|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Ulusal Bayramlarımız Ulusal bayramlarımız ile ilgili konular buraya.. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
29-10-2006, 14:39 | #1 | ||
Üyelik tarihi: May 2006 Yaş: 43
Mesajlar: 493
Tecrübe Puanı: 18 |
Düşman 18 Mart 1915' te donanma saldırısında başarısızlığa uğraması üzerine karadan zorlama yapmak üzerine boğaz dışındaki adalara yığınak yapmaya koyuldu. Bu haber alındıktan sonra 22 Mart 1915' te Çanakkale bölgesinde beşinci ordu kuruldu. Bütün kuvvetler ordu emrindeydi. Ordu onbeşinci kolorduyu Maydos çevresinde bırakarak 19. tümeni 19 Nisan' da yedek alarak Biga' ya geldi. 25 Nisan 1915' te tanyeri ağarırken Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine ilk düşman birlikleri çıktı. Arıburnu' na cıkan kuvvet gözetleme taburunu püskürterek, sonradan Kemalyeri adı verilen yere kadar ilerledi burada arkasından koşup gelen 27. Türk alayı ile karşılaştı. Düşman çıkarmasını haber alan Mustafa Kemal, Conkbayırı yönünde yürüyen düşmana karşı ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi. Birliklerine kendisi yol bularak Kocaçimen tepesine vardı. Askerlerine orada kısa bir dinlenme vererek, Alata gidilmediği için yanındakilerle yaya olarak Conkbayırına geldi. Orada cephaneleri bittiği için ve düşmanca kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastladı: - Niçin kaçıyorsunuz? Dedi. - Efendim düşman... - Nerede düşman? - İşte... diye 261 rakımlı tepeyi gösterdi. Gerçekten de düşman birinci avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu. Askerleri dinlenmeleri için bırakmış ve düşman da bu tepeye gelmişti. Düşman ona kendi askerlerinden daha yakındı. Bulunduğu yere gelseler kuvvetleri pek kötü duruma düşeceklerdi. O zaman bir mantıkla mı yoksa içgüdüsel olarak mı bilinmez kaçan erlere: - Düşmandan kaçılmaz, dedi. - Cephanemiz kalmadı, dediler. - Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedi. Ve bağırarak: - Süngü tak! Dedi. Yere yatırdı. Aynı zamanda Conkbayırı' na doğru ilerleyen piyade alayı ile Cebel bataryasının erlerini marş marşla bulunduğu yere gelmeleri için emir subayını yoladı. Erler yere yatınca, düşmanda yere yatmıştı. İşte savaşın kazanıldığı an bu andı...
__________________ impossible is nothing... | ||
|
17-03-2007, 21:56 | #2 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 3.124
Tecrübe Puanı: 23 |
BAYRAM SABAHI ASKERLERİ ÖRTEN BULUTLAR Çanakkale’den Sakarya’ya, Kore'den Kıbrıs'a kadar birçok sıradışı olay yaşanmıştır. Çanakkale savaşının en çok konuşulan olay ise bulutların namaz kılan askerlerimizi örtmesidir. 1915 yılının Temmuz ayı ile Ağustos ayları arası Ramazan’dır ve Mehmetçik oruçlarını aksatmadan tutmuş, mücadelesine devam etmiştir. Bayram yaklaşırken akıllara şu soru gelir: “Acaba bayram namazı nasıl kılınacak? Toplu halde kılınan bir namaz savaş durumunda uygun olacak mı? Acaba kılamayacak mıyız?” Bütün bu endişeleri yaşayan bir gazimiz neticeyi şöyle anlatıyor: “Gelibolu’da oturmakta idim. Çanakkale’de 9. Tümen teşekkül edince gönüllü olarak kıtaya kaydoldum. Savaş ilerledikçe din görevlilerinin yerleri de belirsiz olmuştu. Bizim gibi gençler -o zaman 28 yaşındaydım- savaşın içinde görev yaparken, yaşlılar Sargıyeri ve hastanelerde görev ifa ediyorlardı. Ben, Seddülbahir Cephesi’nden savaş bitinceye kadar hiç ayrılmadım. Miladî 1915 yılında Ramazan, 13 Temmuz Salı günü başlamış. 11 Ağustos Çarşamba günü bitiyordu. Arife günü idi cephe kumandanı Vehip Paşa beni çağırdı. “Hafız, askerin bir talebi var. Yarın Ramazan Bayramı, sabahleyin hep beraber bayram namazı kılmak istiyorlar. Eratın toplu bir halde bulunmaları tehlikeli ve düşman için bulunmaz bir fırsattır. Tekliflerini kabul etmedim. Sen de, münasip bir lisan ile anlatırsın!” dedi. Paşanın yanından ayrılmıştım ki, zamanın ulularından gözü gönlü Hak adına bağlanmış arif, zarif bir zat çıktı karşıma. Bilgide kimse onunla yarışamazdı. Develer yükü okumuştu. Sohbette onu dinleyenler yangın içinde olsalar sohbetini bırakıp ateşten kaçamazlardı. Bu zat o gün orada idi. Bana dedi ki: “Sakın ola ki erata bir şey söyleme, gün ola, hayır ola! Allah ne derse o, olur!” 12 Ağustos 1915 Perşembe günü Ramazan Bayramı’nın sabahı erken kalktım. Müslüman Türk askerleri, bayram namazını mutlaka eda edeceklerdi... Aynı göle dökülen sular gibi; Allah sevgisinde birleşen yüzlerce asker de ayakta idi. Hak katında birlikte secdeye varacaklardı. Hep beraber başımızı göğe kaldırdık; hevenk hevenk beyaz bulutlar göründü. Biraz sonra da bu bulutlar yere çöktü. Herkes “Allahü Ekber!” deyip yüzlerini toprağa sürdü. Hepimizin içinde ince bir huzur çiçeklenmiş ve Yüce Allah bizi bulutlar arasında görünmez hale getirmişti. Bu ulu kişi askerin karşısında baş kesti; sonra o derin, o tatlı ve yanık sesiyle, Hazreti Kur’ân’dan “Fetih Sûresi’nin 1’den 9. ayetine kadar okudu. Sonra iki rekat bayram namazı eda edildi. Namaz bitiminde, yüzlerce asker hep birden, “La ilahe İllallah Muhammedün Resûlullah” sözlerini devamlı tekrarlıyorlardı. Askerin betleri benizleri kül gibi olmuş, kimsenin yüreğinde dur durak kalmamıştı. Bu duruma taş olsa dayanamazdı. Görenler mi, söyleyenler mi dayanacak? “Allah! Allah!” diyen kendinden geçiyor, sanki birlikte göklerde uçmak istiyorlardı. Allah ile bir bütün olmanın ilahi ahengi içinde varlıklarından, benliklerinden soyunmuşlar, kendilerinden geçmişlerdi. Zığındere’nin susuz yatağında, bir alçalıp bir yükselen ‘’La ilahe İllallah” sesleri, insanın kalbini kah varlığın sonsuz ufuklarında koşturuyor, kah yokluğun takat getirilmez güzelliğinde dinlendiriyordu. Hak’tan başka Hak yoktu. Tekrarlanan hep buydu... Sonra, kısa bir sessizlik oldu ve arkasından düşman siperlerinden yükselen, “Allahü Ekber, Allahü Ekber!” sesleri bir uğultu şeklinde bize kadar perde perde geldi.. Daha sonraki günlerde öğrendik ki, İngiliz sömürgesinin Müslüman askerleri; Müslüman Türk askeri karşısında savaştıklarını duyunca isyan etmişler ve derhal geriye alınıp, cepheden uzaklaştırılmışlardı. 12 Ağustos 1915 tarihinden sonra, Seddülbahir cephesinde durum oldukça sakinleşirken, Anafartalar cephesinde ise; kan gövdeyi götürmekteydi. Evladım, bu bulutları yere indirip sis halinde bize gösterilmesi ancak Hazreti Allah’ın emriyle, dört büyük melekten biri olan Mikail Aleyhisselâm tarafından yerine getirilmiştir. Bu olay, Ulu Allah’ın (cc) büyük bir mucizesidir.” (M.İhsan Gençcan, Ç. S. ve Menkıbeler, İst.1998 s. 75)
__________________ .uɐln ʞşɐʇʞışǝq 'ɯǝɯçǝƃzɐʌ ǝsuöp ǝuısɹǝʇ ɐʎuüp | ||
18-03-2007, 12:21 | #3 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 3.124
Tecrübe Puanı: 23 | Çanakkale Zaferi Bunun İçin mi Kazanıldı!!! Neden Siper kazdılar neden canlarını verdiler? Namusumuz dediğimiz kızlarımız, evlatlarımız bu hale gelsin diye mi? Seyit Onbaşı yüzlerce kiloluk mermiyi tek başına ne için yükledi topa? Gençlerimiz uyuşturucu ve alkol batağında yok olsunlar diye mi? Binlerce mermiye ne için göğüs gerdiler? İnsanımız ahlaksız yayınları seyrederek TÜRK örf ve adetlerinden uzaklaşsın ar, namus ayaklar altına alınsın diye mi ? Gazi Mustafa Kemal onlarca cephede Mehmetçik ile omuz omuza ne için çarpıştı? Küçücük çocuklarımızı ahlaksız televizyon programlarını seyredip onları örnek alsınlar diye mi? Perişan olmuş bir vaziyette vatan için mücadele eden Mehmetçik ne için şehit oldu? Kendini bilmez maşaların yayınlarından etkilenelim diye mi? 02.01.2007 de ATV de yayınlanan progamın tartışma konusu “Bekaret önemli mi? Namus diye bişey var mı?” Mezara bile konmayacaklarını bildikleri halde o kadar insanımız ne için canını verdi? O günlerde savaşarak Çanakkaleyi geçemeyen düşmanın, bugün elini kolunu sallayarak, güzelim vatanımıza girip bu ahlaksızlıkları yapsın Kim anlar bu resimlerden. Kimin yüreği burkulur Kim ders alır bilmem Savaşta kan döktü atam Omuz verdi kardeşine Vatan sağ olsundu sadece Kim ders alır bu resimlerden bilmem... Almayan utansın... Düşsün yüzü yere... İncinmemişsse yüreği Pişmanlık damarlarına işlememişse Yazıklar olsun yüzbin kere... Kanım TÜRK soyum TÜRK dinim İSLAM Bugünüm TÜRK ruhum TÜRK duruşum TÜRK TÜRK oğlu TÜRK'üm
__________________ .uɐln ʞşɐʇʞışǝq 'ɯǝɯçǝƃzɐʌ ǝsuöp ǝuısɹǝʇ ɐʎuüp | ||
18-03-2007, 12:26 | #4 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 37 | bizler için can verenlere allh sonsuz rahmetler eylesin... fakat ikinci mesajda durum abartılmış daha öncede verilmişti...Gençliğe sadece kötü tarafyla bakılıpta abartmak içinde olunan durumun sadece negatif yönlerini görmekte yanlıştır...
__________________ Besiktas JK . | ||
18-03-2007, 12:43 | #5 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 3.124
Tecrübe Puanı: 23 | Bugün ki gidişattan memnunsan o senin görüşün , ben ülkemizin çok kritik bir dönemden geçtiğini düşünüyorum , bu yüzden gençlerimize bazı şeyleri hatırlatmak istedim , sende pozitif yönlerden bahset (varsa) içimiz açılsın...
__________________ .uɐln ʞşɐʇʞışǝq 'ɯǝɯçǝƃzɐʌ ǝsuöp ǝuısɹǝʇ ɐʎuüp | ||
18-03-2007, 13:58 | #7 | ||
ยŦยк Üyelik tarihi: Jan 2007
Mesajlar: 11.262
Tecrübe Puanı: 41 | bütün şehitlere allah rahmet eylesin onlar orda kahramanca savaşmasa bizim halimiz ne olurdu ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ... NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!! Konu Constantin tarafından (18-03-2007 Saat 14:05 ) değiştirilmiştir.. | ||
18-03-2007, 16:18 | #8 | ||
Üyelik tarihi: Jun 2006 Yaş: 41
Mesajlar: 3.322
Tecrübe Puanı: 21 |
Karşımızdaki bir Türk siperinde silâhın ucuna takılmış beyaz bir iç çamaşırı yukarı kaldırılarak sallandı. Her taraf sessizliğe gömülmüştü. Her iki tarafın siperdekileri silahları üzerine doğrulmuş, dikkatle onu takip ediyordu. Siper ardından iri yapılı bir er yükseldi; Kesin tavırlarla yükselttiği çamaşırı silâhı sipere attı. Kendine güvenen tavırlarla yavaş yavaş yaralıya doğru ilerliyordu. Karşı taraf ve çevresiyle ilgilenmiyor; herkes donup kalmış Türk askerini seyrediyordu. Şaşkınlıktan kurtulabilen askerler Mehmetçiğe nişan almaya çalışıyorlardı. Türk askeri, hiçbir şeye aldırmadan yaralının yanına geldi. Nazik yumuşak hareketlerle yaralının kıyafetini düzeltti . Yaralıyı yerden kaldırdı. Yaralının kolunu omzuna koydu. Yavaş ve emin adımlarla yaralıyı bizim tarafa getirdi. Siperimizin üzerine yavaşça bıraktı, geldiği gibi kendi siperine döndü. İngiliz siperlerinde şaşkınlık devam ediyordu! İngiliz komutanı: "Korkak sıçanlar... cesaret örneği görün... Hele bunlarla birlikte aynı cephede savaşmanın tadına doyulmaz... Bu yiğit Türk çocukları keşke dostumuz olsalardı. Bu kahramanlarla savaş değil , dostluk yapmalı... Dostluk." Bu Türk askerine teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Şimdi okuyacağınız menkıbenin, insanlara çok çekici gelen ve aklınızda kolaylıkla yer eden bir yumuşaklığı ve tatlılığı vardır. Çanakkale Savaşları`nda, Fransız kuvvetlerine komuta eden General Guro, savaş sırasında bir kolu ile bir bacağının bir kısmını, savaş sırasında bırakarak yurduna dönmüş. Daha sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor: Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için çocuklarınızla daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi. Su çiçekleri, leylaklar, Peygamber çiçekleri, papatyalar bir gökkuşağı âlemi oluşturuyorlardı. Şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo, kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk Askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtasıyla bir konuşma yaptık: Niçin, öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi! Anlamadım!.. Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!.. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı!.. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim! Çünkü, Türk askerinin göğsünde, bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı!.. Az sonra ikisi de öldüler!!! Aziz okuyucu, sizlere yüzlerce menkıbeden tarayarak sunduğum bu olayların kahramanları bizim canımız, bizim cevherimizdir. Biz onların torunlarıyız. Övünelim, iftihar edelim, çünkü, o cevherin damarından geliyoruz. Alıntıdır... Konu eagles_03_bjk tarafından (18-03-2007 Saat 16:20 ) değiştirilmiştir.. | ||
30-08-2008, 10:08 | #10 | ||
hüngürella Üyelik tarihi: May 2007 Yaş: 41
Mesajlar: 5.146
Tecrübe Puanı: 23 |
Genelkurmay Başkanlığı, 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla 4 afiş hazırlattı. Genelkurmay Başkanlığının internet sitesindeki afişlerin ilkinde üstte Türk Bayrağı ve Atatürk'e ait bir fotoğraf, altta ise Türk askerleri yer alıyor. Afişte, Atatürk'ün ''Ordumuz, hayat ve haysiyet mücadelesinde milletin ve milletin gayelerinin yegane dayanağıdır'' yazıyor. İkinci afişin arka fonunda bulunan Türk Bayrağı'nın üzerinde solda genç bir kız öğrenci bir elinde bayrakla ve bir elinde Atatürk posteri ile görülüyor. Posterin sağında ise selam veren bir Atatürk resmi bulunuyor. Afişin orta kısmında ''Hürriyet ve Bağımsızlığımızın Ölmez Abidesi 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun'' yazısı yer alıyor. Üçüncü afişte solda Atatürk heykeli önünde toplanmış ellerinde Türk Bayrakları bulunan kalpak giymiş gaziler, sağda ise elinde bayrakla bir genç kız bulunuyor. Afişin üzerinde ise ''Her Nesilde Bu Gururu Yaşıyoruz'' yazısı ile Atatürk'ün ''Büyük işleri yalnız büyük milletler yapar'' sözüne yer veriliyor. Son afişte ise ortadaki ''30 Ağustos'' yazısının kenarlarında ''Zafer bayramları''nda çekilmiş 4 fotoğraf görülüyor. AA | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |