Ah kalbimiz... Ne kadar ortada ne kadar savunmasız ne kadar çıplak. Ve ne kadar açık. Kumaşlar önemli. Kalın kaba kumaşlardan inciniyor kalbimiz. Hiç giyinmek istemiyor onları ilk fırsatta çıkarıp atıyor üstünden. Özensiz sert kılıklar dar geliyor ona. Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp... Yaşamak değilse tazelik tomurcuk ne? Neden ölürken bile yaşlanmıyor kırışmıyor kalp? İtirafı zor ama ölürken bile sanki hiç giyilmemiş bir elbise kadar temiz ve ütülü değil mi aslında? Hiç giyilmemiş gibi. Hiç çıkarılıp bir iskemlenin üzerine atılmamış hiç soyunulmamış hiç naftalin kokan bir dolapta yıllar yılı unutulmamış gibi hiç lekelenmemiş gibi düğmesi kopmamış telası astarından ayrılmamış gibi... Nasıl da nefes nefese... Aşık gibi... Nefes almayı bile unutan bir aşık gibi... Oysa yaşamıştı hepsini. Ah kalbimiz ne kadar ortada ne kadar savunmasız ne kadar çıplak. Ve ne kadar açık. Her şeyin sesi duyulur yalnız kalbin sesi duyulmaz... Hayır... Duyduğunuz o değil o yüreğinizin sesi değil o kalbinizin ayak sesi! Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor. Sonra uzaktaki sevgili. Sonra göz yaşı. Sonra kadınlar ve çocuklar. Sonra kitaplar. Sonra yoksullar. Sonra eski arkadaşlar. Sonra şarkı sözlerilar. Sonra babanın emekliliği. Sonra... Sonra annen. Bir de uzakta bir köy mezarlığı. Durmadan yaklaşan üstüne üstüne gelen. Kelimeler giydiremiyor onu. Hele kelimeler. Akıldan çok kalbin işi kelimelerle... Akıl kırılmaz çünkü incinmez... Söz dille yani dilin diğer anlamı gönülle bağlı kalbe sözün asıl muhatabı kalp... Kıyamıyor kelimelere kalp giyinilecek bunca şey varken! Çünkü üstünde taşımıyor kalp kelimeleri damarlarında taşıyor! Ah kalbimiz ne kadar ortada ne kadar savunmasız ne kadar çıplak. Ve ne kadar affedici. Çünkü yere göğe sığamayan gelip gönle yerleşiyor... Affetmek kalbin kanında var!
__________________ "Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz ya da dünyamıza inecek ölüm" |