Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-12-2006, 02:13   #38
zibidikartal
 
zibidikartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Soramazlar

Ayrıntılara gebe olan detaylar, gözümüzden ırak olmaya çalıştıkça başarılı olacağını zannediyor. Sayfa aralarına sıkışmış pozu vermek, kelime oyunlarıyla kurnazlık senaryoları üretmek, hep bu kaçamakların sinyalleri... Çok konuşan, çok yazan ama çok üretemeyen bir toplumun alarm avlularındayız. Vergi borcumuzun "yok" denecek kadar az olduğu 2003 yılında GS ve FB'nin içinde bulunduğu bir af sistemi getirildi. Beşiktaş'ın borç hanesinde; atıyorum 1 lira yazıyordu, onlarınkinde ise 100... Onlarınki çok dolambaçlıydı, bizimki düz... Gayrı bizim, hiç kimsenin cebinde gözümüz yoktu ama... Lakin bu oynanan oyun, dünyanın en büyük kazanç sektörü ise ve başarı, kazanılan paraların bileşkesinde yatıyorsa... Futbol bu ayrıntılarla saklambaç oynuyordur... Diyelim ki bu olay da, her aşk gibi yaşandı ve bitti. Bilinmez sevdalara fora edildi yelkenler. Belki kılıçlar çekildi 40 yıllık dostlara. Selamlar-sabahlar kesildi. Ama dünya yine de dönmeye devam etti. Fazla değil, üç sene döndü... Baktık ki borç hanesi sıfırlanan GS, 200 milyon dolar barajını yine geçmiş... (Oh, ne ala memleket) "O da bir şey mi" diyerek ocakta sıfırlanacağız sinyalleri veren Adnan Polat'a merak edip de soran oldu mu?.. Gün, kimin hesabına tutar akşamı! İşte futbolun bu ayrıntıları vardır, gözlerden devamlı kaçırılan... Detaylara kimse tenezzül bile etmez. Fatih Terim'e kimse sormaz, Kahveci'yi niye oynatmadın diye? Herkesin aklı "çaycı"dadır çünkü... Hakan'a hep Şükür edilir de, Altıntop aranmaz bile... Ve sormazlar arkadaşlar... Rahmetinden kim demlenir bulutun!
--------------------------------------------------------------------
Kırım

Sarkozy ve yandaşlarının politik beslemeyle şekillendir-dikleri ve üzerine özellikle İstanbul'da yaşayan 50 bine yakın Ermeni'yi huzursuz ettikleri bir iddianın, yargısız infazlarını yaşadık; Daha geçen hafta, özgürlükler ülkesi Fransa'da!.. Kendi menfaatleri uğruna bu topraklarda Müslüman halkla omuz omuza yaşayan, birbirinden kız alıp veren binlerce Ermeni vatandaşını rencide etmeye çalışan bu zihniyetin mantığı soykırım değil, yaklaşan seçimler öncesi olması muhtemel; "Oy kırımı"dır... G.Birliği gibi boyuna oynayan, kora kor mücadele eden, oyunu çirkinleştirmeyen ve mücadelenin maksimumda olduğu bir maçta Beşiktaş'ın 7'den fazla girdiği net gol pozisyonlarını beğenmeyip, hâlâ pirincin içinden taş ayıklamaya çalışmak; "Düşünce kırımı"dır... Cılkı çıkarcasına Rico ve Delgado yarımadasının ikiye bölünmek istenmesi, Burak'ın her maçta bir penaltısının es geçilmesinin gündeme taşınmaması, düne kadar Mercimek'i fırına veren skor yazarlarının bu vatandaş iyi oynadıkça 'tribünler öyle diyordu' uydurmasına sığınması; "Bel kırımı"dır... Herkes Tigana'nın ekibine konuştukça, benim de 2007'nin ocağına iki kelam edesim geliyor... 2006 yuvarlandıkça sona doğru; kulisler dile, özel mektuplar ele gelmeye başladı... 50-60 kişiyi fotoğraf karesinde bile yan yana getiremeyenler, uyduruk toplantılar sonrası "Biz şu kadarız" fetvaları, "Seçimlerde biz ne dersek o olur" üçkağıtçıklarıyla; ranta doğru ellerini oğuşturuyor... Camiada gelişen bütün olumsuzlukları kongreye yorarak sinekten yağ çıkarmaya, karıncanın da belini incitmemeye çalışıyorlar... Yazıktır ki, futbolcular sahada, taraftar tribünde ölümünü savaştıkça; kulisçiler ve kongreciler insan ayırımı tezgâhında nakış işlemekteler... Lafın belini kırarsak; Seçimler öncesi yapılan bütün bu işveler, gerçek Beşiktaşlıyı soğutma adına oy kırım edasında bir; "Soykırım"dır!
--------------------------------------------------------------
Ruhumuz Yeter

Bazen hüzün denizlerinde, bazen sevgi kumsallarında ama hep umut dağlarında yaşanası bir bayramın ortasındayız. Bayram muhabbetlerinde aklıma ilk gelen sevgili üstad Soner Olgun'dur. Her söylediği şarkı, her çaldığı sazdan sonar saat ve gün farketmeksizin, benim şimdi size yazacağımı söyler. İyi bayramlar... Anlaşılmakta zorluk çekildiğinde, anlatamamanın ıstırabını yaşarım. Sanki suç bendeymiş gibi. Ya tartışmaya girmeyeceksin derim, ya da girdiysen... Çarşı her şeye karşı ya, herkes de Çarşı'ya karşı. Lakin bilmiyorlar ki, Çarşı kendine de karşı! İnadına Tigana desteği çoğu insanı rahatsız ediyor. Biliyorum. Hatta bu desteğin Del Bosque'ye, Rıza'ya, Daum'a neden yapılmadığı iğneli şekilde sorgulanıyor. Nasıl bu yargıya varıyorlarsa? Daum, ikinci gelişinde "Lösemili çocuklar seni özledi" diye flama açan Beşiktaş tribünleri tüm ülkenin Daum'a karşı başlattığı linç girişiminde tek başına Daum'un koluna girmiştir. Rıza'ya açılan "Hepimiz kapıcıyız" flaması, bu tribünlerin asla adam satmayacağı işareti olmakla beraber, Rıza'nın "İstifa edebilirim" açıklamalarına "Büyük kaptan" tezahüratıyla destek vermiştir. Kötü gidişte "Yeniköy Kasabı" diye sıfatlandırılan hocamıza tribünler "Vicente del Bosque" diye yırtınası bir tempo tutmuştur. "Çarşı'ya ne oluyor" başlıklı yazısında Sayın Turgay Demir, "Her şeye karşı olan Çarşı, neden Tigana'ya değil" diye bol ünlemli bir soru soruyor. Cevap verelim; Çarşı, Tigana'ya karşı olanlara da karşı. Runje'ye de saldırılar bitmiyor. Neden ıslıklamamışız da destek vermişiz. Kumaşına inandığımız bu vatandaşı, teknik ekip inanılmaz tutuyor. Özellikle Büyük Ali... Medyanın da bu adamı devamlı kamuoyunun önüne atması bittiğinde kara bulutlar da gitmiş olacaktır. Beşiktaş tribünlerinin bir ruhu vardır. Kalp ve akıl durmalarında bile yaşar. Zapdedilememiş 3-5 kaleden biri olan bu ruh hali, yalnızca Beşiktaşlılara hayat verir. Ben anlatamamış, bazıları anlamamış olsa da!
-------------------------------------------------------------------
DİRAYET

Yokoluş ya da varoluş kavramlarının insanoğlu üzerindeki baskısı, kişinin yerküredeki duruşuyla alakalıdır. Her koşulda dimdik durabilme yetisine sahip olanlar, yokoluşlarda bile tekrardan doğma şansına sahiptirler. Oysa varoluşların yamuk temsilcileri, başarılı olma hallerinde bile etraflarına düzgün bir çizgi çizemezler. Dirayet, kararlı olma halinin tavana vurmasıdır. Yönetimin de, Tigana'nın da yapması gereken en anlamlı, en mantıklı iş hali budur. Zira sabır etmek, dirayetli olmayı tetikler. Elbet, taşın da bir sabrı vardır. Çatlayabilir! Lakin bir türlü atılamayan golün azabı ve buna dayalı istifa gazabına kimsenin tek bir sesi olamaz. Çünkü taraftar haklıdır... Çünkü onun gönül hükmü, yüreğinde saklıdır. Ancaaaak! Kişi ya da kişilerin, kurum ya da kuruluşların kah günlük gazete, kah elektronik posta, kah da oy tacirliği yaparak taraftarların bilinç altlarına negatif virüs şırınga etmesi hiç hoş değildir. Delgado'nun kaçırdığı kafa golüyle, Tigana'nın istifasının ne alakası vardır? Vatandaş golü atsa, bütün stat ve cümbür cemaat, Cumhuriyet Bayramı yürüyüş töreninde olacaktı. Bu varoluştu! Bir dakika sonra hakem bitiş düdüğünü çaldı. Bu da yokoluştu! İşte size istifa polemiğinin bir dakikalık bilançosu... İşte size menfaat tüccarlarının yarattığı tablo... Elbet yönetimler geçip geçicidir; hatta insanlar bile. Herkes süresi bittiğinde köşeye çekilir. Lakin dirayetli davranmak, seneler sonra saygıyla anılmanın faturasıdır. Yönetim Tigana'dan, Tigana sisteminden, taraftar da desteğinden vazgeçmemelidir. Yokolurken varolmanın muhasebesi, bu denklemde yatmaktadır. Geçen sezon şampiyon olan GS'nin her maç öncesi istifaya çağırılan yönetimini göstererekten; İnegöl maçında yuhalanan futbolcuların Türkiye Kupası'nı kaldırdığını hatırlataraktan.
---------------------------------------------------------------
İl Güvenlik Spor Kurulu'nun hafta içinde adığı önlemler düşüncede doğruydu, uygulamada ise hatalar yapıldı. Bilet sayısının her derbide kitlesel bir krize yol açtığını düşünürsek, yaşananların çoğunun rahmani olduğu görüşündeyim. Açıkcası, doğru dürüst bir şey de yaşanmadı ya... Misafir tribünün girişinin olduğu kapı, strateji hatalarıyla doluydu. Kapı önü zannedip taksiden inenler, caddenin ortasındaki tel örgü duvarını delmek için bir kilometre yürüdüler. İki makas atacaksın tel örgüye, cadde kapıyla birleşecek. Sen de rahat edeceksin, trafik de, taraftar da... F.Bahçe cephesi kötü alışkanlıklarından vazgeçmemiş. 2 bin 500 kişi tek kapıdan girdi, tek kapıdan da çıktı. "No exit way" filminin galasındaydık sanki. Geçmiş senelerde yaşanılan ve kuvvetle muhtemel esir kamplarında uygulanan "su" mevzuu, pazar gecesi yerini düden şelalesine bıraktı. Hayretle tebrikler! Lakin FB'nin her konuya müdahil "satılık" bir sürü pankartı görev başındayken, Beşiktaşlının atkısına bile izin verilmeyecekti neredeyse... Neticede alınan önlemler mantıklı ve insaniydi. Ama şu da bir gerçek, her gebe kadın doğuracağı gün sıkıntı yaşar ve her doğum biraz sancılıdır... Sancının en ağırını A. Hassan'ı yere yapıştıran Luciano'nun volesinde yaşamıştık. Aynı filmi pazar gecesi Lugano'nun uçan tekmesini İbrahim'in sırtında izlerken yaşadık. Bence, Fenerli futbolcuları motive etmek için yurt dışından adam çağırıyorlar. Mesela, Jean Claude Van Damme. Son kelamım "inşallah yeniliriz" mantığında olup, onu bunu satılmışlıkla suçlayanlara... Sevgiliniz Erzurum'da oturuyor ve uçağa binme fobiniz var. Otobüsle gidip, otobüsle geleceksiniz... Ve üstüne, her gidişinizde size para verecekler. Ayda kaç kere Erzurum'a gidersiniz? Ve bir tavsiye... Biraz Kemalettin Tuğcu okuyun!
-------------------------------------------------------------------
MOLA

Barış, iki savaşın arasında verilen molanın adıdır. Ve bir saldırgan olduğu sürece, sonsuza dek sürecek rüyadır... Kimdir bu saldırgan? Küme düşüşünü Beşiktaş'a bağlayan ve bu süre içerisinde her maçta sorumlu tuttuğu bu takıma küfür eden Bursaspor seyircisi mi? Kimdir bu saldırgan? Maçtan sonra soyunma odası yollarında "Allah'ıma kitabıma, bunun Bursa'sı da var" naraları atan futbolcular mı? Ya da onlara bu düşünceyi şırınga eden yerel basın mı? Kimdir bu saldırgan? FB ve GS'yi iki büyük yapmak isteyen zihniyetle, şampiyonluğa oynayacak Beşiktaş'ı, ligin sonlarında Bursa'da taraftar desteğinden yoksun bırakma mantığının bir örtüşmesi mi? Ya da bu saldırgan; Beşiktaş, G.Saray ve F.Bahçe taraftarlarının eylemsel barışçılığından doğan malzeme yoksunluğunu başka bir teori ile birleştiren "İlahlar kurban istiyor" kampanyaları mıydı? Saldırgan, ister Veliefendi'de bir at, ister Marina'da bir yat, ister Florya'da 9 odalı kat olsun; bu mantık var olduğu sürece barış yalnızca tatlı bir rüyadır. Nihat Özdemir'in "Tezgah var" söylemi, Adnan Polat'ın ilerleyen zamanı durduran saati olduğu ve bütün bunlara verilecek ceza olmadığı sürece; 'barış', yalnızca Beşiktaş Basketbol Takımı'ndaki oyuncunun adıdır. Runje'nin kurtardıkları, Rico'nun attırdığı ve attığı bölüme kadar olan saldırılar, bir anda zeytin dallarıyla bezeniyorsa; bu zeytin dalı iki savaşın arasındaki moladan öteye geçemeyecektir. Yazının ilk satırlarındaki Orhan Pamukoğlu cümlesi, içinde bulunduğumuz bu kirli dünyanın iki yüzlü halidir. Akşam oynanacak Brugge maçı, "gülen maskelerin" ardındaki asık suratlı adamların alacakları molayla alakalıdır. Brugge maçı bir kahve molası mıdır, yoksa basketbolcuların aldığı gibi bir taktik mola mıdır? Göreceğiz!
zibidikartal Ofline   Alıntı ile Cevapla