No.:12 Syf.21 AVDET-İ CANAN Görmeden habale-i izdivacına girmiş amma gördükten sonra da esir olmuş idi. Daha ilk gecesinde tavrından, endamından sözlerinden hissettiği asar-ı vefa anda sancılı ümitler, nihayetsiz düşünceler, yüzünde bahtiyar olduğunu, olacağını andırır tebessümler, nazarında görenleri mesrur edecek manidar şualar, kalbinde dinleyenleri daha iyisini dinleyecek olanları tesirat nafizeyiseyle sevine sevine ağlatacak hayaller hasıl etmiş, zaman geçtikçe o ümitler, düşünceler, tebessümler, şualar, hayaller teceddüt ederek hakikaten zevceyi zevce rabt eden bir şiraze-i muhabbet vücuda gelmiş idi. Bu aşk değil, sevda değil, heves değil. Bu bir inzicap kalbin, dimağın bir diğere tamamı irtibatlı. Kanat-ı amel kalbin, dimağın bir diğere tamamı irtibatlı. Kanat-ı amel ile mütehassis olan bahtiyarların bir kısmında görülen hal istiğrak. Ruhun vecd-hazini. Ne hicran-ı ne firkati, ne yeis var. Sonu ne ise ondan mütehassil, ondan mürekkep, ondan müteşekkil bir his sermedi nişan Afif bir kalbin bir vicdan-ı sahiha temayül, bir tebessüm, hissiyat-ı umumiyetin en galeyanlı, en tatlı bir derunda husule gelen nazar e gedaz bir tavır müdap neyi ifham ederse anında bu sevdayı hakikisi o mefhum latifeden ibaret. İnsanın safiyeti yalnız bu manazır cebeliyyede görmesini arzu edeceği gelir: Onu gördü mü fert serverinden bitab, bi huzur imiş gibi yoksunurcasına boynunu eğer. Ona yaranmak değil, hizmet etmek ister ihtiyacı olmadığı için tezyid muhabete vesile aramaz. Sevdaya istiğna gösterir. |