Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-01-2007, 14:51   #10
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

GÂŞİYE SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin seksen sekizinci sûresi.

Gâşiye sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi). Yirmi altı âyet-i kerîmedir. İlk âyet-i kerîmede geçen Gâşiye kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede kıyâmet ve âhirete âit haberler bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs-Taberî)
Allahü teâlâ Gâşiye sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Cennet'te yüksek sedirler ve tahtlar vardır. (Âyet: 13)
Kim Gâşiye sûresini okursa, Allahü teâlâ (kıyâmet gününde) onun hesâbını kolay eyler. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)


GAVS:
Yardım eden. Evliyâ arasında kullara yardımla vazîfelendirilen velî zât.
Muhyiddîn-i Arabî'ye göre gavs, medâr kutbudur. İmâm-ı Rabbânî hazretlerine göre ise, medâr kutbundan ayrı ve daha yüksek olup, ona yardım edicidir. Bu sebeble, medâr kutbu birçok işlerinde ondan yardım bekler. Ebdâl makamlarına getirilecek evliyâyı seçmekte bunun rolü vardır. (Bkz. Kutb) (S.Abdülhakîm Arvâsî)


Gavs-ı A'zam:
Büyük gavs (yardımcı). Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin lakabı.


Gavs-üs-Sakaleyn:
İnsanlara ve cinlere yardım eden büyük velî Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin lakabı.
Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, tasavvufta Gavs derecesine ulaşmıştır. İnsanlara ve cinlere yardım etmesi ve imdatlarına yetişmesi sebebiyle Gavs-üs-sakaleyn ve Gavs-ül-a'zam lakablarıyla meşhûr olmuştur. (Şâh-ı Nakşibend)


GAVUR:
Müslüman olmayan, îmânsız. (Bkz. Kâfir)


GAYB:
Hazır olmama, gizli kalma. Hazır olmayan gizli kalan, görünmeyen.
1. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde bildirilmeyen, his organları, tecrübe ve hesâb ile anlaşılmayan gizli şeyler.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Gaybları ancak Allahü teâlâ bilir. O'ndan başka kimse bilemez. (En'âm sûresi: 59)
Gayb olan şeyler beştir. Onları yalnız Allahü teâlâ bilir. Ana rahminde olanı, yarın ne olacağını, ne zaman yağmur yağacağını, nerede ve ne zaman öleceğini, kıyâmetin ne zaman kopacağını. (Hadîs-i şerîf-Buhârî-Müslim)
2. Akıl ve his (duyu) organları ile bilinemeyip, ancak peygamberlerin haber vermesi ile bilinen, Allahü teâlânın sıfatları, âhiret günü, öldükten sonra dirilmek, canlıların mahşer yerinde toplanması, hesab vermeleri v.b şeyler.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Onlar gayba îmân ederler. (Bekara sûresi: 3)
Gaybları bilen yalnız O'dur (Allahü teâlâdır). Bildiği gizli şeylerden dilediği kadarını yalnız peygamberlerinden istediğine açıklar. (Cin sûresi: 26)
3. Mahlukların bir kısmının bilip, diğer kısmının bilmediği şeyler.
Cinlerin hâlleri, yaşayışları, insanlar için gaybdır. Uzak yerlerdeki şeylerin durumları cinler için gayb olmadığı hâlde, insanlar için gaybdır. Bundan dolayı bâzı kimseler, cinlerin gaybı bildiğini iddiâ etmişlerdir. Hâlbuki onlar, görmediklerini de ğil, gördükleri şeyi bilirler. Eğer cinler gaybı bilselerdi, Süleymân aleyhisselâm onları çalıştırırken, vefât ettiğinde, onun vefâtını da bilirlerdi. Hâlbuki bilememişlerdir. Yine semâlardaki (göklerdeki) şeyler, semâ ehline (meleklere) göre gayb olmadığı hâlde, insanlara gaybdır. Aynı şekilde doğudaki şeyler de batıdakilere göre gaybdır. Bu kısım gayb bâzan vahy ve ilhâm ile, bâzan aradan perdelerin kaldırılması veya bunların şeffaflaştırılması sûretiyle bilinir. Perdelerin kaldırılması şeklin deki bilme, mûcize ve kerâmet kâbilinden olsa bile, gaybı bilme değil, gördüğünü bilmektir. (Senâullah Pânî Pütî)
Kâhinlere, falcılara inanmamalıdır. Gaybı, gizli, bilinmeyen şeyleri bunlara sormamalıdır. (İsmâil Hakkı Bursevî)


GAYBET:
Tasavvufta, kalbin kendisine gelen mânâlarla meşgul ve onlara dalmış olarak, kendisinden ve halkın işlerinden, etrâfında olan şeylerden habersiz olması.
Gaybet hâlindeki kimse, hissini ve şuurunu kaybeder. Kalbi, kendisine gelen feyzler ve ilhâmlar, mânevî ilimler ile meşgûl olur. Rebi' bin Heysem bir gün İbn-i Mes'ûd'un (r.anh) huzûruna giderken, bir demirci dükkanının önünden geçiyordu. Körüğün ağz ında kızarmış bir demir gördü ve cehennemliklerin Cehennem ateşindeki hâllerini hatırlayıp kendisini bir gaybet hâli kapladı. Kendinden geçip yere düştü. (Abdülkerîm Kuşeyrî)


GAYRET:
Bir kimseden fâidesi bulunmayan, zararlı olan bir şeyin ayrılmasını istemek, böyle şeyleri reddetmek, kabûl etmemek.
Allahü teâlâ mü'min kuluna gayret eder. Mü'min de mü'mine gayret eder. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Malını; haramda, zulümde, İslâmiyet'i yıkmada, bid'atleri ve günâhları yaymakta kullananın malının yok olmasını istemek de hased olmaz din gayreti olur. (Muhammed Hâdimî)
İlmini; mal, mevkî ele geçirmek, günâh işlemek için kullanan din adamından ilmin gitmesini istemek gayret olur. (Hâdimî)


Gayret-i İlâhiyye:
Allahü teâlânın kullarından beğenmediği hallerin ayrılmasını istemesi, böyle şeylere rızâ göstermemesi.
Önceki ümmetlerde kibir sâhibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i ilâhiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Yûsuf aleyhisselâmın şerbetçiye; "Sultanın yanında benim ismimi söyle" demesi gayret-i ilâhiyyeye dokunarak birkaç sene zindanda kalmasına sebeb oldu. (Muhammed Hâdimî)
Dâvûd aleyhisselâm, duâ ederken; "Yâ Rabbî! Evlâdlarımdan bir kaçının namaz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir" demişti. Dâvûd aleyhisselâmın bu sözü gayret-i ilâhiyyeye dokundu ve Allahü teâlâ; "Ben dilemeseydim, k uvvet ve imkân vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı" buyurdu. (Muhammed Hâdimî)
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla