Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-08-2007, 05:26   #10
onurozgen
Banned
 
onurozgen - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Binlerce yıl yan yana yaşanmış bir tarih ve bu tarihte içimizde yaşamış insanlar, insanlar emperyalistlerin de kandırmasıyla büyük bir oyuna geldiler ve dağıldılar. Mısır’a gittik, Suriye’ye gittik. Lübnan’a gittik, İran’a gittik ve Hrant’ın her gittiğimiz yerde ilk işi oradaki Ermenileri aramaktı. Gidiyor, onların tarih kitaplarını arıyor, onlarla konuşuyor. Ermenilerin milli simgesidir nar. Nar bin parçaya bölünmek demek. Hrant “Ermeni halkı işte bu nardır” dedi.



Osmanlıyı çok yoğun okurdu. Aynı masada kavga eder, tartışırdık, konuşurduk. Ezcümle söylemeye çalışırsam, çok delikanlı çocuktu, dürüstçe söylüyordu fikrini. Yani ben şöyle insanları sevmem; hani niyetini saklayan, fikrini saklayan insanlar sevilmez. Ama Hrant öyle değil. Yüzünüze karşı söyler, ne düşünüyorsa söyler. Ben Hrant’ın demokrasi ve özgürlük fikrine inanmış bir insanım. Ben öyle bir demokrasiye inanmıyorum; Avrupa’dan sipariş edilen bir demokrasiye inanmıyorum. Ama Hrant buna inanmış bir insandı. Ve onlara ben, Ermeni konferansına diğer düşünceden de insan almalarını söyledim ama onlar bunu çok kapalı devre yapmaya çalıştılar. Belki de aramızdaki ip oradan koptu. Ve bu ipin çok sert koptuğunu bilenler bugün belki de bunları hazırladılar. Türkiye son 15 yılda Türk –Kürt gibi, Türk-Alevi azınlık gibi yabancıların bölümlendirmelerine muhatap oluyor.

Ama ben bu toprağa inanıyorum. Bu toprak Haçlı seferlerinin, Kurtuluş Savaşı’nın altından kalkmış. Bunu bozmayacağız; ben kardeşliğimize çok inanıyorum. Anadolu halkına inanıyorum. Aydınların kafası karışık. Aydınlara o kadar inanmıyorum. Ama halkımız sokaklarını bozmuyor, caddelerini bozmuyor, sarılmasını bozmuyor. Bu benim için çok önemli bir şey. Şeye gitmiştik, Ermenistan’da onların ünlü bir kilisesi, şimdi aklıma gelmiyor. Orada bizim arkadaşımız vardı; Radikal gazetesinden Nuray Mert. Orada takılmıştım Nuray’a. “Nuray, burada bütün kadınlar sana benziyor, bütün erkekler de bana benziyor” dedim. Orada Başpapaz vardı.

Kalabalık içinde bağırırken bana dönüp, “Arkadaş bizden mi dedi” ve herkes güldü buna, “arkadaş bizden mi?” lafına. Biziz oyuz, bin yıl fark etmedik. Bu topraklar binlerce yıl Bektaşi tekkesi, Mevlevi tekkesi, ya da Ermenisi Türkü koyun koyuna; aynı pazarlarda ve aynı çarşılarda yaşadık. Şam’ın pazarları, Mısır’ın pazarları, İstanbul’un pazarları ortaktı... Fakat 120 yıldır şımarmış ve kendi toprağına hammaddeler aktarmak isteyen, petrolü soymak isteyen, bu topraklarda iç kargaşa yaratmak isteyen, kardeş kavgası çıkartmak isteyen yabancılar zaman zaman çok başardılar ve başarmaya devam ediyorlar.

Genç nesle söyleyeceğim bir laf; bir fikir tartışması olabilir, farklı düşünce olabilir, ama bunlar beyaz kağıt üzerinde, hukuk önünde, ama bunlar sadece sözde. Yani Allah bize kollar da vermiş. Biz bu kolları kalem için kullanırız, sarılmak için kullanırız; bu kolları kavga için kullanmayız. Bunu hepimiz bilmeliyiz. Şimdi ben nasıl desem? Bu toprak Yunus’un toprağıdır, Aslı’yla Kerem’in toprağıdır. Mevlana’nın toprağıdır. Bu toprakta doğan her insan bizim için Mustafa Kemal gibi, Mevlana gibi, hepsi kutsaldır. Ama Türkiye’yi galiba aydınlar mı, başkaları mı biraz zavallı mı buluyorlar, güçsüz mü buluyorlar? Hani bir suikast yaparsak orayı bozarız diye mi düşünüyorlar...

Bilmiyorum. Türkiye’ye karşı çok küçük, onurumuza dokunan suikastlar yapıyorlar. Türkiye’yi Lübnan gibi hissediyorlar, Somali gibi bir ülke diyorlar. Yani birkaç suikast yapalım orayı karıştırırız diye mi düşünüyorlar. Hayır, Türkiye kardeşliğini bozmayacaktır. Anadolu halkı Diyarbakır’ı, Trabzon’u, İzmir’i, sokaklarını bozmadı. Büyük badireler atlatmadık mı, atlattık ama bozmadık. Ne diyelim, biz yazan insanlarız. Silah varsa düşünüp taşınma yok, silah varsa kardeşlik yok, silah varsa huzur yok. Aydınlarımıza çekilen onlarca silahı kimse unutmasın. Biz edebiyatçıyız, duygularla yazar çizeriz. Bizde bir araştırmacı, bir şeytani, bir ajan servisi dili, ağzı, bilgisi yoktur. Bizim öyle şeytani uyanıklığımız yoktur. Komplolarla, servislerle bizim işimiz olmaz. Biz bir fikre inanırız. Biz de demokrasiyi kendi halkımızın ve kendi halkımızın siyasi partilerinin bu ülkede inşa edeceğine inanıyoruz. Çünkü 180 yıldır birileri bizi başımızdan vurarak, bize dikte ettirerek, bizi köle, sömürge gibi görmeye çalışılması ağrımıza giden şeylerdir. Toprağımızı onurla ayakta tutabiliriz, gururla. Bunlar bizim tartışma alanlarımız.

Ben halkımızın biraz yazarları tanımasını isterdim. Hrant sabaha kadar konuşurdu. O konuşmalarda şunlara çok şahit olurdum. Herkes Hrant’ı birtakım Ermeni tezleriyle tanır. Ama Hrant’ın hayattaki her şeyi kızıydı. Kızını çok seviyordu. Yani, bir insan bu kadar sever mi? Cinnet geçirir gibi seviyordu kızını.

Yani korkaklık mı? Eğer korkak arıyorlarsa, bu toprağın yazarlarıdır korkak. Biziz korkak. Yani ben de çok korkan, Hrant da yazmıştı, ondan çok korkan yok. Biz çekingen, yalnız ve aşırı korkan insanlarız. Ama bu tetiği çekenler bilsin ki, bizim yaptığımız iş, yazarlık, ahlakla, vicdanla, düşünceyle çok ilgili bir şey. İnsanlığın öz malıyla konuşuyoruz. Vicdan insanın öz malıdır. O yüzden geri dönemezsin. Yanlış da olsa fikirleri söylemek zorundasın, anlatmak zorundasın. Çünkü vicdan bana ait bir şey değil, kamuya, mahşere, hepimize ait bir şey. Bu yüzden sivrileşiyoruz belki, sertleşiyoruz. Bizi sertleştiren vicdan evrensel bir ahlaktır. Yazar olmak istiyorsan bu evrensel ahlaktan konuşacaksın. Yoksa bana sorarsan, güvercinden de beterim, daha korkak yazarlarız. Ama ahlak var, ahlağı ben icat etmedim ki? Kardeşliğimize dönük, demokrasiye, özgürlüklere daha mutlu günlere dönük özgürlükler hepimizindir ve onun adına konuştuğumuz için kalemimiz sivrileşiyor.

Yoksa beni herkes dövebilir; sokağa çıktığımızda herkes öldürebilir bizi. Yani kutsal yaratıklar, dokunulmaz, kurşun işlemeyen insanlar değiliz. Şüphesiz biz Allah’a inanan insanlarız. Böceklere de inanıyoruz, kuşlara da inanıyoruz, bir türlü fikre inanıyoruz. Ve bizim uygarlıklarımız Emevi, Abbasi, Osmanlı bin çeşit fikrin her yüzyılda yaşadığı bir şeydir. Bunu daha da ileri götürmek, daha da evrensel dünya ilkeleriyle ileri gitmek hepimizin boynunun borcu. Yani şimdi bizim hesabımız ihtiyarladığımızda, Allah’tan yumuşak bir yorgunluk istiyoruz. Arkamızdan konuşanlar, düşmanlarımız dahi, bizimle soylu bir nezaketle konuşsun. Bizim elimiz kimseye kalkamaz ki... Bu toprakların, seven insanlarının kimseye eli kalkmaz. Mümkünatı yok bunun. Bu yüzden belki biz suikastlardan korkuyoruz. İşte geliyorlar, Irak’ta 600 bin insan öldürüyorlar, ama böyle fırıldaklar çeviriyorlar, Lübnan’da, Türkiye’de. Yani, Türkiye’ye işte barbar, faşist diyorlar. Bunlar bizim kaldırabileceğimiz şeyler değil.

