Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11-10-2009, 20:08   #4
Strike EagLe
 
Strike EagLe - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

MÜMİNLERİN YÜZÜNDE NUR, İNKARCILARIN
YÜZÜNDE ZİLLET OLUR

İmanın ve inkarın insanların yüzlerine ve derilerine yansıması Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlardan başka bir tanesidir. Allah birçok ayetinde iman edenlerin yüzlerinde bir nur, inkarcıların yüzlerinde ise karanlık bir zillet olduğunu bildirir:

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar... (Şura Suresi, 45)

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27)

Allah'ın bu ayetlerde bildirdiği gibi, inkarcıların yüzünde zillet ve bir karartı vardır. Buna karşın müminlerin yüzleri ise nurludur. Allah onların, yüzlerindeki secde izinden tanındıklarını bildirir:

Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir... (Fetih Suresi, 29)

Allah başka ayetlerinde de inkarcıların ve suçluların simalarından tanındıklarını bildirir:

(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)

Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)

Bir insanın imanına veya suçlu bir günahkar olmasına göre yüzünde fiziksel değişiklikler meydana gelmesi Allah'ın büyük bir mucizesi ve Kuran'da bildirdiği önemli bir sırdır. Manevi hisler, fiziksel olarak bedende etki meydana getirmekte, o insanın tüm hatları aynı kalmasına rağmen yüzündeki ifadesi değişmekte, yüzüne bir aydınlık veya karanlık gelmektedir. Çevresine iman gözüyle bakan bir insan, Allah'ın insanlarda meydana getirdiği bu mucizesini eğer Allah dilerse görebilir.


ALLAH'IN KÖTÜLÜKLERİ
ÖRTMESİNİN SIRRI

Müminlerin hedefi Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Ancak, insan zayıf ve unutkan yaratılmıştır; bu nedenle birçok hatası veya eksiği olabilir. Kullarını en iyi bilen, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Allah, samimi kullarının kötülüklerini örteceğini ve onları kolay bir hesap ile sorguya çekeceğini bildirmiştir:

Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, o, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır." (İnşikak Suresi, 7-9)

Allah, elbette ki her insanın kötülüklerini iyiliğe çevirmez. Allah'ın kötülüklerini örterek affettiği müminlerin özellikleri de Kuran'da bildirilmiştir:

Büyük günahlardan kaçınanlar
Allah bir ayette "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) diye bildirir. Bunu bilen müminler Allah'ın çizdiği sınırlara çok dikkat eder, bunların dışına çıkmaktan ve harama girmekten sakınırlar. Eğer unutarak, yanılarak veya gaflete kapılarak bir hataları olursa, hemen Allah'a yönelir ve tevbe ederek, O'ndan bağışlanma dilerler.

Allah hangi kulların tevbesini kabul edeceğini ise yine Kuran'da bildirmiştir. Buna göre bir insanın "Allah nasıl olsa affeder" diye düşünerek sürekli hata işlemesi büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah ancak cehalet nedeniyle kötülük yapan ve yaptığını farkettiği anda direnmeden ve vakit kaybetmeden tevbe eden ve davranışlarını düzelten kullarının tevbelerini kabul etmektedir. (Nisa Suresi, 17-18)

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, bir insanın kusurlarının örtülmesi ve din gününde pişman olmaması için yapması gereken şeylerden biri günaha girmekten şiddetle kaçınmasıdır. Günaha giren bir müminin ise yapması gereken, hemen Allah'a kesin bir tevbe ile tevbe etmektir.

Salih ameller işleyenler
Allah, başka ayetlerinde ise, salih amellerde bulunanların kötülüklerini örteceğini bildirir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş (fevz)' budur. (Tegabun Suresi, 9)

Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Furkan Suresi, 70)
Bir insanın, sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı her eylem ve davranış salih bir ameldir. Örneğin bir insanın din ahlakını insanlara anlatması, tevekkülsüz birine kaderi hatırlatması, dedikodu yapanı engellemesi, evini ve bedenini temiz tutması, ilmini ve kültürünü artırması, güzel söz söylemesi, insanlara ahireti hatırlatması, hasta olan birini kollaması, yaşlı birine sevgi ve şefkat göstermesi, hayır için kullanacağı parayı kazanmak için çalışması, kötü söze iyilik ve sabırla karşılık vermesi gibi insanın her tavrı Allah'ın hoşnutluğu için yapıldığında salih amel olur.
Ahirette, Allah'ın kötülüklerini örterek iyiliklere çevirmesini dileyenler, daima Allah'ın en hoşnut olacağı tavrı seçmelidirler. Bunun için insanın ahiret günü vereceği hesabı düşünmesi gerekir. Örneğin ahiret gününde cehennem ateşinin yanında durdurulan bir insana, dünya hayatında işlediği kötülükler gösterilse ve ona, bu kötülüklerinin bağışlanması için salih amellerde bulunması gerektiği söylense bu insanın tavrının nasıl olacağı açıktır.
Cehennem ateşini yanı başında gören, cehennemdeki insanların umutsuzluklarını, pişmanlıklarını, azaptan dolayı çıkardıkları ızdırap dolu inlemeleri duyan, cehennemdeki azabın nasıl olacağına gözleriyle şahit olan bir insan, Allah'ı en hoşnut edecek davranışları seçecek ve vargücüyle çaba gösterecektir. Bu durumdaki bir insan, salih amellerde bulunmak konusunda gevşeklik gösteremez, asla tembellik yapamaz, Allah'ı hoşnut edecek bir tavır varken, başka bir tavır sergilemez, umursuzluk yapamaz veya asla gaflete düşemez. Çünkü cehennem her an yanı başındadır ve ona sonsuz hayatını ve Allah'ın azabını her an hatırlatmaktadır. Bu durumdaki bir insan yapacağı amelleri geciktirip ertelemez de. Vicdanının emrettiği herşeyi derhal ve eksiksizce yapar. İbadetlerinde çok titiz ve devamlı olur.
İşte, Allah, dünya hayatında da, sanki cehennemi görüp de gelmiş ya da cehennemi her an yanı başında gören biri gibi, salih amellerde bulunan, Allah'tan ve ahiretten korkup sakınarak davrananların kötülüklerini iyiliğe çevirecektir. Bu müminler, ahirete kesin bir bilgiyle iman ederler ve Allah'ın azabından şiddetle korkup sakınırlar.


ALLAH YOLUNDA YAPILAN
HARCAMALARDAKİ HİKMETLER

İnsanı maddi ve manevi pisliklerden temizleyen, nefsini eğiterek Allah'ın hoşnut olduğu bir ahlaka erişmesine vesile olan en önemli ibadetlerden birisi de Allah yolunda ve hayır için yapılan harcamalardır. Allah peygambere müminlerin mallarından sadaka almasını bu şekilde onları temizlemesini bildirmiştir. Ayette şöyle hükmedilmektedir:

Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun… (Tevbe Suresi, 103)

Ancak, insanların temizlenip arınmalarına vesile olan harcamalar, Kuran'da bildirildiği şekilde yapılan harcamalardır. İnsanlar yolda gördükleri dilencilere bozuk paralarından biraz verdiklerinde ya da eski kıyafetlerini fakir gördükleri bir iki kişiye dağıttıklarında veya aç gördükleri birini doyurduklarında, üzerlerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yerine getirdiklerine inanırlar. Bunların hepsi elbette Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapıldığında Allah Katında sevabı olan davranışlardır. Ancak, Allah'ın Kuran'da bildirdiği sınırlar vardır. Örneğin Allah, ihtiyaçlardan arta kalanın infak edilmesini bildirir:

... Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı. Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;" (Bakara Suresi, 219)

İnsanın dünya hayatında yaşaması için gerekli olan ihtiyaçları çok azdır. İnsanın ihtiyaçları için kullandığı miktar dışında sahip olduğu mal ihtiyaçtan arta kalan demektir. Önemli olan neyin harcandığı değil, kişinin samimi olarak verebileceği neyse onu vermesidir. Allah herşeyin doğrusunu bilir ve insanların ihtiyaçlarından arta kalan miktarın ne kadar olduğunu tamamen insanın aklına ve vicdana bırakmıştır. Dünya hırsı olmayan, dünyalarını ahiretlerine karşılık olarak satmış bulunanlar için infak çok kolay bir ibadettir. Allah, dünya hırsı olanların veya içinde biraz bile dünyaya bağlılığı bulunanların da mallarından infak ederek arınmalarını ve dünya hırsını bırakmalarını istemiştir. Şüphesiz bu, müminlerin ahiretleri için çok önemli bir ibadettir.

İnsan sevdiği şeylerden de ihtiyaç içinde
olanlara vermelidir
İnsanlar başkalarına bir iyilikte bulunacakları zaman, bu yapılan iyiliğin kendilerine hiç dokunmamasını isterler. Örneğin ihtiyaç içindeki birine eşyalar verecek biri kendi sevmediği, belki hiç kullanmadığı şeyleri verir.
Allah kişinin kendisine uygun görmediği, eski bulduğu, kullanılmayacağına kanaat getirdiği mallarından ziyade, sevdiği beğendiği eşyalarından infak etmesinin makbul olduğunu emretmiştir. İnsanın sevdiği şeyleri infak etmek zoruna gidebilir ancak insanın temizlenmesi ve iyiliğe erişebilmesi için böyle bir fedakarlıkta bulunması gerekir. Bu, Allah'ın bize bildirdiği önemli bir sırdır. Allah bunun dışında insanın asla iyiliğe eremeyeceğini bildirmiştir:

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Al-i İmran Suresi, 92)

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır. (Bakara Suresi, 267)

Allah yolunda yapılan harcamalar Allah'a
yakınlaşmak için bir yoldur
Bir Müslüman için hiçbir şey, Allah'ın hoşnutluğundan ve O'nun sevgisini kazanmaktan daha üstün değildir. Mümin hayatı boyunca sürekli olarak kendisini Allah'a yakınlaştıracak vesileler arar. Allah bir ayetinde müminlere bunu şöyle bildirir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cehd edin (çaba gösterin), umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)

Allah Kuran'da müminlere bir sır ve bir müjde olarak yaptıkları infakların Kendisi'ne yakınlaşmaya sebep olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle sevdiği şeylerden ve ihtiyaçlarının arta kalanını infak etmek Müslümanlar için bir zorluk değil, aksine Allah'a olan bağlılıklarını ve sevgilerini gösterecekleri çok değerli bir fırsattır. Konu ile ilgili ayet şöyledir:

"Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Tevbe Suresi, 99)

Allah için yapılan her harcamanın güzel
bir karşılığı vardır
Allah'ın infak konusu ile ilgili olarak bildirdiği bir diğer sır ise kişinin aslında bir fedakarlık yaparak infak ettiği şeyin mutlaka kendisine geri döneceğidir. Bu Allah'ın önemli bir vaadidir. Yoksulluk korkusu yaşamadan Allah yolunda mallarını infak eden insanlar hayatları boyunca hiç ummadıkları nimetlerle rızıklandırılırlar. Hayır olarak infak ettikleri herşey hayır olarak kendilerine döner. Allah'ın bu vaadinin bildirildiği ayetlerden bazıları şöyledir:

Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir. (Bakara Suresi, 272)

… Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal Suresi, 60)

De ki: "Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletip-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Sebe Suresi, 39)

Müminler mallarını ve canlarını infak ederken sadece Allah'ın rızasını ve cennetini isterler, ancak ayetlerde görüldüğü gibi, Allah'tan bir sır olarak her ne infak ederlerse kendilerine geri ödenir. Ayette bildirildiği gibi Allah yerine başkasını verir. Bunlar hem dünyadaki nimetler hem de hepsinin üzerinde Allah'ın cennette müminler için hazırladığı nimetlerdir. İnfak edenlerin aksine, mallarını cimrilikle tutan veya Allah'ın sınırlarını çiğneyerek mallarını artırmaya çalışanların ise Allah bereketlerini kısar. Bununla ilgili ayetlerden biri faiz alanların durumunu bildirir:

Allah, faizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez. (Bakara Suresi, 276)

Allah, mallarını infak edenlerin Allah Katından kavuşturuldukları bereketi başka ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.

Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 264-265)

Bu ayetlerin her biri Allah'ın Kuran'da iman edenlere bildirdiği sırlardır. İman edenler sadece Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmak için infak ederler. Ancak Allah'ın ayetlerle bildirdiği bu sırları da bildikleri için, Allah'ın bereketini ve rahmetini umarlar. Onlar Allah yolunda mallarını ve canlarını harcadıkça, helale-harama dikkat ettikçe, Allah onların zenginliklerini artırır, işlerini kolaylaştırır, Allah yolunda harcayacakları daha çok olanak yaratır. Bu sırrı, hiçbir endişe ve gelecek kaygısı duymadan, Allah'tan korkup sakınarak Allah'ın sınırlarını koruyan her mümin kendi hayatında yaşar.


İYİLİĞİN VE GÜZEL
SÖZÜN ETKİSİ

İnsanlar, hep huzurlu, güven içinde yaşadıkları, dostluk ve neşenin olduğu ortamlar isterler. Ancak, bunu isterken böyle ortamların oluşması için bir çaba göstermez, hatta bizzat kendileri huzur ve rahat kaçırırlar. Huzuru, dostluğu ve güvenliği sağlamayı ise herkes karşı taraftan bekler. Bu aile içi ilişkilerden, bir şirket çalışanlarına, toplumsal huzurdan ülkeler arası ilişkilere kadar böyledir. Oysa, güzellikler, dostluklar, huzur ve güven fedakarlık ister. Eğer herkes kendi isteğinin olmasını isterse, herkes konuşmada ve kararlarda kendisinin üstün gelmesi için çaba harcarsa, herkes kendi rahatını düşünür, fedakarlıkta bulunmazsa, elbetteki insanlar arasında çatışmalar ve huzursuzluklar olacaktır. Ancak Allah'tan korkan müminler farklı davranırlar. Onlar, hem fedakar, hem affedici, hem de sabırlıdırlar. Kendilerine haksızlık yapıldığında dahi, haklarından feragat ederek, toplumun huzur ve güvenliğini, insanların neşesini kendi nefislerinden üstün tutar, en güzel tavrı gösterirler. Bu, Allah'ın müminlere emrettiği üstün bir ahlak özelliğidir:

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir."Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. (Fussilet Suresi, 34-35)

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

Ayette de bildirildiği gibi, Allah böyle üstün bir tavra karşılık, müminlerin düşmanlarını "sıcak bir dost"a çevirir. Bu Allah'ın sırlarından biridir. Sonuçta tüm insanların kalbi Allah'ın elindedir. Allah, kimi isterse onun kalbini ve düşüncesini değiştirebilir.
Allah güzel ve yumuşak sözün etkisini başka ayetlerde de haber vermektedir. Allah, Hz. Musa ve Hz. Harun'a Firavun'a gitmelerini ve ona yumuşak söz söylemelerini emreder. Firavun, son derece azgın, acımasız ve zalimdir. Ancak, Allah buna rağmen, elçilerine ona yumuşak söz söylemelerini emretmiştir. Allah bunun nedenini de ayetlerinde açıklamıştır:

"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." (Taha Suresi, 43-44)
Bu ayetler müminlerin inanmayanlara, düşmanlarına ve azgın insanlara karşı nasıl bir tutum içinde olmaları gerektiğini bildirmektedir. Bunlar elbette ki sabır, güç, alçakgönüllülük ve akıl gerektiren davranışlardır. Allah, müminlerin, emirlerine uyarak güzel ahlak göstermelerinin karşılığında davranışlarını etkili kılacağını ve düşmanlarını dosta çevireceğini bir sır olarak bildirmiştir.


ALLAH'IN İNSANLARA
GENİŞLİK VERMESİNİN SIRRI

İnsanların en büyük yanılgılarından biri herşeyi sebeplere bağlı olarak düşünmeleridir. Örneğin daha önceki konularda da bahsedildiği gibi, mallarını Allah yolunda harcadıklarında paralarının kalmayacağını zannederler. Oysa Allah'ın yaratışında onların bilmedikleri bir sır vardır ve Allah, infak edenler üzerinde dünyada ve ahirette nimetlerini artıracağını bildirir. Allah, bunları elbette ki sebeplere bağlı gibi gösterir. Örneğin infak ettiği için, bereketi artan bir insanın işlerinin rast gitmesini sağlar, işlerini kolaylaştırır ve kazancını artırır. Ya da bir insan, önceki konuda da söz edildiği gibi, azgın bir insanı yumuşak sözle ikna edemeyeceğini zannedip, ona karşı tek çarenin zor kullanmak olduğunu düşünebilir. Oysa, Allah'ın emrine uyan bir insan için, Allah'ın Kuran'da bildirdiği sırlar tek çözümdür.
Kuran'da bunlara benzer olarak verilen sırlardan biri de, Allah'ın bir başka emridir:

Ey iman edenler, size meclislerde "yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin. Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Mücadele Suresi, 11)

Allah, bir toplantıda, yeni gelenler için veya kalabalığın azaltılması için yer açılması gerektiğinde, müminlerin bu çağrıya hemen uymalarını emreder. Bu, hem ince düşünce, hem fedakarlık, hem de itaat göstergesidir. Allah, bu davranışın bir karşılığı olarak, müminlere genişlik vereceğini ve onları derecelerle yükselteceğini bildirir. Allah her insanın niyetini ve kalbini elinde tutar. Allah bir davranıştan hoşnut olduğunda, o insana dilediği her şekilde nimet ve güzellik verebilir. Bu nedenle, müminler herşeyin sonucunu ve karşılığını Allah'tan beklerler. Bir toplantıda yer açtıklarında, insanlardan teşekkür veya minnettarlık değil, Allah'ın hoşnutluğunu ve O'nun kalplerine vereceği huzur ve genişliği ve derecelerindeki artışı umarlar.


ALLAH, DİNİNE YARDIM EDENE
MUTLAKA YARDIM EDER

Müminlerin Kuran'da müjdelendikleri sırlardan birini Allah şöyle bildirir:

"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (Muhammed Suresi,7)

İman edenler, hayatları boyunca Kuran ahlakını insanlar arasında yaygınlaştırmak, insanların Allah'a iman etmelerine vesile olmak için ciddi bir çaba içinde olurlar. Onların bu çabalarına karşılık, inkar edenlerden bir grup ise, tarih boyunca hep iman edenlerin karşısında yer almış, onları baskı ve şiddetle engellemeye çalışmışlardır. Allah, Kuran'da, inkar edenlere karşı hep müminlerle birlikte olduğunu, onların işlerini kolaylaştıracağını, müminlere yardımcı ve destek olacağını bildirir. Allah yolunda samimi bir çaba içinde olan müminler bunları kendi hayatlarının her anında yaşarlar. Allah, her işlerini kolaylıkla sonuçlandırır, her işlerinde başarı ve güzellik verir. En zor veya karmaşık gibi görünen olaylarda dahi, müminlere bir kolaylık sağlar. Hatta zayıf imanlıların "eyvah" dedikleri, ümitsizliğe düştükleri, hiçbir kurtuluş yolunun kalmadığını sandıkları durumlarda dahi Allah, müminlere Katından yardım göndermiş ve müminleri başarılı kılmıştır.
Allah'ın yardımının ve desteğinin kendileriyle olduğuna iman eden müminler hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaz, Allah'ın olayı nasıl sonuçlandıracağını heyecanla beklerler. Hz. Musa ve kavmi buna bir örnektir. Hz. Musa, İsrailoğullarını Firavun'un zulmünden korumak için Mısır'dan çıkarır. Firavun ise ordusuyla birlikte Hz. Musa'nın ve kavminin peşine takılmıştır. Hz. Musa ve İsrailoğulları deniz kıyısına ulaştıklarında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun tarafından sıkıştırıldıklarını düşünerek, panik olmuşlar ve ümitsizliğe kapılmışlardır. Oysa, Hz. Musa "... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 62) diyerek, Allah'ın müminlerle beraber olduğuna dair inancını göstermiştir. Gerçekten de Allah, denizi ikiye yararak, Hz. Musa'nın ve kavminin karşı kıyıya geçmesini sağlamış, hemen artlarından denizi kapatarak Firavun'u ve ordusunu suda boğmuştur.
Allah'ın müminlerle beraber olduğuna iman eden, Allah'a dost ve yakın bir mümin, hayatının her anında bu sırrın tecellilerini görecektir. Elbette ki, denizin yarılması gibi mucizeler Allah'ın bazı elçilerine gösterdiği olaylardır. Ancak her mümin, samimi olarak düşünüp, yaşadığı her olayda Allah'ın yaratışını ve Kuran ayetlerini düşünürse, neredeyse mucize denecek kadar, büyük küçük yaşadığı her olayda Allah'ın desteğinin ve yardımının belirtilerini görecektir.

Allah, müminlere sezilmez yollarla da yardım eder
Allah, birçok ayetinde müminlere desteğinin ne şekillerde olabileceğini bildirmiştir. Örneğin bir ayette Allah müminleri, düşmanlarının gözünde iki misli gösterdiğini şöyle bildirir:

Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır. (Al-i İmran Suresi, 13)

Allah müminlere kurulan tuzakları bozarak
müminlere yardım eder
Daha önce de belirtildiği gibi, inkar edenler müminleri Allah'ın yolundan engellemek için onlara türlü zorluklar çıkarırlar ve onların aleyhinde tuzaklar kurarlar. Ancak Allah, Kuran'da müminlere kurulan tüm tuzakların bozulacağını, tuzakların kurucularının başına geçeceğini ve müminlere hiçbir zarar veremeyeceklerini bildirir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. (Al-i İmran Suresi, 120)

Kurulan tuzakların zaman içinde mutlaka müminlerin lehine, tuzağı kuranların ise aleyhine döndüğünü gösteren örneklerden birisi Hz. Yusuf'a kurulan tuzakla ilgilidir. Yusuf Suresi'nde bildirildiğine göre, babalarının sevgisini kıskanan kardeşleri Hz. Yusuf'a tuzak kurup, onu bir kuyuya atarak ölüme terketmişledir. Hz. Yusuf'un genç yaşlarında ise, yanında kaldığı Vezirin karısı tarafından bir başka tuzak kurulmuştur. Ancak Allah'ın vaadi gereği kurulan bu tuzakların hiçbiri Hz. Yusuf'a bir zarar verememiştir. Hz. Yusuf'a kurulan tuzaklar ve kuyuya atılması ile gelişen olayların sonucunda Hz. Yusuf, Mısır hazinelerinin başına getirilmiştir. Hz. Yusuf, tüm bu olaylar neticesinde hileli düzenlerin başarıya ulaşmayacağını söylemiştir:

(Yusuf aracıya şunu söyledi "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi." (Yusuf Suresi, 52)


ÇEKİŞMEK GÜÇ KAYBINA
NEDEN OLUR

Müminlere Kuran'da bildirilen en önemli sırlardan birinde, aralarında çekişmemeleri gerektiği, aksi takdirde güçlerinin azalacağı, birliklerinin bozulacağı ve yılgınlaşacakları haber verilir. Bu ayet şöyledir:

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

Kuran'a uygun olan, alçakgönüllü, hiçbir konuda hırsı olmayan, ara düzelten, çözümcü ve kolaylık getiren bir ahlaktır. Bunun aksi olduğunda, insanlar arasında çekişmeler, ihtilaflar olacaktır. Her insan elbette ki farklı düşüncelere sahip olabilir. Örneğin bir konunun çözümü için 20 insan 20 farklı fikir önerebilir. Bunların her biri kendi içinde haklı, doğru veya tutarlı olabilir. Ancak, herkes kendi isteğinin olması için ısrar ettiğinde kargaşa ve ihtilaf çıkacağı açıktır. Bu durumda bu 20 kişi birlik olacağı yerde, kendi fikrini kabul ettirmek için, kardeşleriyle çekişmeye girişecek ve asıl yapılması gereken hayırlar aksayacaktır. Dolayısıyla bu 20 kişinin tüm gücü gidecek, aralarındaki birlik ve kardeşlik bozulacaktır.
Oysa müminler değil birbirleriyle çekişmek, birbirlerine karşı son derece fedakar olmalı, birbirlerini çok sevmeli, çok güçlü bir dayanışma ve yardımlaşma içinde olmalıdırlar. Özellikle zorluk zamanlarında, her zamankinden çok Allah'ı zikretmeli, birbirlerine karşı her zamankinden daha çok anlayışlı ve kolaylaştırıcı olmalıdırlar. Çekişmek nasıl güç alırsa, birlik ve beraberlik de aksine müminlere güç verir. Allah, bir başka ayetinde müminler dost ve yardımcı olmazlarsa, dünyanın fitne ve bozgunculuk içinde olacağını ayrı bir sır olarak vermiştir:

"İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (Enfal Suresi, 73)

Bunların her biri Allah'ın bir sır olarak bildirdiği ve Müslümanlara yüklediği sorumluluklardır. Hiçbir Müslüman, bir diğer kardeşiyle arasındaki çekişme için "bundan ne olur?" dememelidir. Çünkü Allah'ın bildirdiğine göre bu, Müslümanların güçten düşmesi demektir ve bunun Müslüman üzerinde sorumluluğu olur. Müslümanlar birbirlerinin yanlışlarını, hatalarını, kusurlarını araştırmamalı, birbirlerine örtü görevi görerek, şefkat ve merhametle birbirlerini tamamlamalıdırlar. Bunun neticesinde tüm güçlerini Allah'ın dinini, Kuran ahlakını insanların arasında yaygınlaştıracak, insanlara Allah'ın varlığının delillerini anlatacak ilmi çalışmalara verebilir ve tüm insanlığa büyük hizmette bulunabilirler. Ancak unutmamak gerekir ki, herkes hizmeti, asıl olarak kendi ahiretini kazanmak, Allah'ın azabından korunmak için yapar.


KALPLER SADECE ALLAH'IN
ZİKRİYLE HUZUR BULUR

Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar gerçek mutluluğu yakalamanın yollarını ararlar. Her birinin mutlu olmak için bir hedefi vardır. Kimi zengin olduğunda, kimi iyi bir işe girdiğinde, kimi sevdiği insanla evlenebildiğinde, kimi istediği estetik ameliyatını yaptırabildiğinde, kimi üniversiteyi kazandığında mutlu olacağını düşünür. Amacına ulaştığında ise aradığı mutluluğu ya bulamaz ya da çok kısa süreli ve kendisini tatmin etmeyen bir mutluluk olduğunu görür. Bu sefer başka bir hedefe sarılır. Onu elde ettiğinde mutlu olabileceğini düşünür. Oysa bugüne kadar bu yollarla gerçek anlamda mutluluğu yakalayabilen bir insan olmamıştır. En mutlu olduğunu düşünen insanın bile, içini sıkan, düşünmekten kaçındığı, ona huzursuzluk veren sayısız konusu vardır.
Gerçek mutluluk, huzur, iç neşesi ve rahatlık ise, sadece Allah'ın zikriyle mümkündür. Allah bu gerçeği bir ayette şöyle bildirir:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)

Bu, Allah'ın Kuran'da bize bildirdiği çok önemli bir sırdır. Birçok insan bu gerçekten habersiz, yukarıda söz ettiğimiz şekilde yaşar. Dünya nimetleriyle tatmin bulmaya çalışır. Asla ölmeyecekmişçesine, hesap günüyle karşılaşacağını düşünmeden hırsla dünyaya ait değerlere sahip olmak için uğraşır.
Ancak bu, büyük bir aldanıştır. Bu insanların sahip oldukları hiçbir şey gerçek bir huzur ve mutluluk kazandırmaz. Yalnızca Allah'a gönülden bağlanan, O'nun şefkatinin, merhametinin, kendileri üzerindeki korumasının şuurunda olan müminler mutmain bir yaşam sürebilirler. Gördüğü her olayda, duyduğu her konuşmada Allah'ı zikreden, Allah'ın yaratışının delillerini görerek O'nu anan bir insanın kalbine Allah, bu iç rahatlığını verir. Dolayısıyla insanların iç rahatlığını veya huzur ve mutluluğu başka yerlerde aramaları boşunadır.
__________________

Türk gibi yaşar, gerekirse Türk gibi ölmesini bilirim
.

Ne bebek katilleri, ne yobazlar Ülkemi bölemeyecek.

Kan kırmızısı gökler, beni yakın sona doğru çekiyor.
Kanımın son damlasına kadar savaşmaya hazırım. Savaşarak batacağım.
Strike EagLe Ofline   Alıntı ile Cevapla