![]() | |
| Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
| | #28 | ||
![]() Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 38 ![]() ![]() | NAKİ':Hurma veya kuru üzüm soğuk suda bırakılıp şekeri suya çıktıktan sonra süzülerek elde edilen sıvı. Kuru üzümden yapılan nakî'nin tadı keskin olursa, damlası dahi haram olur. Gazlanmaz ve tadı keskin olmazsa, içilmesi sözbirliği ile helâl olur. (İbn-i Âbidîn) Hurmanın nakî'i, su içinde ısıtmadan bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa buna "seker" denir, bir damlası dahi haramdır. (İbn-i Âbidîn) NAKLÎ İLİMLER:Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi nakil yoluyla elde edilen ve değişmeyen dînî ilimler. Naklî ilimler, aklın, insan dimâğı gücünün dışında ve üstündedir. Bunlar hiçbir zaman kimse tarafından değiştirilemez. Dinde reform olmaz sözünün mânâsı budur. Naklî ilimler, edille-i şer'iyye (dört ana kaynak) denilen, Kitâb (Kur'ân-ı kerîm), sünnet , icmâ (müctehidlerin yâni Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarabilen âlimlerin bir hükümdeki sözbirliği) ve kıyâstan (müctehidlerin kitâb ve sünnet gibi kaynaklara dayanarak çıkardığı hükümlerden) çıkarılmıştır. Din bilgileri nakl ile öğrenilir. Din bilgilerini önce gelen âlimler sonra gelenlere bildirmişlerdir. (Abdülhakîm Arvâsî) Naklî ilimler, fen ilimleri ile anlaşılmaz. Fen adamları, cisimleri ve cisimlerdeki olayları araştırır, inceler. Bunlar üzerinde deneyler yapar. Madde ve olayları anlar ve anladıklarını bildirir. Gördüklerinden, hissettiklerinden dışarıya çıkamazlar. Bundan dışarıya çıkan, vazîfesinin dışına çıkmış olur. His olunamayan, incelenemeyen, deney yapılamayan konular, fen bilgisinin dışında kalır. Böyle konularda fen adamının sözü kıymetsiz ve ehemmiyetsiz olur. Bir fen adamı, "melek, cin yoktur" deyince, meleğin varlığı fen ile incelenemez, deney ile anlaşılamaz demek isterse, bu sözü fenne uyar. Fakat, deney ile isbât edilemediği için meleğin varlığına inanılmaz demek istiyorsa, hiç kıymeti olmaz. Çünkü bu sözü ile kendisi fennin dışına çıkmakta, fenne uymamaktadır. Rûh, melek, cin, Cennet, Cehennem gibi fen konusu dışındaki varlıkları madde ve olay sınırları içinde aramak ve deneyle anlamaya kalkışmak fen adamına yakışmaz. (Abdüllatîf Harpûtî) NAKŞ-İ KADEM-İ NEBÎ:Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek ayaklarının taş üzerindeki izi. Osmanlı pâdişâhlarından Sultan Birinci Abdülhamîd Han'ın kabri İstanbul Sirkeci'de, Dördüncü Vakf Hanı karşısında köşedeki türbededir. Oğlu dördüncü Mustafa Han da bu türbededir. Türbede, Yeni Câmi tarafındaki duvarda bulunan dolaba yerleştirilmiş ta şta Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Nakş-ı kadem-i şerîfleri mevcûttur. (Ayvansarâyî) Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin yâni Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinin son tâmirini Sultan İkinci Mahmûd Han yaptırdı. Nakş-ı kadem-i Nebî, birinci Mahmûd Han'ın emri ile saraydan türbeye getirildi. Türbenin câmi tarafındaki duvarına yerle ştirildi. (Ayvansarâyî) Sultan Birinci Ahmed, bir tahta üzerine resmedilen (çizilen) "Kadem-i şerîfin" kenarına kendi hattıyla şunları yazdı: N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmini dâim Hazret-i Şâh-ı Rusülün Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir Ahmedâ durma yüzün sür kade mine o gülün NAKŞİBENDİYYE:Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Allahü teâlânın sevgisini kalblere nekşettiği için Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine Nakşibend lakabı verilmiştir. Bu yolda olanlara Nakşibendî denilirdi. Nakşibendiyye yolunun kurucusu olan Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretleri 1318 (H.718)'de Buhârâ yakınındaki Kasr-ı Ârifân kasabasında doğdu. 1389 (H.791)da aynı yerde vefât etti. Kabri oradadır. (Selâhüddîn ibni Mübârek el-Buhârî) Sessiz zikr (zikr-i hafî) yapan tarîkatlar, hazret-i Ebû Bekr'den gelmiş olup, yol gösterici rehberlerinin adına göre; Tayfûriyye, Yeseviyye, Medâriyye, hakîkî olan Bektâşiyye, Nakşibendiyye, Ahrâriyye, Ahmediyye-i Müceddidiyye ve Hâlidiyye gibi isim ler almışlardır. (Abdullah-ı Dehlevî) Nakşibendiyye yolunun kurucusu olan Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretleri buyurdu ki: Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı kirâma tâbi olmaktır. Bu sebeble bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek sabır ve tahammül ister. Biz bizim yolumuza girenleri istersek cezbe (çekme) ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabîbe (doktora) benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda yalnız kalmak değil, sohbet esastır. Biz sonda ele geçecek şeyleri başa yerleştirdik. (Behâeddîn-i Buhârî) Nakşibendiyye yolunun büyükleri ile berâber olanda, huzûr ve cem'iyyet (topluluk) ve dünyâya şuursuzluk (ilgisizlik) ve Allahü teâlânın cezbeleri hâsıl olur. Kalbine, rûhuna birçok şeyler ihsân edilir. (İmâm-ı Rabbânî) NA'LİN (Na'leyn):Altı deri, üstü açık ve tasmalı ayakkabı. Namazı, na'lın veya mest ile kılmak, çıplak ayakla kılmaktan efdâldir. Böylece yahûdîlere uyulmamış olur. Hadîs-i şerîfte; "Yahûdîlere benzememek için namazları na'lın ile kılınız!" buyruldu. Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm sokakta giydikleri na'lın ile kılarlardı. Na'lınları temiz idi ve Mescid-i nebî kum döşeli idi. Kirli na'lınla girilmezdi. (Hâdimî ve Muhammed bin Ahmed) NÂME-İ SEÂDET:Peygamber efendimizin mektubu şerîfi. Peygamber efendimizin Mısır (Kıpt) hükümdârı Mukavkıs'ı İslâmiyet'e dâvet için yazdığı Nâme-i seâdet, deriden olup on iki satır yazısı ve altında mühr-i şerîfi vardır. (Osmanlı Târihi Ansiklopedisi) NÂMUS:Irz, edeb, ar, hayâ. Kadın, beş vakit namazını kıldığı, nâmusunu koruduğu ve kocasına itâat ettiği zaman, Cennet'e istediği kapıdan girer. (Hadîs-i şerîf-Kitâb-ül-Metcer-ür-Râbih) Mîdesini, nâmusunu ve iffetini korumak kadar fazîletli ibâdet yoktur. (Muhammed Bâkır) Ramazan ayı, İslâm dîninin nâmusudur. Âşikâre oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Bu aya hürmet etmiyen, İslâmiyet'in nâmus perdesini yırtmış olur. (Seyyid Abdülhakîm) Nâmus-ı Ekber:Peygamber efendimize vahy getiren ve dört büyük melekten biri olan Cebrâil aleyhisselâm, Cibril. (Bkz. Cebrâil) Nâmus-ı İlâhî:İslâm dîni. (Bkz. İslâmiyet) Nâmus-ı Rabbânî:İslâm dîni. (Bkz. İslâmiyet) NÂR:Ateş; Cehennem. (Bkz. Cehennem) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Ameli ve iyiliği ile kim dünyâ hayâtını ve zînetini isterse, onlara dünyâda güzel amellerinin karşılığını bol bol veririz. Ecirlerinden hiçbir şey eksik bırakılmaz. (Fakat) onlar için âhirette, karşılık olarak, sâdece nâr vardır. (Hûd sûresi: 15) Kalbinde hardal tânesi kadar îmân olan hiçbir kimse nâra girmez; kalbinde hardal tânesi kadar kibr (yâni küfr) bulunan hiçbir kimse de Cennet'e girmez. (Hadîs-i şerîf-Müslim) Allah korkusundan gözyaşı döken kimseyi nâr yakmaz. (Ka'b-ül-Ahbâr) NARH:Çarşıda pazarda satılan her türlü mal için hükûmet tarafından konulan fiyat. Medîne-i münevverede pahalılık oldu. Yâ Resûlallah fiyatlar yükseliyor. Bize si'r yâni kâr haddi koyunuz denildi. Resûlullah efendimiz; "Narh koyan Allahü teâlâdır. Rızkı genişleten, daraltan, gönderen yalnız O'dur. Ben Allahü teâlâdan bereket isterim" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Âbidîn) Esnafın hepsi fiyatları, fâhiş olarak yâni mal oluş fiyatının iki misline arttırdığı, millete zarar ve zulüm hâline geldiği zaman, hükûmetin, tüccarlara danışarak uygun bir narh koyması câiz (uygun) olur. (İbn-i Nüceym) NASÂRÂ:Îsâ aleyhisselâma inananlar. (Bkz. Nasrânî) NASÎB: 1. Ele geçen, kavuşulan. İnsanların en akıllısı, ölümü çok hatırlayandır. Ölümü çok hatırlayan insana, dünyâda şeref, âhirette yüksek dereceler nasîb olur. (Hadîs-i şerîf-Berîka) Ey Allah'ım! Seni sevmeyi ve seni seveni sevmeyi ve senin sevgine beni yaklaştıracak şeyi sevmeyi bana nasîb et ve senin sevgini (sıcak ve harâretli günde) soğuk suyu sevmekten bana daha sevimli kıl. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Ma'sûmiyye) Allah'ım bana senin yolunda şehîd olmayı nasîb et. Peygamberin şehrinde ölmeyi kısmet et! (Hazret-i Ömer) Yâ Rabbî! Bizlere nihâyetsiz rahmet hazînenden nasîb eyle! Hepimizi doğru yoldan ayırma! (İmâm-ı Rabbânî) 2. Allahü teâlânın ezelde takdir ettiği maddî ve mânevî rızık, kısmet. Nasîbindir gezdiren yer yer seni, Gâfil olma âkıbet yer, yer seni. Bana kahve sunulmadı deme sen, Nasîbin varsa gelir Yemen'den. (Nâbi) NÂSİH:Daha önce bildirilen bir hükmü kaldıran, âyet-i kerîme veya hadîs-i şerîf. Kaldırılan hükme mensûh denir. Müctehid olmak için arabî yüksek ilimleri tamâmen bilip, Kur'ân-ı kerîmi ezber bilmek, âyet-i kerîmelerin geldikleri zamanları ve gelme sebeblerini, ne hakkında geldiklerini, nâsih veya mensûh olduklarını bilmek, yüzbinlerce hadîs-i şerîfi ezberden b ilmek, fıkıh ilminin usûl ve kâidelerini tanımak, Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin açık ve kapalı mânâlarını kavramak, bu mânâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmân sâhibi olmak, saf ve temiz bir kalbe sâhib olmak gibi şartları vardır. (Abdülhakîm Arvâsî) NASÎHAT:Dînin ve aklın beğendiği şeyleri tavsiye, öğüt. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Muhakkak ki, Allahü teâlâdan korkan nasîhat alacaktır. (A'lâ sûresi: 10) Din nasîhattir. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-ül-Cenne) Nasîhat vermek dînimizin birinci vazîfesidir. (İmâm-ı Gazâlî) Nasîhat vermek kolaydır. Nasîhati kabûl etmek güçtür. Çünkü, nefislerine uyanlara, dünyâ zevklerinin peşinde koşanlara, nasîhat acı; haramlar ise tatlı gelir. (İmâm-ı Gazâlî) Ey oğlum! Sana nasîhatim şudur ki: Takvâya, Allah korkusu ile haramlardan kaçma ipine iyi sarıl. Eğer bu günün dünden, yarının da bugünden daha hayırlı olmasını temin edebilirsen bunu yap. Namaz kılarken vedâ edip ayrılacak olan kimsenin namaz kılışı gibi kıl. Çok ihtiyaç peşinde koşmaktan, özür beyan etmek zorunda kalacağın işi yapmaktan sakın. (Avn bin Abdullah) Alay edenlere, zarar yapacaklara nasîhat verilmez. Nasîhat, birinin yüzüne karşı olmamalı, umûmî olarak ortadan söylenmelidir. Hiç kimse ile münâkaşa etmemelidir. (Muhammed Bağdâdî) NASRÂNÎ:Îsâ aleyhisselâma inanan. Çoğulu, nasârâdır. Hazret-i Îsâ'nın bildirdiği dîne nasrâniyyet (nasrânîlik) adı verilir. (Bkz. Îsevîlik) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Şüphe yok ki, daha önce peygamberlere îmân edenler yahûdîler ve nasrânîler ve Sâbiîler olsun bunlardan her kim Allah'a ve âhiret gününe îmân eder ve hazret-i Muhammed'in dîni üzerine sâlih bir amel işlerse, elbette bunların Rableri katında mükâfâtları vardır. Onlara bir korku yoktur ve onlar mahzûn da olacak değillerdir. (Bekara sûresi: 62) İsrâiloğulları yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehennem'e gidip ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasârâ (Nasrânîler) da yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehennem'e gitmiştir... (Hadîs-i şerîf-Milel ve Nihâl ve Tirmizî) Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği nasrânîlik ile göğe yükseltilmesinden sonra te'sis edilen ve hıristiyanlık adı verilen nasrânîlik birbirinden çok farklıdır. (Ülfet Aziz es-Samed) Hazret-i Îsâ'nın tebliğ ettiği Îsevîlik veya nasrânîlik az zaman sonra yahûdîler tarafından sinsice değiştirildi. Bolüs adındaki bir yahûdî, hazret-i Îsâ'ya inandığını söyleyerek, nasrânî dînini yaymaya çalışıyor görünerek hakîki İncil'i yok etti ve Îsâ, Allah'ın oğludur dedi. Daha başka şeyler de uydurdu. Üç tanrı olduğu fikrini ortaya attı. Bu durumda nasrânîler ikiye ayrıldı. Hakîkî nasrânîler, hazret-i Îsâ insandır. İlah değildir. Allah'ın oğlu da değildir. Ona tapılmaz dediler. Bolüs'ün fikirlerine aldanan ve daha sonra hıristiyan adını alan nasrânîler ise, uydurma İncîller ortaya attılar. Böylece hakîkî olmayan bir hıristiyanlık ortaya çıktı. (Harputlu İshâk Efendi) NASS: 1.Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler. Çoğulu nüsûs'tur. Ehl-i sünnet âlimleri nassları zâhirleri üzere almışlardır. Yâni açık olan mânâlarını vermişlerdir. Zarûret olmadıkça nassları te'vil etmemişler (yorumlamamışlar), bu mânâları değiştirmemişlerdir. Kendi bilgileri ve görüşleri ile bir değişiklik yapma mışlardır. (Teftâzânî, Kemâleddîn Beydâvî) Nass ile bildirilmiş olan ahkâm (hükümler) hiçbir zaman değişmez. Örf ve âdetlerden hüküm çıkarılabilmesi için, bunların nasslara muhâlif olmaması ve sâlih müslümanlar arasında selef-i sâlihînden (ilk devir müslümanlarından) gelmiş olması lâzımdır. (Ali Haydar Efendi) Kâfirleri sevmemek, onlara kalb ile düşmanlık etmek, nass ile emredilmiştir. (Abdülganî Nablüsî) 2. Fıkıh usûlü ilminde mânâsı açık ve meydanda olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler. NA'Ş:Kefenlenip tabuta konmuş ölü. (Bkz. Cenâze) Edrâ Eslemî dedi ki: "Medîne-i münevverede daha önce Kur'ân-ı kerîm okuduğunu gördüğüm birisi vefât etti. Techiz işi bittikten sonra na'şını taşıyıp götürdüler. Peygamber efendimiz oradakilere; "Onu yavaş götürünüz. Allahü teâlâ onu sevdi. Şüphesiz o, Allah ve Resûlünü seviyordu" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce) Na'şı kabr başına koyunca iş yapmayanlar oturmalı veya çömelmelidir. Yahûdîler ve hıristiyanlar gibi ayakta durmamalıdır. (Seyyid Alizâde) Cenâze namazı kılındıktan sonra na'şın başında duâ etmek câiz (uygun) değildir, mekrûhtur. (Kerderî) NÂŞİZE:Kocasının izni olmaksızın evinden kaçan ve kendisini beyinden haksız yere men eden kadın. Nâşizeye nafaka verilmez. Geri gelince nafaka da başlar. (İbn-i Nüceym) Kadın kendisi ile birlikte oturan kocasını yanına girmekten men etmesi hâlinde hükmen nâşize sayılır. (İbn-i Âbidîn) NA'T-I ŞERÎF:Peygamberleri ve din büyüklerini öven şiirler. Daha çok Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm için söylenir. Yûnus Emre'nin yazdığı bir na't-ı şerîf: Canım kurbân olsun senin yoluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Gel şefâat eyle kemter kuluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Mü'min olanların çoktur cefâsı, Âhirette olur zevk ü sefâsı, On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı, Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Yedi kat gökleri seyrân eyleyen, Kürsî'nin üstünde cevlân eyleyen, Mi'râc'da, ümmetin Hakk'dan dileyen, Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Yûnus ne'yler iki cihânı sensüz Sen hak peygambersin şeksüz şüphesiz, Sana uymayanlar gider îmânsız, Adı güzel kendi güzel Muhammed. NAZAR: 1. Bakmak. Göz atmak. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, misvâkını ve tarağını yanından ayırmazdı. Mübârek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri mübârek gözlerine sürme çekerdi. (İmâm-
__________________ Besiktas JK . | ||
| | |
| Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |