Guest | 3.1.3. Mahatma GANDHİ (1869-1948) Thoreau’nun “sivil itaatsizlik” konusunda geliştirdiği fikirlerini uygulamaya koyan tarihteki en önemli kişi Gandhi’dir. 2 Ekim 1869’da Probender’de dünyaya gelen Gandhi,19 İngiltere’de hukuk eğitimi gördü. Bu süre içerisinde Batı’nın ve Doğu’nun birçok düşünür ve filozofların eserlerini okuyarak kendini yetiştirdi. Gandhi, Cayna dininin temel ilkesi olan Ahimsa’yı (tüm canlılara saygı duyup onlara zarar vermeme ilkesini) şiddet karşıtlığına dayanan bir mücadele yöntemine dönüştürdü. Daha sonra Ahimsa ve sivil itaatsizlik öğretilerinden yola çıkarak “Satyagraha”yı oluşturdu.20 Hakikat (sat) ve sebat (agraha) kelimelerinden oluşan bu kavrama göre insan, inandığı gerçeği ilân etmelidir ve hiç kimseye karşı şiddet göstermeden bunun uğrunda ölmeye hazır olmalıdır. Satyagraha, insanı iki ayrı alanda mücadele etmeye çağırır: Birinci alan; dış dünyadır. İnsan dış dünyaya karşı sivil itaatsizlik, pasif direniş ve şiddet aleyhtarlığı ilkelerine sadık kalarak inancının savunmalıdır. İkinci alan ise; insanın kendi benliğidir. İnsan nefis terbiyesi ve riyazet ve oruç gibi yöntemlerle nefsini arındırıp ruhunu dünyevi arzulardan kurtarmalıdır. Özcesi Gandhi, toplumsal ve siyasal hedeflere ulaşma felsefesinin adını “Satyagraha” olarak belirlemiştir. Toplumsal ve siyasal hedeflere şiddet kullanarak ulaşmanın adına ise terörizm diyoruz. Bu çerçevede, Gandhi’nin geliştirmiş olduğu yöntemin ana ilkeleri şunlardır:21 * Güç odakları ile işbirliğinden kaçınmak, * Pasif direniş teknikleri geliştirip bunları uygulamak, * Satyagraha gücünü kullanmak. 1914 yılına kadar Güney Afrika’da kalan Gandhi, General Jan Smuts tarafından yönetilen hükümet kuvvetleriyle devamlı bir mücadele verdi. Bu hükümete karşı şiddet haricinde her türlü yöntemi kullandı.22 Gandhi’nin kullandığı işbirliğinden kaçma, pasif direnme, sivil itaatsizlik ve Satyagraha teknikleri meyvesini verdi ve Başbakan Smuts ile hükümeti Hintlilerin birçok önemli isteğini kabul etti. Bu istekler arasında parmak izi kanununun kaldırılması, adam başına üç sterlin verginin ilgası, Hindularla Müslümanlar arasındaki evliliklerin geçerliliği, tahsil yapmış Hintlilerin göç etmesi üzerine konan sınırlamaların kaldırılması ve Hintli vatandaşların kanuni haklarının korunmasına dair bir vaat da bulunuyordu. 1915’te Hindistan’a dönen Gandhi, 1948’de bir Hintli suikastçı tarafından öldürülünceye kadar, Pakistan ve Hindistan’a özgürlük kazandıracak kuvvetleri idare etti.23 Fiziksel olarak çok şey başaramayacağı izlenimi uyandıran Gandhi, İngiliz sömürgeciliğine karşı başlattığı hürriyet mücadelesini tüm toplumun ruhunda tutuşturmayı başardı. Bunun için grevler tertip etti, yürüyüşler düzenledi, boykotlar ilân etti, açlık grevi ve ölüm oruçları tuttu, mektup ve telgraf kampanyaları düzenledi24 ve Hindistan ile Pakistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarını sağladı. Gerçek şu ki, o dönemdeki İngiliz yönetiminin despotizmi bilinmeden, Gandhi’nin başarısını anlamak mümkün değildir. Gandhi’nin hayranlarından biri olan Albert Einste’nin değerlendirmesi çok ilginçtir:25 “Gandhi’nin düşünen insanlar üzerindeki bıraktığı ahlâki etki, kaba gücün gözde çok büyütüldüğü günümüzde göründüğünden çok daha kalıcı olacağa benzer. Kaderin gelecek kuşaklara yol gösteren, böylesine parlak görüşlü bir insanı bize bağışlamasını bir talih saymalı ve şükran duymalıyız.” 3.2. Ülkemizde Sivil İtaatsizlik Eylemleri Türkiye’de de adı konmasa da zaman zaman “sivil itaatsizlik” olarak adlandırılabilecek eylemler görülmüştür. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın 1969 yılındaki öğretmen boykotu ilk sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendirilmektedir.26 1995 yılının Mart ayında “Düşünceye Özgürlük” adlı kitabın, 1080 kişinin imzasıyla yayınlanması da önemli bir sivil itaatsizlik eylemidir.27 Kitap, daha önce 24 yazarın yazılarını bir araya getiren “Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye” adlı kitabın toplatılması, yayıncısı Erdal Öz ve Yaşar Kemal hakkında da dava açılmasına tepki olarak hazırlanmıştı. 1080 kişi kitabın yayıncısı olarak aynı suça imza atmışlardı. Sonuçta, dönemin terörle mücadele yasasında yapılan değişiklikle dava düşmüştü. Ancak sivil itaatsizler, yasada yapılan değişikliğin “düşünce suçu”nu ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle “Düşünceye Özgürlük 2000” adlı yeni bir kitap yayınlamışlardır. Bergama köylülerinin siyanürlü altına karşı düzenledikleri gösteriler de “sivil itaatsizlik” eylemlerine örnek olarak verilebilir. Köylüler, bu eylemlerinden birinde Boğaz Köprüsünün trafik akışını engellemişlerdir. Öğrencisi oldukları üniversitelere alınmayan başörtülüler de “sivil itaatsizlik” olarak değerlendirilebilecek pek çok eylem düzenledir. Örneğin, 1997 yılında İstanbul Üniversitesi önünde dört ay süren, her gün 1 saat oturma eylemi yapmışlardır. Ekim 1998 yılında yapılan “Özgürlük İçin Elele” eyleminde ise Türkiye’nin pek çok yerinde insan zincirleri oluşturmuşlardır. Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan tablo karşısında, her gün binlerce kişinin katıldığı “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakikalık Karanlık” eylemi düzenlenmiş, bu eylemi izinsiz yürüyüşler takip etmiştir. “Cumartesi Anneleri’nin 27 Mayıs 1995 gününden 20 Mart 1999 gününe kadar İstanbul İstiklâl Caddesi’nden Galatasaray Lisesi önünde yaptıkları oturma eylemleri de bir “sivil itaatsizlik” eylemi olarak kabul edilmektedir.28 Cumartesi Anneleri’nin eylemi ortaya çıkış biçimi, örgütlenmesi, hedefleri açısından sivil itaatsizliğin hemen tüm unsurlarını içinde barındıran bir eylemdir. Cumartesi Anneleri eylemlerini izinsiz olarak yaparak “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nu ihlâl etmişlerdir. Bu nedenle eylemleri yasadışılık unsurunu içinde barındırmıştır. Kayıp yakınları ve onları destekleyenler bütün yasal yollara başvurduktan sonra eylemlere başvurmuşlardır. Eylemciler kayıplar için kamuoyu oluşturmak amacıyla saptadıkları hedef doğrultusunda hareket etmişlerdir. Açıklanan hedef, her Cumartesi yarım saat oturma eylemidir ve buna sürekli sadık kalınmıştır. Saptadıkları hedefin dışına çıkmayan Cumartesi Anneleri eylemi bu anlamda sistemin bütününe karşı değil, tekil bir haksızlığa karşı yürütmüşlerdir. Ayrıca bu eylemin önemli özelliklerinden biri de örgütlü bir toplumsal hareket olmamasıdır. Başka bir deyişle, eylemler hiçbir grubun ismini, etiketini taşımayan, sivil toplumdaki her bir yurttaşın destekleyebileceği niteliktedir. Bu eylemlerin kamuya açık olması ve alenilik özelliğini taşıması, şiddet içermemesi, eylemin sonuçlarının önceden kestirilebilir ve hesaplanabilir olması, politik ve hukuki sorumluluğun üstlenilmesi, sistemin bütününe yönelik eleştiriden ziyade sisteme içkin olması, kamu vicdanına yönelik bir çağrı olması Cumartesi Annelerinin eylemlerinin bir sivil itaatsizlik eylemi olarak görülmesinin gerekçeleri arasında sayılabilir. |