Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-04-2006, 18:37   #7
JuNeEiGhT
 
JuNeEiGhT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 


Babasından miras aldığı Beşiktaş aşkının peşinden 30 yıldır koşan Alen Markaryan, 93'ten beri İnönü'nün kapalısında amigoluk yapıyor. Alen'in hiç hazzetmediği taraftar ise promosyon biletlerle maça gelenler.

“Alen sahaya, üçlük çektir Kartala”... 10-15 dakika, gittikçe agresifleşen tezahürattan sonra nihayet Alen sahanın tam ortasına geliyor ve “1,2,3” diyerek “üçlük çektiriyor Kartal’a…”
Bu yazıda bir yerde bir üçlük: 1) Alen 2)Çarşı 3) Futbol endüstrisi.
78’den beri İnönü kapalısında "siyah/beyaz" diye bağırıyor; Alen Markaryan. “Hiç diğer tribünlerden maç izledin mi” diye sorduğumda, sanki hakaret etmişim gibi bana bakıyor ve ardından “Hayır” diyor. Bir gün kapalı dışında maç izlemeyi de pek aklına getirmiyor.
Milyonlarca taraftarın amigoluğunu bir Ermeni yapıyor. Memlekette bu konuda cereyan eden hadiseleri de anımsatarak sadece “Ne diyorsun bu hususta” dercesine bakıyorum: “Beşiktaş tribünlerinde ve Türk halkının iç yapısında asla diğer etnik gruplara ve kökenlere karşı önyargı yoktur. Diğerleri tamamen siyasidir. Ben bu ülkenin topraklarında doğmuşum ve doymuşum. Bu ülkede bir yerlere gelmişim. Beşiktaş taraftarının sağduyusu ve bana gösterdikleri inanılmaz saygı ve sevgi her zaman olumlu tartışmaların konusu olmuştur, ibret ve gıptayla gösterilmiştir. İnsanlar beni kendilerindenmiş gibi görürler, Ermeni kimliğim çok öne çıkmaz" diyor.
Karşı tribüne geçip, “Peki ya rakip taraftarlardan bu konuda tacizler oluyor mu” diye soruyorum bu defa. “Onlar da ismimizi çok iyi ezberledi. Bazıları tabii şımarıklık yapıyor. İnönü’ye geldiklerinde birtakım şeyler oluyor. Ama dışavurumları zayıf” diyerek bastırıyor; “Kapalı tecrübesi” ile.
Her futbolcunun hayali milli olmaktır ya, ben de Alen’e soruyorum: “Milli amigo olmak ister miydin?” “Hayır" diyerek “Maç sonunda başka türlü konuşan oyuncuları” hatırlatıyor. "Neden peki" diyorum haliyle o da arzuhal ediyor: Milli amigo olmaktan gurur duyarım ama milli maçlara pek gitmem. En fazla bir iki maça gittim. Çünkü milli maçlarda maç havası yok. Promosyonlu, çekirdek çitlemeye gelenlere amigoluk yapılmaz.”
Biraz daha "tribün yapıyorum" ve “Fenerbahçeliler İnönü’ye girdi” diyorum. “Ben asla bir başka takım forması giymem. Saracoğlu’na girmek için Fenerbahçe forması giymem” diyerek, "hülle" olayına da yanıt veriyor.
Vakti zamanında İnönü’yü Fenerliden, Galatasaraylıdan kapmak için az mücadele vermedi Beşiktaşlılar. Yavaş yavaş şöyle Çarşı’ya çıkalım. Alen, “Çarşı, 80’lerde 7-8 Beşiktaşlı ağabeyimizin oluşturduğu, İnönü kapalısına sahip çıkmak, semtlerinde diğer takım taraftarlarının rahat rahat dolaşmasına mani olmak üzere oluşturulan bir dayanışmadır, ruhtur” diyor Çarşı hakkında.
Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak mı bilinmez ama bugün bütün Beşiktaşlılar “Çarşılı” olmuş vaziyette. Çarşı nedir? Çarşı bir yerde her şey, bir yerde hiçbir şey. Zira yeri geliyor “Çarşı kendine de karşı” çıkıyor. İyisi mi biz Çarşı içinde kaybolmadan sözü Alen’e bırakalım: “Çarşı, beyinlerin içine girmiş bir ruh hali. Belli bir mekânı yok. Çarşılı olmak bir mertebedir. Kapalıda bir-iki maç izlemekle de olunmaz. Bu gücü nerden almıştır bilmiyorum, elle tutulmayan bir güç.” Biraz somutlarsak bu gücü; yani Çarşı’yı, şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Maç günleri Beşiktaş’taki Kazan Birahanesi'nde toplanıp, maça yarım saat kala kapalı tribüne gelip, maç öncesi biraz ses açma çalışması, maç başladıktan sonra da dakikalarca süren kesintisiz tezahürat yapan taraftar grubu.
“Öyle ki” deyip sözü bu tezahüratı yönlendiren adama, yani Alen’e verelim: “Eski ve yeni açıktan özellikle bilet alıp, bizi rahat rahat izlemek isteyenler var. Birçok insan maçı değil, kapalıyı izliyor.”
Çarşı’nın güfteleri; sanatçıları, sloganları, reklamcıları kıskandırır. Ve lakin sadece kulüplerine olan sevgilerini dile getirmiyorlar açtıkları pankartlarda. Kâh “Beşiktaşlıyız, savaşa karşıyız” diyorlar, kâh “Hepimiz zenciyiz” ve kâh da “Kastamonu’da nükleer santral istemiyoruz”…
Alen, bu siyasi çıkışlar nedeniyle yönetimden bugüne kadar bir tepki almadıklarını söylüyor. “Biz sosyal hayatın içindeyiz. İnsanlığı yakından ilgilendiren olaylara seyirci kalamıyoruz” diyerek “seyirci” değil, “taraf"tar olduklarını vurguluyor Alen. Alen bu taraftarlığı Beşiktaşlı olmanın dışında, “hümanist ve evrensel olmak” olarak tanımlıyor. Ve ekliyor: Kapalı, demokratik bir tribündür. Her an her şey olabilir. Ama tribünde sağ-sol ayrımı yoktur.”
Futbol kamuoyunun Çarşı’dan şikâyetlerini hatırlatıyorum; bir “belediye zabıtası” gibi. “Kartal gol gol gol tezahüratı futbolcuyu olumsuz etkiliyormuş?" “Futbolcularla konuştuğumuzda ‘Olur mu öyle şey. Tüylerimiz diken diken oluyor’ diyorlar. 132 desibele çıkılarak dünyada rekor kırılan bir tezahürattan rahatsız olunur mu?” Bir başka şikâyet: “Beşiktaşlı olunmaz, Beşiktaşlı doğulur, Beşiktaşlı olmayanlar?” tezahüratı… “Biz onu futbolculara söylemiyoruz. Zaten kestik. Sisteme yönelikti” diyor bu şikâyet için de.

