02-02-2007, 11:56
|
#2 |
Guest | Tüketimi hedef alan vergiler; tüketimin yegâne kaynakları olan üretim ve ithalatçı dayanmaktadır . Gelişmekte olan bazı devletler; ekonomilerinde çok önemli yer işgal eden bazı üretimlerinden "İhracat Vergisi" almakta iseler de; bu vergi önemini gitgide kaybetmektedir. Ancak, ihracat vergisi konusu olacak malın, dünya pazarlarında her zaman aranan yani fiyat elastikliği az olan bir monopol malı olması gerekmektedir. Örneğin, kauçuk, kahve, bakır, krom gibi mallar.[1] Az gelişmiş ülkeler yönünden dış ticaret üzerinden alınan vergilerin önemli iki etkisi bulunmaktadır. Bunlardan birisi gelişmekte olan ülkelerde yeni doğmuş sanayinin, yüksek gümrük vergi ve resimleriyle korunması, ikincisi ise, bu vergi ve resimlerin gelişmekte olan ülkeler için en verimli bir gelir kaynağı olduğu hususudur. Gümrük vergi ve resimlerinde bir artış olması, vergi oranları değişmediği sürede, bir memlekete daha fazla mal ithal edildiğini ifade eder; bu da milli ekonomi ve özellikle sanayi yönünden sakıncalar ortaya çıkarır. Bir memlekete; daha fazla ithal malının gelmesi, yerli üretimi azaltır, şayet ithal malları fiyatları -gümrük vergileri ödendikten sonra dahi- yerli fiyatlardan düşük ise; yerli üretimin gerilemesine neden olur. Bizde sık sık bu durum müşahade edilmekte; yerli sanayi, ithal kotalarının genişletilmesi veya kotaya yeni ithal malları dahil edilmesi şeklinde bazı tahditlere maruz kalmaktadır. Bu konuda ele alınacak diğer bir husus da; gümrük vergileri ile ödemeler dengesi ilişkileridir. Ödemeler dengesini sağlamakta güçlük çeken bizim gibi ülkelerde, gümrük vergilerinden meydana gelecek gelirler belli sınırlar içinde kalmaktadır. İthal imkanları -ihracata, işçi dövizlerine, dış yardımlara- kısa bir ifade ile ödemeler dengesi imkânlarına bağlı olduğundan ve çok defa ithal edilecek mallar planlı ekonominin gereğine göre ayarlandığından esasında yeni kurulmuş sanayin korunması devamlı şekilde yapılagelmektedir. |
| |