Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-01-2007, 14:45   #45
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

EMEL:Arzû, hırs, tamah. (Bkz. Tûl-i Emel) Çalış ibâdet et bırak emeli, Son nefese kadar bırakma ameli. (Abdülehad Serhendî)

EMÎN:

1. Kendisine güvenilen.
Şerrinden ve zarârından emîn olunmayan kimsenin, dîni, namazları, zekâtları kendisine fayda vermez. (Hadîs-i şerîf-Miftâh-ul-Cenne)
Âlimler devlet adamlarına karışmadıkça ve dünyâlık peşinde olmadıkça, peygamberlerin emînleridir. Dünyâlık toplamaya başlayınca hükûmet adamlarının arasına karışınca, bu emânete hıyânet etmiş olurlar. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
2. Peygamber efendimizin lakabı. Peygamber olduğu bildirilmeden önce de, Kureyş kabîlesi Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem çok güvenir, inanır ve; "Muhammed-ül-emîn" derlerdi.
Allahü teâlâya yemîn ederim ki, muhakkak ben gökte de emînim, yerde de. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn)
Resûl-i ekrem, hayra dâvet eden bir emîn idi. (Hazret-i Ebû Bekr)
3. Vücuttaki bütün âzâlarını İslâmiyete uygun şekilde ve uygun yerlerde kullanan.
Vücuttaki bütün âzâlar emânettir. Bu emânetleri uygunsuz yerlerde kullanan, emîn değildir. Allahü teâlâya isyân ve hıyânet etmiş olur. (Süleymân bin Cezâ)

EMÎR:
1. Bir kavmin, bir topluluğun başı, beyi, emredeni. Vâli, kumandan, devlet başkanı, melik.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Ey îmân edenler! Allah'a itâat edin. Peygambere ve sizden olan emir sâhiplerine de itâat edin. (Nisâ sûresi: 59)
Allahü teâlâdan korkunuz! Başınızdaki emîr, habeşli köle bile olsa, itâat ediniz!.. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
2. Hazret-i Ali'nin lakabı.
Hazret-i Muâviye'nin Emîr ile muhârebesi, ictihâd sebebi ile idi. (İbn-i Hacer-i Mekkî)
Hazret-i Emîr'in ismi, Cennet kapısının üstünde yazılıdır. (İmâm-ı Rabbânî)

Emîr-ül-Mü'minîn:Müslümanların reîsi, devlet başkanı. (Bkz. Halîfe)
Hazret-i Ömer zamânından sonraki halîfelere emîr-ül-mü'minîn denildi. (İbn-i Sa'd)
Emîr-ül-mü'minîn Ömer radıyallahü anh bir sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra cemâate bakıp bir kimseyi göremeyince sordu. Eshâbı dediler ki: "Geceleri sabaha kadar ibâdet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır." Emîr-ül-mü'minîn buyurdu ki: "Keşk i bütün gece uyuyup da sabah namazını cemâatle kılsaydı, daha iyi olurdu." (İmâm-ı Rabbânî)
Emîr-ül-mü'minîn hazret-i Ali buyurdu ki:
Kalbler kablara benzer. Hayırlı olan, hayırla dolu olanıdır. (Abdülganî bin Abdülvâhid)

EMN-ÜL-AZL:Peygamberlere mahsûs sıfatlardan biri. Peygamberlerin peygamberlikten azl edilmemesi, atılmaması.
Peygamberlik sıfatı, peygamberlerin zâtlarından dünyâda ve âhirette ayrılmaz. Önce gelen peygamberlerin dinleri nesh olmakla, peygamberlikten azlleri lâzım gelmez. Zîrâ emn-ül-azl onların sıfatlarıdır. Bu, Allahü teâlânın onlara ihsânıdır. (Kemahlı Feyzullah Efendi)

EMR:
1. Buyruk; emredenin, emrolunandan bir işin yapılmasını istemesi veya bu sûretle yapılması istenen şey.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
O hâlde bana uyunuz. Emrime itâat ediniz. (Tâhâ sûresi: 90)
İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlânın emrini ve yasağını gözetince, emr ve yasakların sâhibini unutmaktan kurtulur, devamlı zikretmiş, Allahü teâlâyı hatırlamış olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Emre uymak, edebi gözetmekten önce gelir. (Abdullah-ı Dehlevî)
2. İş.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben emrimi Allahü teâlâya ısmarlıyorum. Çünkü Allah kullarını çok iyi görendir. (Mü'min sûresi: 44)
Bütün emrler Allah'a döndürülür. (Bekara sûresi: 210)

Emr-i Ma'rûf:Dinde emredilen şeyleri öğretmek, yaptırmak.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey mü'min kullarım! Emrettiğim işleri, ibâdetleri yapar ve emr-i ma'rûf ve nehy-i münker eder iseniz, (günahlardan, kötülüklerden alıkorsanız) başkalarının yoldan çıkması size zarar vermez. (Mâide sûresi: 108)
Birbirinize müslümanlığı öğretiniz. Emr-i ma'rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ en kötünüzü başınıza musallat eder ve duâlarınızı kabûl etmez. (Hadîs-i şerîf-Mişkât)
Kıyâmet günü birini getirirler. Onu Cehennem'e atın emri gelir. Bağırsakları dışarı çıkar. Merkebin dolap etrâfında dönmesi gibi, bunun etrâfında döner durur. Cehennem'de olanlar, kendisine, sen emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapmadın mı, şimdi bu hâl nedir? Seni bu hâle düşüren nedir? derler. Evet başkalarına iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüklerden men ederdim, kendim ise yapardım cevâbını verir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
Bütün ibâdetlere verilen sevâb, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker sevâbı yanında denize nazaran bir damla su gibidir. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Emr-i ma'rûf iki sûretle yapılır. Birincisi, söz, yazı ve her nevî yayın vâsıtası iledir. Bunu yaparken bilgi az ise ve şahsa, âdetlere, kânunlara dikkat ve riâyet edilmezse, fitneye sebeb olabilir. İkinci yol, hâl ile İslâm'ın güzel ahlâkına uyarak, nümûne olmaktır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, en tesirli, en faydalı emr-i ma'rûf yapmak olur. (İmâm-ı Birgivî)
Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapanın niyetinin hâlis olması ve işi anlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi bilmesi ve sabırlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi, yumuşak şekilde tatlı dil ve yazı ile yapması lâzımdır. (İmâm-ı Birgivî)

Emr-i Teklîfî:Allahü teâlânın insanlara yapmaları veya sakınmaları için verdiği emirler. Buna Emr-i teşrîî de denir.
Emr-i teklîfîlerin yapılması, insanın irâdesine, dilemesine bağlıdır. Allahü teâlâ insanı irâdesinde, dilemesinde serbest bırakmıştır. Fakat, insanın dilediği şeyi yaratan, yine Allahü teâlâdır. İnsan diledikten sonra, O da dilerse, yaratır. Dilerse yaratmaz. Her şeyi yaratan, maddelere çeşitli tesirler, özellikler veren, yalnız O'dur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. O'ndan başkasına yaratıcı, yarattı demek, O'na karşı saygısızlık olur. Başkasını O'na şerîk, ortak yapmak olur. Başkasını kendisine ortak yapanı, kıyâmette hiç affetmeyeceğini, ona sonsuz ve çok acı azablar yapacağını bildirmiştir. İnsan, O'nun emrini yapmak, iyilik yapmak dileyince, O da merhamet ederek diliyor ve yaratıyor. Kendisine inanmıyanlar, karşı gelenler bir kötülük yapmak isteyince O da diliyor ve yaratıyor. Kendisine inananlar, yalvaranlar, bir kötülük yapmak isteyince, O merhamet ederek dilemiyor ve yaratmıyor. Böylece düşmanlarının her istedikleri hâsıl olduğundan, onlar daha da azıp kuduruyorlar. (M. Sıddîk bin Saîd)
Allahü teâlânın emr-i teklîfîleri, ehemmiyetlerine göre, derecelere ayrılmıştır:
1) Bütün insanlara, îmân etmelerini, müslüman olmalarını emretmiştir.
2) Îmân etmiş olanlara, harâm işlememelerini, kötülük yapmamalarını emretmiştir.
3) Îmân etmiş olanlara farzları yapmalarını emretmiştir.
4) Haramlardan sakınan ve farzları yapan müslümanlara, mekrûhlardan sakınmağı, sünnetleri, nâfile ibâdetleri yapmağı emr etmiştir. (Bursalı İsmâil Hakkı)
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla