26-01-2007, 11:04
|
#6 |
Guest | İşte ilk kez bu kişinin söyledikleri ve bu tartışma içinde, “azınlık sorunu” ile, sosyalist örgütlerde azınlıkların sorunu bağlamında yukarıda kısaca değinilen koşullar ve atmosfer içinde karşılaştık. Tabii ilk tepkimiz, yabancı olarak bu Alman üyenin dediklerine yani örgüt içinde yabancıların otonom örgütlenmesi olmasına karşı çıkmak oldu. Bu daha önce hiç duymadığımız bir şeydi. “Kitapta yeri yok”tu. Böylece biz yabancılar otonomiyi reddederken, bir Alman, ama Cezayir kurtuluş savaşı aracılığıyla bir önemli deney yaşamış bir Alman, bize rağmen bizlerin otonom bir yapı oluşturmamızı öneriyor ve savunuyordu. Ancak bu sırada Kadın hareketinin de bir yükselişi yaşanıyordu ve kadın hareketi sol örgütleri ve işçi örgütlerini sarsmaya başlamıştı. Ayrıca Kadın, Barış ve Ekoloji hareketlerinin partileşmesi olarak görülebilecek Yeşiller de seçimlerden büyük bir başarıyla çıkmış ve bütün paradigmalar ve politik manzara değişmiş, sol örgütler bu gelişmelerin baskısı altına girmişlerdi. Bunun etkisiyle de, örgütler içinde kadın üyeler fiilen otonom yapılar oluşturmuşlar veya oluşturuyorlardı. Aslında yabancıların durumu da tıpkı kadınlara benziyordu: Paralellikler en kör göze bile batıyor. Avrupa’daki kadın hareketi her ne kadar beyaz bir karakter taşısa; yabancılar da kadınlar karşısında seksist ve erkek egemen bir damardan geliyorduysa da; örgüt içindeki ırkçılığa ve seksizme karşı ister istemez benzer sorunlardan gelen bir yakınlaşma da oluyordu. Bunun üzerine, klasik literütürde yeri olmayan çevre, kadın, siyah (yabancılar, azınlıklar) hareketleri ve konuları üzerine teorik bir yoğunlaşmaya girdik. Bu yoğunlaşmanın ilk sonuçları örgüt içinde fiilen otonom olarak çıkardığımız Ne Yapmalı adlı, üç sayı çıkabilmiş dergide görülebilir. (Bu dönemin kısa bir özeti, Hamburg Dersleri adlı yazıda bulunmaktadır.) Bu arada, Hamburg’ta bir Türk dazlaklar tarafından öldürüldü ve Türk göçmenlerin hızlı bir radikalleşme ve politikleşmesi başladı: Türk gençleri kendiliğinden öz savunma ihtiyacına uygun olarak çeteler kurmaya başladılar. Türkiyelilerin içinde neler için nasıl mücadele etmeliyiz, ne yapmalıyız gibi sorunlar tartışılmaya başlandı. Burada önemli olan şudur. Artık Almanlar Türkiyelileri değil, Türkiyeliler kendilerinin ne yapacağını tartışıyorlardı. Yani Azınlıklar sorunu değil; Azınlıklar Alman sorunun tartışıyorlardı. Bu günkü Türkiye’deki tartışmaların diline çevirirsek; Türkler azınlık sorununu değil; Azınlıklar şu Türk sorununu nasıl halledeceklerini tartışıyorlardı. Bu gelişmelerin ve tartışmaların en başından itibaren içinde yer aldık. Artık, bir Alman sosyalist örgütünde, sosyalist biri olarak azınlıklar sorununu değil; fiilen var olan bir azınlık hareketi içinde, azınlıktan bir sosyalist olarak azınlık hareketinin veya azınlık hareketi içindeki işçi ve sosyalistlerin ne yapması gerektiğini tartışıyorduk. İşte ilişikteki ilk üç metin bu tartışmalar içinde bizim savunduklarımızın birer belgesidir. |
| |