Guest | Maden arama genellikle pahalı bir iş; çok miktarda yatırım gerektiriyor. Örneğin, 2-3 yıllık bir arama programı için en az 1 milyon dolardan söz ediliyor. Ayrıca, bu tür yatırımlarda risk faktörü de çok yüksek olduğu için, ülkemizde daha çok yabancı sermaye bu işe gönüllü. Aramayı yapacak olan şirket ya da kuruluşun, öncelikle bir model oluşturması gerekiyor. Bu bir benzeşim modeli aslında. Bölgesel ve yerel ölçeklerde jeolojisi bilinen yatakların özellikleri, aramanın yapılacağı bölgeninkiyle karşılaştırılarak arama ölçütleri ve yöntemleri saptanıyor. Bu karşılaştırmayı yapmaksa, elbette yeterli bilgi birikimini gerektiriyor. Bunun yanında, ülkemizde aramalar sırasında örneklerin analiz edilebileceği laboratuar olanaklarının kısıtlı olması da, alınan örneklerin uzun sure beklemesine yada yurt dışına gönderilmesine neden oluyor. Bu da değerlendirme işlerini yavaşlatıyor. Altın bulmak bir sorun, çıkarmaksa ayrı bir sorun. Diyelim ki bir altın yatağı bulduk. Madendeki altını nasıl çıkaracağımız yatağın özelliğine göre değişiyor. Eğer 75 mikrondan daha büyük altın tanecikleri söz konusuysa, gravite zenginleştirme; 44 mikrondan küçükse, bu defa da flotasyon (yüzdürme) denilen yöntemle altın elde edilmeye çalışılıyor. Gerçi bu büyüklükte altın kimsenin gözünden kaçmayacağı için, çoktan tükenmiş ve artık altın arayıcıları oluklu tavalarını rafa kaldırmışlardır. Günümüzde ise dünyada en yaygın kullanılan yöntem siyanür liçi. Siyanür liçiyle altın, doğada bir arada bulunduğu diğer elementlerden ayrıştırılabilir. Altının siyanürde çözünebildiği ilk olarak 1846’da fark edilmiş ve 1887’de düşük tenörlü altın cevherine siyanürleme yöntemi uygulanmış. Halen dünya altın üretiminde %85 gibi bir oranda bu yönteme başvuruluyor. Siyanür, ton başına çok düşük miktarlarda altın barındıran cevherlerden altın elde etmek için kullanılıyor. Bu yöntemle altın elde edilmesinde, kırma-öğütme, siyanürleme, karbonla tutma, aktif karbondan sıyırma, elektroliz ve atıkların arıtılması aşamaları izleniyor. Amalgamasyon yöntemindeyse temel ilke, cıva ile çalkalanan altın parçacıklarının birbirlerine ve cıva kaplı bakır levhaya yapışması. Ancak, oldukça verimsiz olan bu yöntemde artık uygulanmıyor. Henüz endüstride kullanılmayan, ancak laboratuar test sonuçları merakla beklenen başka yöntemlerden de söz ediliyor. Özellikle siyanür korkusunu bastıracak, siyanürlemeye alternatif olacak bir yöntem, hem çevreciler hem de üreticilerce dört gözle bekleniyor. ALTIN MADENCİLİĞİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ Tüm dünyadaki altın madenlerinin yaklaşık %85’inde siyanür liçi yöntemi kullanılıyor. Ancak, bu madenlerin coğrafi konumları birbirinden farklı olabileceği için alınan önlemler hepsinde aynı olmayabiliyor. Bununla birlikte, uzmanlara göre yine de ilk aşamada dikkat edilmesi gereken noktalar hemen hemen benzer. Öncelikle, sağlıklı bir çevresel etki değerlendirme raporunun gereği vurgulanıyor. Bu çevresel etkiler arasında, yüzey toprağının kaldırılması, ağaçların kesilmesi, oluşabilecek toprak kaymaları, patlatma işlemlerinin neden olabileceği çatlaklanma, tarım arazilerinin kullanımı, yerleşim alanlarının taşınması, yeraltı sularının kirlenmesi, flora ve faunanın bozulması gibi riskler sıralanıyor ve güvenlik önlemlerinin bu çerçevede oluşturulması isteniyor. Ayrıca, işletme çalışmaya başladıktan sonrada sürekli denetimi sağlayacak bir izleme planının gereğine işaret eden uzmanlar, planı uygulayacak teknik kadrolar yetiştirilmesinin, analizler ve denetimler için gerekli donanımın kurulmasının şart olduğu söyleniyor. Ne var ki bütün bunların başarıyla uygulanması bile, maden çıkarılıp, işletme kapatıldıktan sonra yapılması gerekenlerin göz ardı edilmesine gerekçe değil. İşletme kapatıldıktan sonra da sıvı ve katı atık depolama alanlarının, maden çalışmaya başlamadan önceki haline getirilmesi, yeniden doğaya kazandırılması gerektiğinin altı çiziliyor. Bir grup bilim adamı, tüm bu önlemler için gerekli tesisin kurulması, üretim süreçlerinin çevre ve sağlık gereklerine uygun gerçekleştirilmesi ve denetimlerin yapılması durumunda bir altın madeninin, ne civarda yaşayan insanlara ne de floraya ve faunaya olumsuz etkisi olacağı görüşünde. Diğer bir grupsa ülkemizde denetim mekanizmasının her zaman sağlıklı işlemediğini ve küçük bir yanlışın sonuçlarının çok ağır olabileceğini söylüyor. Ayrıca, işletme kapatıldıktan, işletmeci şirket Türkiye’den gittikten sonra, atık depolarında oluşabilecek bir sızdırma ya da taşkının önlenmesini üstlenecek ve bu duruma müdahale edebilecek bir yetkili kurum ya da kuruluşun bulunamaması durumunda bunun sorumluluğunu kimin üstleneceğini de soruyorlar. |