26-01-2007, 09:15
|
#2 |
Guest | Mete Kağan ve Oğuz Destanı Mete, Teoman Yabgu'nun oğlu ve veliahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu'nun başka bir eğinden de bir oğlu olmuştu ve bu kadın Teoman'dan sonra Mete yerine kendi oğlunun hükümdar olmasını istiyordu. Sonunda Teoman'ı kandırdı. Ama Mete Buna razı olmadı ve derhâl bir ordu toplayarak Hun tahtını ele geçirmek üzere yola çıktı. Böylece Türk târihinde ilk defa bu şehzade (prens), devlet uğruna babasıyla taht kavgasına girişiyordu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da ilk defa Birinci Murâd'ın oğullarından Savcı (Yıldırım Bâyezîd'in ağabeyisi) babasına karşı çıktı; sonra İkinci Bâyezîd'in oğlu Selim (Yavuz) babasıyla taht kavgasına girdi. Kanûnî'nin çok sevdiği eşi Hurrem Sultân kendi oğlu Selîm'i (İkinci Selim) velîahd yapmak isteyince, pâdişâhın öbür oğulları (Mustafa ve Bâyezîd) da babalarına isyan ettiler. Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandı. Topladığı ordu ile babasını yendi ve Hun tahtına oturdu. Çin târihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptığı büyük işleri uzun uzun anlatırlar. Devletinin ve milletinin işleri için kendi çıkarlarını hiçe sayardı. Anlatılanlara göre bir defasında Hunlar zor durumda kalmışlar ve Çinliler'den barış istemişlerdi. Çinliler barış için Mete'nin en sevdiği atını istediler, hemen verdi. Ama Çin hükümdarı bununla yetinmedi, başka şeyler de istedi. Mete kendine ait nesi varsa hepsini birer birer veriyordu. Sonra Çinliler sınırda küçük bir arazî istediler. Burası hiçbir ise yaramayan kurak, kumlu bir topraktı. Ama Mete buna çok sinirlendi ve şöyle dedi: "Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim maltındı. Ama bu toprak benim değil, milletimindir. O toprağı korumak için savaşır, canımı veririm." Türklerin Oğuz Kağan Destanı'ndaki Oğuz Kağan'ın Mete olduğu söylenir. Oğuz Kağan'ın Şehnâme'de ve Divân-ı Lugati't Türk'de adı geçen Alp Er Tunga olduğunu söyleyenler de vardır. Oğuz Kağan Destanı şöyledir: Günlerden bir gün Ay Kağan bîr erkek çocuk doğurdu. Çocuk kara saçlı, kara kaşlı, ela gözlü, kırmızı ağızlı idi. Perilerden daha güzeldi. Çocuk, anasından yalnız bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konuşmaya başladı. Çiğ et ve şarap istedi. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ata bindi. Geyik avına bağladı. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yiğit oldu. Bahadır oldu. Oğuz Kağan denen bu bahadır bir gün Tanrı'ya yakarmakta idi. Birdenbire etraf karanlık kesildi. Gökten bir ışık düştü. Bu ışık aydan da, güneşten de parlaktı. Oğuz Kağan gördü ki bu ışığın içinde bir kız var. Bu kız çok güzeldi. Yüzünde ateşli, ışık saçan bir beni vardı. Kutup Yıldızı gibi İdi. Gülse, mavi gök de gülerdi. Ağlasa, mavi gök de ağlardı. |
| |