Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25-01-2007, 16:52   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Fakat beni bunlardan daha çok duygulandıran başka güzellikler de keşfettim. Bunlar: Türk ulusunun ruh enginliği, kadınlarının derin, manevi zenginlikleri, ulusun var olma iradesi, ve fedakarlığın büyüğü olan kadınlardır…” işte bu durum Türk kadının sadece Türk ulusunda değil, neredeyse tüm dünya ülkelerinde saygın bir yerinin olduğunun göstergesidir. Elbette bu saygın ve gösterişten uzak köşe Kurtuluş Savaşında, Türk kadının aldığı engin başarı sayesinde kazanılmıştır. Türk kadını Türk ulusunun gururlarıdır.

5 ARALIK 1934 TE KABUL EDİDEN SEÇME VE SEÇİLME MADDESİNİN KABULUNUN ARDINDAN TÜRK KADINLARI GAZİ YE TEŞEKKÜR ZİYARETİNDE BULUNURKEN

Türk kadınları tarihleri boyunca yaptıkları gibi liderlerin ve savaşanların gerisinde yürüdüler. Sessiz ancak heyecan verici kahraman örnekleri sergilediler. Sefaletten zayıflamış omuzları üzerinde veya kağnılarda cepheye silah ve cephane taşıdılar. Düşmanın işgal etmiş olduğu bölgelerde büyük acılar çektiler, tecavüze uğradılar, ölüleri için ağladılar. Gazi Mustafa Kemal de o
zamanlar bu durumun farkındaydı. Bu nedenle
1923’te Türk kadınının sosyal durumundaki de-
ğişikliği gerçekleştirmek için ulus içinde bir hareket başlattı. Çünkü bu iş sadece kadına uygun ve doğru bir ka nun çıkartma işi değildi. Burada asıl olan şey halkın
bu alandaki inanışlarının değiştirilmesi gerektiğine halkı inandırabilmekti. Mustafa Kemal bu konuda halka şöyle seslenmektedir: “Türk kadınının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gereği gibi anlaşılır. Ulusumuz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bu günün gereklerinden biri de kadınlarımızın (analarımızın) her alanda yükseltilmelerini sağlamaktır. Ancak kadınlarımız eğer milletin hakiki anası olmak istiyorlarsa erkeklerimizden ziyade münevver ve fazilet kar olmaya çalışmalıdırlar.” İşte bu seslenme ile Atatürk Türk kadınının devletin hakiki anası olması için erkeklerden daha çok sorumluluklar üstlenmeleri gerektiğini büyük bir dikkatle vurgulamıştır.

Bu gün Birleşmiş Milletlerin Anayasasında: “İnsanın ana haklarına, kişinin haysiyet ve değerlerine, erkek ve kadınlar için olduğu gibi büyük, küçük milletler için de hak eşitliği” prensibi kabul edilmiştir. Bu prensip milletler için uygulanması istenen bir ideal olup, insan cemiyetlerinin bugün erişmeyi öngördüğü kurallardır.

TÜRK KADINI KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNİ KAZANDIKTAN SONRA ATATÜRKE TEŞEKKÜR ZİYARETİNDE BULUNURKEN

20. yüzyılın kadın hakları için öngördüğü bu hak
eşitliği tabi ki her ülkede tam anlamıyla uygulanmakta
değildir. Uygulandığı gün bu bir ideal olmaktan çıka-
caktır. Dünya nüfusunun yarısından fazlası kadındır.
  Alıntı ile Cevapla