Saatlerce kalbini bu kederle özdü. Daha bir ümit kalmış idi. Yavaş yavaş hazırlandı. Şaşkın şaşkın nazarlarla bakınarak giyindi. Beraberinde kızı, hizmetçisi olduğu halde Moda’nın etrafında dolaşarak mühürdar yolunun en yüksek biryerinde durdu. Marmara saf, sakit, sakin düz bir satıhla cevrdi. Ufukları dumanlı, sahil-i ba’idesi sisli. Güneş samt’el reşebden hayli inmiş. Saat onbire geliyor. Orada durmuş, zuhur edecek postaya intizar ediyor. Bu his onu son def’a olmak üzere kuvvetlendirdi. Yeniden dirilmiş gibi taze hayat içinde bekliyor. Kiminin hareketinden, seyrinden tefa’il edecek. Ondan birşeyler anlayacak. Yanında duran kızının ellerinden tutmuş, enzar-ı dikkatini sağa atfetmiş. Yeldirmesi açılmış, başörtüsü şakaklarına temas etmekten kurtulmuş. Bu vazı muhib. Tali’a karşı karşı nefret h’an olan bir afifenin kıyafet-ı hicranı. Beyninde bin aramasuz var. Yalnız zevcenin hayalini görüyor. Fakat parça parça, dağılmış. Anda cem’iyyet-i hatır yok ki, hayalinde intizam bulunsun. Kah denize bakıp: -Oh! Fırtına yok. Diyor, kah akşamın halini terk ederek: -Gece denizde mi kalacak? Diye te’essüf ediyor. Keder amiz bir tesilli içinde. Tehlikeli, fakat sahili yakın bir deryayı mübtelatım içinde. Bir gemi geliyor, limana girecek, seyrindeki mihateden ka’ir deryaya pinhan dalgalardan korkmadığı anlaşılıyor. Dünyada yalnız o sahil neşini temin edecek bir vaziyet gösteriyor. Bir kotra ara sıra çıkan sağnaktan eğildikçe eğiliyor. Yalnız o temaşa gir hazini karkutuyor. Bizden iktibas füruh ederken diğerinden müte’ezzi oluyor. Bu ne’akap-ı elem. Bu tenazir-i saddin endişesini büyületiyor. Fakat muttasıl o tarafa bakıyor. Helecanlı bir ıztırab içinde. Göründü. Bütün ümidini, halbiyasını getiren yahut öyle zan ettiği gemi göründü. Bacasından siyah dumanlar çıkıyor. Bacasından siyah dumanlar çıkıyor. Her tarafı siyah bir gemi. Renk mateme bürünmüş. O dud-ı siyah şura’at-ı şemsden bile müessir olmuyor. Açılamıyor. Yalnız yayılıp mahv oluyor. Gemi sola meyl ediyor, Ah! Sahile yanaşsa olmaz mı? |