Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23-01-2007, 11:49   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Toplantı Hak ve Hürriyetleri
a) Dernek Kurma Hürriyeti (33. Madde)
Dernek, belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluktur. Bu topluluğun tüzel bir kişiliği vardır. Dernek kurmak için önceden izin almaya gerek yoktur. En az yedi kişi bir araya gelerek dernek kurabilir. Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir[1].
b) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı (34. Madde)
Cumhuriyet'ten sonra 1909 tarihli İçtimaatı Umumiye Kanunu 1956'ya kadar yürürlükte kaldı.
27 Haziran 1956'da bu kanun kaldırılarak yerine 6761 sayılı Toplantılar ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun yürürlüğe girdi.
Gösteri yürüyüşü hürriyeti teriminin % olarak kullanıldığı bu yasa, 1909 tarihli kanuna göre "hürriyetleri" sınırlayan pek çok kural getirdi. Buna göre, seçim dönemleri dışında gerçek kişilerle siyasal partiler de dahil bütün tüzel kişilerin siyasal propaganda yapabilmeleri mülki amirin iznine bağlandı. İzin verip vermeme konusunda takdir yetkisi tamamen mülki amire ait bulunuyordu. Yerel örf ve adetlere göre yapılacak tören, eğlence, düğün, balo gibi toplantılarla okullar veya resmi kuruluşların düzenleyecekleri toplantılar ve bilimsel konferanslarla, pazar, panayır gibi yerlerde ticari, iktisadi v.b. amaçlarla bir araya gelecek halk topluluklarının toplantıları bu kuralın dışında bırakıldı.
1961 Anayasası, toplantı ve gösteriler için özgürlük alanını genişleten bir kural getirdi. Buna göre, herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız, toplantı ya da gösteri yapabilir; bu hak ancak kamu düzenini korumak için sınırlanabilirdi. 10 Şubat 1963'de, 1956 tarihli kanun kaldırılarak, yeni Anayasa doğrultusunda 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti Hakkında Kanun çıkarıldı. Bu kanuna göre, "Silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının kullanılması izne bağlı değildir" (yabancıların yapacakları toplantı veya gösteri yürüyüşleri izne bağlıdır). Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasından en az 48 saat önce, mülki amirliğe, toplantının amacı ve yeri (toplantıyı yapacakların tertip kurulu tarafından) bildirilecektir. Mülki amirler gidiş-geliş güvenliğini bozmayacak, pazar kurulmasına engel olmayacak yerleri göstermek zorundadırlar. Genel yollarda, parklar ve tapınaklarda, kamu hizmeti gören binalarda ve TBMM'nin l km. çevresinde toplantı yapılması yasaktır.
Bu kurallarla, 1956 tarihli yasadaki "toplantı veya gösteriye izin için" mülki amire tanınan takdir yetkisini "kamu düzeni" ile sınırlayan yeni Anayasa'ya göre çıkarılan 171 sayılı yasaya getirilen koşulların, kamu düzenini takdir yetkisi kullanılırken gözönüne alınacak hususları belirtmek için konulduğu düşünülebilir.
Ne var ki, 12 Mart 1971 hükümet darbesinden sonra Anayasa'da yapılan değişikliklerle temel hak ve özgürlüklerin alanı daraltılırken, toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğü de sınırlandı.
1961 Anayasası'nın 11. maddesinde "Temel hak ve hürriyetler, Anayasa'nın özüne ve sözüne uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir. Kanun kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi sebeplerle de olsa, bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz" denmişti.
12 Mart 1971'den sonra devleti kişiye karşı koruma anlayışına dayanan anayasa değişikliği ile getirilen "kötüye kullanma" kavramının uyarlanması, 11. maddeyi şu hale soktu: "Temel hak ve hürriyetler devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğünün, cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın diğer maddelerinde gösterilen sebeplerle Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.
Bu Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrımına davranarak, nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kastı ile kullanılamaz".
Oysa, bu esnek kurallarla yeni suçların oluşabileceği yorumlarına gidilerek "temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmak" mümkün olacaktı. Çünkü temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını güçleştirecek engellerin kaldırılması için değil, bu hak ve özgürlükleri kullanma alanının daraltılması amacıyla kural getiriliyordu.
