Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-01-2007, 14:26   #10
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

AKTÂB:Kutublar. Tasavvufta yüksek derecelere ulaşmış mübârek, kıymetli zâtlar Kutb'un çokluk şeklidir. (Bkz. Kutub)

ÂL:Âile, akrabâ, tâbî. (Bkz. Ehl-i Beyt) Duâ olsun âline dahî eshâbına Tâbiîn, ensâr ve hem ahbâbına. (Süleymân Çelebi)


Âlem-i Kebîr (Büyük Âlem):
İnsandan başka bütün mahlûkât, kâinat ve içindekiler.
Âlem-i kebîrdeki mahlûkların en şereflisi ve en büyüğüArş'dır. (İmâm-ı Rabbânî)

Âlem-i Ecsâd:
Yerler, dağlar, gökler gibi, ölçülebilen ve tartılabilen madde âlemi. Buna âlem-i halk, âlem-i şehâdet ve âlem-i mülk de denir.

Âlem-i Emr:
Arşın üstünde olup, madde olmayan, ölçülemeyen ve herkesin anlayamayacağı âlem. Buna, âlem-i melekût ve âlem-i ervâh (rûhlar âlemi) ve mekânsızlık âlemi de denir.
Âlem-i emrde sırayla; kalb, rûh, sır, hafî, ahfâ denilen beş latîfe (makam, mertebe) vardır. (Ahmed Fârûk-i Serhendî)
Âlem-i halkın ötesi, âlem-i emrdir. (İmâm-ı Rabbânî)
Âlem-i emr bâzı bakımlardan âlem-i halktan üstün ise de, küllî fazîlet yâni her bakımdan üstünlük âlem-i halktadır. (İmâm-ı Rabbânî)

Âlem-i Ervâh:
Ruhlar âlemi. (Bkz. Âlem-i Emr)

Âlem-i Süflî:
Dünyâ.

Âlem-i Zâhir:
Görünen âlem, dünyâ.

ALÎM (El-Alîm):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devâmlı ve eksiksiz bilen.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O, her şeyi alîmdir. (Hadîd sûresi: 5)
El-Alîm ismi şerîfini söylemeye devâm edene mânevî sırlar açılır, hikmet ve mârifete kavuşur. (Yûsuf Nebhânî)

A'MÂL-İ ŞER'İYYE:
İslâm dîninde yapılması emredilen ibâdetler ve işler. (Bkz. Amel)

ÂMÎ:
İlmi olmayan kimse. Mukallid. Çoğulu avâm'dır. (Bkz. Avâm)

ARABÎ AYLAR:
Hicrî senenin on iki ayı (Bkz. Kamerî Aylar). Hicrî takvimde kullanılan Arabî ayların adları sırasıyla şunlardır: 1. Muharrem, 2. Safer, 3. Rebî'ul-evvel, 4. Rebî'ul-âhir, 5. Cemâzil-evvel, 6. Cemâzil-âhir, 7. Receb, 8. Şa'bân, 9. Ramazan, 10. Şevvâl , 11. Zilka'de, 12. Zilhicce.

ARABÎ SENE:
Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medîne'ye hicret ettiği mîlâdî 622 senesinden başlayan kamerî veya şemsî sene. (Bkz. Hicrî Kamerî Sene, Hicrî Şemsî Sene)

A'RÂF:
Cennet ile Cehennem arasında yer alan ve birinin te'sirinin diğerine geçmesine mâni olan sûrun (engelin) yüksek kısımları.

ASÂLET:
1. Soy temizliği, köklülük.
Kibrin, yâni kendini büyük, üstün görmenin bir alâmeti de asâletle övünmektir. Babaları, dedeleri ile övünmek, câhilliktir. (MuhammedHâdimî)
2. Güzel huy.
Mü'minin kerem ve iyiliği, dîni; şeref ve asâleti, güzel huyu; mürüvvet ve insanlığı ise aklıdır. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hibbân)
Tedbîr gibi akıl, güzel huy gibi asâlet olamaz. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)

ÂSÂR:
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden veya O'nun huzûrunda bulunmakla şereflenen arkadaşlarından (Sahâbe) ve onları görmekle şereflenen müslümanlardan (Tâbiînden) bildirilen haberler. (Bkz. Eser)

Âsâr-ı Şerîfe:
Peygamber efendimiz ve diğer din büyüklerine âit bâzı mübârek şahsî eşyâ ve hâtıralar. (Bkz. Emânât-ı Mukaddese)

ASFİYÂ:
Sâflar, temizler; Allahü teâlânın evliyâ kulları. Tekili safiyy'dir.

ASHÂB:
Peygamber efendimizi sağlığında peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ ise (gözleri görmüyorsa) bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlar. Tekili sâhib'dir. (Bkz. Eshâb, Sahâbe)

Asr-ı Evvel:
İmâmeyn'e (İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'e) göre ikindi vaktinin başlama zamânı.

Asr-ı Sânî:
İmâm-ı a'zam'a göre ikindi namazının başlama zamânı.
İslâm memleketlerinde ikindi ezânları, asr-ı evvele göre okunmaktadır. İkindi namazı, asr-ı sânîde yâni bu ezândan kışın 36, yazın ise 72 dakîka sonra kılınırsa, İmâm-ı a'zâm'a uyulmuş olur. (İbn-i Nüceym)

AŞK:
Şiddetli sevgi. Allahü teâlâyı ve O'nun sevdiklerini çok sevmek. Buna hakîkî aşk denir.
Hakîkî aşk, nefsi terbiye eder, ahlâkı güzelleştirir; insanın kalbinde bir ateş olup, Allah sevgisinden başka her şeyi yakar, yok eder. Hak âşığı olanın sözü, işi ve düşüncesi doğru ve saftır. (İbrâhim Hakkı Erzurûmî)

Aşk-ı İlâhî:
Allahü teâlâyı çok sevme hâli.
Aşk-ı ilâhînin alâmeti, Allahü teâlânın emirlerine çok uymaktır. (İmâm-ı Rabbânî)

AŞR (Aşır):
On. Bir cemâat içerisinde ve daha çok cemâatle kılınan namazlardan sonra Kur'ân-ı kerîmden sesli olarak okunan on âyet veya bu mikdara yakın bir bölüm.


AVL:
İslâm mîrâs hukûkunda belirli hisse (pay) sâhiplerinin (Eshâb-ı ferâizin) mîrâstan alacakları payların toplamının ortak paydadan fazla olma hâli.
Avlde, hisse sâhibi mîrâscıların hisseleri orantılı olarak eksilir. (Seyyid Şerîf Cürcânî)
Zevce, ana, iki kız kardeş ve anadan iki kız kardeş bulunduğu zaman, mîrâs on ikiye taksim edilip, zevceye 3 hisse, anaya iki hisse, iki kız kardeşe sekiz hisse (her birine dörder hisse), ana bir iki kız kardeşe dört hisse (her birine ikişer hisse) v erilir ki, hisseler toplamı on yedi oluyor. Şu hâlde problemin aslı on yediye (Avl) etti denir ve mîrâs on yediye taksim edilir. (Mevkûfât)

AVRET:
1. İslâmiyet'te akıllı ve bâliğ (ergen ve evlenecek yaşa gelmiş) olan kimsenin namaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının bakması haram (günâh) olan yerleri.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Ey Resûlüm (sallallahü aleyhi ve sellem) ! Mü'min erkeklere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar. Îmânı olan kadınlara da söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haram işlemekten korusunlar. (Nûr sûresi: 30)

ÂYİSE:
Âdet yâni hayz görmekten ümidini kesmiş yaşlı kadın.
Kadın elli beş yaşlarında âyise olur. Hâmile (gebe) ve âyise kadınlardan ve dokuz yaşından küçük kızlardan gelen kanlar, hayz (âdet) kanı olmaz. Hastalık sebebiyle gelen bu kan istihâza yâni özür kanıdır. (İmâm-ı Birgivî)

ÂZÂD:
Kurtulmuş, serbest.
İnsanoğlu, gönül verdiği şeyin kulu olur. Ârifler, Allahü teâlâdan başkasına kalblerini bağlamadıklarından, O'ndan başkasının kulu olmaktan âzâd olmuşlardır. Cenâb-ı Hakk'a tam anlamıyla kul olan, O'ndan başkasına kul olmaktan âzâd olur. (İbn-i Arabî)

Âzâd Etmek:
Serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak, kölelikten kurtarmak.
Kim kölesine bir tokat atsa yâhut onu döğse, onun keffâreti, köleyi âzâd etmesidir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Bir kimse Ramazân-ı şerîf ayında bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. Hak teâlâ onu Cehennem azâbından âzâd eder. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb, Sahîh-i Buhârî)
Köle âzâd etmek çok sevâbdır. İslâmiyet, öldürmeğe gelen düşmandan başka kimseyi köle yapmaz. Bu köleleri âzâd edenleri de çok beğenir. İslâmiyet, köle yapmak dîni değil, köle âzâd etmek dînidir. (İbn-i Âbidîn)

Âzâd Olmak:
Serbest olma, kurtulma.
Ârefe gecesi ibâdet edenler âzâd olur. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
Ramazan ayı öyle bir aydır ki ilk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret ve sonu Cehennem'den âzâd olmaktır. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)

AZZE VECELLE:
Allahü teâlânın ismi söyleyince, işitince ve yazınca "O, Azîz ve Celîldir (yücedir)" mânâsına söylenilen ve yazılan saygı ifâdesi.
Allahü teâlânın ism-i şerîfini söyleyince, işitince, yazınca (Sübhânellah), (Tebârekallah), (Celle-celâlüh), (Azze-ismüh), (Celle-kudretuh) veya (teâlâ) gibi ta'zîm (hürmet ve saygı) ifâdelerinden birini söylemek, yazmak; birincisinde vâcib, lâzım, t ekrârında ise müstehabdır, iyidir. (Allah buyurdu ki...) veya (Allah teâlâ buyurdu ki...) dememeli, (Allahü teâlâ buyurdu ki...) demelidir. Bunun gibi, yalnız (Kur'ân) dememeli, dâimâ (Kur'ân-ı kerîm) demelidir. (Kerderî, Birgivî ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla