Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-01-2007, 10:01   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Deprem sonrasında dikkati çeken bazı açıklamalar

Marmara depreminde orta ve ağır hasar görmüş binalardan alınan beton örnekleri üzerinde yapılan bir araştırmada (Taşdemir, M.A., Özkul, M.H. ve Atahan, H.N., (1999) “Türkiyedeki Son Depremler ve Beton”, II.Ulusal Kentsel Altyapı Sempozyumu, İMO, Adana, s. 9-19) genel olarak sürekli granülometriye uyulmadığı, en büyük agrega boyutunun 8 mm ya da bunun biraz üzerinde olduğu görülmüştür. Yine aynı araştırmada denenen 5 ayrı yapıya ait betonlardan 4 ünde kum sınırı olarak kabul edilen 4 mm’den geçen malzeme miktarının %65’in üzerinde bazılarında %91’e varan değerlerde olduğu saptanmıştır. Bu şekilde ince agregalarla üretilen betonların su gereksinimi aşırı yükselir, bunun sonucu olarak da su/çimento oranı artar, ince agrega tanelerini sarmak ve aralarındaki boşlukları doldurmak için daha çok çimentoya gerek duyulur, bu da bilindiği gibi yaygın biçimde esirgenmiştir. Aşağıdaki tabloda sözkonusu araştırma sonucuna göre Avcılar’dan alınan betonlardaki tane boyutu dağılımı görülmektedir.

Tablo: Avcılar’dan alınan betonlardaki tane boyutu dağılımı

Elekten Geçen (%)
31,5mm
16mm
8mm
4mm
100
98
87
70
100
97
91
83
100
100
99
91
100
80
59
51
100
84
80
65


Bu tablonun incelenmesinden görüldüğü üzere depremler sırasında saptanan düşük dayanımların nedeninin kamuoyunda yanlış birkaç açıklamanın yolaçtığı kanının aksine deniz kumu kullanmak olmadığı, malzemenin betondan çok, düşük kaliteli bir harç olduğu gerçeğidir. Nitekim, Avcılar’da ağır hasar gören yapılardan alınan karot örneklere dayanarak bulunan ortalama eşdeğer küp basınç dayanımları da ancak 8 MPa olmuştur. Böyle bir malzeme taşıyıcı olmadığı gibi dış etkilere karşı dayanıklı da değildir. Geçirimli olduğu için donatıyı da koruyamamaktadır. Gerçekten, depremler sonrası yapılan incelemeler bölgedeki betonarme yapılarda karbonatlaşma rötresi ile klor diffüzyonunun neden olduğu korozyon çok fazladır. Bunlar da depremlerde göçme riskini arttırıcı nitelik taşımaktadır.

Çevresel etkilerin göz önüne alınması gerekir. Betonarme sadece dayanıma göre tasarlanmamalıdır, yani yapı önce dürabilite gözönüne alınarak tasarlanmalıdır. Günümüzde yapı sahibi ile proje müellifinin biraraya gelip yapının ömrü ne olacak diye tartışmaları zorunludur; bu kavramlar artık standardlara girmiştir. Betonarme yapı tasarlanırken çevresel etki sınıfı belirlenecek, karbonatlaşma veya klor etkisinden kaynaklanan korozyon, sülfat ve donma çözülme etkleri gibi bütün bunların önceden belirlenmesi gerekmektedir. Yerbilimcileri hep fay hattının nereden geçeceğini saatlerce tartışıyor, ancak Gölcük’de fay hattından sadece birkaç metre uzağındaki binaların ayakta kalanları da vardır. Demek ki usulüne uygun yapılmış yapılar depremler sırasında yıkılmayabilir. Deprem yönetmeliğini hazırlayan arkadaşlara da biraz sitem etmek istiyorum. Beton sınıfı 20 (C20) dürabilite bakımından kesinlikle yeterli değildir. Dürabiliteye göre tasarım için C30’un üzerindeki betonları kullanmamız gerekmektedir. Beton geçirimli ise karbonatlaşma olur, demir korozyona uğrar. Beton geçirimli ise dürabilitesinden söz edilemez, yani önce dürabiliteye göre tasarım sonra dayanım sözkonusu olmalıdır.
  Alıntı ile Cevapla