Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-01-2007, 18:42   #1
Meric
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kanser en çok neyi sever?

Kanser en çok neyi sever?
Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu
öğrenir. 1930'lu
yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani
sağlıklı bir
hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.
Bu, o kadar
önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel ödülü
kazandırmıştır.
Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun
normal
hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz - anaerobik- hücre
solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi,
kanser, normal
hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal
hücreler
oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır.
Hiperbarik
oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde
kullanılan
bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir
mayalanma
(fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha
fazladır.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo
çıkıyor:
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin
üstünde
çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve
vücuttan kendisini
beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan
ölmeye
başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini
sağlayamazsa...


Proteinlerden şeker
Bu ziyan sendromuna kaşeksi denir. Kaşeksi vücudun proteinlerden
(evet,
doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de,
proteinlerden)
"glükoneogenez (yeniden glükoz yapımı)" işlemiyle, şeker elde
etmesidir. Bu
şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye
çalışırken
kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle
beslemek
mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet
uygulamak?
Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur
(işe de
yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser
arasındaki
bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar
bakımından zengin
gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin
verilmez çünkü
şeker kanseri beslemektedir.
Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki
doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu
düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri
kalan
parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir
şey
öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından
biri,
beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!!!!
Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer
terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri 'Laetrile'dir.
Kaşeksili
hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran
hidrazin
sülfat bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı
bomba"
üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın
üzerinde bir
kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı
karşıya
geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için
kemoterapiyi
serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli
bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de
vardır. Kanserin
ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ
yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi,
besinlerdeki
enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker
sevdiğini
aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!


Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka
bir tuzağa düşmüş
olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu,
yapılan
araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç
Dairesi (FDA),
sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa
zararlıdır.
Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır."
ibaresinin
konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer
tatlandırıcılar da yan
etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
(Editörün notu:
Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok).
Kaynak: International Wellness Directory




Prof. Dr. Ahmet Aydının yorumu
Şekerli gıdalar nasıl kansere neden olur?
Aslında Nobel Tıp Odülünü alan Alman Otto Warburg yıllar önce
(1931)
kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir
metabolizmasının
olduğunu (oksjenli metabolizma yerine oksijensiz metabolizma) ve
şekerin
kanserli hücreleri beslediğini göstermiştir (1).
Aşırı şekerli gıdalar yemek insülin direncine yani
hiperinsülinizme yol
açar. Hiperinsülinizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF)
bağlayıcı
protein-1 ve -2 (I***P-1 ve I***P-2) sentezini azaltarak serbest IGF-1
düzeyini artırır. Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokular için
potent bir
mitojeniktir. Yani hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde
artırarak kansere
neden olur (2-4).
Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?

İngiltere'de 1815 de 5 kgcıvarında olan kişi başına yıllık çay
şekeri
tüketimi 1970de 50 kg'ın üzerine çıkmıştır (5). 1970-2000
yılları arasında
ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litredaha fazla
şekerli
meşrubat tüketmişlerdir.
Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile
büyüğü ile
çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler
kanserlerin
niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.



Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;


Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light'
hafif yiyecek ve
içecek tüketmeyin.
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş
devri
diyetini uygulayın.
Bol taze sebze ve meyve yiyin
Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin
gibi yağları
diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal
hayvani yağları
(tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi
probiyotiklerden
(faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü
tüketmeyin. Mümkünse
marda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir)
tercih edin.

Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin
Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)
Streslerden uzak durun
İyi uyuyun.
Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durum.
D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde
güneşlenin ya
da D vitamini takviyesi alın.
Yeteri derecede egzersiz yapın
Aşırı alkol kullanmayın
İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile
pişirin.
Turbo fırınlar da kullanılabilir.
Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol
açar;
ayrıca kanserojen olabilirler.
Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih
edin. Emaye
ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.



Prof. Dr. Ahmet AYDIN
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Ofline   Alıntı ile Cevapla