Liberal Basın Anlayışı İfade özgürlüğü düşüncesi, liberal siyasal düşünce ile birlikte gelişen, özgürlükler silsilesinin bir parçasıdır. Bireyin öne çıkması ve öneminin vurgulanması, ortaçağ hristiyan felsefesinin yıkılması ile birlikte gelişmiş, Locke tarafından siyasal düşüncenin içine yerleştirilmiştir. Hiç kimsenin bir diğerinin hayatına, sağlığına, özgürlüğüne mülkiyetine zarar vermemesi gerektiğinin savunan Locke’un düşüncesi, Avrupa’yı ve Amerika’daki bağımsızlık hareketlerini etkilemiştir. Lock basın özgürlüğü düşüncesine giden yolu açmış ve yeni bir dil paradigmasının öncüsü olmuştur. Klasik liberalizmin kurucusudur. İşaret ve gönderge ikiliğini ilk vurgulayan kişidir. Daha sonra Adam Smith (1776’da) The Wealth of Nations kitabıyla “bırakınız yapsınlar” kapitalist anlayışın temelini atmıştır. Keane’in faydacılık kuramına göre her tür sansür, yönetilenlerin mutluluğunun en üst düzeye çıkarılmasını engelleyen bir devlet karışımıdır. J.S. Mill baskının sadece yöneticilerden değil, çoğunluğun tiranlığından da gelebileceğini vurguladı. Faydacıların ve Mill’in görüşleri çoğulcu düşüncenin temellerini atarken, basın özgürlüğü de çoğulculuğun ayrılmaz bir parçası haline geldi. Çoğulcu liberal düşünceye göre basın: yasama, yürütme ve yargının yanında 4. güç olarak nitelenmiş ve temsili demokrasilere yönelen eleştirilere bir yanıt olmuştur. Burada basının rolü “watch dog” bekçi köpeği gibi hükümeti denetlemek ve halkı haberdar etmektir. Basın aynı zamanda halkı günün önemli sorunları ve çözüm yolları konusunda bilgilendirir. Ayrıca baskı gruplarına dayanan çoğulcu demokrasilerde farklı çıkarların biraraya gelerek örgütlenmesinde ve baskı gruplarının sesini duyurmasında da basının vazgeçilmez bir önemi vardır. |