Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-01-2007, 14:30   #6
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BELÂ:Allahü teâlânın insanları imtihan etmek, denemek için verdiği maddî ve mânevî üzüntü, sıkıntı, musîbet, âfet.
Kulumu bir belâ ile ibtilâ (imtihân) ettiğim vakit sabreder ve ziyâretçilerine beni şikâyette bulunmazsa, ona etinden iyi et, kanından iyi kan veririm. İyileştiği vakit günahsız olarak iyileşir. Onu öldürürsem rahmetime yâni Cennet'ime gider. (Hadîs-i kudsî-Muvattâ)

Şüphe edilen altını, ateşle muâyene ettikleri gibi, Allahü teâlâ insanları, dertle, belâ ile imtihan eder. Bâzısı belâ ateşinden hâlis olarak çıkar. Bâzısı da bozuk olarak çıkar. (Hadîs-i şerîf-Kimyâ-ı Seâdet)
Mü'mine; dert, belâ, üzüntü, hastalık, eziyet gibi sıkıntı verici şeylerden biri gelirse, Allahü teâlâ bunu günâhlarına keffâret (bedel) eyler. (Hadîs-i şerîf-Müslim)
Peygamberler (aleyhimüsselâm) hep dert ve belâ içinde yaşadı. Hattâ "Belâlar, mihnetler (sıkıntılar) en çok peygamberlere, sonra evliyâya, sonra bunlara benziyenlere gelir" buyruldu. (Ahmed Fârûkî)
Dert ve belâ gelince Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, yalvarmalıdır. Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat, selâmet ve âfiyet istiyenleri sever. (Ahmed Fârûkî)
Birinize dert ve belâ gelince Yûnus Peygamberin duâsını okusun. Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır. Duâ şudur: "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn." (Senâullah Dehlevî)
Bir kimse sıkıntı ve belâya uğrarsa; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil'azîm" desin. (Ca'fer-i Sâdık) Kazâ gelmez Hak yazmasa Belâ gelmez Kul azmasa (Atasözü)




BELÂGAT:
1. Sözün düzgün, kusursuz ve yerinde söylenmesi.
Kur'ân-ı kerîm gibi ilâhî belâgat ve îcâza (az sözle çok mânâ ifâde etme özelliğine) sâhip bir kitap, yalnız Türkçeye değil, hiç bir dile hakkıyla çevrilemez. (H. Hüsnü Erdem)
Kur'ân-ı kerîmin aslındaki îcâz ve belâgatini muhâfaza ederek tercüme etmek mümkün değildir. Fakat meâl (geniş açıklamalı) olarak tercümesi mümkündür. (H. Hüsnü Erdem)
2.Sözün düzgün, kusursuz ve yerinde söylenmesini öğreten edebî ilmin adı.




BELÂDET:İyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayıramama; ahmaklık. (Bkz. Ahmak)




BELKIS:Süleymân aleyhisselâm zamânında Yemen'de Sebe' şehrinde hüküm süren Himyerîlerden bir kadın sultan. Süleymân aleyhisselâm babası Dâvûd aleyhisselâmın yerine geçti. Sultan ve sonra peygamber oldu. Mescid-i Aksâyı yaptı. Yedi senede tamamladı. Sonra hükümet sarayını yaptı. Bundan sonra Belkıs'ı Filistin'e çağırdı. Belkıs geldi. Görüştüler ve Belkıs î mân etti. Süleymân aleyhisselâm Belkıs ile evlendi. Belkıs'ın Süleymân aleyhisselâm ile mektuplaşması ve Kudüs'e gelmesi Kur'ân-ı kerîmde Neml sûresinde uzun bildirilmektedir. (M. Sıddık bin Saîd)




BELVÂ-YI ÂM:Umûmî sıkıntı, meşakkat, kaçınılması mümkün olmayan zorluk.




BENÎ ÂDEM (Âdemoğlu):İnsanoğlu.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Ey Benî Âdem! Yiyin, için, isrâf etmeyin. Çünkü Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez. (A'râf sûresi: 31)
(Ey Benî Âdem!) Şeytana itâat etmeyin, o size ap-açık bir düşmandır diye size Kur'ân-ı kerîmde bildirmedim mi? (Yâsîn sûresi: 60)
Allah katında Benî Âdem'den daha şerefli bir varlık yoktur. (Hadîs-i şerîf-Şa'bul-Îmân)
Ey Benî Âdem! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan; yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin ve Allah için vererek sonsuz yaşattığındır. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim) Mağrûr olma Benî Âdem! Ölmemeğe çâren mi var? Yakası yok ak gömleği, Giymemeğe çâren mi var? (Yûnus Emre)




BENÎ HÂŞİM (Hâşimoğulları):Peygamber efendimizin dedesi Hâşim bin Abdi Menâf'ın soyundan gelenler.
Allahü teâlâ, İsmâil (aleyhisselâm) evlâdından Kinâne ismindeki kimseyi ve onun sülâlesinden, Kureyş adlı zâtı beğenip, seçti. Kureyş evlâdından da, Benî Hâşim'i seçti. Onlardan da, beni beğenip seçti. (Hadîs-i şerîf-İmâm-ı Müslim)
...Ey Benî Hâşim! Nefslerinizi ateşten (Cehennem'den) koruyunuz. Ey kızım Fâtıma, nefsini ateşten kurtar. Çünkü sizleri kurtarmak için Allahü teâlânın sizinle ilgili irâdesini önleyecek hiçbir şeye sâhib değilim. ( Hadîs-i şerîf-Mişkât)
Kureyş kabîlesi; Hâşimî, Emevî, Nevfel, Abdüddâr, Esed, Teym, Mahzûm, Adiy, Cumah ve Sehm adında on kola ayrılmıştı. Zemzem dağıtmak ve Kâbe'yi tâmir ve tezyîn (süsleme) işi, Benî Hâşim'e verilmişti... (Muhammed Nişancı)




BENÎ İSRÂİL (İsrâiloğulları):Ya'kûb aleyhisselâmın, on iki oğlundan gelen evladı ve torunları. Ya'kûb aleyhisselâmın diğer adı İsrâîl olduğu için, soyundan gelenler bu isimle anılmışlardır.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Îsâ bin Meryem de bir zamanlar şöyle demişti: "Ey Benî İsrâil! Ben size Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Benden evvel (gönderilmiş olan) Tevrât'ın tasdîkçisi, benden sonra gelecek bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, ki o peygamberin ismi Ahmed'dir (Muhammed'dir) . (Saf sûresi: 6)
Benî İsrâil yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehennem'e gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur... (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Tirmizi-Milel-Nihâl Tercümesi)
Ümmetimin âlimleri, Benî İsrâil'in peygamberleri gibidir. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî)
Benî İsrâil Yûsuf aleyhisselâmdan sonra Mısır'da çoğaldı. Fakat burada zulüm ve hakâret gördüler. Bu durum Mûsâ aleyhisselâm zamânına kadar devâm etti. Mûsâ aleyhisselâm onları Mısır'dan alıp Şeria vâdisinin doğusundaki bölgeye yerleştirdi. Zamanla h azret-i Mûsâ'nın dînine uyanlar azaldı. Hazret-i Îsâ gelince, Mûsâ aleyhisselâma verilen Tevrat'ın hükmünü kaldırdı. Benî İsrâile, hazret-i Îsâ'nın dînine uymak lâzım oldu. Fakat onlar, Îsâ aleyhisselâma îmân etmeyip, Tevrat'a uymakta inad ettiler. Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm son peygamber olarak gelince de Îsâ aleyhisselâmın dîninin hükmü kalktı. Herkesin İslâmiyete uyması lâzım oldu. Fakat Benî İsrâil Peygamber efendimizi kıskandıklarından O'nun peygamberliğine ve İslâmiyete inanmadılar. (Harputlu İshak Efendi, Nişancızâde, Rahmetullah Efendi)




BENCİLLİK:Kendini beğenmek, kendini büyük görmek, enâniyet. (Bkz. Enâniyet)




BENÛL-AHYÂF:İslâm mîrâs hukûkunda Eshâb-ı ferâiz adı verilen (Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde hisselerini, paylarını bildirdiği) kimselerden ana bir erkek ve kız kardeşler.
Benûl-Ahyâf tek kişi olduğunda hissesi mîrâsın altıda biridir. Birden fazla oldukları zaman mîrâsın üçte birini alıp aralarında paylaşırlar. Erkek ve kadın aynı miktârda alır. Ölenin çocuğu veya oğlunun çocuğu, yâhut babası, dedesi varsa, Benûl-Ahyâf mîrâs alamaz. (Abdürreşîd Secâvendî)
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla