Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-12-2006, 02:01   #35
zibidikartal
 
zibidikartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Her yer karanlık

Mavzer gibi atan yüreğim nicedir kıpraşmıyor. Sevmelerim anlaşılamamakta. Ve yüreksizlik denizinin içine düşmüşüm. Ne yana baksam karanlık, tutarsızlık ve öfke. Kan bulutları dolaşıyor sanki gökyüzünde. Bilirsiniz, güreş sporunda el ensenin ayrı bir kuralı vardır. Kurala göre atılmalıdır el ense, yoksa ihtar yersin... Ümit'in el semaisine geçiştirme kart gösteren Cüneyt Çakır, Toraman'ın "Duymuyor musun, küfür ediyor" veryansınına "Yürrü, anca gidersin" dedi! Oysa aynı küfür muhabbetinden Koray, iki maç ceza almamış mıydı? 2-1 Beşiktaş öndeyken gösterilemeyen bu kırmızı kart, maçın en önemli dakikasıydı bence... Üçüncü golden sonra Ayhan Akman'ın Beşiktaş tribünlerine yaptığı orta parmak senfonisi, iğrenç el kol hareketleri, nasıl olduysa televizyonlarda gösterildi. Hayret!.. Geçen sene de aynı hareketleri yapan bu terbiye yoksunu kişiye, bakalım kim, ne kadar ceza verecek? Yine de iki kere öne geçtiğin halde kaybettiğin bu maçı hiçbir mazeret kılıfının içine sokamayacağımızı, futbolcu arkadaşlara bildiririz. Kulaklarımıza küpedir; ufak çocuklara huysuzluk yaptığında ağzına "biber" sürerim dendiği. Lakin zaman değişti, teknoloji gelişti. Şimdi o biberin sıkılanını gaz haline getirmişler... Sıkıldıkça sıkıyorlar! Tiyatrocular bence sanat dallarının en zorunu icra ediyorlar. Hep takdir etmişimdir. Düşünün; yakını rahmetli olan bir tiyatrocuyu. Akşam da rolü var, hem de komedi. Nasıl da çıkıp güldürüyor milleti, hep şaşardım. Bende çok sık bir hal gözlenmekte. Komedi göletlerindeyim. Her yanım komik. Güneş gülmekte, ağaçlar gülmekte ve toprak ana kahkaha tufanlarında. Peki ben niye ağlamaktayım, Allah aşkına!
--------------------------------------------------------------
Geri çekilin

Elimi üstüne koyasım geliyor, belki diner diye. Yumruğumu üstüne çakasım geliyor, belki biter diye. Yumasım geliyor gözlerimi, belki kaçar diye. Ama nafile dostlar. Sol yanım çok acıyor. Bildiklerime susasım, gördüklerimi örtesim, duyduklarıma gülesim geliyor. Kan kırmızı yediverenler bile isyan ediyor yağan kara. Zozan çıldırmış, Nemrut kükremekte. Ve sol yanım çok acıyor be dostlar... Dişteki sancıyı beklettiğim gibi öfkemi ayrı, sabrımı ayrı sakladım. Güneşi yakalamanın tatlı hayallerini yeşerttim umutlarımda. Ama son maçta deniz bitti. Meğer yüreğim de ayrı bekletmiş acısını, aylarca belki de yıllarca. Acısıyla savaşmanın bitkin hallerini gördüm göz pınarlarında. Ve o da dayanamadı, seslendi: "Sol yanım çok acıyor..." Yağan karın heybetine burun kıvıranlar vardı. Yüreği alev alev yanarken bıyığı, sakalı buz tutan... Donuna kadar sırılsıklam ve avaz avaz... Ve kahrın binbir çeşidi. Lakin kahrın ve sabrın selametine inananlara 90 dakika boyunca bir pozisyonu çok gören kifayetsiz ve vurdumduymaz futbol. Sol yanım kanamaya başladı! Ayhan Akman'ı kıskanan Adem Dursun'un orta parmak rezaleti, Youla'nın silüeti, Ailton'un ille de gideceğim düeti... Şimdi dinleyin beni. Konfüçyüs, halkın arasında tüm ezginliği ile yürürken çok dar bir sokağa gelir. İki kişinin aynı anda geçmesi mümkün değildir o sokaktan. Yolun yarısına geldiğinde karşıdan şehrin en zengin adamının bütün haşmeti ile geldiğini görür. İkisinden biri geri geri gelip yol vermek zorundadır. Zengin adam ukala bir tavırla "Ben bir serserinin karşısında geri çekilmem" der. Konfüçyüs hemen tüm bilgeliği ile cevap verir: "Ben çekilirim!"
--------------------------------------------------------------------------
Kuşlar!

Kuşun gribinden korkmam, garibinden korktuğum kadar. Yalanlar, yılanlar misali. Kuşun gribine inat, garibi (!) ülkeye korku salmıştı. Firari güvercinler su başlarındaydı ve voltadakiler dağ doruklarına süzülmüştü. Garibi de, gribi de neticede kuştu ama garibine (!) akıllara zarar önlem alınıyorken, gribine nice bebeler kefen giyiyordu. Kuşun garibi her Akatlar'a geldiğinde grip aşısı oluyordu ama nafile. Aşı tutmaz bedenlerin, çöl susuzluğundaydılar.

Aslında bütün kuşlar grip olmuştu. Ve grip dedikleri aslında bir vebaydı. Zavallı kuşların garip halleri, hızla kirlenen dünyanın, belki de futbolun garip yüzüydü. Ve bütün kuşlar tanık sandalyesine oturdu. Akıl almaz senaryoların şahitliğini yapacaklardı. Sürüden ayrılan yalnızca bizim garip vardı. Ve bir tek onu suçladılar.

Mitolojik çağların babası, depresif doğuşların anası Anka Kuşu, grip, garip ve muzdarip dinlemeden Antalya'ya geldi. Avucunda bir tutam kül, dudaklarında bir tek kırmızı gülle. Külü, yeniden doğması için; gülü, doğduktan sonra koklaması için serpiştirip gitti Antalya semalarından. Gribi götürdü, garibi (!) bıraktı. Yeniden doğmanın ağır sancılarını, aya benzeyen yüzüyle apaçık alnının akıyla karşıladı Beşiktaş. Dimdik turan taraftarına bir tebessüm hediye etti. Bir ışık verdi tünelin ucunda. Ve bir zeytin dalı uzattı, mücadeleye hasret gözlerimize.
--------------------------------------------------------
KÜFÜR

Küfür küfür esen rüzgârların tam da kalbindeydik.

Yolsuzluk, kaçakçılık ve insan ticaretlerinin bolluğunda küfür edebiyatına saplanmıştık. Buram buram nezaket kokan bu yerkürenin düzeni tek bozuk kütlesi ve kitlesi taraftarlar idi. Cümle alem o kadar nazik ve edepli konuşuyordu ki, bir tek ağzı bozukluk ve kültürsüzlük tribünlerdeydi.

Tabii ki küfürbaz sistemin önüne radikal birikimlerle ve derinine mücadeledeyiz. Tabii ki tasvip edilemez boyutların en yiğit silahşorüyüz. Ve inanın bu ortamdan biz de rahatsızız. Lakin bu fatura hep abalıya mı kesilir? Kürk paltolarla dolaşanlara hiç mi reçete verilmez? Unutmayın ki, eylemciler araçtır, amaç ise beyin takımlarında gizlidir.

Statlardaki yaş ortalamasının düşmesi, futbol yorumcularının argovari üsluplarının yoğunlaşması, hakemlere güvensizlik, gerek ülke gerek kulüpler bazında devamlı başarısızlık, inanılmaz eyyamcılıklar, adaletsizlik, tartışılan bu önemli konuya davetiye değil midir? Küfür bütün bu olumsuz tablonun, "Grizu patlaması" değil midir?

Küfür senelerce deşarj savsatası altında insanları amaçladıkları hedeflere sürüklemenin ağır motifleri değil midir? Derdin nedir diye neden sorulmaz, neden hep belli kesimlere küfür edilir, insanlar küfür etmekten zevk mi alırlar, kişiler robot mudur da küfüre ayarlanmıştır, küfür kötü müdür? Kötüyse komedyenlerimiz sahnelerinde neden hep belden aşağı espri yaparlar? Ve bu esprilere insanlar katıla katıla neden gülerler? Niye televole reyting yapar da tiyatrolarımız boş koltuklara sahne yapar? Yetkililer neden bunları araştırmaz da hep küfürün şikayetini yaparlar?

İnanın küfürsüz resitallerin hayallerini kurmaktayız. Ve Beşiktaş tribünleri bunun öncülüğünü yapacaktır. Size söz. Lakin yukarıda saydığım soru ve yorumları ancak pişti yaparsanız etrafınızdakileri sağlıklı bilgilendirebilirsiniz.

Yarınki F.Bahçe maçıyla ilgili tek kelamım taraftar olarak alınmadığım yeri yazmaya da tenezzül etmememdir. Unutmayın ki cadı, yalan hamurunu dağ dağ yoğurur.
---------------------------------------------------------
Daha dün...

Daha dün... Ranza dibinde volta atan yüreği cehennem, zulası asi bir delikanlıyı andırıyorduk. Daha dün... Avaz avaz sesimizle, raydan çıkmış futbol takımına methiyeler düzüyorduk! Daha dün... Mali kongrenin sancılarında, ibra kelimesinin imarsızlığında kavak yelleriyle dans ediyorduk. Daha dün... Mali kongrenin mali kangren haline dönüşmesinde, ihanet senaryolarının hülyamsı ve fulyamsı kuklacıklarını konuşuyorduk. Daha dün... Küfürleri, yönetimleri, hakemleri, federasyonu, onu, bunu bir çuvalın içine atıp irdelemiyor muyduk? Daha dün... Hatta demincek; yılar da geçse demincek, Metinler'i, Aliler'i, Feyyazlar'ı yadetmiyor muyduk? Sahi ne oldu? Sihirli değnek mi değdi kanayan yaralara! Yoksa, güneşin adeta batıdan doğmasını nasıl açıklayabiliriz. Bir "Ruhunuz Yeter" pankartının tüm yaralara pansuman olmasını mesela!

Tribünler gerçeği yansıtır
Kadıköy'de başlayan özgüven sürecinde pabucun pahalı olduğunun ortaya çıkması, basketbolcuların takdire şayan mücadelesinin futbolculara örnek gösterilmesi, bu gizli rekabetin kimselerin haberi olmadan camiaya "tarafımızca" enjekte edilmesi, gençlere önem verilmesi, Samsun'da 10 yıllık "güleç" yüzlü bir golcü kazanılmasını ya da... Nasıl açıklayabiliriz? Tigana'ya derisi kara diye sevinmedik mi, ezgin büyümüş gibi güvenmedik mi? Madida'ya, Amokachi'ye baksanıza... Nouma'yı saymıyorum bile. Bize, "Ohen" bile ihanet etmedi. Bu gözler bir kere bile faka basmadı. Taraftarın mücadeleyi maksimumda isteriz yırtınması akılları başa getirdi. Açıklıkta olan açıklanacaklar, taraftarın civan duruşunda gizlidir. Tribünler bir aynadır, sadece gerçekler yansır. Gece yarısı sokağa çıkıp güneş doğmadan eve dönenlerin esamesi bile okunmaz. Ve daha dün... Küfürü bahane edip küfür kusanlara, tertemiz ve küfürsüz tribünler hediye ettik. Yalnızca insanlığın menfaati için. Lakin; biz güzelden yana ne varsa yelken açmışken, bataklık ağzıyla yorum yapanlar hâlâ televizyonda kan emiyorlar. Hem de salya salya. RTÜK beye sormak geliyor içimden; sizin evin TV'si bozuk mu?
-------------------------------------------------------
Alın Teri

Yedikule zindanlarının tarihsel boyutlarına nazire yaparcasına medeniyete göz kırpan büyük bir yapı yükselir Zeytinburnu'nda... Adını da canpazarlarına teslim olmamış bir yiğitten alır; Abdi İpekçi... İşte biz bu büyüğümüzü rahmetle anarken, o salona doğru da hareketlendik. Yol boyunca Beşiktaşlılar vardı bizimle aynı yöne giden; keyiflendik. Anlaşılan arz da vardı, talep de... Trafik babanın müsadesiyle salona geldik. Biletliler, biletsizler, kuyruktakiler, şikayetler, fetvalar, diz boyu sorunlarla kol kola girdik. Her şeye tamam, boynumuz da kıldan ince de; bu salon görevlilerinin görevi, görevsizlik ilkesi içinde kapıları açmamak mıdır? Başlamış olan maçın ortasında yöneticilerimizi bu kapıların açılmasını için uğraştırmak mıdır? Taraftarın elinde bilet olmasına rağmen, bu insanları maça ancak ikinci yarı mı ittirmektir? Nedir bu eza, nedir bu işkence? Bu salonun yetkililerini ve bu zihniyeti taşıyanları kınıyoruz.

Futbol ve girdaplar
Lakin alkışladıklarımız da var. Murat Didin ve talebelerine, sisteme karşı savaştıkları, düzene karşı boğuştukları ve de bunları alt edişlerini bize yaşattıkları için siyahbeyaz teşekkürler. Kerem Tunçeri'yi yemek için kapıda bekleyen piranha zihniyetli psikologlar, utanmışlar mıdır acaba? Onlar önce kendi potasyum sülfatlarına baksınlar! Ffrend'in takdire şayan mücadelesine ne demeli? Ya maçtan sonra tüm takımın tribünlerin karşısına geçip, herkesin tüylerini amuda kaldırırcasına "Helal olsun size" diye tempo tutmasına. Hele binlerce kişinin içine girip de bir sevinç yumağı oluşturan basketbolcuların mütevazılığı... Kusura bakmayın ama bütün bunlar yaşanırken kalkıp da futbolu ve girdaplarını yazamazdım... Unutmayın, alın teri teşekkürle ödenmez. Lütfen şapka çıkaralım!
--------------------------------------------------
Evren'sel çizgilerin topa vuruş beyanlarında muhteşem falso fetvası verenlerin futbol acizliğine düşmelerine acıyorum. Olsa olsa komiklik tanrısının emridir, gol olan o vuruş... Yoksa ne falsosu! Falsoymuş!.. O zaman Toraman'ın Konya maçında kendi kalesine attığı gole ne fırtınalar kopartırsınız. Futbol cambazı diye! Adem Dursun'un Trabzon maçındaki muhteşem vuruşuna nedersiniz kimbilir? Bazuka falan mı! 20'nci saniyede Denizli'den yenilen gol, Rize'deki 2'nci dakika şoku, Erciyes'te Cenk imzalı anlaşmazlık tuhaflığı, Mustafa Doğan'ın Samsun şekerlemesi (Ayrıca geçmiş olsun)... Baksanıza bu kadar tuhaf ve komik gol, yalnızca filmlere konu olabilir. Komiklik tanrısı ve gazabı! 6 yabancı sınırlamasının dondurulması ve bu sınırların birileri istiyor diye açılmaması Türk futbolu için bir kazançtır. Ama bu işe, biz ve bizim gibi düşünenlerden öte bir kişi daha çok sevinmiştir. Kazım abi (Kanat). Düşünsenize, 11 hakkını da yabancıdan (hele ki bunlar Brezilyalı olursa) kullanan bir takımı eleştirdiğini. Yazısının ve zamanının yarısını soyadı kanunu ile uğraşarak geçirecekti. Son zamanlarda Beşiktaş taraftarını eleştirmek moda oldu. Bilen bilmeyen herkes ferman yazıyor. Bir zamanlar küfürden sorguluyorlardı, o bitti şimdi de baskıdan yargılıyorlar. Yahu bir tane Allah korkusu olan yok mu! Stadı bu boş hale ben mi getirdim? Liderle 20 puan farkı ben mi yarattım? Rize ve Erciyes'e 10 puan veren kim? Sonra utanmadan çıkıp baskıdan söz ediyorlar. Bence de baskı var ama çiçek desenli?! Çağdaş zamanların ve medeni duyguların en hasosunu bu arkadaşımız yaptı, Beşiktaş formasını giymek istemiyorum diye. Saygı duyarız!.. Başka takımla anlaşma yapmadan bu açıklamayı yapsaydı, daha makbule geçirdi. Yapabilir miydi, kuşku duyarız. Lakin, dün akşam konuştuğumda "Ben de onu istemiyorum" diye bir çıkış yaptı. Kim mi? Beşiktaş forması!..
-----------------------------------------------------------
Tahrik meselesi

Cımbızlama harekatının en büyük hamlelerinden birini yaptı Kadıköy yakasındakiler. Hit olacak cümleyi bulup, vitrine taşıdılar. G.Saray şampiyon olsun. Kim şampiyon olur ikileminin en yağız sorusuna bu cevabı vermişti Beşiktaş Kulübü Başkanı. Samimi, dürüst ve mertçe verilen bu yanıt; herkesi rahatsız etti. Dürüstlük ilkeleri, ahlaki değerler ve hukuki takip talepleriyle, akılları sıra 33'üncü haftadaki maça pranga vurmaya çalıştılar. Uzaklara gitmeden, Kuyu, girdap, tahvil ve düdük kelimelerine 32 dişimizle gülerekten cevabımız yalnızca ve sadece; Beşiktaşlı duruşudur. Öğrenile! Denmektedir ki; Adem'i, Youla'yı, Çağdaş'ı Beşiktaş tribünleri yolladı. Teveccüh göstermişler! En azından hiç oynamayanları saptayarak Türk futboluna katkıda bulunuyoruz. Lakin; Lucescu, Del Bosque, Nouma ve Zago gibi futbolumuzun kalkınmasında % 100 etkili olabilecek insanları Beşiktaş'tan adeta koparırcasına ayıran, yanlı medya kalemşörlerine ne demeli. Sizi gidi atık varil dostları... Manisa-Fener maçının ardından anonscuya ağır tahrikten tutuklama gelmiş. Sami Yen'de yenildiğimiz bir G.Saray maçı sonrası hoparlörlerden ölüm marşı (!) çalmışlardı. Ayhan Akman'ın orta parmağı, Tuncay Şanlı'nın 'Hindi Baba'sı ve sahamızın bir maç kapanmasına neden olan kaleci Şenol'un yaptıklarının akibeti ne olmalıdır? Beykoz basket maçında çıkan olaylarda, bir hafta boyunca Beşiktaş taraftarı suçlandı. Sorgusuz, sualsiz... Gühanımızı çala çala, günahımız da kalmadı gayrı. Beşiktaş TV'de gösterilen görüntülerden sonra sevaplarımız prim yapmaya başladı. Gözünüzün sadakası olsun!
--------------------------------------------------------------
Kocaman olmak!

Ne okuldaki kırık not ne ayağındaki çamurlu bot ne de üstündeki yamalı kot umurlarındaydı. 'Gool' diye ayağa kalkmak isterdiler, çümbüşün bir kenarından tutup eğlenceye katılmaktı arzuları. Ertesi gün okula gittiklerinde arkadaşlarına hava atacaklardı. Bize her gün bayramdı (!) ama onların tek özeli o gündü. Adı üstünde çocuk bayramı. Beşiktaş kulübünün jesti üzerine tribüne davetliydiler. Tam bine yakın bebe. Minicik bedenleriyle, kocaman ayaklı futbolculara ruh vermeye çalışıyorlardı. O kocaman ayaklılar, bir tek golü çok gördü çocuklara. Sevindirmediler. Yazık! Birileri bu arkadaşlara "kocaman" olmanın yürek işi olduğunu öğretmeli. Ya da "B Planı" nı devreye soksunlar. Aykut'a akraba olsunlar. 23 Nisan dedik ya devam edelim. Malumunuz bu özel günde çocuklar sembolik olarak makamlara oturtulurlar. Başbakanlık, Meclis Başkanlığı v.s. Federasyon da bu geleneksel adetimizi boş geçmedi. Beşiktaş-Sivas maçına bir çocuk yolladı! Sembolik hakem olarak. Tüm zamanların en büyük derbisinin (!) yenileni suçu ne taktikte arasın ne de teknikte. Ne Gerets'e bulsunlar kabahati ne de Mondi'ye. Bütün suç takımı bu kadar rahatlatan, gevşeten ve etkisiz kılan bir tek kişidedir.. Ata Demirer! Seni maçtan bir gece evvel 'psikolojik olarak rahatlat' diye çağıracaklar, sen de kırıp geçeceksin... Kim dedi sana kopart diye. Hayvanseverler nankör kedileri korumayı, sokak köpeklerini kollamayı, zengin sırtındaki postları şikayet etmeyi iyi biliyor. İzafidir. Lakin Saracoğlu'ndaki öleceğini zannettiğinden tir tir titreyen o zavallı hindiyi neden görmezsiniz. Yoksa siz de işin içinde Fenerbahçe olunca tüm medya gibi görmeyenlerden misiniz?
--------------------------------------------------------------
Onurlu duruş

Bugün, sessiz bir haykırışın çığlıklarını duyacaksınız. Üç senedir devamlı kanayan bir yaranın, anestezi sonuçlarını alacaksınız. Lokal mi olmalıydı, genel mi yapılmalıydı sorusunun; en ağır cevaplarını işleyeceksiniz. "Bu takım istediği zaman iş yapar" cümlelerinin, hakikatli ve göreceli işlevlerine şahit olacaksınız.
Belki bugün, İlk yarıda Diyarbakır maçında 2-0 ile gelebilecek liderliğin yangınlarına tutuşacaksınız.
İnönü'de kaybedilen 26 puanın mevcut puan ile birleştirildiğinde trajikomik bir hikayenin ilk satırlarına gülümseyeceksiniz. Belki de ağlayacaksınız. Belki lanet gelecek dudaklarınızın arasına, belki dişlerinizi gıcırdatacak, yumruklarınızı sıkacaksınız. "Şimdiye kadar nerelerdeydiniz" cümlesini, "23" ayrı ses tonuyla dillendireceksiniz.

Üç yıllık pozitif enerji
Belki yarın, Lideri yenmenin tatlı huzuruyla uyanacaksınız. Gazetenizi, çayınızı yudumlarken okumanın ayrıcalıklı keyfine erişeceksiniz.
Güneşin geç de olsa doğduğunu görecek, delikanlı bahara selam duracaksınız. Belki de, kahır gecelerine inat çırılçıplak şafakların haklı galibiyetlerine şapka çıkaracaksınız.
Üç senedir içinizde biriken pozitif enerjiyi, bir hamlede dışarı atacak; Eğlenecek, eğlenecek, eğleneceksiniz... Ve bütün zamanlarda, Bütün galibiyetlerden daha galip olma hali, onurlu bir duruştan geçer. Dimdik duran bir Beşiktaşlının kazancı, bu gece yalnızca bir kupa olabilir.
Lakin; her daim galip olma halimiz, onurlu Beşiktaşlı duruşunda gizlidir.
zibidikartal Ofline   Alıntı ile Cevapla