Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-01-2007, 14:55   #8
OnuR
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

HALEF-İMÜTTEKÎN:(Bkz. Halef-i Sâdıkîn)

HALEF-İSÂDIKÎN:Selef-i sâlihînden yâni Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînden sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri.
Halef-i sâdıkîn, îmân (inanç) ve amel bilgilerinde ve kalb bilgilerinde, hep Selef-i sâlihîne (Hicrî ilk iki asırda yaşayan müslümanlara) tâbi olmuşlar, bunların yolundan hiç ayrılmamışlardır. (İbn-i Asâkir)

HÂLET-İ NEZ':Ölürken rûhun çıkacağı an.
Allah'ım! Bizi ve dînimizi her türlü zarardan koru. Hâlet-i nez'de îmânımızı alma. O anda şeytanı bize musallat etme. Bizi dünyâ ve âhiret hayırları ile rızıklandır. Allah'ım! Sen her şeye kâdirsin. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)


HALF ETMEK:Yemin etmek. (Bkz. Yemin)

HÂLIK (El-Hâlık):Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyi taktîr ve tâyin eden, yaratan.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O öyle Allah ki, Hâlıktır, Bâridir (yaratan var edendir), Musavvirdir (bütün varlıklara şekil verendir), Esmâ-i hüsnâ (en güzel isimler) O'nundur. Bütün göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbîh eder. OAzîzdir (her şeye gâlib ve her kemâle sâhibdir), Hakîmdir (hikmet sâhibidir). (Haşr sûresi: 24)
O'ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin hâlıkı ancak O'dur. ( En'âm sûresi: 102)
Pek ufak bir parçasını gördüğümüz bu kâinâtın (evrenin) bir hâlıkı ve anlamağa aklımızın ermediği pek muazzam bir kudret sâhibi vardır. Bu hâlıkın hiç değişmemesi ve sonsuz var olması lâzımdır. İşte bu hâlık, Allahü teâlâdır. (Ahmed Âsım Efendi)
Rahmân, Kuddûs, Müheymin ve Hâlık (yaratıcı) gibi yalnız Allahü teâlâya mahsûs olan isimleri insanlara isim yapmak haramdır. (A. Nablüsî)
Gece yarısı bir miktar zaman el-Hâlık ism-i şerîfini söyleyen kimsenin kalbi ve yüzü nûrlanır. (Yûsuf Nebhânî) Hâlıkın dururken mahlûka tapma, Şeytana uyup da yolundan sapma.
(Lâ Edrî)

HÂLİD BİN SİNÂN ABESÎ ALEYHİSSELÂM:Îsâ aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden. Îsâ aleyhisselâm ile son peygamber Muhammed aleyhisselâm arasında geçen fetret devrinde, Aden beldesinde bulunan bir kavme gönderilmiştir.
Hâlid bin Sinân Abesî aleyhisselâmın kavmine musallat olan ve bir mağaradan çıkan ateş, uzak mesâfelere yayılıyor, ekinleri ve hayvanları yakıyor, sonra tekrar geri çekiliyordu. İnsanlar âciz kalmıştı. Bu sırada Hâlid bin Sinân aleyhisselâm peygamber olarak gönderildi. Hâlid bin Sinân aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle mağaradaki ateşi söndürdü. Sonra mağaraya girerek kendisinin üç günden önce çağırılmamasını vasiyyet etti. Fakat kavmi ve çocukları şeytanın vesvesesine kapılarak üç günden önce çağırdılar. Bu çağırma sebebiyle başında bir elem (ağrı) olduğu hâlde mağaradan çıktı ve "Beni, kavmimi ve vasiyyetimi zâyi ettiniz" buyurarak yakın zamanda vefât edeceğini bildirdi. Vefâtından sonra cenâzesini defn etmelerini ve kabrini kırk gün gözetmelerini, kırk gün sonra kuyruğu kesik bir merkebin de içinde bulunduğu bir sürü, kabrinin yanına gelince kabrini açmalarını vasiyyet etti. Böyle yapıldığı zaman kabrinden çıkıp kabir ehlini ve kabir hayâtını aynen kendilerine anlatacağını bildir di. Belirtilen işâret ortaya çıkınca, mü'minler Hâlid bin Sinân aleyhisselâmın kabrini açmak üzere harekete geçtilerse de, çocukları; "Bize öldükten sonra kabirden çıkan kimsenin çocukları derler" diyerek engel oldular. Böylece câhillikleri büyük bir hıyânete sebeb oldu. Dolayısıyla babaları olan bir peygamberi ve onun bu vasiyetini de yerine getirmediler.
Muhammed aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiğinde, Hâlid bin Sinân aleyhisselâmın kızı hayatta idi. Peygamber efendimizin huzûruna kavuşmakla şereflendi. Peygamber efendimiz ridâsını (hırkasını) sererek üzerine oturttu ve taltif buyurarak; "Merhabâ ey kavmi vücûdunun zâyi (yok) olmasına sebeb olduğu peygamberin kızı!" buyurdu. (İbn-ül-Esîr-Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

