Guest | Binlerce yıldır hakkında en çok söylence çıkan, en güzel masallara, en güzel öykülere konu olan, en kanlı savaşlara yol açan şey hiç kuşkusuz, ışıltısı çağları aşıp bugünü aydınlatan altın... İnsanlık tarihinin belki de en önemli madeni. Nice büyük savaşlar, göçlere, ayrılmalara, birleşmelere neden olmuş, nice insanın, ulusun günahına girmiş sarı ışıltı. Yaklaşık 10 bin yıldır, madenlerle tanıştığı günden beri, altını biliyor insan ve o gün bugündür de bu tanışıklığı başına pek de hoş olmayan işler açmış. Altın, oldukça iyi fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip bir metal. Hava ve sudan etkilenmediğinden yıllarca kararmadan, oksitlenmeden kalabiliyor, dövülmeye ve haddelenmeye çok elverişli olan altın, kolayca işlenebildiği için özellikle süs eşyalarında ve takılarda tercih ediliyor. Altının böylesine popüler olmasının diğer nedenleri de sülfürlenmeye ve oksitlenmeye karşı direnci, korozyon direnci, iyonlaşma serbestisi, diğer metallerle kolay alaşım yapabilmesi, yüksek elektrik ve ısı iletkenliği. Her ne kadar, oksijenle, kükürtle ya da kuru halojenlerle tepkimeye girmese de, tepkimeye girdiği diğer elementlerle yaptığı alaşımlar nedeniyle hep alışık olduğumuz sarı renginin dışında başka renklerle de karşımıza çıkıyor. Bu kadar özelliğinin içinde bir tanesi var ki, onu bu kadar çekici kılan da bu: doğada oldukça az miktarda, ama neredeyse katışıksız halde bulunması. Altını öteki metallerden ayıran diğer önemli bir özellik; başka hiç bir
metalin üretilen kütle göz önüne alındığında ardında bu kadar çok ve bu
kadar zehirli bir çevresel yük bırakmamasıdır. Dünyadaki altın stoğunun yaklaşık 75000 ton olmasına karşın, her geçen gün yeni madenler aranıyor. Örneğin, 1980-1992 arasında dünya altın üretimi iki kat artmış. Altına olan talep bu derece yüksek olduğu için, ülkemizde de 1986’dan beri altın aramaları yoğunlaştı. Türkiye’deki altın yatakları, altı grupta toplanıyor. Altın içeren masif sülfit yatakları bunlardan ilki. Denizaltında oluşmuş volkanik kayaçlarla birlikte bulunan bu tür yataklarda bakır, kurşun ve çinko üretimi esas. Bu arada bir yan ürün olarak da altın elde edilebiliyor. Ancak bu, bakırın elektrolizle saflaştırılmasıyla mümkün olabiliyor. Epitermal yataklarsa, günümüzde ya da yakın geçmişte etkin olmuş sıcak su kaynaklarına bağlı olarak, çöküntü alanlarında ve çatlaklı bölgelerde değişikliğe uğramış ya da parçalanmış kayaçlar içinde kuvarslı damarlar, ağsı damarcıklı zonlar ya da saçınımlar olarak bulunuyorlar. Altınlı kuvars damarlarında , altın genellikle gözle görülebilir boyutta. Ağsı damarcıklı ve saçılmış taneli yataklarda ise, beş mikron gibi çok küçük boyutta bulunuyor. Gözle görülemediği için, bu yataklarda altının bulunması da zor oluyor.Bu tür yatakların aranmasında sıcak su kaynaklarının olduğu alanlar ve eski civa ve antimuan işletmelerinin yakınları öncelikli bölgeler olarak görülüyor. Bir diğer yatak türüyse, ultramafik kayaçlarla ilişkili olanlar.Bu tür kayaçlar içinde civa, arsenik, kobalt, nikel ve altın cevherleşmesi bulunuyor. Altın 10-50 mikron boyutunda ince taneler halinde ve damarda dağılımı oldukça düzensiz. Altın içeren skarnlar da altın yataklarından. Skarnlar, yerkabuğunun derinliklerine sokulum yapmış magmatik kayaçlarla, kireçtaşı ya da dolomit gibi karbonatlı kayaçların dokanaklarındaki başkalaşım kuşaklarında bulunuyorlar. Bakırca zengin olan yataklarda, altın üretilebilir düzeye ulaşabiliyor. Güncel plaser altın yatakları, kumlar ve çakıllar içinde genellikle akarsu havzalarında bulunuyor. Bunlar aslında kovboy filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz sahnelerin gerçekleştiği yataklar. Altının boyutları, mikronlardan yumruk büyüklüğüne kadar değişebilir. Ayrıca yatak içindeki altın dağılımı da düzensizdir. Sonuncusuysa, altın içeren porfiri yatakları. Bu yataklardan da altın, bakırın yan ürünü olarak elde ediliyor. Ancak, ülkemizdeki porfiri bakır yatakları çok düşük bakır tenörlü olduğundan günümüz koşullarında bu yataklardan altın elde etmek pek karlı değil. Altının yer kabuğundaki ortalama dağılımı 0.0048 gram/ton mertebesinde olup, bu konsantrasyonun tonda 1.5 gram değerini aştığı yerler “altın rezervi" olarak tanımlanır. Şu anda çıkarılmış, işlenmiş veya stoklanmış altının dünyadaki toplam miktarı 200.000 tondur. Şu anda insan oğlunun elinde mevcut metalik altın (sadece teknolojik amaçlı tüketilse) dünyaya 1000 yıl yetecek düzeydedir. Altınla ilgili tartışmalar en başından, ülkemizin altın potansiyelinin ne kadar olduğundan başlıyor ve daha birçok noktada devam ediyor. Bilim adamları, altınla ilgili birçok konuda farklı görüşler tartışıyor. Elbette bu durum hepimizin kafasını karıştırıyor. Bir kısmı Türkiye’nin altın potansiyeli 6500 ton derken, bir kısmı bu sayıyı abartılı buluyor. Benzetme modellemesine göre yapılan bir çalışma sonucunda 6500 tona kadar bir potansiyel tahmin edilebilir diyenlere karşı, bunun ortalama 1500-3000 ton arası olabileceğini söyleyenler de var. Gerçekte potansiyel konusu biraz tartışmalı olsa da rezerv konusunda hemen hemen görüş birliği sağlanmış durumda. Şu anda ülkemizin altın rezervi yani somut olarak MTA verileriyle yaklaşık 300 ton. |