24-01-2007, 13:42
|
#13 |
| Guest | Pulat Bektaş, nam-ı değer profesör. Çamköy’ de yaşayan köylüler kendisine bu adı yakıştırmışlardır. Çamköy adına o konuşuyor madenle ilgili. Önce ülkenin kalkınması için madenlerin kesinlikle işletilmesi gerektiğini söylüyor. Sonra ekliyor, ‘Ancak, toprağa, insana, canlılara zarar vermeden, risk oluşturmadan!’ Profesör, yaşadıkları toprakların çok verimli olduğunu, bu nedenle çok değerli ve yerleşim yerlerinin de birbirine çok yakın olduğunu söylüyor. Bu nedenle de çıkarılan cevherin yerleşim yerlerinden uzak ve verimli olmayan arazilerde işlenmesini talep ediyor. Kafasında şöyle bir soru var ‘Bilimde bir şey ya vardır ya da yoktur.Eğer bir kirlilik, zehirlenme, sızma ya da taşkın gibi bir olasılık varsa, o zaman risk de oluşmaz mı? Peki, biz yıllar boyunca bu riskle yaşamaya mecbur muyuz?’ Ama, köylülerin en çok içerledikleri şey, dediklerine göre devletin hiçbir görevlisinin kendilerini görmeye, bilgilendirmeye, onları bekleyen tehlikeleri ya da fırsatları anlatmaya gelmemiş olması. Bir istekleri var devletten: ‘Devletimiz buraya etüd çalışması yapmak üzere bir grup bilim adamı göndersin. Köylerimizin devletimize katkısı hesaplansın, bugüne kadar tarımdan elde ettiklerimiz, ödediğimiz vergiler, yarattığımız katma değer ve bundan sonra kazandıracaklarımız. Eğer burada çalıştırılan altın madenin sekiz yılda kazandıracağından azsa, biz tüm dünyadan gereken parayı toplar devletimize veririz.’ Civardaki köylerde teknolojik tarım yapılıyor. En büyük gelir kaynakları zeytin. Profesör bundan 50 yıl önce zeytinin yağını çıkarmak için kocaman değirmen taşını kol gücüyle çevirdiklerini, yıllar geçtikçe bu ilkel yöntemlerin yerlerini yeni ve teknolojik yöntemlere bıraktığını söylüyor. ‘Şimdi’ diyor Profesör, ‘Makinenin bir ucundan zeytini atıyoruz, öbür ucundan yağı çıkıyor. Bu maden de binlerce yıldır bu toprakların altında bekliyor. Acaba, zararsız bir yöntem bulunana kadar biraz daha beklese olmaz mı?’ |
|
| |