12 EYLÜL KANUNU
12 Mart zihniyetini, 1961 Anayasasını tamamen kaldırarak sürdüren 12 Eylül döneminin bireysel hak ve özgürlüklere karşı otoriteden yana bir bakış açısının ürünü olan 1982 Anayasası ile özgürlüklerin sınırlanması amaçlanmış; bu Anayasaya göre çıkarılan Dernekler Kanunu'nun örgütlenmeyi devlet için tehlikeli ve örgütleri potansiyel suçlu görmesi gibi 6.10.1983 tarihinde çıkarılan 2991 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da gösteri ve toplantıların suç odağı olabileceği mantığı ile hak ve özgürlükleri kullanılamaz kıtan kurallar getirmiştir.
6.10.1983 TARİH VE 2991 SAYILI TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNU'NDA
Anayasanın 34. maddesinde yazılı olduğu gibi, "Herkesin, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre, silahsız ve saldırısız olarak, kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu" (madde 3) ve toplantı ve gösterilerin, "aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla" her yerde yapılabileceği (madde 6/1) kaydedilmiştir.
Bu demokratik görünen girişten sonraki maddenin "aşağıdaki hükümleri" ve daha sonraki maddelerdeki hükümler, (tabii Anayasadaki "aşağıdaki hükümlere" ve "maddelere" uygun olarak getirilen sınırlamalarıyla) toplanma hak ve özgürlüğünün özünü zedelemektedir.
Toplantı ve gösteri yapılacak alanları ve yerleri tamamen idarenin keyfi takdirine bırakarak, toplantı ve gösteriyi düzenleyenlerin halkla temasını olabildiğince engellemeyi amaçlayan yasa, toplantıların mülki amirlikçe ertelenmesi ve yasaklanmasına ilişkin maddeleri ve sonradan gelecek mahkeme kararını işlevsiz kılan hükümleriyle, polis devleti zihniyetini yansıtmaktadır.
Son uyum yasası ile kanunun "dernekler, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kendi konu ve amaçları dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmalarını yasaklayan 21. maddesinin kaldırılması çok olumlu bir gelişme olmakla beraber, kanunun diğer hususlarda idarenin keyfi takdirlerine ve yasaklamalarına yer veren kuralları yürürlükte kaldığından, yapılan değişiklik çok yetersiz kalmaktadır.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİNE İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMENİN İLKELERİ:
1) Herkesin, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız olarak, kanunların suç saymadığı amaçlarla, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı vardır.
2) Genel ve yerel seçim zamanlarında seçim kanunlarına göre yapılacak toplantılar ve gösteri yürüyüşleri; kanun ya da gelenek ve göreneklere göre yapılan tören, şenlik, karşılama, uğurlamalarla bilim, sanat, spor etkinlikleri bu yasa hükümlerine tabi değildir.
3) Açık toplantılar ve gösteri yürüyüşleri, mabetler, sağlık kurumları, kamu yönetimi binaları içinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin l kilometre uzağındaki yerler ile can ve mal güvenliği bakımından önlem alınması mümkün olamayacağı mülki amirliklerce, önceden ilan edilmiş yerler dışında, her yerde yapılır. Mülki amirliklerin ilana ilişkin kararlarının iptali için, herkes ilan tarihinden itibaren 60 gün içinde idari dava açabileceği gibi; toplantı ve gösteri yürüyüşü için başvuruda bulunanlar da, başvuru tarihinden itibaren 60 gün içinde dava açabilirler.
4) Açık toplantılar ve gösteri yürüyüşlerini düzenleyenlerle güvenlik görevlileri, toplantının güvenlik içinde yapılabilmesi, kamu düzeninin bozulmaması; toplantı alanı ve gösteri güzergahı dışındaki can ve mal güvenliği önlemlerinin aksamaması için toplantı alanında ve gösteri güzergahında (cankurtaran, itfaiye v.b. araçların geçebilmesi olanağını sağlamak üzere), toplantı ve yürüyüş düzeninin bozulmamasını da gözeterek bir trafik şeridi ayırır.
