Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-11-2006, 14:00   #4
ferro1903
Banned
 
ferro1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Edebiyatta En Çok Satanlar


1 İstanbul : Hatıralar ve Şehir
ORHAN PAMUK
YAPI KREDİ yay. 12/2003


Click the image to open in full size. ''Ruhumdaki bu kırılmayı hissediyor, yaklaşan yalnızlığımdan telaşa kapılıyor, içine düşmekte olduğum karanlığın bir hayat tarzı olmasından korkarak herkes gibi olmaya karar veriyordum: On yedi- on sekiz yaşlarımda bir dönem herkesi güldüren, her fırsatta şaka yapan, herkesle arkadaşça, hatta serserice iyi geçinen bir cemaat adamı gibi gözükmeyi başardım... Herkesin kafayı fazla takmadan yaptığı şeyleri yapabilmek için niye benim dişimi sıkmam, gayret etmem, sonra da poz yaptığım için kendimden nefret etmem gerekiyordu?''
Pamuk çocukluk ve gençliğini anlatıyor...
Yazarın kendini ''ben'' olarak ilk hissedişinden, annesine, babasına, ailesine yönelen hikaye, bir hüzün ve mutluluk kaynağı olarak İstanbul sokaklarında açılıyor. Günümüzün büyük romancısının gözünden 1950'lerin İstanbul sokaklarını, parke taşı kaplı caddeleri, yanıp yıkılan ahşap konakları, eski bir kültürün yok oluşuyla, onun külleri ve yıkıntıları arasından bir yenisinin doğuşunun zorluklarını keşfederken Pamuk'un ruhsal dünyasının oluşumunu bir dedektif romanı okur gibi hızla izliyoruz... Bu özgün ve benzersiz eserde, okurken elden bırakamadığımız kitaplara has o ruh ve duygu birliği var. Orhan Pamuk'un, Ara Güler başta olmak üzere İstanbul'un büyük fotoğrafçılarının çektiği on binlerce kareden ve kendi kişisel albümünden seçtiği fotoğraflar hikayeye eşlik ediyor.

2 Kara Kitap
ORHAN PAMUK
İLETİŞİM yay.

Click the image to open in full size. Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya'yı karlı bir kış günü İstanbul'da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celal'in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir.
(...)Bütün hayatınızı koyacağınız bu tür kitaplar, sonunda o kitaba bağlanmış hayatınız gibi, yavaş yavaş sizi istedikleri yere götürürler. Bu yeni yer, bu tuhaf ülke, elbette geçmişimiz, hatıralarımız ve hayallerimizden yapılmıştır ve Kara Kitap'ı yazdığım günlerde, geceyarıları, sabahlara kadar durmadan sigara içerek yazdığım saatlerde hissettiğim gibi korkular, belirsizlikler, yenilgi ve yalnızlık işaretleriyle kaynaşır. Oraya ilk siz varmışsınızdır; ilk makul teselliniz de bu olur. Gene de inatçılığınız ve çaresizliğiniz kurtarmıştır sizi, akılcı sanatçılığınız değil. Yetenek denen şeyden daha çok güvendiğim inatçılık ve sabrıma rağmen bazen kitabın hiçbir yere gitmediğini, yazdığım bütün o sayfaların ne beni, ne okuyucuyu kitabın kendi karmaşıklığından başka hiçbir yere götürmediğini korkuyla hisseder, derin bir maneviyat bozukluğuna kapılırdım. Yazdıkça Kara Kitap bana derin bir kişisel amaç ve anlam arayışıyla, yüzeysel bir amaçsızlık, büyük bir şey yazma isteğiyle muğlaklık ve belirsizlikler içinde gidip geliyormuşum gibi gözükürdü. Yalnızlık zamanlarımda beni en çok bu gerilimin kötü sonuçları, hayatımın beş yılını değersiz bir kitaba vermek, sonunda başarısızlığa uğramak korkuturdu.
Şimdi bu tür korkuların benim gibi ancak huzursuzluk ve gerilimle kıvranarak yazabilenler için ilaç olduğunu düşünüyorum.(...) Orhan Pamuk


3 BENİM ADIM KIRMIZI
ORHAN PAMUK
İLETİŞİM yay. 12/1998

Click the image to open in full size. Orhan Pamuk'un "en renkli ve en iyimser romanım", dediği Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul'da karlı bir kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca...

4 KAR
ORHAN PAMUK
İLETİŞİM yay. 1/2002

Click the image to open in full size. On iki yıldır Almanya'da sürgün olan şair Ka Türkiye'ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak sokak, dükkan dükkan bu hüzünlü ve güzel şehri ve insanlarını tanımaya çalışır. Kars'ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve türban direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal gruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için bir aşk ve mutluluk vaadi vardır.

Orhan Pamuk yeni romanında karla kaplı bir taşra kentinde, Türkiye'nin küçük bir modelini kuruyor. Romanın ilk baskısı 100 bin adet yapıldı. 428 sayfalık roman, kardan yolları kapanmış Kars'ta siyasi İslamı hedef alan yerel bir darbeyi anlatıyor. Orhan Pamuk, yazımını 33 ayda bitirdiği bu romanı, uzunca bir süredir tasarladığını söylüyor.
"Bir kasabada, Türkiye'nin küçük bir modelini yaratmak; Türkiye'nin tarihinde olan şeyleri bir tiyatro havasıyla yeniden canlandırmak, biraz Çehov'un yaptığı taşra hüzünlerine girmek istiyor ve bunun için uygun bir şehir arıyordum..."
Kars'a defalarca gidip gelen, bu küçük Anadolu kentinde gördüklerini duyduklarını kaydeden Orhan Pamuk'un romanındaki önemli bir karakter de 'kar'. Orhan Pamuk'a göre 'kar' romanın ana kraliçesi: "Kar, kitabı çepeçevre kuşatan, kahramanları birbirine bağlayan, onları aynı dünya içerisinde tutan, kitabın şiirselliğini sağladığı gibi kahramanın yazdığı şiir kitabını besleyen de o, yani kitabın ana kraliçesi kar."
Türkiye'nin son 10 yılki gündemine damgasını vuran, 11 Eylül'ün ardından dünyanın da ilgi odağı olan siyasal İslam, bu kitapta Orhan Pamuk'un tartıştığı ana mesele. Pamuk, Radikal Kitap'taki söyleşide siyasal İslam'ın demokrasiyi tehdit ettiğini, ama onun uğruna demokrasinin feda edilmemesi gerektiğini söylüyor. Bunun için de siyasal İslamcıları tanımak gerektiğini, kendisinin de kitabında bunları ele aldığını belirtiyor. İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Kar', bir siyasal roman. "Ama" diyor Orhan Pamuk, "50'lerde, 60'larda yazılmış Marksist siyasi romanlardan değil. Bambaşka bir siyasi roman olma iddiası taşıyor. En önemli özelliği de hiçbir biçimde bir görüşün temsilciliğini yapmaması."
... Radikal Gazetesi


5 Cinayet Fakültesi
Pınar Kür
EVEREST yay. 10/2006

Click the image to open in full size. “Hayatımı sessiz sedasız sürdürme fırsatını buldum. Şüpheli bir ölümün kurbanı olarak dillere düşmedim. Kazara ya da bilerek karısını denize düşüren bir adam olarak polis tarafından aranmadım. Kitabı okuyan unuttu, okumayana hiçbir şey olmadı. İstediğim gibi inzivaya çekilme olanağını buldum.”
Bir özel üniversitede peşpeşe şüpheli ölümler oluyor ve bunlar basına pek de yansıtılmıyor, hatta okul yönetimi tarafından örtbas edilmeye çalışılıyorsa… Üstelik bu cinayetlerin gerisinden yoğun bir uyuşturucu kokusu geliyorsa… Uzun zamandır çekildiği inzivanın tadını çıkartan emekli matematik profesörü Emin Köklü, bir kez daha işin peşine düşmek zorunda kalıyor. Önce istemeye istemeye tabii, ama kaç kişi bir cinayeti çözme çağrısına direnebilir ki? Türk edebiyatının usta kalemi Pınar Kür yıllar sonra bir roman ile, bir Emin Köklü macerası ile yeniden okurlarıyla buluşuyor.




6 Ninatta'nın Bileziği
Ahmet Ümit
Doğan Kitap yay. 10/2006

Click the image to open in full size. Günümüzden 3 300 yıl önce yapılan bir savaştır Kadeş ve iki büyük uygarlığı Mısırlılar ile Hititleri karşı karşıya getirir. Savaş sonrasında yapılan anlaşma ise tarihe bir ilk olarak geçer. Dünya çok uzun yıllar Kadeş Savaşı’nı Mısır kaynaklarından elde edilen bilgilere göre değerlendirdi. Daha sonra elde edilen bulgular tarihin bile yanılabileceğini gösterdi. Örneğin Mısırlılar tabletlerinde savaşı kazandıklarını yazmalarına rağmen, uğrunda savaşılan bugünkü Suriye topraklarının savaş sonrasında hala Hititlerin elinde olduğunu öğrendik.
"Ninatta’nın Bileziği"nde ise tarihin ötesinden savaşın kederiyle örtülü bir kadın sesi ulaşıyor bize ve ölümsüz sevdasının öyküsünü taşıyor bugüne. Ninatta, sonsuz bir aşkı anlatırken Hitit dualarını, Hitit büyülerini, Hitit-Mısır yazışmalarını da aktarıyor ve okuru zevkli bir tarih yolculuğuna çıkarıyor. "Ninatta’nın Bileziği", Türk polisiye edebiyatının usta ismi Ahmet Ümit’in kaleminden, "Patasana"dan sonra Hititler üzerine yine çarpıcı bir epik roman.


7 SESSİZ EV
ORHAN PAMUK
İLETİŞİM yay.

Click the image to open in full size. Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı aklına koymuş üç torun babaannelerini ziyaret eder, dedelerinin yetmiş yıl önce sürgün edildiğinde yaptırdığı evde bir hafta kalırlar. Babaannenin anıları yavaş yavaş aralanırken dedenin Doğu’yla Batı arasındaki uçurumu kapatacağını sandığı ansiklopediyi yazışı hatırlanır. Kuşaklar arasında köprüler kurulurken, duvarların ötesinde de başkaları vardır... Orhan Pamuk’un ikinci romanı.

8 BEYAZ KALE
ORHAN PAMUK
İLETİŞİM yay.

Click the image to open in full size. 17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbul'a getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venedik'i ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ve köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç'e bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşur. Hikayeleri ve serüvenleri, onları, veba salgınının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultan'ın düşsel bahçelerine ve hayvanlarına, inanılmaz bir silahın yapımına, 'neden ben benim' sorusuna götürecektir. Hikayelerin günden geceye doğru ilerlemesiyle, gölgeler yavaş yavaş yer değiştirirler.

9 Gökdelen
TAHSİN YÜCEL
CAN yay. 10/2006

Click the image to open in full size. Gökdelen, her kitabıyla çok konuşulan, çok okunan değerli yazarımız Tahsin Yücel’in yeni romanı. 17 Şubat 2073 sabahı başlayan romanın kahramanı Can Tezcan, Türkiye’nin en önemli, en ünlü avukatlarından biri. Can Tezcan, İstanbul’u yalnızca gökdelenlerden oluşan, New York’a benzeyen ama ondan daha güzel, daha modern bir kente dönüştürmek isteyen zengin müşterisi Temel Diker’in yasal sorunlarını çözmek için bir tasarım ortaya atar: yargının özelleştirilmesini sağlayacaktır. Yergi ustası Yücel’in son romanı Gökdelen, Cihangir’de gökdelenler arasında kalmış son bahçeli evden yok edilmiş kedilere, dağda bayırda aç açık dolaşmak zorunda bırakılmış sefalet içindeki yılkı adamlarından, adına mekik dedikleri tek kişilik uçaklarından inmeyen zenginlere, hiç değişmeyen çıkarcı politikacılardan onların destekçisi medyaya kadar aslında bugün yaşadığımız çürümeyi anlatan, sürprizlerle dolu bir roman.

10 Başın Öne Eğilmesin : Sabahattin Ali'nin Romanı
HIFZI TOPUZ
REMZİ yay. 9/2006Click the image to open in full size.

Hıfzı Topuz bu romanda, belgelere dayanan özgün kurguyla Sabahattin Ali’nin Nazım Hikmet’ten Bedri Rahmi Eyuboğlu, Orhan Veli ve Asaf Halat Çelebi’ye; Sabiha Sertel’den Vala Nurettin, Rasih Nuri İleri, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a yayılan dostluğuna ve 41 yaşında karanlık güçler tarafından katledilmesine uzanan trajik yaşamına ayna tutuyor. Sabahattin Ali, 41 yıllık yaşamı boyunca Türk edebiyatının dünya dillerine çevrilen seçkin örneklerini vermekle kalmadı, yalnızca yurdu için bağımsızlık istedi, özgürlük istedi, çağdaşlaşma istedi… Bu değerlerin düşleriyle yaşadı. Bu düşlerin bedeli sürgünler, hapishaneler ve sonunda Istranca ormanlarında tutuklanıp katledilişle ödenecekti.
__________________
Sponsorumuz İçin Tıklayınız

Forum Kurallari İçin Tıklayınız
ferro1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla