MÜTAREKE DÖNEMİ BASINI VE BASIN POLİTİKASI I. Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğu yenilmiş ve Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Mütareke sonrasında ülkeyi savaşa götüren İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimleri yurt dışına kaçmışlar, İstanbul hükümeti ise çaresizlik içine düşmüştür. 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından İzmir işgal edilmiş, bu çaresizlik içerisinde 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a yönelerek Milli Mücadele hareketini başlatmıştır. Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin toplanması ile Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesinin yayılması, Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından Misk-ı Milli kabulü 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgalini izlemiştir. Ülkedeki bu genel hava içerisinde Türkiye’de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmış bir yanda İstanbul’da Osmanlı yönetimi, diğer yanda Anadolu’da Mustafa Kemal’in liderliğini yaptığı Milli Mücadele hareketi söz konusudur. Osmanlı hükümeti işgallere karşı sessizlik içerisinde, Anadolu’da ortaya çıkmış olan Milli Mücadele yönetimi ise kurtuluşu gerçekleştirmeye çalışıyordu. Doğal olarak basında da böyle bir ortam içerisinde basında İstanbul basını ve Anadolu basını olmak üzere gruplaşmış ve bu gruplaşma yine kendi içerisinde bölünerek padişahı ve onun yanlıları, milli mücadeleyi destekleyenler olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Mustafa Kemal, Ulusal Mücadeleyi örgütlemeye başladığında ilk girişimi haber akımını kontrol altına almak ve telgraf ağına el koymak olmuştur. Kemalist bölgeye dışarıdan her çeşit haberin ister telgraf ister gazete yoluyla girmesi engellenmiştir. İkinci adım olarak, Sivas Kongresi aracılığıyla 14 Eylül 1919’da Müdafaa-i Hukuk’un sözcüsü olarak İrade-i Milliye gazetesinin yayınına geçilmiştir. Seçilen isim uzun vadede ulusal egemenliğin hedeflendiğini gösteriyordu. Ancak gazetecilerin yöneticileri bir baka çizgide kaldıklarından dolayı Ankara’da tamamen kendi denetiminde ve hedefini çok daha açık olarak yansıtan Hakime-i Milliye gazetesini çıkarmıştır. |