Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-02-2010, 10:05   #1
murat_eren
 
murat_eren - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Icon16 beşiktaşta seçim güzel yazı

Beşiktaş tarihinin en kritik dönemeçlerinden biri olan 31 Ocak seçimleri Yıldırım Demirören’in zaferi ile sonuçlandı. Beşiktaş’ın geleceği artık tamamen Demirören ailesinin vicdanına teslim edilmiştir. Umarım Demirörenler geçmişte yaptıkları hataları tekrarlamaz, Beşiktaş mirasına sahip çıkarlar.

Öncelikle seçimin ölçülebilir verilerine bakarak bir analiz yapmak gerekir. Seçim öncesi Milliyet, Habertürk ve Lig TV’nin anketlerine katılan Beşiktaş taraftarları yüzde 80 oranında Murat Aksu’nun başkan olmasını istiyordu.

Oysa seçime katılan kongre üyelerinin sadece yüzde 40’ının oyunu alabildi Aksu. Beşiktaş taraftarının “yeter” dediği Yıldırım Demirören ise “yetmez” diyen kongre üyelerinin yüzde 60’lık desteğini aldı. 2004 seçimlerinde 3 bin 270 oy alan Demirören bugünkü İkinci Başkanı’nın söylemi ile Beşiktaş tarihinin en kötü yönetimini sergilemesine rağmen oylarını yüzde 50 arttırarak 4 bin 500’e çıkardı.

Peki neden seçildi?
Göreve geldiği günden, 2010 Ocak ayına kadar geçen 66 ayda Beşiktaş’ın borcunu 12 kat arttıran bir yönetimi Beşiktaş Kongre Üyeleri neden seçti? Bu sorunun cevabını bulmak için biraz geriye gitmek gerekiyor.

Murat Aksu, 15 Ekim’deki adaylık açıklamasında iki konunun altını çizdi. Birincisi Fulya dâhil her konuda hesap soracağı, ikincisi ise Beşiktaş’ta gerçek kulüp içi demokrasiyi hayata geçirecek 100 bin kongre üyesi projesi.

Bu sözlerden sonra Aksu, Beşiktaş tarihinde görülmemiş bir ittifakı karşısında buldu. İktidarın var olan gücünün yanına önce İsmail Ünal eklendi. Fulya, en başta Ünal’a zarar verecekti.

‘Kasaba siyaseti!’
Kongre üyeliklerinin halka açılmasıyla tabanlarını ve oy potansiyellerini kaybedecek olanlar peşi sıra Demirören saflarına geçmeye başladı. Eski başkan adayları, Süleyman Seba’nın sağ ve sol kolu denebilecek Metin Keçeli, Fahrettin Curoğlu, Alen Markaryan, İhsan Kalkavan gibi normal hayatta yan yana gelmeyecek birçok isim artık Murat Aksu’nun karşısındaydı.

Murat Aksu’nun “kene” diye adlandırdığı kongre simsarları, gruplar ve birçok dernek de doğal olarak Yıldırım Demirören saflarına çekildi.

Bir adım sonra, Murat Aksu’nun ekibine çengel atılmaya başlandı. Divan Başkanı Yalçın Karadeniz, önce Levent Erdoğan’ı sonra da Faruk Pala’yı ittirerek içeriye sokmaya çalıştı. Özellikle Faruk Pala konusunda başarılı da oldu, amacına ulaştı. Diğer yandan İsmail Ünal üstünden Beşiktaş siyasetin göbeğine atıldı, hem de kasaba siyasetinin.

Aziz Nesin hikayesi gibi
2000’li yıllarda Beşiktaş’ta başlatılan “başkalaşım” hareketinin mimarı olan İsmail Ünal, 2010 seçimlerinin başrol oyuncusu oldu. 2002 seçimlerinde kongre üyesi yaptırdığı 13 yaşındaki çocuklar ile Fenerbahçeli, Galatasaraylı ve Aksekili üyelerin oylarıyla geldiği genel sekreterlik makamından, Beşiktaş Belediye Başkanlığı’na inanılmaz bir geçiş yaptı.

Eşine ancak Aziz Nesin hikâyelerinde rastlanacak bir siyasi başarı öyküsünü, son yerel seçimlerde aldığı rekor oyla taçlandırarak 2010 Ocak ayında Aksekili grupçu İsmail’den, bir Beşiktaş fenomeni İsmail Ünal’a dönüştü.

Seçim süreci boyunca, Murat Aksu’nun Ümraniye’ye mescit yapacağı, kulübe tarikatları sokacağı, bayan sporcuların başını örteceği dedikoduları özellikle yaptırıldı.

Akıllar karıştı, ve...
20 yılı aşkın süredir Beşiktaş Kongre Üyesi ve 5.kuşaktan “semt”li bir Beşiktaşlı olarak yaşadığım hiçbir kongrede bu kadar bel altından vurulduğunu görmedim.

Mali Kongre günü, 30 yıldır ailece tanıdığım kongre üyesi Necla Abla ile karşılaştım. Kendisi Türkiye’nin en önemli spor müdürlerinden birinin de akrabasıdır. Bana “Kime oy vereceksin?” diye sorduğunda, “Murat Aksu’ya” dedim. Yüzüme baktı ve “Yazıklar olsun sana, baban mezarında ters dönecek, oyunu nasıl AKP’lilere verirsin. Başbakan’dan talimat almışlar, kulübü ele geçirecekler” diyince “Abla, AKP Beşiktaş seçimlerine girmek istese Erdoğan Demirören oğlunu aday bile çıkaramazdı, istersen akraban gazeteciye de sor” desem de nafile, derdimi anlatamadım.

Kafası fena halde karıştırmıştı Necla Abla ve onun gibi düşünenlerin, Beşiktaş’a siyaseti bulaştıranların sayesinde.

Sistemden beslenen...
Murat Aksu, başkan adaylığı konusunda ilk kez benim fikrimi sormuştu. Ben, “Girme bu işe” dediğimde “Her gören Beşiktaş’ı sahipsiz bırakmayın, şimdi taşın altına elini sokmazsan ne zaman sokacaksın diyor, artık yüzüm tutmuyor, hayır diyemiyorum” diyince kendisini vicdanen haklı buldum.

Önce bir Beşiktaşlı olarak sonra da en yakın arkadaşımı bu yolda yalnız bırakmamak adına hiç sevmediğim hatta nefret ettiğim Beşiktaş kongre sürecinin içine dâhil oldum. Seçim sürecinde bu sayfalardan herhangi bir yazı kaleme almadım, kendi ilkelerim gereği tercihlerimi kimseye empoze etmeye çalışmadım kendi köşemden, çünkü taraftım. Bu yazıyı yazmamın sebebi ise kaybeden taraftan durumun nasıl göründüğünü anlatarak, Beşiktaşlıları bilgilendirmektir. Şimdi ağzı olan konuşuyor, yok stratejik olarak şu hata yapıldı, yok liste yanlıştı vesaire... Bu konuda fikir üreten herkesin anlamadığı veya anlamak istemediği nokta şu. 2010’da Beşiktaş’ta ya devrim olacaktı ya da Beşiktaş artık sonu bilinmeyen bir yola doğru hızla gidecekti. Sistemden beslenenler, sistemi değiştiremezler. 2000’li yıllardan bu yana taviz vererek başkan olan tüm isimler, Beşiktaş’ta iktidar olamamıştır ve iktidar olamadan seçimi kazansanız bile Beşiktaş’ta hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.

İsmail Ünal’ın kulübü!
31 Ocak kongresinin Beşiktaşlılar adına en büyük kazanımı, Beşiktaş adına hesap sormak isteyenlerle, istemeyenlerin, kulübü kongre simsarlarından, rant çetelerinden arındırmak isteyenlerin ve de buna karşı duranların nasıl ayrıştığını gözlemlemeleri olmuştur. Beşiktaş üzerinden yürütülen ilişkiler ağı artık açık ve net bir şekilde ortadadır.

Bir diğer gerçek ise seçimin mutlak galibi İsmail Ünal, Demirören ailesi, dernekler, kongre simsarları, tribün abileri ve grupçulardır. Mağluplar ise Murat Aksu ve Beşiktaş taraftarıdır.

Beşiktaş’ın gerçek sahipleri artık ne taraftarı, ne kongre üyesidir. Beşiktaş JK artık maddi olarak Demirören ailesinin, siyaseten de İsmail Ünal’ın kulübüdür. Bu ikili koalisyonda dengeyi ise gelecekte Beşiktaş’ın Abramovich’i olacak Mansimov sağlayacaktır.

Zon günler bekliyor
Şimdi Demirörenler’i geçmişe göre çok daha zor günler bekliyor. Hoş onlar devretmeden Beşiktaş’ta yönetim değişmez ama dışarıdan eskisinden farklı olarak kontrol edemedikleri bir muhalefet, içerden ise İsmail Ünal faktörü ile uğraşmak zorundalar.

Demirören ailesi geçmişte yaptığı hatalardan ders çıkarmaz ve Beşiktaş’ın sosyal işlevini göz ardı ederse, 2000’de başlayan “başkalaşım” süreci 2013’te nihayete varacak, Beşiktaş artık “halkın” değil oligarkların takımı olacaktır.

3.Yıldırım Demirören yönetiminin önceliği Beşiktaş Tv’ye veya Anonim Şirkete atamalar yapmak değil, iki uluslararası denetim şirketine, çapraz denetim yaptırıp kulübün içinde bulunduğu mali portreyi kamuoyu ile paylaşmak ve de en kısa sürede Tüzük tadiline gidip Beşiktaş’a on binlerce yeni üye kazandırmaktır.

Beşiktaş’a ve Beşiktaşlılığa yakışan, kuşkusuz Yıldırım Demirören’e de yakışacaktır
__________________
ölüm ne zaman ve nereden gelirse gelsin;
mezarıma siyah beyaz güller atılacaksa,
mezar taşıma Beşiktaş yazılacaksa,
böyle ölüm hoş gelsin sefa gelsin..

murat_eren Ofline   Alıntı ile Cevapla