Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21-07-2009, 21:19   #1
Gokhan
Gogo
 
Gokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Vedat Kaptan Anısına ''Siyah-beyaz bir âşk hikâyesi...''

Futbolumuz onsuz, daha da tatsız tutsuz olacak.

“Bu kitabı okurken bir noktada Hollanda futbolu hakkındaki bir kitapta sanata, ineklere, kanallara, anarşistlere, kilise ressamlarına ve havayollarına sayfalar dolusu yer ayrılmışken, diyelim Ajax veya Feyenoord hakkında neden sadece birkaç kelam olduğunu merak edeceksiniz. Haklısınız da. Ama bu Hollanda futbolu hakkında bir kitap değil. Benim, Hollanda futbolu hakkında düşündüklerim hakkında bir kitap.” Aynen bu cümlelerle başlıyor uzun bir süredir kütüphanemin tabii ki tozsuz (rica ederim!) raflarında durmakta olan David Winner’ın ‘Parlak Turuncu-Hollanda Futbolunun Nevrotik Dehası’ isimli kitabı. Geldiğine hala inanamadığım, bu yüzden lig başlayıp da hakkında edilecek laflardan saçları Zico’laşmadan dünya gözüyle bir göreyim diye antrenmana bile gittiğim Frank Rijkaard’ın şerefine bir kez daha okumak için aldım raftan. Onun hakkında bir yazı yazacaktım... Sonra Vedat Okyar öldü...
Aynı yakada ikamet eden ve trafikten eşit ağırlıklı nefret eden pazartesi programcıları olarak aynı arabaya denk gelirdik hep. Asansörle aşağıya inme sürem bir sigara tüttürmek için yeterliydi Vedat abiye; yaz-kış, yağmur soğuk demeden futbol oynayabildiğine göre sigara da içebilirdi herhalde? Sigara içmek için iki dakikayı bile değerlendiren güzel adam, ben kapıdan çıktığım anda atardı yanan koca sigarayı. Ben ne tiryakilikten anlarım ne nezaketten, ama gördüğüm o ki onda ikincisi her zaman ağır basardı. Kim kime kapıyı açacak yarışını çokluk kaybettim, bir hamilenin olabileceği kadar çeviktim o günlerde; o her zaman ihtiyar bile denemez, resmen delikanlı. Arabaya koskoca Vedat Okyar’ın açtığı kapıdan bindim iki sezon, az mı?

Baronlar arasında bir dük
Çok gözde tatil beldelerine gittiğinizde, diyelim Türkbükü, varsayalım Como Gölü, nasıl bir bakışta anlaşılırsa yeni parayla eskinin farkı, nasıl kıyafetin fiyatıyla, saatin markasıyla doğru orantılı değilse zenginlik, parasını verip de alabildiğin bir şey değildir soyluluk; en fazla baron olursun, hiyerarşiyi biliyorsan anladın sen ne demek istediğimi. Kıymeti kendinden menkul Baronlar Cumhuriyeti’nde Dük’tü Vedat abi, Dük! Vedat Okyar olmayı futbolu bıraktığı gün bırakmıştı, Vedat Okyar olarak değil, Vedat abi olarak yaşadı.

Nezaket de, zarafet de ondaydı
Ben en fazla Suadiye-İkitelli yolculukları tanışıyım ve haberi aldığımdan beri mahvolmuş durumdayım. Onun hakkında en fazla nezaketini, zarafetini, mütevazılığını, dinamikliğini, yaşını göstermeyişini, insan sevgisini, her akşam Suadiye’den Caddebostan’a kadar yürüyüp aynı barda birkaç kadeh içtiğini, cep telefonu kullanmadığını, öğleden sonra dörtte kalktığını, eşi Asuman hanıma olan sevgisini, torunu Orkun’un birkaç hikâyesini anlatabilirim... Dün futbolu bırakanların anlatmaya doyamadığı milyon tane anısı varken, bir cümleye de “Bir defasında...” diye başlamadı ki Vedat abi; Suadiye-İkitelli diyorum, yol da müsaitti hani.
***
Hollanda futbolundan kanallar geçiyormuş, ne güzel... Türk futbolundan ne geçiyor peki? Tabii ki Boğaz. Türk futbolunda can ‘boğazdan’ geçiyor... Kimden kaç yedik, kime kaç attık, kimle nerede ne zaman oynadık teferruatının dışında, çeşitli mekânlarda çeşitli kombinasyonlarla yenilen yemekler ve içilen içkiler bütününe Türk futbolu denebilir zannımca... Paris’in en sevdiğim bistrolarından birinde duvarda “Bütün kötüler içki içmeyenlerden çıkar, tarih bunu kanıtlar” yazar... Trendin içmeyene doğru döndüğü günlerde, Vedat abi tarihi haklı çıkaranların tarafındaydı. Kim yazacaksa ‘Türk Futbolunun Gastronomikten Nevrotiğe Giden Dehası’nı bunu sakın unutmasın yani...

Banu K.Yelkovan
__________________
Click the image to open in full size.
Click the image to open in full size.





Gökhan
Gokhan Ofline   Alıntı ile Cevapla