HÂLİDİYYE:Evliyânın büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Nakşibendiyye yolunun bir kolu olan Hâlidiyye yolu daha çok Anadolu, Irak ve Sûriye taraflarında yayılmıştır.
Hâlidiyye yolunun büyüğü olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri; "Bizim büyüklerimizin yolunda tasavvuf, İslâm dîninin emirlerini yapmak içindir. Ama tasavvufu hakkıyla yapmak da herkesin işi değildir. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildirler. Hangi şekilde olursa olsun bu büyüklere bağlılık büyük nîmettir" buyurdu.

HALÎFE:Birinin yerine geçen.
1. Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
Allahü teâlâdan istedim ki, benden sonraAli halîfe olsun. Melekler dedi ki: "Yâ Muhammed! Allahü teâlânın dilediği olur. Senden sonra halîfe, Ebû Bekr-i Sıddîk'tır. (Hadîs-i şerîf-Gunyet-üt-Tâlibîn)
Peygamber efendimiz, hazret-i Muâviye'ye; " Halîfe olduğun zaman, yumuşak ol veya güzel idâre et!" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-İzâlet-ül-Hafâ)
Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed Mustafâ'dan sonra müslümanların halîfesi, müslümanların reîsi Ebû Bekr-i Sıddîk'tır. Ondan sonra halîfe, Ömer-ül-Fârûk'tur. Ondan sonra Osmân-ı Zinnûreyn, ondan sonra Ali bin Ebî Tâlib'dir (radıyallahü anhüm). B u dördünün üstünlük sıraları, halîfelik sıraları gibidir. (Bkz. Hilâfet) (Ömer Nesefî)
2. Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin halîfelerinden Muhammed Ma'sûm hazretleri şöyle buyurdu:
"Dünyâ hayâtı gâyet kısadır. Ebedî saâdete kavuşmak, dünyâ hayâtına bağlıdır. Saâdetli kimse; bu kısa dünyâ hayâtındaki fırsatı ganîmet bilip, âhirette kurtuluşa sebep olacak işleri yapan ve âhiret azığını hazırlayandır." (Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)

Halîfe-i Âdile:Halîfe olacağı, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin işâreti ile anlaşılan halîfe. Hazret-i Ebû Bekr'in halîfeliği böyledir.

Halîfe-i Câbire:Halîfeliği kuvvet zoru ile ele geçiren.

Halîfe-i Râşide:İnsanlara, İslâm dînini anlatma vazîfesini Peygamber efendimiz gibi yapan ve âyet-i kerîmelerde veya hadîs-i şerîflerde halîfe olacağı işâret olunan halîfe. Buna, Halîfe-i âdile de denir. (Bkz. Hulefâ-i Râşidîn)

HALÎL:Dost.
Kelime-i tevhîdi (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah sözünü) çok söyleyenlerde, Allahü teâlâya karşı fevkalâde sevgi hâsıl olmaktadır. Artık o, Allahü teâlânın halîlidir. Her kim, nefsinin boş arzularından sıyrılırsa, artık onda, Allahü teâlâdan başkasına bağlılığa yer kalmaz. (İmâm-ı Süyûtî)

HALÎLULLAH:Allahü teâlânın dostu mânâsına İbrâhim aleyhisselâmın lakabı. Halîlürrahmân da denir.
İbrâhim aleyhisselâm Halîlullah'tır. Çünkü, bunun kalbinde, Allah sevgisinden başka hiçbir mahlûkun (yaratılmışın) sevgisi yoktu. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Halîlullah İbrâhim aleyhisselâm, kendi kavmine, Allah'tan başka şeylere tapınmanın yanlış olduğunu pek güzel bildirdi. Müşrikliğe (Allah'a eş, ortak koşmağa) yol açacak kapıların hepsini kapadı. (Ahmed Fârûkî)
İbrâhim Halîlullah, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın ecdâdındandır, yâni Efendimizin mübarek, pak, temiz soyu ona dayanır. (İbn-i Hişâm)
İbrâhim Halîlullah, Habîbullah'ın yâni Resûlullah efendimizin ümmetinden olmayı temennî buyurmuştur. (İmâm-ı Rabbânî)

__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla