Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-01-2007, 17:57   #8
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Click the image to open in full size. Click the image to open in full size. Click the image to open in full size. SEN YOKTUN Click the image to open in full size. Click the image to open in full size. Click the image to open in full size.

Sen yoktun!
Hz Âdem’deydi nurun...
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin...
Âdem nuruna affedildi,
Arafat bu affa şâhitti,

Sen yoktun!
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken,
Taprağın bağrındaki su,
Gökyüzüyle buluşurken,
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple...
Tûfan, nurunu selamladı edeple...!

Sen yoktun!..
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun...
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden,
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden,
Senin ayetlerini okuyacak,
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder!”
Amin dedi on sekiz bin âlem...!
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak,
“Amin” dedi İsmail...
Hira Nur dağı “Amin” diyerek ayağa kalktı...
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında...

Sen yoktun!..
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni...
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine...
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun...

Ama sen yoktun!..
Sen yoktun Sultânım...!
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun...
Başı eğik gezerdi mazlum,
Kuteyle göklerden seni sorardı,
Varaka seni arardı semada,
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler,
Ağlayarak süslediler ölüme...!

Ağlayarak “Hadi, dayına gidiyorsun” dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek!..
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi!
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...!
En son çocuk atılırken çukura,
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu,
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı...!
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu Mekke,
Âlem Efendisine hazırlanıyordu,
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu Rabbine,
“Allahım gönder artık” diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada,
Ve bir gelişin vardı ya Rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde Cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de,
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya...
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini...
Herşey sus pus olmuştu...

“Hadi” diyordu yıldızlar, “Hadi” diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;

Muhammed!

Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini...

Muhammed!

Melekler öptü o nurdan ellerini.

Muhammed!

Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!

Sana o adı veren rahmana kurbanız!

Artık sen vardın!
Susuz topraklara rahmet indi seninle,
Annenden sonra anne Halime sevindi seninle,
Yağmura mı ihtiyaç var...???
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah!..
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah!..
Yeterki sen iste!
Sen iste ya Rasulallah!..

De ki; ben kimim...???
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
“Ente Rasulullah” desin...!

Sen vardın!..
Bedir kârdı,
Uhut dardı,
Hendek yârdı,
Yiğitlerin vardı!
Ölmek için yarışan yiğitler...!

Hele bir enesin vardı senin!..
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,

“Niye burada oturuyorsunuz...???” diye sormuştu.
Onlar da:
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş!” deyince,
Enes kükremiş:
“Peki o öldükten sonra yaşayıp da n'yapacaksınız...!??
Kalkın ve O’nun gibi ölün!” Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey Nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi!
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...!

Musab Bin Umeyr’in vardı senin!..
Uhut’ta sancağını taşıyan...
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki,
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi!..

Ebu hureyren vardı!..
Acıkınca mescidin önünde durur, sana bakardı...
Sen anlardın,

“Ya Ebâhir, gel!” Derdin.
Ve sen gittin!..
Bir gidişle gittin,
Ardında hüznün kaldı...
Hasretin kaldı göklerde...
Bilal ezan okuyamaz oldu!
Ne zaman teşebbüs etse,
“Muhammed Rasulullah” demeye,
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi!..

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu,
Sensizliğe açtık gözlerimizi!
Ama sen bırakmazsın bizi!..
Sen varsın ey şehitlerin sultanı!

Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken,
Sana nasıl “yok” deriz...!??
Ebu Talip $ama giderken devesinin önüne geçip,
“Beni burda kime bırakıp, gidiyorsun...???” demiştin.
“Ne anam var, ne babam...”
Ebu Talip bırakmamıştı bu yüzden...
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini,
Kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah...!??
Bırakma bizi ki, Allah;
“Sen onların içindeyken, onlara azab edecek değiliz buyuruyor!..”

Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman...
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz. Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
“Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın...!??”
Bizler Ömer değiliz ama,
Bütün dualarımız senin için...

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver!
O’na vesileyi lutfet!
O’nu refik-i Âlâya yükselt!
Bizi de affet!..
O’nun hatrına affet!
Zatının hatrına Affet...!


(((Dursun Ali Erzincanlı)))
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla