Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-01-2007, 11:16   #38
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Demek ki, bir takım hakların ilke olarak dokunulmaz, çoğunluk tarafından karar alınamaz olarak tanımlanması gerekiyor. Tabii burada şu soru ortaya çıkıyor: Nasıl oluyor da çoğunluk, belli ilkeleri kabul ederek, karar alma hakkını sınırlıyor?
Bir kere bu hakların ve ilkelerin hepsi belli mücadeleler sonunda çoğunluk tarafından kabul ediliyor. Peki, azınlık çoğunluğu buna nasıl zorluyor? Nasıl oluyor da gücü yetiyor?
Elbette, bu kabullerde, geleneklerin, yerleşik değerlerin, yaygın anlayışların bir yeri var. Ama bir de “ekonomi politiği” var. Bütün bu kabuller öyle kolay olmuyor. Azınlığın uzun direniş ve mücadeleleri gerekiyor. Buna rağmen nasıl oluyor da azınlık çoğunluğa galebe çalıp hakkını ona kabul ettirebiliyor? Burada şöyle bir yasanın varlığı seziliyor: Azınlığın direnişinin sonuçlarının, o hakkın verilmemesinden daha pahalıya patlayacağı görülünce genellikle o haklar bir ilke haline dönüşüyor.
Azınlıkların haklarının tanınması konusunda ikinci bir tarihsel eğilim de bir toplumun zenginliği ölçüsünde bu sınır ve ilkelerin çoğalma eğilimi göstermesidir. Bu nedenle iktisadi kriz dönemleri bu hakların yitirildiği dönemler olur, Alman faşizminde olduğu gibi örneğin, yani çoğunluk, çoğunluk olarak yine azınlığın haklarını iptal etme kararı alabilir. Burada da yine, azınlığın haklarını yok etmenin getireceği karların, zararlardan fazla olmasının önemli bir rol oynadığı seziliyor. Yani azınlık hakları ile, toplumdaki refah düzeyi arasında bir ilişki bulunuyor. Tabii bu çok genel bir eğilim, somut tarihte, binlerce kırılma ve etki buna ekleniyor.
Bu bağlamda ulusal azınlıklar konusuna da kısaca değinmek gerekiyor. Son dönem tarihine baktığımızda iki eğilim görülür. Ulusal devletlerin oluşması ve bunların bütün yer yüzünü kaplamaları dönemi. Bu dönemde, azınlıkların hakları pek gündeme gelmemekte, standartlaşma, dolayısıyla azınlıkların imha, sürgün, katliam, özümleme yoluyla yok edilmesinin, modern standart üretime uygun standart dili konuşan ulusların oluşumunun belirleyici olduğu görülüyor. Bu sanayi devrimiyle başlıyor ve fordizmde zirvesine ulaşıyor. Adeta uluslar bir banttan çıkan ürünlere benzetiliyor.
  Alıntı ile Cevapla