5) Açık toplantı veya gösteri yürüyüşü yapacak olanlar, toplantının veya gösteri yürüyüşünün gün ve saatini en az 48 saat önce toplantının veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı yerdeki mülki amirliğe bildirirler.
6) Süresinde bildirimde bulunulmayan bir toplantıda veya gösteri yürüyüşünde güvenlik sağlanamamış veya kamu düzeninin bozulmuş ya da güvenlik önlemlerinin yeterince alınmamış olması yüzünden suç işlenmişse, ancak bu takdirde toplantı veya yürüyüşü düzenleyen sorumlular, zamanında bildirimde bulunmadıklarından cezalandırılabilirler. Tüzel kişilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşü için bildirdikleri amacın dışına çıkıp çıkmadıkları, bu kuruluşların kendi organlarını ilgilendirir ve onlar tarafından değerlendirilebilir. Güvenliği sağlanmış, kamu düzenini bozmayan ve eylemli olarak şiddetin kullanıldığı tecavüz olayı bulunmayan toplantı ve yürüyüşlerin, amaçları dışına çıkıp çıkmadığı, idare tarafından takdir edilemez; suç işlendiği kanaatine varılmışsa, toplantı ve gösteri yürüyüşü bittikten sonra tutanaklara veya ihbarlara göre ceza soruşturması yapılabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin suçlar ve bu suçların cezaları Türk Ceza Kanunu'nda gösterilir.,
7) Mülki amir, yapılacağı bildirilmiş olan toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında,
alınacak önlemlere rağmen, güvenliğin sağlanamayacağını ve kamu düzeninin ciddi
olarak bozulmasını önlemenin mümkün olamayacağını, gerekçesiyle birlikte mahkemeye sunarak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün 30 günü aşmamak üzere ertelenmesi için tedbir kararı verilmesini isteyebilir. Nöbetçi mahkeme 24 saat içinde bu istemi karara bağlar. Toplantı saatine kadar mahkeme karar vermemişse, toplantı yapılır.

8) Tescil edilmemiş topluluklar, açık toplantı veya gösteri yürüyüşünü, en az 48 saat
önce toplantının tarihi, saati ve konusu ile üç kişilik düzenleme kurulu üyelerinin adlarını, adreslerini ikamet belgeleriyle birlikte en büyük mülki amire verirler. Tescil edilmiş tüzel kişilerin yönetim kurulları, düzenleme kurulu sayılır veya yönetim kurulu başkanı veya yetkili üyesi, derneğin üç üyesini düzenleme kurulu olarak atayarak, mülki amirliğe bildirebilir.

Bu bildirim karşılığında, gün ve saati gösteren alındı belgesi verilmesi zorunludur. Bu bildirim, mülki amirlikçe kabul edilmez veya karşılığında alındı belgesi verilmez ise, toplantıyı veya gösteri yürüyüşünü yapacak olanların düzenleyecekleri bir tutanakla notere ihbar yapılır, ihbar saati bildirimin verilme saati sayılır. Noter, bu ihbarı görevlisi aracılığıyla, en çabuk biçimde mülki amirliğe bildirir.
9) Düzenleme kurulu toplantının, amacına uygun olarak gerçekleşmesi için gereken
önlemleri alır ve gerektiğinde güvenlik kuvvetlerinin yardımını ister. Alman önlemlere rağmen sükun ve düzenin sağlanamaması halinde kurul başkanı toplantının sona erdirilmesini idare görevlilerinden isteyebilir. Düzenleme kurulunun sorumluluğu, topluluk toplantı yerinden tamamen ayrılıncaya kadar sürer.

10) Toplantı veya gösteri yürüyüşü, düzenleme kurulu temsilcisi tarafından, bildirimin
verildiği mülki amirliğe yazı ile bildirilmek koşuluyla ve 48 saati geçmemek üzere
ertelenebilir.

11) Toplantı ve gösteri yürüyüşü için verilen gün ve saatten önce ya da sonra ateşli
silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zinciri gibi bereleyici veya boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya sis, gaz ve benzeri maddeler toplantı alanı veya gösteri güzergahında bulunursa, toplantı bütün bu araç ve gereçler ve bunları bulunduranların alan ve güzergah dışına çıkarılmasından sonra yapılır.