Tetiği çeken insanlar şunu bilsinler. Yazan insanları ölüm ferahlatır. Bunu bilsinler. Biz ya da yazarlar için ölüm yazarların tuzu biberi. Bunu bilmiyor tetiği çekenler. Ölüm bu filmin sonudur bizim için, hepimiz için. Bu toprakla ilgili dertleşmişiz, bu toprak için kavga etmişiz. Ve bu, bunlar bizim sevgilimizdir. Ha sevgilimizi öpmüşüz, ha bizimle birlikte aynı sokaklarda yürüyen insanları öpmüşüz. Vatanımızın dağlarında çıkıp mehtaba bakmışız, koşmuşuz. Hrant’la özel hatıralarım oldu birkaç gün. Bunu söylemek istiyorum. Hrant gerçekten bu toprağın dağlarını memleketini seven insanlardandı. Şüphesiz fikirleri bizim fikirlerimize benzemiyordu. Ama bu toprağı seven bir insandı. Özgürlük tarifi, demokrasi tarifi başkaydı, ama bu toprağın çocuğuydu. Ve Hrant’ın şimdi bu toprağın dağlarına çıktığına ben inanıyorum. Hani Anadolu’nun güzelliğinden bahsediyoruz. Hrant ya da onun gibiler, bu toprağın bir güzelliğiydi. Çıktılar şimdi o tepelere, o dağlara çıktılar. Anadolu’nun güzelliği de burada diyorum. Biz binlerce yıl ne trajedilere, ne acılara katlandık ve katlanmaya da devam edeceğiz.

Hrant’ta başka bir şey vardı. Genç yıllarında solcuydu, sert ve aşırı bir solcuydu. Fikirleri ne kadar değişirse değişsin, içindeki o keskin vicdani hassasiyet hiç değişmedi. Ben birçok arkadaşa ülkemizin niçin bir etnik tartışmaya, bir azınlık tartışmasına döndüğünü ciddi ciddi sordum. Ve hala da soruyorum çünkü bizim hepimizin derdi altta kalanlardır, yoksullardır. Bütün insanların kardeşliğidir. Toprağımızın birliğidir. Ama bazı arkadaşlarımız etnik laflarını çok etmeye başladı. Ve de orada ipler koptu. Küçük duruma düştük ve konuşmuyoruz. Acı şeyler oluyor tabii. Fakat ne kadar etnik tartışmaları konuşsalar da, o solcu yıllarından gelmiş, biraz çok sert vicdani noktaları hiçbir zaman bırakmadılar. Öyle büyümüşlerdi. 17 yaşında öyleydiler, keskin bir vicdanları vardı tüm dünyaya çeki düzen veren. Ve ahlakçı duran...

Batılılar, sanırım Avrupa ya da ajan servisleri soylu çocukların ve soylu yazarların o günlerdeki sertliğini, derinliğini iyi biliyordu. Türkiye’deki tartışmalar laik şeriata doğru kayınca, Güneydoğuya kayınca, Madımak’a kayınca ya da Türk-Ermeni konferanslarına kayınca bu arkadaşların bu keskin vicdanları buralarda da bu ahlak ve vicdan noktasında geri dönmez ve sözünden dönmez laflar etti ve etmeye devam etti. Biz, hepimiz ettik. Yani gün geldi, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın dedik. Ama bu çatışmayı, bu ahlaki çatışmayı kullananlar oldu. Hepimiz çok uyanık olmalıyız. Tabii ki ülkemizi seveceğiz, bu toprağı böldürtmeyeceğiz, bu topraklardaki kardeşlik için ne gerekiyorsa yapacağız. Ama başkalarının bu topraklarda başka hesapları var. Bu çok hazin bir şey. Ben bu toprakların gücüne inanıyorum, derinliğine inanıyorum, bu toprağın gerçekten tarihine inanıyorum ama şunu samimiyetle söylemek istiyorum; ben bu toprağın medyasına ve aydınına da inanmıyorum. Bu toprağın halkına inanıyorum.

Bir iki küçük vasiyeti de oldu. Bize hikayeler anlatırdı. İnanılmaz hikayelerdi. Ben yazmayı da bıraktım 2-3 ay önce. Oynuyorlar bizimle. Ben size bu oynamalarının sebebini söyleyeyim. Ya Türkiye’yi yurtdışından bakanlara, ya da Türkiye’yi dışarıdan tanıyanlara Türkiye’yi zavallı diye gösteriyorlar. “Elinden ekmeği alırız” diye düşünüyorlar. “Türkiye’de çok hassas faşist ve milliyetçi yapılar var; onları hemen kudurtur ve galeyana getirtiriz” diye düşünüyorlar. Ancak bu hesapları yanlış. Bu Soros hesapları yanlış. Bu Fransız servisi, Alman servisi hesapları yanlış. Bu toprakların bin yıllık tarihine gitsinler. Ne Celalilerin gelip geçtiğini, ne işgallerin gelip geçtiğini, ne Moğolların geçtiğini ve bu kardeşliği Sivas’tan, Diyarbakır’dan, Trabzon’dan İzmir’den sökemediğini görsünler. Biz tarihte ayrımı gayrımı olmayan tek coğrafya parçasıyız. Ayrım gayrım yok; bütün Kafkasya bizde. Şimdi ben size soruyorum Kafkasya’da kaç ırk var, bilmezsiniz. Çeçen, Abazyası, Gürcüsü, Ermenisi, Azerisi, Dağıstanlısı, Kırgızistanlısı, hepsi bizde. Balkanlar...

Şu anda en iyi siyaset bilimcisi 10 yıldır Balkan coğrafyasında ne var bilmiyor. Hepsi bizimle birlikte yaşıyorlar, ait oluyorlar, karışıyoruz, kardeşleşiyoruz. Ve bunun önüne kimse geçemeyecek. Çünkü Anadolu toprakları milattan iki bin yıl önce de öyleydi. Dünyanın bütün uygarlıkları, kavimleri buraya geldi ve kaynaştı. Bizim özelliğimiz o kaynaşmak. Ama 120 yıldır bir milliyetçi dalgayla, etnik kavgayla, bir emperyalistlerin oyunlarıyla karşı karşıyayız. Bu çok açıktır. Biz en güzel toprak parçalarımızı, Batum’u, Kerkük’ü, Selanik’i bıraktık ve sesimizi çıkartmıyoruz. Çıkartmayacağız da. Ama bu toprağa da kastedenler var. Bu toprağa gelip suikast düzenleyenler var. Yani Uğur Mumcu’yu öldürenler, diğerlerini öldürenler başka niyetle mi öldürdü? İşte sokağa çıkalım, birbirimizi öldürelim, birbirimize düşmanlaşalım diye öldürdüler. Ben okumaya ve yazmaya çalıştım ama bana en çok öğreten Mevlana oldu. Bana en çok öğretenler, Pir Sultan’lar, Hacı Bektaş’lar, Yunus’lar, Nasrettin Hoca’lar oldu.

Ve ben onların çocuğu olmak istiyorum. O yüzden bu toprağın Hakkari’si de İzmir’i de, Heybeliada’sı da, Kınalıada’sı da benim için Mustafa Kemal kadar, Mevlana kadar kutsaldır. Hepsi bizim kardeşimizdir. Bu suikastler bize sökmeyecektir. Ve dilimiz döndüğünce de özgürlük, dilimiz döndüğünce de demokrasiyi sonuna kadar götürmeye kararlıyız. Ama bu iş asla silahla olmayacak. Bu suikasti düzenleyenler çakallardır ya da ajan servisleridir bilmiyorum; ama burayı Beyrut sanmasınlar, burayı Bağdat sanmasınlar, burayı Saraybosna sanmasınlar. Burayı Çeçenistan, Batum, Tiflis sanmasınlar. Bu topraklarda ilahi bir tutkal var. Biz birbirimize sarıldık. Biz birbirimizle aynı yataktayız. Herşeyimiz karışmış. Dünyanın en çok karışan halkıyız. Bunların ajan servislerinde 30-35 yaşındaki çocukları şimdi bakıyorum Avrupa Parlamentosu Komisyonu’nda konuşan o 30-35 yaşındaki çocuklar buradaki bir iki ikinci Cumhuriyetçi, Avrupacının ağzına bakıp konuşuyorlar. Bu toprağın derinliğini, gücünü, kudretini, tarihini, kudretini, ilahi tutkalını bilmiyorlar! Bilmedikleri için diyorlar ki, “ şunu öldürelim, şunu öldürelim, şunu öldürelim. Ülke karışır, İstanbul’da sokağa çıkarlar, kavga ederler. Galeyana getiririz.” diye düşünüyorlar.

Düşünün, kaç kez galeyana getirmek için savaş verildi? Trabzon’lar, Güneydoğular. Geldi mi İstanbul halkı galeyana? Gelmedi. İzmir, Ankara geldi mi galeyana? Bu galeyana Beyrut geldi, Bağdat geldi. Komşularımıza bir bakın, hepsinin şehirleri ikiye bölündü. Ama bir İzmir’i, Sivas’ı, Mersin’i böldürtmedik. Kardeş kardeş, bizde üstünlük yok. Bizde ayrım gayrım yok. Bizde böyle bir etnikçilik, bölücülük, azınlık yok. Böyle bir şey yok. Bunun hesabını yapmıyorlar. Bu ikinci Cumhuriyetçi Avrupalı dediğimiz insanlar gitsinler Avrupa’daki insanlara bu toprağın ilahi tutkalını anlatsınlar. Değil üç dört suikast, nükleer bombalarıyla gelsinler. Bu toprağa yapamazlar. Dönüştüremezler. Artık öğrensinler. Hiçbir neticeye varmayacak suikastlerle tertemiz çocuklarımızı delikanlı çocuklarımızı özgürlük için, demokrasi için düşünceler ifade eden çocuklarımızı almasınlar. Başka hesap yapsınlar. Bu toprağa giriş yok artık.
Oynuyorlar. Biraz siyasetimizdeki acemilikte, biraz da yazarlarımızda ve medyamızdaki acemilikte görüyorum bunu. Türkiye’yi çok kolay anlatıyorlar. Yani birşeyi yaparsan eline ekmeği alırsın. “Bir şey yapalım, iki kişinin eline silah verelim, iki bomba patlatalım, Trabzon infilak eder. Sivas infilak eder.” diyorlar. İşte gördünüz kardeşim etmedi, etmiyor. Siz böyle yaptıkça halk daha çok birbirine karışıyor. Karışıyor kardeşim işte, gördünüz. 15-20 yıldır ne tecrübeler yaşadık. Komşularımızdaki bütün bu oyunlar komşularımızı ikiye bölerken biz huzurumuz, dirliğimiz, bereketimiz, başka bir bereket var bu toprakta. Başka bir birlik var, ilahi bir birlik var.

Bizde ifade özgürlükleri, biz bunları anlamıyormuşuz, barbarız diye üstümüze geliyorlar. Bunlar sökmeyecek.

Çok temiz bir çocuktu. İnanılmaz harbi bir çocuktu. Yani düşmanım olsun, harbi olsun diye bir laf vardır. Arkasından soylu bir laf etmek isterim, şövalyece bir laf etmek isterim. Bu toprağı bizden çok seven, bu toprağın tarihini bizden çok seven, hem Ermeni diasporasının, hem de Ermenilerin çok sevmediği ama bizimle konuşup, bize bunları söylemeye çalışan, yiğit, tertemiz bir arkadaşımızdı. Dünya güzeli bir çocuğu öldürdüler. Benim için, bu toprakta öldürülen herkes bizi felakete sürüklemek isteyenlerin düşüncesidir. Bu oyuna halkımız gelmeyecektir. Bu yüzden ben bu halkın yazarı olmak istiyorum. Ve bu oyunlarını boşa çıkarmak için de kardeşliğimizden başka çaremiz yok.

Halkımız Hrant’ı daha iyi tanısın diye bir cümle daha söylemek istiyorum. Bir gün şakalaşıyorduk. Ben Hrant’a “Bu ülkenin başbakanı olursam, seni kültür bakanı yapacağım, istediğin gibi kiliselerini tamir edersin” dedim. Orada bir hışımla üstüme saldırdı. “Ne kilisesi?”dedi, “ben kültür bakanı olursam önce şu camileri, şu 200 yıldır yapamadığımız camilerimizi tamir edeceğim” dedi. Ben “yani, eski günlerdeki gibi mi?” dedim. “Evet”, dedi, “eski günlerdeki gibi”. Söyleyecek laf bulamıyorum.


NİHAT GENÇ
__________________
[SIGPIC][/SIGPIC]

"İşkence acılar unutulur. Dik yaşamak iz bırakır hayatta..."

Deniz GEZMİŞ
onurozgen Ofline   Alıntı ile Cevapla