FUTBOL ENDÜSTRİSİ
Çarşı’dan biraz da pazar işlerine geçelim istiyorum. Futbolun endüstrileşmesine tepkili Alen. O hâlâ semt takımlarının ve semt ağabeylerinin dünyasında yaşamak istiyor. Ama kendisinin de dediği gibi FIFA, kulüplerden artık “sosisli yiyecek” tercih eden taraftarları statlara istiyor. Türkiye’nin ekonomik koşullarının böyle bir taraftar yapısına uygun olmadığını savunan Alen, işin felsefesine de giriyor: “Futbol bir para sektörü oldu. Artık her şey makineleşti, sponsor ve promosyonların hâkimiyetine girdi. Futbol artık fena halde hayata benzemiyor. Çünkü dünyanın dörte üçü fakir ama futbol zenginlerin işi olmaya başladı. Futbol futbol olmaktan çıktı..."

ÇARŞI MARKASI
Ultraslan’dan yola çıkarak "Bir gün 'Çarşı' isminin de tescilli bir ürün markası olmasını ister misiniz" diye soruyorum ama o hâlâ işin ruhunda: “Öyle bir isteğimiz olsa, futbolcuların formanın altına giydikleri tişörtlerde kullanılmasını isteriz. Ki o ruh hali onlara da geçsin. İşin ticari boyutlarına girdiğimiz zaman, bir sürü manevi değerler var. Onların maddi boyutlara taşınması ne kadar doğrudur bilmiyorum. Belli hudutların içine girmek bizi daraltır” diyerek tam kapıyı kapatacakken yine de açık bırakıyor: “Ama bir gün Çarşı isminin tüm gelirleri kulübe kalmak üzere bir ürün markasına dönüşebilir, olmaması için bir neden yok ama bunlar daha ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacak şeyler. Her şey olabilir…”
Alen Markaryan, 1993’ten bu yana Beşiktaş tribünlerinin amigoluğunu yapıyor. Kendisini ısrarla “amigo” olarak tanımlıyor. Ve bir gün Beşiktaş’ta yönetici olmayı istiyor hatta “Kim bilir belki başkan da olmak isterim” diyerek, tezahüratını bitiriyor; Pangaltı’daki mekânı “Aleni”de yaptığımız söyleyişi de…

ColaTurka için özveri
Futbol endüstrisi için bunları söyleyen Alen’e adeta İnönü’de 1-0 yenik duruma düştüklerinde hissetiği duyguları anımsatan bir soru soruyorum. "Peki bu durumda basketbol takımında Cola Turka’nın Beşiktaş ismine eklenmesini içinize sindirdiniz mi?" “Çarşı içine sindiremedi ama yıllık 3 milyon dolarlık bir kaynak da gözardı edilemez. Çarşı bunu gözardı etmedi. Bu noktada bir özveride bulunmuştur. Ama aynı şey futbol takımı için olsa çok çirkin olur.”


KAPALIYA LOCA HARAKİRİYDİ
Cola Turca için özveride bulunan Çarşı, kapalı tribünde localar için özveride bulunmadı. Alen localardan iddia edildiği gibi para kazanılmadığını savunuyor. Locaların sponsorlara verildiğini, onların da oraları çalışanlarına verdiğini söylüyor. Ama localara esasen neden karşı olduklarını da şöyle dile getiriyor: “Zaten kapalıya loca yaptırmak ihanetti, harakiriydi. Kapalının bütün ruhunu alıp götürmek istediler. Her şey para değil. Bugün bu taraftar olmasaydı FB ve GS Beşiktaş’ı yerle bir etmez miydi?”

__________________
İsimsiz Korkuları Katmadık Yüreğimize , SimSiyah BemBeyaz DoğruLarı YaŞaDıK ÖLümüNe..

************************************************************************************************************** JuNeEiGhT..
JuNeEiGhT Ofline   Alıntı ile Cevapla