24-01-2007, 13:42
|
#14 |
Guest | Bergama’daki madenle ilgili birçok tartışılan nokta var. Bunlardan ilki, bölgedeki deprem riski. Kimi bilim insanları, Dikili-Bergama arasında, Kaynarca fayının bulunduğunu ve olası bir deprem sonrasında atık havuzu tabanında ya da yan duvarlarında oluşacak bir çatlağın tonlarca siyanürün ve ağır metal yüklü atığın yeraltı sularına karışacağını belirtiyorlar. 1939’da bölgede yaşanmış şiddetli depremin yineleceği korkusuna karşılık, Prof. Dr. Aykut Barka ve arkadaşlarının raporunda, Bergama Grabeni’nin kontrol edildiği fay sistemlerinin en az Halosen’den beri aktif olmadığı ve dolayısıyla madendeki atık barajını tehlikeye sokacak önemli bir deprem oluşturma potansiyelinin bulunmadığı anlatılıyor. Ayrıca raporda, atık havuzunun deprem sırasında 0,6 g yer ivmesine dayanacak sağlamlıkta inşa edildiği belirtiliyor. Yine rapora göre, havuzun etkilenmesi ancak bu düzeyin üstündeki katastrofik bir depremin etkisiyle olabilir. ‘Bu durumda atık havuzundaki hasarın, insanlar ve diğer canlılar üzerindeki dolaylı etkisi, depremin yaratacağı doğrudan etkinin yanında ihmal edilebilir.’ deniyor. Tartışmanın diğer ayağını atık barajı oluşturuyor. Bu konudaki bir görüşe göre, atık havuzuna serilen plastik örtünün geçirimsizliği tartışılmalı. Kaynakla birleştirilen örtüde delik ve yırtılma olmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyenler, örtüde bir sızdırma olması durumunda, havuzda depolanan ve birincil derecede kirletici olan siyanür ve ağır metallerin yeraltı sularına sızma olasılığı çok büyük. Bu görüşe karşı olanlarsa, havuzun inşasının DSİ kontrolünde gerçekleştirildiğini ve havuzda kullanılan kil astarın geçirimsizliğinin 0.00000007 ve plastik örtünün geçirimsizliğinin de 0.0000000001 olduğunu söylüyorlar. Ayrıca, bütün bunlara karşın bir sızdırma olması durumundaysa, atık havuzuna gönderilmeden önce de bir arıtmanın yapıldığını ve siyanürün siyanata ve metal iyonlarının da metal tuzlarına çevrilerek kararlı hale getirildiği için herhangi bir ciddi tehlike yaratmayacağını da ekliyorlar. Bunun yanında, siyanürün atık havuzuna <0.1 mg/l olarak boşaltılması ve doğal bozunma süreçleriyle tamamen ayrışması sonucu , serbest siyanürün toksik etkisinin ortadan kalktığı görüşünü de savunuyorlar. Tartışılan kimyasal madde yalnızca siyanür değil elbette. Madendeki kayaçların yapısı içinde bulunan 2500 ton arsenik, 1500ton antimuan, 600ton kurşun ve yaklaşık aynı miktarda cıva,çinko ve kadmiyum aktif hale geçeceğini söyleyen bilim adamları, özellikle arseniğin çok ciddi sağlık sorunları yaratabileceğini söylüyorlar. 1993’te Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği, içme suyunda bulunabilecek arsenik derişimi 0.01mg/l. Buna karşılık, diğer görüş, madende işlenen cevherdeki toplam ağır metal içeriğinin benzer bir madendekine oranla çok daha düşük olduğu yolunda. Madenin güvenli olduğunu savunanlar ayrıca, cevherin yüksek alkali özelliğinin de metal bileşenlerinin çözünebildiği bir ortam yarattığını vurguluyorlar. Bunlar uzayıp giden tartışmaların bir bölümü, elbette ki her iki tarafında birbirlerinin söylediklerine verilecek yanıtları hazır. İNTERNETTEN MAKALELER Ekonomi Kurtulacak çünkü;
"Bizde Altın Bol" Başbakan sayın Bülent Ecevit'in büyük bir müjde verir gibi söylediği bu mealdeki sözler, konunun ayrıntılarını bilmeyenler veya buna aldırmayanlar için kuşkusuz çok iç ferahlatıcı sözlerdi en azından. Tabii değerli medyamızı dikkatle izleyenler, bu sözlerden önce yazılı ve görsel basınımızın harita ve araştırmalarını da gözden kaçırmamışlardı. Doğrusu bu küçücük bir ayrıntı ama bilirsiniz; gerçekler ayrıntılarda gizlidir. Haydi hep beraber bu ayrıntılara bir kez daha göz atalım, "Al gözüm, seyreyle Salih" misali... İnsanın onunla tanışması, 8 bin yıl geriye dayanıyor. Bir zamanlar elde edilişi kimyasal bir çaba gerektirmediğinden, belki de insanoğlunun metalik alet yapımında kullandığı ilk malzeme olan altın konsantrasyonunun tonda 1 grama ulaştığı yerler günümüzde "altın rezervi" sayılıyor. |
| |