O bir şey göremiyor. Bütün mer’iyyet karma karışık. Nazariyenin şifatiyyet-i nüfuzu kaçmış. Birer katre sirişk ha’il oluyor. Silmekle biter mi?= Bir elinde mendil, bir elinde ma’sumanenin eli. Nazarı sabit, vücudu ona ma’il, uzakta bir şey’i görmek üzere terasta varanlar gibi eğilmiş. Her lahza uzaklaşan gemiye bakıyor. İçinde kimse yok mu? Kendini görmüyorlar mı? Kendini kalben teşyi’ ettiği o aram-ı candan bi-haber mi? Of! Bu melal, bütün asabını üzdü. Yüzünde birtakım hatut-u asabiye peyda oldu. Ellerini sıktı. İnce bir sese: -Aman anneciğim! Deyince kendine gelerek yavrucuğun elini bıraktı. Zavallı küçük. Güç hal ile parmaklarını ayırmaya muvaffak oldu. Onu da gözü yaşlı, mebhut mebhut anasının çehre-i giryanağına bakıyor. Güneş son şu’a’atiyle kıpkırmızı oldu. Gemi vira-yı afaka dalıncaya kadar orada kaldı. Bir hafta sonra aldığı mektup onu dünyalar kadar sevindirdi. Zaten keder ilk nücumunda ne yaparsa onunla kalır. Temdid-i te’sir ettiremez. Yare acımaz mı? Fakat ilk darbe kadar mü’ellim midir? O da yazdı. Elinden geldiği kadar çektiği acıları anlattı. Dili döndüğü kadar hissiyatın şerh etti. Gücü yettiği kadar yazdığına özendi. Aklı erdiği kadar sitemler, serzenişler buldu. Aldığı ikinci mektupta yaptıklarına peşiman oldu. Sitemlerinden, serzenişlerinden dolayı mahçup kaldı. Bu sefer firkate bigane bir zevcenin her kabahatini afvetmek zevcin mukteziyad-ı mürüvvetindendir ma’elinden bir isti’fa-yı kusurda bulundu. |