Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-02-2007, 20:31   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

2.Dünya Savaşı ertesinde, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal tablosu hayli ilginçti. Siyasi iktidar, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri asker-sivil bürokrat kadrolarının elindeydi. Bu kadrolar çeşitli sınıf ve zümrelerin muhalefeti ile karşı karşıyadı. Özellikle, savaş sırasında palazlanan ihracat ve ithalatçılar, banker ve tefeciler bu kadroların iktidarda indirilerek oluşacak iktidarda söz sahibi olmak ve bu güçle yabancı sermaye ile bütünleşmek istiyordu. İkinci grup, eşraf ve toprak ağaları, Çiftçiyi Topraklandıma Kanunun 1945 yılında kabul edilmesi ve Köy Enstitüleri’nin gelişmesi karşısında iktidara muhalefet etmekteydi. Küçük memuru, işçisi ve fakir köylüsü ile büyük halk yığınları, savaş yıllarından bürokrasinin beceriksizliklerinin yaratığı sıkıntı ve toprak reformunun yapılamamış olması nedenleriyle iktidardan soğumuştu. Böylece iç ve dış zorunluluklar, tek partili dönemden çok partili dönme geçişi gerektirmiştir. Ancak çok partili döneme geçiş ve demokrasinin sınırları halkın dışında egemen sınıflarca belirlendi.
1950’den bu yana hep egemenlik mukaddesatçı bir görüşün etkisinde kalmış, hep Atatürk ilke ve devrimlerinden, insan haklarından, ulusal eğitim sisteminden, ulusal ekonomi plan ve politikalarından tavizler verilerek, Cumhuriyet’in ilanından sonra hedeflenen ulusal egemenlik yerine parti egemenlikleri yaratılmıştır. Demokrasi, Hukuk, Ekonomi ve Eğitim kavramaları Ülkenin siyasi ve ekonomik yapısında hakim olan bu egemen grupların anladığı çerçevede çizildi ve uygulandı. Bu nedenle de ülkede ekonomik ve siyasi istikrar hiç bir zaman kurulamadı. Türkiye’nin siyasi hayatı o tarihten itibaren 27 Mayıs 1960, 12 önderliğinde başlayan Milli Bağımsızlık Savaşı, asker-sivil aydın kadroların, Anadolu Mart 1971, 12 Eylül 1980 tarihlerinde askeri müdahalelerle kesintiye uğrarken bu süreçlerde hep devrimci, demokrat ve Atatürkçü kesimler geriletildi. Ekonomi ise 24 Ocak 1980, 4 Şubat 1988, 5 Nisan 1994 tarihlerinde hep işçi, memur, küçük esnaf ve köylüsünün fedakarlıklarına dayalı hazırlanan kararlar ile düzenlemeye çalışıldı ve ülke ekonomi açısından yüzyılı Aralık 1999’da IMF ile yapılan Stand-by Antlaşmasıyla tamamladı. Ayrıca, bu süreç içerisinde Türk halkı Siyasetçi-Bürokrat-Kanun Kaçaklarından oluşmuş çetelerle, yeni Hanedanlıklarla birlikte “Benim Memurum İşini bilir” anlayışı içerisinde rüşvet, hırsızlık, talan, hayali ihracat ile köşe dönmeci politikalarla, her türlü terör hareketleriyle, faali meçhul cinayetler ile toplu mezarlar ile tanışmış ve hatta şeriatçı hareketlerin Cumhuriyeti tehtid ettiğine şahit olmuştur.
  Alıntı ile Cevapla