12) Kanunun suç saymadığı her konuda kamu düzenini bozmayan her toplantı ve gösteri
serbestçe yapılabilmelidir. Toplantı ve gösterilerle ilgili yasaklamalara özel kanunda değil Ceza Kanunu'nda yer verilir, kanunun suç saydığı eylemler Ceza Kanunu'nda gösterilir; toplantı ve gösterilerin kamu düzenine aykırı olup olmadığı ise yargı içtihatları ile belirlenirse idarenin takdir yetkisini keyfi olarak uygulaması önlenir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili yasaklar ve yaptırımları Türk Ceza Kanunu'nda; polisin toplantı veya gösteri yürüyüşünün düzenini sağlarken görevini nasıl yapacağı, Polis Görev ve Yetkileri Kanunu'nda gösterilmelidir.

13) Kanunlardaki kavramlar, çağdaş hukukun genel ilkeleri, anayasa ve uluslararası
sözleşmelerle benimsenmiş ilkeler, bilimsel ve yargısal içtihatlarla birlikte gözönüne
alınarak yorumlanmalıdır. Böylece kamu düzeni kavramı da içtihatlarla belirlenir
[2].
Mülkiyet Hakkı (35. Madde)
Anayasamız “mülkiyet hakkı” başlığı altında; “Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmünü getirmiş olmasına rağmen Türk Telekom tarafından bu anayasal emir de ihlal edilmekte ve kişilerin mülkiyet hakkına keyfi olarak ve kullanıcılar zararına olacak şekilde el konulabilmektedir.
AİHS’nin 6. maddesi de anayasanın ilgili maddesine paralel olarak uluslar arası düzeyde mülkiyet hakkını korumayı amaçlamıştır. Mülkiyet hakkı Çağdaş Batı Uygarlığı’nın temel taşıdır. Bu sebeple 1789 Fransız İnsan Hakları Beyannamesi’nin 17. maddesi mülkiyet hakkını korumaktadır.
Anayasamızın 90. maddesine göre ise usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. 6336 sayılı kanunla onaylanmış ve yürürlüğe konulmuş bulunan AİHS’nin 1 nolu ek protokolünün 1. maddesi şu hükmü içermektedir:
Madde 1: Mülkiyetin korunması
Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl yoldan kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslar arası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı şartlara uyulmadıkça hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının görevi; mecliste onaylanarak yasalaşan bu maddeyi dikkate alarak iç düzenlemelerini Türkiye’nin taraf olduğu mülkiyeti korumaya yönelik diğer uluslar arası antlaşmalara ve meclisten geçirilerek yasalaşan ilgili maddelere uyumlu hale getirmektir. Böylece batılılaşma ve demokratikleşme çabası sadece imzalanan anlaşmalarla ve uyum yasaları ile kağıt üzerinde kalmaktan çıkarak toplumun yararı doğrultusunda kullanılmışta olacaktır. Ancak Türk Telekom’un sözleşmelerinde açıkça yasalar çiğnenmekte ve mülkiyet hakkı hiçe sayılmaktadır.
AİHM; Akkuş-Türkiye, Aka-Türkiye ve takip eden kararlarıyla oluşan içtihadıyla, devletin mülkiyete saygı ilkesine uymaları gerektiğini, keyfi şekilde ve adil ve tam karşılığı ödenmeden, adil yargılama ilkelerine uyulmadan yapılan kamulaştırma veya devletleştirmelerin hukukun ihlali olduğunu hükme bağlamıştır. Türkiye Devleti’nin resmi kurumlarının yapmış olduğu mülkiyet ihlalleri nedeniyle AİHM’de bir çok kereler mahkum olunmasına ve mağdurlara yüksek tazminatlar ödemek zorunda kalınmasına rağmen, bu ihlalleri önleyici tedbirler alınamamaktadır. Türk Telekom tarafından imzalatılan sözleşme, yukarıda sayılan kriterleri ihlal eder şekilde kullanıcıların mülkiyetini el koymayı içermektedir[3].
  Alıntı ile Cevapla