileceğine inandığını göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki hareketin Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından kuşku ile izlenmeye başladığı bir dönemde Dâhiliye Nazırı olan Ali Kemal Bey, 26 Haziran 1919 tarihinde bütün vilayetlere gönderdiği beyannamesinde; bazı yerlerde ordu müfettişlerinin emriyle asker ve iane toplandığını, merkezden böyle bir emrin olmadığını ve bunu yapanların şiddetle cezalandırılacaklarını bildiriyor ve Kuvâ-yı Milliye hareketini de eski idareyi (İttihat ve Terakki) tekrar geri getirmek için oluşturulan bir yapı olarak tasvir ediyordu
.
Damat Ferit Paşa Hükümeti'nde Şeyhülislamlık görevini ifa eden Mustafa Sabri de Anadolu'daki Kuvâ-yı Milliye hareketini Osmanlı Devleti'ne kaldırılmış olan bir isyan bayrağı olarak görmekte ve Kuvâ-yı Milliyecileri İttihatçılıkla itham etmektedir. Anadolu'daki Millî Mücadele'yi "Kuvâ-yı Milliye namı altında İttihat ve Terakki şekaveti.." olarak tanımlamaktadır. Mustafa Sabri, 21 Mayıs 1920'de Sultan Ahmet Camii'nde verdiği hutbede de Kuvâ-yı Milliye'yi İttihat ve Terakki namına hareket eden bir yapı olarak insanlara arz etmekte, Anadolu'da İttihat ve Terakki aleyhine bir bir kıyamların baş gösterdiğinden bahsetmekte ve halkın zihninde var olabilecek Kuvâ-yı Milliye'ye olan meylin önüne geçmeye çalışmaktadır. Yine Hafız İsmail'in de Ayasofya Camii'nde Cuma günü verdiği vaazında İngiliz taraftarlığı yapması ve Loyd George'nin "Biz Türklerle değil, İttihatçılarla harp ediyoruz' dediğini nakletmesi ve Kuvâ-yı Milliye'nin tenkilinin devletin bekasının bir gereği olduğunu savunan açıklamalarda bulunması20, Hükümet'in Kuvâ-yı Milliye'yi İttihatçılıkla suçlamasında tesiri mutlak olan "Camii", "Cuma Hutbesi' ve "din adamı"ndan nasıl faydalandığını göstermesi bakımından da önemlidir. Zaten ileride detaylıca üzerinde durulacağı üzere Damat Ferit Paşa Hükümeti'nde Şeyhülislamlık görevi yapan Dürrizade Abdullah Efendi'nin Kuvâ-yı Milliye'yi "din ü devlete' isyan eden asilerden müteşekkil olan bir yapı olarak arz eden ve Kuvâ-yı Milliyecilerin yok edilmelerinin farz olduğunu belirten fetvası bir önceki cümlemizi teyit eder bir mahiyet taşımaktadır. Mustafa Sabri'nin Alemdar Gazetesi'nde yayınlanan bir diğer makalesinde de, Mustafa Kemal Paşa saltanatı kaldırarak kendi iktidarını kurmak isteyen bir kişi olarak gösterilmekte ve bu makalede de Millî Mücadele İttihat ve Terakki Komitesi'nin bir faaliyeti olarak değerlendirilmektedir
.
20 Eylül 1919 tarihinde Mehmet Vahdettin'in İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine halkın tedirgin olmamasını ve Yunanlara karşı silahla karşı konulmamasını öğütleyen beyannamesinin ardından Hürriyet ve İtilaf Fırkası Sadaret'e sunduğu arizada; İzmir'in işgalinin halkta uyandırdığı heyecanın hedefinden saptırılmak istendiği ve bu suretle bazı kimselerin kendilerine çıkar elde etmek istedikleri, Hükümet'in takip ettiği doğru siyasetin bunlar eliyle berbat edilme riski taşıdığı ve bunu yapanların hayatlarının ihtilal ve şaibelerle dolu olduğu belirtilmekte ve vatanın zararını kendi zararı telakki eden Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın böyle bir duruma rıza göstermeyeceği vurgulanmaktadır. Ayrıca, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Ali Rıza Paşa Kabinesi'ne verdiği İkinci ve Üçüncü Muhtırada, Kuvâ-yı Milliye adı altında çıkarılan fitne ve fesadın İttihat ve Terakki teşvikatından ibaret olduğunu ve hüviyet ve mahiyetleri pek maruf olan bu şahsiyetlerin meydana getirdikleri bu isyanın hedeflerinden birisinin de Hürriyet ve İtilaf Fırkası olduğunu iddia etmektedirler.

Teali İslam Cemiyeti de yayınladığı Birinci Beyannamesinde Anadolu halkına; bir zamanlar ne kadar mesut bir hayat sürdüklerini fakat İttihat ve Terakki'nin ülkeye musallat olmasıyla birlikte halkın huzurunun bozulduğunu,Harb-i Umumî'den yenik ayrılıp Mütareke'nin imzasıyla birlikte İttihatçıların birer birer kaçtıklarını ve tekrar yönetimi ele geçirmek için gizliden gizliye çalıştıkları ifade edilmektedir. Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğindeki hareket İttihatçılıkla nitelendirildikten sonra memleketin binlerce evladı Enver, Talat, Cemal ve Mustafa Kemaller yüzünden telef olurken memleketin bu şakilerin vücudunun ortadan kaldırılması adına bir hareketi göze alamadığından bahsedilmektedir. Ayrıca beyannamede büyük devletlerin, "Eğer Anadolu'da Kuvâ-yı Milliye isyanını devam ettirir ve bastıramayanı İstanbul'u da elinizden alacağız' diyerek İstanbul Hükümeti üzerinde baskı oluşturduğu da altı çizilen bir başka hususu oluşturmaktadır. Teali İslam Cemiyeti tarafından Kuvâ-yı Milliye Hareketi, Hükümet ile Millet arasına sokulan ve devlete haricî düşmanların yapamayacağı fenalıkları yapan bir hareket olarak görülmektedir.
Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin Kuvâ-yı Milliye'yi "İttihatçılık'la itham etmesine İstanbul basınından bazı gazetelerde büyük destek vermiş ve "İttihatçılık" suçlaması adı altında büyük bir karalama kampanyasının içerisine girilmiştir. Meselâ 6 Ekim 1919 tarihli Alemdar Gazetesi'nde Refıi Cevad imzalı "Harekât-ı Milliye ve İttihat ve Terakki' adlı makalede "Bu günlerde İttihatçıların yükünden neşeler saçılıyor. Kendilerini Harekât-ı Milliye ile alâkadar göstererek böbürleniyorlar. Bunda da bi't-tabi' bir maksad-ı mahsusaları var. Hâlbuki Harekât-ı Milliye'ye iştirak edenlerin yemin suretlerinden anlaşılıyor ki bu adamlar hiçbir fırkaya bahusus İttihat ve Terakki'ye temayül etmiyorlar. Bunun da derece-i sıhhatini bilmiyorum Fakat Harekât-ı Milliye bu şeklini iktisap eyledi ise, bunu hiç şüphesiz İttihat ve Terakki'ye temayül eylememesine af etmek icap eder..."li denilip İttihatçılar ciddî şekilde eleştirilmekte ve Harekât-ı Milliye de İttihatçı tezgâhına gelinmemesi noktasında uyarılmaktadır. Refıi Cevad bir diğer makalesinde de, "Harekât-ı Milliye'de İttihatçı dolabı görmek istemeyiz' demekte ve yine İttihatçılara çatmaktadır. Bir makalesinde de, İttihatçıların veremden daha tehlikeli olduğu ve veremden evvel İttihat ve Terakki çetesinin önüne geçilmesi gerektiği üzerinde durmakta ve "...memlekette bir veremle mücadele heyeti yerine İttihat ve Terakki ile mücadele heyeti teşekkül etse ve her şeyden evvel bu derd-i müdhişin önüne geçmiş olsa elbette daha iyi olur" demektedir. Bir yazısında da, "Bu toprak yaşayacaktır, yaşamaya layıktır" fakat "İttihat ve Terakki eli ona şifa vermez, veremez. Çünkü nalbanttan dişçi, demirciden saatçi olamaz demektedir.
Refıi Cevad'a göre "Mustafa Kemal Paşa İttihatçı değildir. Fakat Harekât-ı MiHiye'ye sokulan şahsiyetlerin ekseriyet-i ammesi ittihatçıdır". Yine Refıi Cevad, Harekât-ı Milliye içerisindeki İttihatçıların halka yaptıkları zulümden Mustafa Kemal Paşa'nın malumatı olmadığını zannettiklerini, Mustafa Kemal Paşa gibi makul bir adamın deliler arasında olmasının delilerin ekmeğine yağ sürdüğünü ve Mustafa Kemal Paşa'yi delilerin arasına yakışmayacak bir zihniyette gördüklerini ifade etmektedir. Refıi Cevad, daha sonra ilerleyen günlerde üslubunu değiştirecek ve Harekât-ı Milliye'yi direkt olarak İttihat ve Terakki'nin teşvikatından ibaret sayacaktır. Nitekim "Mustafa Kemal Paşa'nın Nutku" isimli makalesinde, "Mustafa Kemal Paşa, ilk defa Teşkilat-ı MiHiye'ye taraftar olduğu zaman biz bundan memleketin istifade edebileceğini ümid ediyorduk. Ve Teşkilat-ı Milliye'nin, sırf millî bir teşkilat olacağını zannediyorduk. Tamamen aksi çıktı. Yavaş yavaş gördük ki Teşkilat-ı Milliye'de at oynatanlar hep İttihatçılar oldu. Vaktiyle işkencecilik, sopacılık edenler Teşkilat-ı Milliye'de birer kahraman kesildiler..."demekte ve bu ve bundan sonraki yazılarında da Kuvâ-yı Milliye'yi tamamen İttihatçıların direktifleri ile hareket eden bir teşkilat olarak itham etmektedir.


Basında bir diğer makalede de, Anadolu'daki mezalimin önüne geçilmez ve Kuvâ-yı Milliye haydutları ortadan kaldırılmazsa, Kuvâ-yı Milliye kisvesi içinde Enverlere bedel Mustafa Kemallerin İttihat ve Terakki'nin o Ortaçağ göçebe vahşiliğiyle memleketi kana buladığı gibi memleketin Mustafa Kemaller eliyle kana bulanacağı, bunun önüne geçilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin kurtuluşunun temini için tek çıkar yolun Mütareke hükümlerinin uygulanması ve İngiltere ile beraber yürümek olduğuna inanan gerek Damat Ferit Paşa Hükümeti gerekse de Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni destekleyen gazeteler, inandıkları yolda başarılı bir siyaset takip edememelerinin nedenini, ülkeyi on yıldır yöneten ve halkı perişan eden İttihat ve Terakki'nin hala ülkenin yarını ile uğraşmasına ve bütün çabalara rağmen İttihat ve Terakki'nin önüne geçilemeyişine bağlamaktadırlar
.
