Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25-01-2007, 13:50   #13
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Çok gelişmiş bir sezgi gücüne sahip olan Atatürk’ü Atatürk yapan kişisel özelliklerinden biri de her türlü kanunsuzluk ve angaryanın karşısında olmasıdır. Şartlar ne olursa olsun, her zaman kanunlara uyulması hususunda büyük bir titizlik gösteren Atatürk, aksi durumlarda büyük tepki göstermiştir. Onun kişiliğinin bu yönünü vurgulayan örneklerden biri de Muzaffer Kılıç’ın anlattıkları ile şöyledir: “Cumhuriyet’in ilânından sonra idi. Atatürk Karadeniz’de bir geziye çıkmıştı. kendisine eşlik edenler arasında bulunuyordum. Rize’ye geldik. Yolların düzgünlüğü ilgisini çekmişti. Valiye: ‘Yolları nasıl bu duruma getirdiniz?’ diye sordu. Vali de anlattı: Bütün yakın köylüleri jandarmalarla toplatmış ve yolların onarımında çalıştırmış! Atatürk’ün kaşları çatıldı ve oldukça sert bir dille; Vali bey, dedi, corvee nedir bilir misiniz? Öyle ise ben söyleyeyim, angarya demektir. ve şunu da bilmenizi isterim ki, kanunsuz olarak hiçbir vatandaşı işten alıkoyamaz, onu çalıştırmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyet’te angarya diye bir şey yoktur.”[1]
Kişisel bağımsızlığa son derece düşkün olan Atatürk için, milletin bağımsızlığı çok önemlidir. Bu konuda 1921 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle demektedir: “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir insanım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailemi, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca da bu aşkım bilinir. Bence, bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır... Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir.”[2]
Atatürk’ün özgürlük ve bağımsızlık aşkına verilebilecek örneklerden birisi de şudur: 1938 yılında Savarona yatında Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile birlikte kabul ettiği Romanya kralı Karol’un görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet konusuna değinmesi ve Atatürk’ten Çekoslovakya cumhurbaşkanına bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine söyledikleri son derece önemlidir. Atatürk şöyle cevap verir: “Majeste kralın söylediklerini dikkatle dinledim. benden, bir devlet reisini kendi ülkesinden bir parçayı Almanlara terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bir karış toprağını başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? görüyorum ki, majeste kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.” [3]
Atatürk, tarihin kaydettiği en büyük zaferlere ve başarılara, milletine olan inancı ile kavuşmuştur. Hiçbir mücadelesini milletine inanmadan milletine güvenmeden yapmamıştır. Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Türk mucizesi, milletine inanan ve güvenen bir dehanın, milletine inanç ve güven telkin edebilmesi sayesinde meydana gelmiştir. O, 1927 yılında bu konuda Nutuk adlı eserinin başında şunları belirtmiştir:
“Ben 1919 senesi Mayısının 19’unda Samsun’a çıktığım gün elimde hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben, bu millî kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.”
  Alıntı ile Cevapla