Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25-01-2007, 13:46   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Atatürk Fikir ve Düşünceleri

ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ
Dr. Öğ. Yb. Zekeriya TÜRKMEN*
Giriş
Dünyada, ülkelerin tarihine çeşitli alanlarda değerler katmış olan ve her zaman minnet, şükran ve saygı ile anılan birçok insan vardır. Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla sona erdirdikten sonra modern Türkiye’nin temellerini atan Atatürk de bizim milletimizin saygı ile andığı kişilerden biridir.
O, tarih sayfalarından silinmeye mahkûm edilmek istenen milletimizi ve vatanımızı, askerî ve siyasî dehasıyla, acımasız bir istilânın pençesinden çekip kurtarmış; eşsiz sağduyu ve önsezi ile insan onuruna en yakışan yönetim şekli olan cumhuriyet idaresini kurarak içinde yaşanılan dönemde kolay kolay kimsenin cesaret dahi edemeyeceği büyük ve köklü reformları, tükenmeyen azim, inanç ve kararlılıkla birer birer gerçekleştirmiştir.
Büyük Atatürk’ün ilke ve inkılâplarında, onun düşünce gücü ve fikir yapısının sağlamlığı vardır. milleti için yarattığı yeni Türkiye, bütün insanlığı etkilemiş ve onun manevî varlığını evrensel boyutlara ulaştırmıştır.
Büyük adamları yücelten birtakım özellikler vardır. bir kişinin yükselmesinde yalnızca bu özelliklerin mevcut olması yeterli değildir. bunların bir amaç etrafından kullanılması da gereklidir. Türk İstiklâl Savaşı’nın lideri, lâik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin önderi Atatürk yüce vasıflara sahipti. hem de bir ideal uğrunda kullanılmak üzere... askerliği, devlet adamlığı yanında, düşünce yönünden seçkin bir fikir adamı da olan Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı, Türk milletine hedef olarak göstermiştir.
Yüzyılımızın dünyaca tanınmış bir Türk büyüğü olan Atatürk hakkında çok şeyler yazılmış ve yayımlanmıştır. bütün bu yayınlara rağmen, onun gerçekleştirdiklerinin tam olarak anlaşıldığını ve anlatıldığını söylemek zordur. Ne yazık ki, kendilerine bağımsız bir vatan sunduğu yurttaşlarının bir kısmı tarafından ATATÜRK’ün düşünce ve fikirleri sıkça çarpıtılmakta, değişik anlamlar verilerek farklı şekilde yorumlanmaktadır. Atatürkçü olmak şüphesizdir ki, Atatürk’ü insan olarak tanımak ve onun fikirlerini anlamakla mümkündür. Atatürk ve Atatürkçü düşünce sistemi ile ilgili olarak çalışma yapanlar, amaçları bakımından tasnife tâbi tutulursa karşımıza ilginç bir manzara çıkmaktadır.[1]
Bizim, Atatürk’ü her yönüyle iyi anlamaya ve gerçek fikirleriyle anlatmaya ihtiyacımız vardır. Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken dayandıkları temel ilkeler ve esaslar bugün de önemini korumaktadır. Bu temel esaslara sahip çıkmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve yüceltilmesi ile eş anlamlıdır. Devletimizin kuruluş felsefesini anlamak ve bu felsefeyi yaşatmak için, milletimizin üç bin yıllık bilinen tarihi içinden süzülüp gelen millî değerlerini, iç dinamiklerini ve Atatürk’ün bunları yorumlayış tarzını ortaya koymak gerekir.
Atatürk’ün öncelikle, “mensubu olmakla övündüğü, gurur duyduğu Türk milleti” sonra da bütün insanlık için özel bir yeri vardır. Atatürk, sadece bir asker veya devlet kurucusu değil getirdikleri ve yaptıklarıyla geleceğe de ışık tutan millî bir liderdir.
ATATÜRK’ün Yetiştiği Ortam

1881 yılında Selânik’te doğan çocuğa peygamberin adlarından birini, Mustafa ismini verdiler. O, 1894 yılına kadar yalnızca bu adı taşıdı. 1881’den 1894’e uzanan 13 yıllık süreç karşımıza üç tarihsel aktörü çıkarmaktadır. Bunlardan biri kronoloji yani zaman, diğeri içinde yaşanılan kent ve bir diğeri de kavramsal çerçeve. Bu kronoloji içinde Mustafa’nın toprakları üzerinde doğduğu Osmanlı Devleti, Tunus’u Fransızlara, Teselya ve Mora’yı Yunanistan’a terk etmek zorunda kaldı. Mustafa’nın doğduğu yılda meydana gelen bu iki ağır olayın yanı sıra 1882 yılında “Muharrem Kararnamesi”[2] ilân edilerek “Düyunu Umumiye” idaresi[3] kuruldu. Ertesi yıl İngiliz donanması Mısır’ı işgal etti. 1884 yılında Doğu Rumeli vilâyeti Bulgaristan’la birleşti. 1889 yılında ise ülkenin gelecekte kaderine yön verecek olan İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Bu arada imparatorluğun fethettiği toprakları terk etme süreci aşırı bir şekilde hızlandı. Göç dalgalarıyla, milyonlarca kırgın ve yılgın insan, elde kalan topraklara yığıldı. Çoğunluk göçmen, çoğunluk yılgın ama kimse öfkeli değil, herkes kaderine deyim yerinde ise boyun eğmiş bir durumdadır.
Mustafa’nın doğduğu kent Selânik, Osmanlı Devleti’nin en kozmopolit şehirlerinden biridir. Aile Selânik’e Vodina sancağına bağlı Kayalar beldesinden gelmiştir. Mustafa’nın Karaman vilâyetinden II. Bayezıt zamanında Rumeli’ye göç ettirilen ailesi “evlâdı fatihan” olarak bilinen Yörük Türkmenlerine dayanmaktadır.
Bu üç tarihsel gelişimin sonuncusu ise İslâm dini ile dışa vurulan gelenekçiliktir. Selânik’te Koca Kasım Paşa mahallesi’ndeki iki katlı evde doğan çocuğun peygamberin adını taşıması, ailesinin bu kozmopolit, karma, sık ve değişken ortamda, bin yıllık geleneğe yaptığı atfın ve belki de imdat çağrısının göstergesiydi. Tanzimat Fermanı’nın ilânıyla birlikte başlayan Osmanlı Devleti’nin bu sonuncu müdafaa refleksi diğer taraftan geniş halk kesimince kendilerine karşı bir hareket olarak algılanmakta ve bu yüzden de geleneklere daha fazla sarılarak korunmaya çalışmaktadır. İşte Mustafa, yetiştiği ortamda bu üç unsurun etkisini iliklerine kadar hissedecektir.
  Alıntı ile Cevapla