"İttihatçılık" suçlamalarında ilginç bir nokta ise İtilaf Devletleri de Kuvâ-yı Milliye hareketini ittihatçıların bir uzantısı olarak görmektedirler. Mesela İngilizler, Millî Mücadele hareketini "İttihatçı" bir hareket kabul edip, Mustafa Kemal Paşa'yi da "İttihatçı fikirlerini" benimseyen biri olarak görmekte ve İttihatçıların da Paşa ile işbirliği içerisinde olduklarına inanıyorlardı. İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, "...milli hareketin yayılması haydutluğa taze şiddet vermiştir, bir Haçlılar Seferi için toplanan kuvvetler tahsisan Türk bağımsızlığının savunulması içindir... Mustafa Kemal Paşa ve onunla birleşenler... nüfuslarını mahallî memurlara zorla kabul ettirmektedirler... hareket kendiliğinden olma değil... ama İttihat ve Terakki Komitesi'nin liderlerinin teşvikiyle, hâlâ mevcut teşkilatın da yardımı gibi meydana gelmiş görünmektedir"diyerek Milne 2 Ağustos 1919'da, Mustafa Kemal Paşa'ya Damat Ferit Paşa Hükümeti'nce bir şey yapılamayıp tevkif edilemediğinden yakınmış ve Amiral Calthorpe da İttihatçı olarak gördüğü Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına karşı şiddetle hareket edilmesini Damat Ferit Paşa'dan istemiştir. Amiral De Robeck, Lord Curzon'a gönderdiği bir raporda "İttihatçıların evladı olan Mustafa Kemal ile müzakere ümitsizdir" demektedir. Belçika'nın İstanbul temsilciliğini yapan S. Marghetitch'in, Dışişleri Bakanı Paul Hyman'a gönderdiği 20 Kasım 1919 tarihli raporunda da; Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey gibi ileri gelen İttihatçıların gayretleri ile "millî çeteler"'m oluşturulduğundan, bazı güçlüklerin İttihat ve Terakki sayesinde üstesinden gelindiğinden ve İttihat ve Terakki ile millî çetelerin tek bir teşkilat olarak gösterilmesi ile oldukça tesirli bir idare tesis edildiğinden ve Türk halkının sadece millî güçler tarafından temsil edilebileceğine inandırıldığından bahsedilmektedir.


Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin, "Anadolu Hareketı'ni suçlayıcı faaliyetlerinden bir diğeri de onları "Bolşeviklik"le itham etmek olmuştur. Damat Ferit Paşa ve Hükümeti, Kuvâ-yı Milliye'yi sadece "İttihatçılıkla" suçlanmanın yeterli olmayacağını erken fark etmiş ve bu dönemde var olan Bolşevik-Anadolu Hareketi yakınlaşmasını büyük bir fırsat addederek Millî Mücadele Hareketi'ni İttihatçılığın yanında Bolşeviklikle itham etmiştir. Yani, Millî Mücadele Hareketi'nin, daha güçlü bir mücadele için "ortak düşman" olan İtilaf Devletleri'ne karşı Bolşeviklerle ilişki içerisinde olması ve onların desteğini kazanmaya çalışması hem Damat Ferit Paşa Hükümeti hem de Millî Mücadele'ye muhalif basın tarafından Kuvâ-yı Milliye'nin Bolşevik olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Daha doğru bir ifade ile gerek Damat Ferit Paşa Hükümeti gerekse muhalif basın, Millî Mücadele Hareketi'nin Bolşeviklerle olan ilişkilerini bir "Bolşevik olma' olarak algılamak zorundaydılar. Çünkü Kuvâ-yı Milliyeciler, Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni tanımıyorlardı. Dolayısıyla Damat Ferit Paşa, kendi iktidarını güçlü tutabilmek için Kuvâ-yı Milliye'nin önüne geçmek zorundaydı. Bu noktada Kuvâ-yı Milliyecilerin Bolşeviklerle olan ilişkileri Paşa'ya ve Kuvâ-yı Milliyecilerden rahatsız olanlara yeni bir fırsat verdi.
Mesela Damat Ferit Paşa 19 Eylül 1919'de Trabzon Valisi Galip Bey'e çektiği telgrafta, memlekete takım takım Bolşeviklerin girdiğini, Bolşevizm usulünün yayılması için çalıştıklarını ve bunların önüne geçmek için ne gibi tedbirler alındığını Galip Bey'den sormuştur. En nihayetinde Damat Ferit Paşa Hükümeti, Kuvâ-yı Milliye'nin önüne geçmek için her vasıtadan yararlanmaya azamî ölçüde gayret göstermiş ve "hedef kitleye' yani halka kendi "seçilmiş doğrularım" benimsetmeye çalışmıştır. Yayınlanan beyannamelere bakıldığı zaman bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Nitekim Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin 4 Ağustos 1920 tarihli Takvim-i Vekayi'de yayınlanan beyannamesinde, "...Usat, Bolşeviklerden istimdad ediyorlar. Millet-i Osmaniye'ye bundan büyük hürmetsizlik olamaz. Makama hasâil-i ber-güzide ve fe^âil-i ahlakiyesiyle dünyanın en büyük bir devletini tesis ve asırlarca idâme etmiş olan afif ve edîb ve halûk ve necîb ve şeriat-ıgarrayı Muhammediye'ye hürmetkar Türk kavmi, inkâr-ı hâk ve hakikat, iştirak-ı emval ve evcât, kati- nüfûs ve gasb-ı emval esasına istinâd eden ve insaniyetten piyade behîmiyyete mütekarib bulunan bir meslek-i dalâlden ve Bolşevikler gibi Allah'ın ve insanların düşmanlarından istimdad , bi'l-nisbe asgari beladan azami belaya iltica etmek gibigafılane ve mecnunâne bir harekete rgöstermez denilmektedir. Hükümet bu beyannamede; Kuvâ-yı Milliye Hareketi'nin her ne sebebe müstenit olursa olsun Bolşeviklerle temas halinde olmasının Millet-i Osmaniye'nin vicdanını sızlattığını dile getirmekte ve nihayetinde Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ni Bolşeviklerin Anadolu'daki uzantısı olarak göstererek milletin bu teşkilata gösterdiği ve göstereceği ilginin önüne geçmek istemektedir.

Görüldüğü gibi; Kuvâ-yı Milliye Hareketi Bolşeviklikle itham edilirken beraberinde, destekleyici unsur olması bakımından dinî değerlerde ustaca kullanılmaktadır. Bu cümlemizi teyit edecek bir diğer beyanname de, Bolu Mutasarrıfı Osman Kadri tarafından yazılıp dağıtılan 19 Mayıs 1920 tarihli beyannamedir. Bu beyanname "Ey padişaha, dine, devlete beşyüz seneden beri sadakati ile dünyayı hayrette bırakmış olan hakiki Müslümanlar" cümlesi ile başlamakta ve devamında Kuvâ-yı Milliye Hareketi Bolşeviklikle itham edilip, "Bolşeviklik namı altında dörtyüz senelik din ve devlet düşmanımız olan Moskoflardan çıkmış şeriata aykırı, ve kanuna uymayan bir işe kapılan bir takım eşkıya vatanı kurtaracağız diye Anadolu'nun siz saf ve namuslu halkını aldatarak padişahına, Müslümanların Halifesine isyan bayrağı çekmişlerdir" denilmektedir. Ayrıca, beyannamede Bolşevikliğin ne demek olduğu hususu da unutulmamakta ve bu hususta da "Bolşeviklik, paranın, malın, emlak ve arazinin ayak takımı yersiz yurtsuz bir takım haydutlar tarafından yağma edilerek bu haylaz, tembel, cani herifler arasında taksim edilmesi, hiç kimsenin nikâhlı karısı olmayıp her kopuğun her kadını istediği gibi kullanması, çocuklar iki yaşına kadar analarının kucağında kaldıktan sonra alınıp umumhanelerde beslenerek anasız ve babasız yetiştirilmesidir ki, ne bir babanın çocuğunu, ne bir evladın ana ve babasını tanımamak demektir" denilmektedir. Beyannamede Bolşeviklik yukarıdaki şekilde tanımlandıktan sonra Bolşevikliğin İslam Dini ile uyuşmayacağı ve Anadolu'nun Müslüman halkının gözünde hiçbir değerinin olmayacağı da belirtilmektedir. Bu beyannamede, üzerinde durulan bir diğer husus ise İttihatçı ve Bolşevik olarak nitelendirilen Kuvâ-yı Milliye mensuplarının; haydutluk ve soygunculukla rahat yaşamaya alıştıkları ve bunların, milletin huzurunu düşünecek kimseler değil bilakis vurgun devrinin devam etmesinden başka amaçları olmayan kişiler olarak tanıtılmasıdır. Böylesi propagandaların düzenli bir şekilde yapılabilmesi ve halkın zihninde Kuvâ-yı Milliye'ye yönelik soru işaretlerinin oluşturulması için İngiltere'nin de desteği ile 1921 yılında Anti Bolşevizm ve Anti Kemalizm Cemiyeti teşkil edilmiş ve bu cemiyetler belirtilen gaye uğrunda çalışmalar yürütmüşlerdir.
Dönemin matbuatını incelediğimizde "Bolşeviklik" mevzuunun da, Millî Mücadele'ye muhalif basın tarafından, halkı bu mücadeleye karşı soğutmak maksadıyla ustaca kullanıldığını görmekteyiz. Alemdar Gazetesi Başmuharriri Refıi Cevad bir makalesinde, "...İttihat ve Terakki'nin tarz-ı idaresi memleketi mahvetmekle neticelenmiştir. Memleket bu hale geldikten sonra artık o felaketli idareye idare demek için mecnun olmalı. İttihatçılık bahusus İttihatçılığın Anadolu'daki şimdiki şekli Bolşevikliğin kıpkızıl bir şeklidir" demekte ve Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ni bu suretle en ağır şekilde itham etmiş olmaktadır. Refıi Cevad aynı makalenin devamında ise, "âlem-i insaniyet bu yeni canavarların kafasını ezmek için sarf-ı mesaî ediyor" diyerek hem halkın Kuvâ-yı Milliye Hareketi'nden uzak durmasını öğütlemiş olmakta hem de akl-ı selîm olan herkesin bunların yok edilmeleri için çaba harcadığını dile getirmekte ve dolayısıyla da Kuvâ-yı Milliye'nin yok edilmesinin insan olmanın bir gereği olduğunu belirtmiş olmaktadır. Mustafa Sabri Alemdar Gazetesi'nde yayınlanan beyanatında, İttihatçılarla Bolşeviklerin birbirlerine benzediklerini, her ikisinin de milletin servetlerini zorla ele geçirmek için çaba harcadıklarını iddia etmekte ve "Bolşevikler münevverleri ve zenginleri kesiyorlarmış... Kuran-ı Kerim insanların servet ve maişet itibarıyla derecât-ı muhtelife ve mütefarıka üzere halk olunduklarını beyan ettiğini söylemektedir. Yine Mustafa Sabri "din-i İslam'ın Bolşevik aleyhtarı olduğu" yönünde fetva da vermiştir. Nitekim Millî Mücadele karşıtı propagandalarda "Bulaşıklar (Bolşevikler) geliyor! Allah'ı, mabudu tanımıyorlar. Ahaliyi kesip herkesin malını yağma ediyorlar"*0 gibi sloganlar kullanılmıştır. Yine, Hendek ve Düzce isyanlarında Yirmidördüncü Fırka Kumandanı Mahmut Bey isyanı bastırmak için Hendeğe geldiğinde, Düzce'deki isyana katılan Hendeklilerden bir kısmı, civar köylerde "Bolşevikler Hendeği bastı. Kadınlarımızı ve kıllarımızı çırılçıplak hamamlara doldurdular. Müslümanlık ve namusumuz tehlikededir. Allah 'ını seven Hendeğe koşsun" diye propagandalar yapmışlardır. "Anadolu Ahalisi 'Nazarında Kemaliler" başlıklı bir yazıda ise, " ...Halk 'insan padişahına isyan ederse nasıl iyi bir Müslüman olduğunu iddia edebilir" demektedir. Karadenizlin Doğu kısmına hâkim olan Kemaliler, bu düşünceyi tamamıyla biliyorlarsa da, bu gün cebir ve şiddet yoluna girmiş olduklarından siyasetlerine devam etmektedirler.

Millî Mücadele Hareketi'nin Bolşeviklerle olan ilişkileri neticesinde Moskova, Millî Mücadele Hareketi'ni Bolşevikleştirmek için çaba harcamıştır. Çerkez Ethemle istediklerini gerçekleştiremeyen Ruslar yönlerini Enver Paşa'ya çevirmişler ve Enver Paşa'yı Millî Mücadele Hareketi'ne alternatif bir lider olarak devreye sokmaya çalışmışlardır. Ankara Hükümeti'nin yerinde tedbirleri ile bu sorun atlatılmıştır.


Mütareke'nin akdinden sonra İtilaf Devletleri, Anadolu topraklarını işgal etmeye başlayınca Anadolu insanı bu işgallere karşı silahlı mücadeleye girişmiştir. Bu durum hem İtilaf Devletleri'ni hem de Padişah ve Damat Ferit Paşa Hükümetlerini huzursuz etmiş ve Anadolu'daki direnişin önüne geçmek için çalışmalar yürütmeye başlamışlardır. Gerek Padişah gerekse Damat Ferit Paşa Hükümetleri, işgallere silahla karşı koymaya "ülkenin içinde bulunduğu durum" açısından şiddetle karşı çıkmakta ve ülkenin içinde bulunduğu karışıklığın ancakve ancak büyük devletlerle uzlaşarak halledilebileceğine inanmaktadır. Bu yüzden Anadolu'da işgalci kuvvetlere karşı girişilen direnişin önüne geçmek için azamî derecede gayret göstermişlerdir.

Kuvâ-yı Milliyecilerin, Padişah ve Damat Ferit Paşa Hükümetleri'nin değil de vatanın selâmeti yönünde bir siyaset takip etmesi ve İstanbul'daki Hükümet'in alternatifi pozisyonunda olması, gerek Padişahı gerekse de Damat Ferit Paşa Hükümetleri ve Paşa'yı destekleyen basını topyekün Kuvâ-yı Milliye'ye saldırıya itmiştir. Bu cümleden hareketle Damat Ferit Paşa Hükümetleri tarafından Kuvâ-yı Milliyeciler, Birinci Cihan Harbi'nin mesulleri olarak görülen İttihatçıların Anadolu'daki yeni uzantıları olarak halka lanse edilmeye çalışılmıştır. Çünkü bu dönemin en ağır ithamı İttihatçılık ithamı idi. Kuvâ-yı Milliye Hareketi İttihatçılığın yanında Bolşeviklikle de suçlanmıştır. Yine Kuvâ-yı Milliye mensupları, dinsizlik, asilik, şakilik, fitne ve fesatçılık, sahte milliyetperverlik, münafıklık, bağilik, eşkıyalık, soygunculuk, haydutluk vb. şekillerde itham edilmiş ve halkı kati ve mallarını gasp, köyleri ve kasabaları yağma, Padişaha ve Halife'ye isyan etmekle suçlanmışlardır. Kuvâ-yı Milliye Hareketi de, Anadolu'nun yeni celâlileri, kuvâ-yı İşgaliye, kuvâ-yı bağiye, eşhas-ı bağiye, makît-i şekavetkarane, harekât-ı bağiye, fıtne-i bağiye, kuvve-i müsellah-ı bağiye, güruh-ı eşkıya vb. şekillerde itham edilmiştir.

İstanbul Hükümeti'nin Kuvâ-yı Millliyecileri tenkil etmek için kullandığı bir diğer yöntem de "Fetvâ-yı Şerife" çıkartıp yayınlatmak olmuştur. Bu fetva Kuvâ-yı Milliyecileri dinsizlikle itham ediyor ve öldürülmelerinin farz olduğunu ilan ediyordu. Bununla amaçlanan, mutaassıp insanları Millî Mücadele aleyhinde ayaklandırmaktan başkaca bir şey değildir.


Netice itibariyle Türk Millî Mücadelesine bütüncül olarak bakıldığında bütün bu ithamların kısmî olarak Anadolu'da bir kargaşaya sebebiyet verdiğini ve Kuvâ-yı Milliye aleyhinde yapılan propagandalar sonucunda yer yer isyanların baş gösterdiğini görmekteyiz. Fakat bu propagandalar halkın Kuvâ-yı Milliye'ye düşman olmasını sağlayamamış ve nihaî olarak da amacına ulaşamamıştır. Bunun en açık örmeği de Anadolu halkının desteği sonucunda Türk Millî Mücadele'sinin başarıya ulaşmasıdır.




Doç. Dr. Osman AKANDERE, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi
__________________
Click the image to open in full size.
HandaN Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 23:01 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580