KALIPLAR
Insanlar kendilerine kisilikleri için çizdikleri zihinsel kaliplarin disina çikamazlar. Bizler çözümü defalarca duydugumuz halde kendimizi oturttugumuz dar çerçeveden çikis için gayret göstermeyen garip insanlariz.
Hayatin bazi insanlara “tesadüfen basarma, yükselme, zengin olma vs.” Sansi tanidigini zannedenimiz çoktur. Bir çogumuz müzisyenlerin, yazarlarin, sairlerin, para babalarinin bu isi anne karninda kendilerine verilen kabiliyetlerle gerçeklestirdiklerini saniriz. Bu inanca göre bazilarinin ne maharetli anneleri varmis. Bu yanlis zanlari kabul etmeyen bir çok insan bile farkinda olmadan ayni kaliplarla kendisini kilitlemistir.
En meshur zenginlerin bir zamanlar simit sattiklarini, ayakkabi boyaciligi bile yaptiklarini ögrenince sasiririz. Bir çok yazarin vaktiyle kalemi bile tutamamalarina inanamayiz. Neden bazi insanlar bazilari arasinda siyriliverir veya “sivriliverirler.”
Adaletli ve sefkatli Yaratici, Normal sartlar altinda dogan her insani her türlü basariya ulasabilmelerine imkan taniyan bir potansiyelle dünyaya göndermistir. Ancak dünyaya geldikten sonra sinirliliklar baslatilir. Anne-babasi veya çevresi tarafindan asagilanan bir çocuk etrafinda kaliplar baslamistir. Daha sonra insan “var oldugunu” hissettirmek amaciyla çirpinmaya baslar. Bakkaldan getirilen bir ekmek, ilk karne notlari, takdim edilen bir çiçek, içinde bu amaci gizli tutar.
Oysa bazi insanlar “bu olmamis”, “sen bunu basaramazsin” demekten çekinmezler. Bizler de çogu zaman sözleriyle cinayet isleyen, kabiliyetleri körelten; basarisizlik, çekingenlik, korkaklik imaji olusturan insanlardaniz ne yazik ki... Yas tutmayi sevdigimiz kadar, elestirmeyi, olumsuzluklari ileri sürerek karanlik bir zihinsel tablo olusturmayi seviyoruz.
Merhum Z. Gündüzalpin “Insan ne düsünüyorsa odur.” Dedigini çok duyduk. Anthony Robbins Sinirsiz Güç kitabinda insanlarin hayal kurarken ve düsünürken kullandiklari “olumsuzluk” imajlarini en kötü engel olarak görür.
Her büyük basari bazen yüzlerce basarisizligin arkasinda parildar. Oysa eski bir Rus imparatoru “Yenile yenile yenmeyi ögrendigini “ söyler. Insan her tesebbüsünde hedefine ulasamadiginda bunu basarisizlik olarak görürse bulundugu noktada çakilir. Oysa durumu yeniden inceleyen insan için her basarisizlik basariya bir adim daha yaklasmanin isaretidir. Ani yükselislerin ise gerçek basariyla iliskisi yoktur. Bir balon gibi patlar ve söner.
Hayalimizde yasadigimiz iç konusmalarin fiillerimizde olusturdugu sinirlara bakiniz: “Zengin olmak mi? Bu is için büyük sermaye lazim. Yazar olmak mi? Konusmasini bile bilmiyorum; annemin karninda böyle bir sey ögrenmedim. Meydanlara çikip benim isçim,benim köylüm diye konusmak mi? Ben Süleyman degilim.”
Sevgili kardesim... Ya siz ne siniz? Erkek ve kadin arasindaki küçük bir farktan baska kimin beyni kimin beyninden küçük veya büyük. Kaderin sahibi kimseyi basarisizliga zorla mahkum etmemistir. Ortamin sürükleyisine kendimizi kaptirdigimizda “Ortam sürükleniyorsa sürünmekten baska yapacagimiz hiç bir sey yoktur.” Ne yazik ki en çok ihmal ettigimiz görevlerimizden biri dinimizin ilk emridir. Az okuyoruz veya hiç okumuyoruz.
Basarili bir insanlar topluluguna takilip basariya uçmuyorsak basarinin dinamiklerini incelemeliyiz. Basaranlarin hayati ve yaptiklari bu konuda bize yol gösterecek en açik i******. Baska türlü bizi pasifize eden kendi kaliplarimizdan kurtulamayacagiz. Fitrat kanunlarinin isleyisini bilmek zorundayiz. Muhammed Bozdag
3.Durak, ulama ve vurgu bölümlerinde geçen tüm yazi ve siirleri her üç diksiyon kuralina dikkat ederek okuyunuz. Önce vurguya, ardindan, duraklamaya, ardindan ulamaya ve son olarak da her üç temel kurala dikkat ederek okuyun. Okumada devam ettikçe nasil da en güzel seslendirmeyi yapabildiginizi heyecanla göreceksiniz. Sizin seveceginiz sesinizi, baskalarinin da seveceginden emin olunuz.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim .
Kalbimde kalbine yok bile kinim .
Bence artık sen de herkes gibisin.
Eylül 2008 |